
İlköğretim tarih kitaplarından beri gördüğümüz, duyduğumuz bir ifadedir “Magna Carta”. 1215’te ilan edilen ve ilk anayasal belge olarak kabul edilen bu ferman, modern demokrasi alanındaki ilk yazılı belgelerdendir. Magna Carta sözleşmesi ile;
1- Kral halkın onayı olmadan vergi toplamayacak
2- Mahkemeler halka açık olacak, kişiler kanunlara uygun olarak yargılanacak
3- Haksız yere kimse tutuklanmayacak ve sürgün edilmeyecek
4- Soylulardan oluşan bir kurul, kralın Magna Carta’ya uygun hareket edip etmediğini denetleyecektir.
Bu fermanın en önemli özelliklerinden biri de kuşkusuz kralın sınırsız olan vergilendirme yetkilerini kısıtlamasıdır. Bu anlamda;
1- Vergileme ile ilgili yükümlülüklerin halkın rızası ile kararlaştırılması
2- Kamu harcamalarında halkın rızası
3- Bunların her yıl tekrar etmesi
kararlaştırılmış ve bu üç madde ile “Bütçe Hakkı”, ilk defa resmen belirlenmiştir. İlerleyen zamanlarda bütçe hakkı kavramına, “Hesap Verme Sorumluluğu ve Mali Saydamlık” gibi diğer kavramlar ilave edilmiştir. Bu kavramlar ülkemizde de mali anayasa olarak nitelendirilebilecek 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nda yerini almıştır.
Bütçe hakkı kısaca; yasama organının halk adına gelirleri toplaması ve toplanan gelirleri halk adına harcamasıdır. Ülkemizde de bütçe, devletin belirli bir süre için kamu gelirlerini toplamasına ve bu gelirleri harcamasına izin veren ve her yıl tekrar çıkarılan bir kanundur.
Bütçe hakkı, demokrasiler için vazgeçilmez bir unsurdur. Bütçe hakkının parlamentolar tarafından denetlenmesi ise parlamentolar adına denetim yapan Yüksek Denetim Kurumları (Sayıştaylar) tarafından yapılır. Parlamentolar, Sayıştaylar tarafından yapılan denetim raporları üzerinden, verdikleri yetkinin hükümetler tarafından nasıl kullanıldığını denetleme imkânına sahip olur.
Ülkemizde, 2010 yılında değiştirilen ve TBMM’nin bütçe hakkını kullanması amacına hizmet edecek, çağdaş ve uluslararası standartları kabul eden 6085 sayılı Sayıştay Kanunu kabul edilmiştir. Ancak bu Kanun, hesap verme ve mali saydamlık konusunda yeterince istekli olamayan bazı bürokrasi çevrelerini rahatsız etmiştir.
1961 Anayasası için eski Başbakanlardan Nihat Erim ve 1980 darbesi sonrası Kenan Evren; “Bu anayasa millete bol geldi” ifadelerini kullanmışlardı. Bu kişiler gibi düşünen günümüz bürokratlarından bir kısmı da, Sayıştay Kanununun Türk Milletine fazla geldiğini, millet için aşırı demokratik olduğunu düşünmüşler. Ve bunun sonucunda 2012 yılında Sayıştay Kanununda, Sayıştay’ın TBMM’ye uluslararası standart ve kalitede rapor sunmasını engelleyecek bir kanun değişikliği yapılması için gayret etmişler ve başarılı olmuşlardır. Yapılan değişiklik sonucunda Sayıştay tarafından 2011 yılı için hazırlanan denetim raporları, TBMM’ye sunulamamıştır. Ancak Anayasa Mahkemesi, yapılan değişikliğin büyük bir bölümünün Anayasa’ya aykırı olduğuna oy birliği ile karar vermiş ve bu değişiklikleri iptal etmiştir.
Fakat Anayasa Mahkemesi’nin iptali, siyasetçiler üzerine etkili bu bürokrat çevrelerini yine durduramamıştır. Bu defa Sayıştay’ın kurumsal denetim raporu düzenlemesini tamamen ortadan kaldıracak ve mali olayların TBMM ve halktan gizlenmesi sonucunu doğuracak yeni bir değişiklik taslağının 18.04.2013 günü TBMM Başkanlığına sunulmasını temin etmişlerdir.
Hazırlanan değişiklik taslağında, kurumlar bazında raporlar düzenlenmesi ve bunların TBMM’ye sunulması ortadan kaldırılmıştır. Bunun yerine sadece “Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu”nun TBMM’ye sunulması yeterli görülmüştür. Bu raporun tek başına çok fazla anlam ifade etmeyeceği, şu şekilde açıklanabilir; örneğin Borsa İstanbul 100 Endeksi hakkında oluşturulan bir rapor, bu endekse dahil olan şirketlerin geneli hakkında ilgililerde sınırlı bir kanaat oluşturabilir. Ancak, ilgili yatırımcı ve diğer kişiler bu endekse dahil bir şirket hakkında Bist 100 değerlendirme raporları sonucunda herhangi bir bilgiye ulaşamazlar. İlgililer ilgilendikleri şirketin işleyişi, yürüttüğü faaliyetler, riskleri ve karlılığı gibi önemli bilgiler için şirketin, kanuni bir zorunluluk olarak, bağımsız denetimden geçmiş finansal tablo ve raporlarına bakmalıdırlar. Aynı şekilde TBMM ve kamuoyu da herhangi bir bakanlık veya kurumun faaliyetleri ve faaliyet sonuçları hakkında tarafsız güvenilir bir bilgiye ulaşmak isterse, başvuracakları kaynağın kurum bazında düzenlenmiş denetim raporları olacağı açıktır. Herhangi bir vatandaş halka açık bir şirketin bağımsız denetimden geçmiş finansal tablo ve raporlarını görebildiği halde, kendi vergileri ile finanse edilen kamu faaliyetlerinin bağımsız denetimden geçmiş finansal tablo ve raporlarını göremeyecektir.
Ekonomistler “Paranın izini takip et, gerçeği bulursun” derler. Halkın da verdikleri vergilerin nereye gittiğini takip etmek, gerçek bilgiye ulaşmak en temel demokratik hakkıdır. Yapılması düşünülen değişikliklerle bazı gerçekler, TBMM ve kamuoyundan gizlenmeye çalışılmaktadır. Bu değişikliklerle TBMM’nin bütçe hakkını kullanması önemli ölçüde zedelenecektir.
Verilen değişiklik taslağında, sadece kurumsal denetim raporlarının düzenlenmesi engellenmekle kalmayıp, siyasetin Sayıştay’ı idari kontrolü altında tutabileceği değişik mekanizmalar da getirilmektedir. Verilen değişiklik taslağının bu şekilde yasalaşması, TBMM için küçük bir kanun değişikliği, ancak Türkiye için büyük bir kayıp olacaktır.
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
Comments are closed