Bağış Sepeti

Yasal Uyarı: Kaynak gösterilmeden ve açık link verilmeden sitede yer alan yazılar kullanılamaz.

Etnik ve Dini Yapılar

YUGOSLAVYA’DA MİLLİYETÇİLİĞİN YÜKSELMESİ VE YUGOSLAVYA’NIN DAĞILMASI

Reyhan RAHMAN

Yugoslavya, İkinci Dünya Savaşından 1980’e kadar Josip Broz Tito idaresi altında kaldı. Ülkenin siyasal yaşamında “İkinci Yugoslavya” olarak adlandırılan bu dönemdeki değişim, devlet yapılanması ile sınırlı bir değişim değildi. Aynı zamanda, yönetimin ulus sorununa bakışı değişmiş; Sırp, Hırvat ve Slovenlerin dışında kalanlara da devlet örgütlenmesinde haklar tanınmıştı. Yeni devlet yapısında ekonomik ve toplumsal yaşam, her bakımdan 1919- 1941 döneminden farklıydı.

İkinci Yugoslavya, 6 temel esas üzerine inşa edilmişti. İkinci Yugoslavya’nın bu en temel unsurlarından en birincisi, ülkede yaşayan uluslara ve azınlıklara eşit mesafeli yaklaşımı benimseyen lider Tito’ydu. İkinci Yugoslavya’ya yön veren diğer esaslar ise şunlardır: Sosyalist piyasa ekonomisi, özyönetim, federalizm, bağlantısız dış politika ve “1941 Kulübü”dür.[1]

Yugoslavya’da Tito’nun işbaşında kaldığı 1945-1980 dönemi, her bakımından ülkenin altın yıllarıydı. Tito; Sırp, Hırvat ve Slovenlerin dışında Boşnaklara, Makedonlara ve Karadağlılara da Cumhuriyet statüsü tanıdı. Yönetimin uluslara eşit mesafeli yaklaşımı benimsemesi ve azınlıkların haklarını koruyacak önlemler alması, ülkedeki etnik gerilimin ortadan kalkmasını sağlıyordu. Ayrıca, Sırbistan içerisinde bulunan Kosova ve Voyvodina’ya özerk statü verilmişti. 1960 yıllarında özerk bölgelerin haklarının genişletilmesi gündeme geldi. 1974 Anayasası’yla birlikte özerk bölgeler, kimi haklar bakımından Federe Cumhuriyetlerle eşit statüye geldiler.[2] Tito, uluslara bu gibi eşit hakları vermekle, milliyetçiliğin yükselişinin önüne geçmeye çalışıyordu. Tito’nun (1980) ölümünden kısa bir zaman sonra, milliyetçilik yükselişe geçmiş ve neticede Yugoslavya Federasyonu dağılmıştır.

a) Azınlıklar Mozaiği Olarak Yugoslavya

Yugoslavya; sınırları içerisinde yaşayan ulus, etnik grup ve milliyetler bakımından tam bir mozaik görünümü taşımaktadır. Ülkedeki en kalabalık ulus, Sırplardır ve toplam nüfus içindeki oranları %35 düzeyindedir. Ancak bu rakam, Sırbistan ve Karadağ ile Voyvodina ve Kosova Özerk Bölgeleri toplamında %63’e kadar yükselmektedir. Voyvodina’da çoğunluğu oluşturan Sırplar, Kosova’da azınlıkta kalmaktadırlar. 1991 yılı verilerine göre, Sırbistan dışında kalan Cumhuriyetlerdeki Sırp nüfus oranı ise şu şekildedir: Bosna-Hersek’te %31, Hırvatistan’da %12, Makedonya’da %2 ve Slovenya’da %2,4’tür.[3]

İkinci büyük grubu oluşturan Hırvatların Yugoslavya Federasyonu içinde 1991 yılındaki nüfusu 4 633 000 olarak tespit edilmiştir. Bu rakama göre, Hırvatlar, Yugoslavya nüfusunun yaklaşık beşte birini (%19.7) oluşturmaktadır. Hırvatların en yoğun bulunduğu Hırvatistan’da nüfus içindeki oranları %78’dir. Diğer Cumhuriyetlerdeki Hırvat oranı ise, Bosna Hersek’te %17, Slovenya ‘da %3, Sırbistan ve Makedonya’da ise %1’den daha azdır.[4]

Cumhuriyetlerin etnik bakımdan en homojeni ise Slovenya’dır. Yugoslavya’nın toplam nüfusunun %7.4’ünü oluşturan Slovenler, kendi Cumhuriyetlerinde %91 oran ile ezici çoğunluğa sahiptirler. Slovenler, Slovenya dışında sadece Hırvatistan’da nüfusun %1’ini oluştururlar. Bunun dışında, 1971‘den itibaren ayrı ulus kimliği Yugoslav yönetimi tarafından resmen tanınan Bosnalı Müslümanlar, kendi Cumhuriyetleri olan Bosna Hersek’te %44 oranı ile azınlıktadırlar. Boşnakların Hırvatistan içindeki oranı binde 9; Sırbistan ve Karadağ’dan oluşan Yeni Yugoslavya’da ise %3’tür. Ayrıca, Bosna Hersek’te din esas alınarak yapılan ayrımda ise küçük farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Dini ayrıma göre Müslümanların genel nüfusa oranı %40, Ortodoksların %31, Katoliklerin %15 ve Protestanların %4’tür.[5]

1991 nüfus sayımında sayıları 2.174,000 olan Makedonlar, kendi Cumhuriyetlerinde %67 oranı ile çoğunluğu oluştururlar. Makedonya sınırları içerisinde yaşayan Arnavutların, bu Cumhuriyet içerisindeki nüfus oranı ise %20 düzeyindedir. Diğer etnik gruplardan Türklerin oranı %5, Sırplarınki ise %2’dir. Makedonya’da din esas alınarak yapılan ayrımda ise Ortodoksların oranı %59, Müslümanlar %26, Katolikler %4 ve Protestanlar %1 olarak sıralanmaktadır. Bunun dışında, Yugoslavya’da yönetim tarafından ulus olarak varlığı tanınanların dışında kalanlar ise ülke nüfusunun %10’unu oluşturmaktadır. Bunların %70’i Sırbistan’da ve özerk bölgelerde (Kosova ve Voyvodina) yaşamaktadır. Geriye kalanların %20’si Makedonya ‘da, %9.7‘si ise değişik Cumhuriyetlerde dağınık halde bulunmaktadır. Bir genel eğilim olarak etnik gruplar “ana ülke” sınırlarına yakın bölgelerde yoğunlaşmış durumdadır.[6]

Yugoslavya içerisindeki Arnavutlar genelde Kosova ve Makedonya’da yaşamaktadır. Kosova bölgesinde Arnavutların nüfusu 750 bin dolaylarındadır ve bu rakam bölgede yaşayan nüfusun %85’ini oluşturmaktadır. Makedonya’da 425 bin, Karadağ’da ise Cumhuriyet genel nüfusunun %65’ini oluşturan 40 bin Arnavut yaşamaktadır. Bunun dışında,

Yugoslavya’da 500 bin Macar yaşamaktadır ve bunların çoğunluğu Sırbistan’a bağlı özerk bölge Voyvodina’dadır. Macarlar, Voyvodina nüfusunun %19’unu oluşturmaktadır. Ayrıca, Slovak ve Romenlerin de önemli bir bölümü Voyvodina’da yaşamaktadır. Yugoslavya genelinde sayıları 80.334 olan Slovakların 69.549’u bu bölgededir. Aynı şekilde ülkedeki 47.289 Romen’in 19.035’i Voyvodina bölgesinde ikamet etmektedir.[7] Bu karmaşık yapı sebebiyle Voyvodina’da beş resmi dil konuşulmaktadır: Sırpça-Hırvatça, Macarca, Slovakça, Romence ve Rutence’dir.[8]

Romanların (Çingene) Yugoslavya’nın çeşitli bölgelerindeki sayıları, 1991 nüfus sayımı sonuçlarına göre Makedonya’da 40 bin, Sırbistan’da 50 bin ve Kosova’da 30 bin olarak tespit edilmiştir.[9] Makedonya sınırları içinde bulunan Şuto Orizare adlı kentte yaşayanların tamamı Roman’dır. 35 bin nüfuslu kentin ayrıca bir yasal parlamentosu bulunmaktadır. Tito dönemi Yugoslavyasında, Romanlara oldukça yumuşak ve iyi bir muamele gösteriliyordu. Romanlar, aynı zamanda siyasal hayata da etkin biçimde katılmaktadırlar. 1991 yılında Hırvatistan’da Roman ulusallığının ve ulusal haklarının tanınmasını sağlamak amacıyla hareket edenler tarafından Hırvatistan Roman Partisi kurulmuştur.[10]

Yugoslavya’da Türkler çoğunlukla Makedonya’da yaşamaktadır. Türklerin, 1953’de 203.938 olarak tespit edilen toplam nüfusu, 1960’da 131.481’e düşmüştür. Türkiye‘ye yoğun göç sebebiyle müteakip yıllarda daha da azalan Türk nüfusu, 1991’de 78,880 bine kadar gerilemiştir.[11]

Diğer etnik grupların Yugoslavya’daki sayıları ise şu şekilde sıralanmaktadır: Ulahça konuşan Ulahlar 50 bin kişidir ve bunların büyük bölümü Makedonya’da yaşamaktadır. 36 bin kişiden oluşan Bulgarlar, Sırbistan- Bulgaristan sınırındaki Güney Moravya’da; sayıları 109 bin olan Çekler ise Hırvatistan’ın İtalya sınır bölgelerinde yaşamaktadır. İkinci Dünya Savaşı öncesinde, önemli bir azınlık olan Yahudilerin o tarihteki sayısı 75 bin kişiydi. Savaş ve göçler sebebiyle bu rakam giderek azalmış, 1990 başında 10 bine gerilemiştir.[12] Sonuç olarak Yugoslavya’nın, sınırları içerisinde yaşayan ulus, etnik grup ve milliyetler bakımından tam bir mozaik görünümü taşıdığını söylenilebiliriz.

b) Yugoslavya’da Milliyetçiliğin Tarihsel Kökenleri

Yugoslavya Federasyonu’nun çözülmesinde rol oynayan faktörlerin başında milliyetçilik gelmektedir. Fakat buna rağmen Yugoslavya’daki milliyetçiliği tek tip olarak düşünmek yanlıştır. Ülke sınırları içerisinde yaşayan uluslar, milliyetler ve diğer etnik gruplar bakımından milliyetçiliğin işlevleri farklı olmuştur. Yüzyıllardan beri bu bölge değişik dil, din ve etnik kökenden gelenlerin yurdu olmuştur. Etnik bakımdan birbirine çok yakın olanları dahi yerel aidiyet duygusu diğerlerinden ayırmıştır. İmparatorluklar döneminde uluslar yan yana ama birbirinden ayrı olarak varlıklarını korumuşlardır. Bununla birlikte Fransız Devrimi’nin meydana getirdiği milliyetçilik dalgasının bölgeyi derinden etkilediği de bir vakadır. Özellikle 19. yüzyılda bu durum belirgin bir hal almıştır. Balkanlarda yaşayan Slav ulusları, Osmanlı devleti ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na karşı sık aralıklarla ayaklanmışlar ve milliyetçi taleplerini ortaya koymuşlardır.

Yugoslavya’da milliyetçiliğin yükselmesi her şeyden önce bölgenin tarihsel geçmişiyle yakından ilgilidir. Bu anlamda Balkan coğrafyasında milliyetçilik tarihin bir mirasıdır. Yugoslavya siyasal yaşamının ilk döneminde (1918-1941) ulusların eşitliği prensibine riayet edilmemesi nedeniyle, Slovenler ve Hırvatlar devletin kuruluşundan kısa bir süre sonra ayrılıkçı arayışlar içerisine girmişlerdir. Sırplar, devletin kuruluşundaki ilkelerle çelişme pahasına diğerleri üzerinde tahakküm kurmuşlardır. 1929’dan sonra Sırplaştırma, devletin resmi politikası olmuş, Sloven ve Hırvatların dışında kalan ulusların varlığı dahi kabul edilmemiştir. Sırpların tahakkümü karşısında 1920’lerden itibaren eşitlik ve hak arama mücadelesi başlatan Hırvatlar, illegal teşkilatlar kanalıyla ülke içinde ve dışında örgütlenmişlerdir. Uzun bir mücadele döneminin ardından 1939 yılında Hırvatistan’a özerklik verilmesi, Hırvat milliyetçiliğinin başarısı olarak kabul edilmiştir.[13]

Milliyetçiliği canlı tutan bir diğer faktör de, Yugoslavya’nın İkinci Dünya Savaşı deneyimleri olmuştur. Alman işgalinin başladığı 1941’den savaşın sona erdiği 1945’e kadar geçen 4 yıl içerisinde, Yugoslavya sınırları içerisinde yaşayan uluslar birbirleriyle kıyasıya mücadele etmişlerdir. Hırvatistan ve Bosna-Hersek topraklarını içine alan bölgede Alman koruması altında kurulan Ustaşa Devleti, Yahudi ve Romanlar da dâhil olmak üzere yüz binlerce Sırp ve Bosnalı Müslüman’ı ortadan kaldırmıştır.[14]

Aynı şekilde krallık adına hareket ettiğini vurgulayarak Alman işgaline karşı direniş örgütleyen sürgündeki General Draza Mihayloviç komutasındaki Çetnikler, Sırp olmayan uluslara karşı katliam yapmışlardır. Savaş sonrasında Partizan saflarına katılan Hırvatların yüz binlercesi ise “Almanlarla işbirliği yapma” suçlaması ile kurşuna dizilmiştir.[15]

Savaş yıllarındaki bu katliam ve barbarlıkların gölgesi ikinci Yugoslavya üzerinde kara bir bulut gibi dolaşmıştır. Yugoslav ulusları belleklerinde savaş yıllarına ait anıları hep korumuşlardır. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Yugoslavya topraklarında hayatını kaybedenlerin sayısı 1 milyon 700 bin kişidir. Kayıpların önemli bir bölümü, Yugoslav uluslarının birbirlerine karşı yürüttükleri mücadelede meydana gelmiştir. Böylece İkinci Dünya Savaşı yıllarında Yugoslavya, savaş öncesi nüfusunun %11’ini kaybetmiştir.[16]

Yugoslavya’da milliyetçiliği canlı tutan bir diğer faktör de, Yugoslav Komünist Partisi’nin ulus sorununa yaklaşımındaki çelişkiden kaynaklanmıştır. Partinin kuruluş yıllarında, sağ kanat; Sırp, Hırvat ve Slovenleri tek bir ulusun kabileleri olarak kabul ederken; sol kanat Kominterin direktiflerini dikkate alarak, ulusal sorunun ancak, ulusların ayrı kimliği ve kendi kaderini tayin hakkı çerçevesinde çözüme kavuşacağı görüşünü savunmuştur. Parti, sonraki yıllarda sol kanadın görüşünü benimsemiştir.[17]

Komünist partinin değişik kongrelerinde en çok tartışılan konuların başında ulus sorunu gelmiştir. 1922 Belgrad Kongresi’nde federal bir yapı oluşturulması görüşü benimsenmiş, 1928 Dresden Kongresi’nde ise; “Ulus sorunu ancak, self determinasyon ve ayrılma hakkını da içeren Balkan çiftçi- köylü federasyonu modelinde çözümlenebilir” kararıyla partinin görüşü daha net hale gelmiştir. Yugoslavya Komünist Partisi’nin ulus sorununa ilişkin bu görüşleri 1945’den sonra uygulamaya aktarılmıştır. 1946 anayasasının 1. maddesi, Yugoslavya’yı ayrılma hakkı da dâhil olmak üzere, self determinasyon hakkına sahip uluslar topluluğu olarak tanımlamaktadır. Anayasanın 13. maddesinde ise her ulusa kültürel gelişimini sağlama ve kendi dilini kullanma hakkı verilmişti.[18]

c) Yugoslavya’da Milliyetçiliğin Yükselmesi

İkinci Yugoslavya’da bir ulusun diğerleri üzerinde tahakküm kurmasını önlemek, bir başka ifadeyle, egemen ulus anlayışının önünü tıkamak için devlet örgütlenmesinin çatısı federalizm olarak belirlenmişti. Merkeziyetçilikten uzaklaşmayı öngören bu federatif devlet anlayışı, nüfus bakımından göreli çoğunluk oluşturan Sırplar tarafından tepkiyle karşılandı. Federal yapı Sırpların sahip oldukları sayısal çoğunluklarının temsil mekanizmasına yansımasına engel oluyordu. Bu nedenle Yugoslavya’da Sırp milliyetçiliği devlet mekanizmasının Sırpları gerçek güçleriyle temsil edilmekten alıkoyan anlayışa karşıtlığı esas alıyordu ve fiili durumdan memnuniyetsizlik Sırp milliyetçiliğini besliyordu.[19]

Yugoslavya’da Tito’nun kurduğu devletin örgüt yapısı aynı anda farklı milliyetçi eğilimlere imkân veriyordu. Sırp milliyetçiliği ülke genelinde hâkimiyet kurmayı, Hırvat ve Sloven milliyetçilikleri ise federasyondan ayrılmayı planlıyordu. Makedon milliyetçiliği, içeride Sırplara ve Arnavutlara, dışarıda Yunanistan’a karşı varlığını kanıtlama çabasındaydı. Kosova Arnavutları, Arnavutlukla birleşmeyi amaçlarken, Bosna Müslümanları ise ayrı ulus kimliği mücadelesi veriyorlardı. Karadağlılar ise ayrı bir ulus kimliği oluşturmak yerine Sırplarla birlikte hareket etmeyi tercih ediyorlardı.[20] Cumhuriyetlere tanınan yetkilerin zaman içinde artması hem ayrılıkçı milliyetçiliğe hem de tahakkümcü eğilimlere ivme kazandırıyordu.

1965 yılında Pazar Sosyalizmine geçiş milliyetçiliğin ekonomik bir zemine oturmasını sağladı. Federe Cumhuriyetler, refahı öncelikle kendi sınırları içerisinde gerçekleştirmeyi amaçlıyordu. 1966 yılında Sırp kökenli İstihbarat Şefi Alexander Rankoviç’in görevden alınmasıyla birlikte liberalizmin eksik olan siyasi boyutu tamamlandı. Uluslara ve etnik gruplara yönelik baskılar bu tarihten sonra büyük oranda ortadan kalktı ve milliyetçi kümelenmeler Cumhuriyetlerdeki Komünist Parti bürokrasisini ele geçirecek boyutlara ulaştı. Federal Yönetim belli aralıklarla yerel Komünist Parti bürokrasisinde “temizlik” yapıyordu. Ancak kurulu sistem nedeniyle, kısa bir süre sonra milliyetçi güçler yeniden parti içinde belirmeye başlıyordu.[21]

Yugoslavya anayasasında 1967 ve 1971 yıllarında yapılan değişiklikler, Federe Cumhuriyetlerin merkezle bağlantılarını daha da zayıflattı. Yönetim artık gevşek bir federasyona dönüşmüştü. 1974 yılında kabul edilen yeni anayasa ise bu alanda önemli bir aşamayı simgelemektedir. Yeni anayasada Cumhuriyetlerin hak ve yetkileri kendi geleceğini tayin etme hakkı da dâhil olmak üzere, öylesine ayrıntılı ve kapsamlı olarak belirtiliyordu ki, federasyonun arada bağlantı sağlayan bir organ olmanın ötesinde işlevi kalmamıştı.[22]

Federasyon bağının zayıflamasıyla birlikte Cumhuriyetlerde ekonomik açıdan Yugoslavya genelinden ayrı bir pazar oluşmaya başladı. Refah ülke geneline dağılmak yerine büyük oranda Cumhuriyet sınırları içerisinde kalıyordu. Öte yandan 1974 Anayasası’nın Sırbistan’a bağlı Kosova ve Voyvodina özerk bölgelerine[23] Cumhuriyetlerle eşit haklar tanıması, hem bu bölgelerde ayrılıkçı milliyetçiliği, hem de buna tepki olarak Sırp milliyetçiliğini tırmandırıyordu.[24]

Sırp liderliği, özellikle Tito’nun ölümünden sonra, milliyetçi eğilimlerin yükselmesinden dolayı Yugoslavya’nın toprak bütünlüğü adına kaygı duyuyordu. Milliyetçilik, Yugoslavya halkları arasında cepheleşmeye yol açmıştı. 1981 yılında Arnavutların Kosova’da Cumhuriyet statüsü elde etmek için başlattıkları ayaklanma, Slovenya ve Hırvatistan tarafından sempati ile karşılanıyordu.[25] Bu olayda Karadağ, Sırbistan’ın yanında yer alıyordu.

Tito, en kalabalık ulus olan Sırpların Yugoslavya geneline hâkim olmasını önlemek istiyordu. Bu nedenle uluslara geniş yetkiler tanımış ve adem-i merkeziyetçi bir yapı oluşturmuştu. Bu durum; Yugoslavya’da tarihsel bakımdan güçlü temelleri bulunan milliyetçiliği daha da popüler hale getirmiştir. 1990 yılında Yugoslavya Komünist Partisi’nin iktidar tekeline ve öncü rolüne son verilmesi ile birlikle etnik temelde onlarca parti kurulmuş ve böylece parçalanmaya giden süreç son aşamaya ulaşmıştır. Neticede 25 Haziran 1991’de Slovenya ve Hırvatistan’ın ve akabinde 9 Eylül 1991’de Makedonya ve 3 Mart 1992’de Bosna-Hersek’in bağımsızlıklarını ilan etmeleriyle Yugoslavya Federasyonu resmen dağılmıştır.

(Not: Bu çalışma, Sayın RAHMAN’ın “Makedonya’da Türk Azınlık Ve Makedonya-Türkiye İlişkileri” başlıklı yüksek lisans tezinin bir bölümüdür. Tezin tamamına buradan erişilebilir.)

.

Reyhan RAHMAN

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

___________________________

DİPNOTLAR

[1] “1941 Kulübü”, Partizan Hareketi’nin kuruluş dönemindeki adıydı. Bu grup içinde yer alanlar, 1945 sonrasında Tito tarafından kilit noktalara yerleştirildiler. Heide H. Hobbs. “Whither Yugoslavia? The Death of a Nation”, Studies in Conflict and Terrorism, Cilt. 15, Vol: 16, September 1993, s. 189.

[2] İrfan Kaya Ülger, Yugoslavya Neden Parçalandı? (Balkan Daramın Perde Arkası), Ankara, Seçkin Yayınevi, Ocak 2003, s. 59-68.

[3] The European Yearbook 1992, London, s. 3192.

[4] Ülger, op. cit. s.,80.

[5] İbid., s.80-81.

[6] Wayne S. Wucinich, “Nationalism and Communism”, Contemporary Yugoslavia, Wayne S. Wucinich (ed), Universrty of Califomia Press, 1969, s.259-260.

[7] Hugh Poulton, Balkanlar (Çatışan Azınlıklar Çatışan Devletler), Çev: Yavuz Alagon,

İstanbul, Sarmal Yayınevi, 1991, s. 107-108.

[8] Ülger, op. cit. s.,81.

[9] İbid., s.81.

[10] Poulton, op. cit., s. 109.

[11] Recep Çelik, 20. Yüzyılda Balkan Türklerinin Siyasal ve Toplumsal Örgütlenmeleri, Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Tarih Programı, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Trabzon, Haziran 2006, s.28.

[12] Ülger, op. cit. s.,82.

[13] İbid., s. 83-84.

[14] İbid., s. 84.

[15] Wucinich,op. cit., s. 237.

[16] İbid., s. 242.

[17] İbid., s. 246.

[18] Ülger, op. cit. s. 85.

[19] İbid., s.87.

[20] Tanıl Bora, Yugoslavya-Milliyetçiliğin Provokasyonu, 2. Baskı, İstanbul, Birikim Yayınları, 1995, s. 109-113.

[21] İlhan Uzgel, “Sosyalizmden Ulusçuluğa Yugoslavya’da Ulusçuluğun Yeniden Canlanması”, SBF Dergisi, Cilt:47, Ocak-Haziran 1992, s. 226.

[22] İbid., s.230.

[23] Bora, op. cit., s. 101-102 ve 236-239.

[24] Ülger, op. cit. s.,85.

[25] Vasil Tupurkovyky, “The Dissolution of Yugoslavia-An İnseder View”, Mediterranian Quarterly, Vol:4, No.2, Spring 1993, s.20.

img

Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SASAM); 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bağımsız bir düşünce kuruluşudur. Sahipkıran; Müşteri (Jupiter) ve Zühre’nin (Venüs) aynı hizada (bir burçta) oldukları zamanda doğan kişilere atfedilen bir sıfattır. Bu kişilerin cihangir olacaklarına inanılır. Cengiz ve Timur Hanların Sahipkıran oldukları bilinmektedir. Türk Dil Kurumunun yayınladığı güncel sözlükte, Sahipkıran için; “güçlü ve üstün hükümdar” tanımı yapılmaktadır.

Comments are closed

Benzer Gönderiler