Son birkaç yılda dış politikada yaşanan atılım ve gelişmeler Türkiye’nin bölgesel dengelerde etkinliğini arttırmıştır. Türkiye’nin dış politikası, uluslararası arenada önemli bir aktör olarak kendini göstermeye devam etmektedir. 2020 yılında Türkiye’nin bölgesinde ve önemli bir aktör olarak dünya genelinde belirleyici, karar alıcı, dengeleyici güç olarak dış politika faaliyetlerini yürütmeye devam edeceğini öngörebiliriz.
Irak ve Suriye krizinde yaşadığı tecrübeleri, eski devlet geleneklerinden edindiği tecrübeyle birleştirerek son birkaç yılda değiştirdiği ve geliştirdiği dış politika stratejileriyle Türkiye bir anda sakin ve etkin güç olarak Suriye krizinde sorun çözücü fonksiyon üstlenmeye başladı. Yaptığı askeri harekâtlarla sınır ötesinde oluşturulmaya çalışılan terör koridorlarına geçit vermedi. Özellikle Zeytin Dalı Harekâtı ile göstermiş olduğu askeri kabiliyeti ve gücüyle düşmana korku salarken, dosta güven verdi. Bu harekât sonrası kurulan masalarda Türkiye gözlemci olmanın ötesinde karar verici bir güce kavuştu. Suriye’den ülkemize gelen sığınmacılara sağladığı imkânlar ve misafirperverliği ile de gönüllere taht kurdu. Bu alanda sağladığı başarı, eşgüdüm ve iyi yönetim ile devlet geleneklerine bağlılığın sağladığı kültür birikimiyle ırk ayrımı yapmaksızın insana değer vermesi, bölgede önemli bir aktör olmasını kolaylaştırdı. Türkiye, ABD ve Rusya ile iyi ilişkiler kurmak suretiyle Suriye’de yaşanan dram ve sıkıntılara bir nebze de olsa çare üretmeyi başarmıştır. Askeri başarılarla kontrol altına aldığı yerleşim yerlerinde ise huzur ortamını sağlamıştır. Tüm bu özellikler bir araya geldiğinde ise Doğu Akdeniz ve özellikle Libya ile ilişkiler konusunda var olan, oluşturulmaya çalışılan dengeleri bir anda değiştirmiştir.
Türkiye kendine güvenen, başarılı dış politik adımlar atan, askeri alanda kısa zamanda üstün başarılar sağlayacak kapasitede bir devlet olduğunu dostta düşmana göstermiştir. Libya ile yapılan anlaşma ve sonrasında Meclisten geçirilen tezkere tehlikeli bir adım olarak algılanmıştır. Rusya’da gerçekleştirilen barış görüşmeleri öncesinde yaşananlar Türkiye’nin stratejik olarak doğru bir noktada olduğunu göstermiştir. İran Komutanı Kasım Süleymani’nin ABD tarafından öldürülmesi ve sonrasında yaşananlar ise Türkiye’nin ne kadar hassas dengeleri gözeterek dış politika yapmak zorunda olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Analistlerin yazı ve demeçleriyle son birkaç aydaki süreci okumaya çalışırken yaşadığı zorlukları dış politika okuması yapanlar gözlemlemiştir. Bu kadar girift, karmaşık ve hızla değişen dengeleri gözetmek, pozisyon almak, strateji belirlemek ve karar alıp pozitif sonuç almak hiç de kolay değildir. ABD, Çin ve Rusya dış politikasına göre harekât tarzı belirleyip bu ülkeler ile iyi ilişkileri korumaya devam etmek ve kendi stratejisini belirlemek ancak Türkiye gibi derin kökleri olan devletlerin kazanabileceği bir başarıdır.
İranlı komutan Kasım Süleymani öldürülmesi sonrası İran, Irak sınırları içindeki ABD üslerine saldırılar düzenlerken, Ukrayna’ya ait bir yolcu uçağını da düşürdü. Bu sıralarda Irak Parlamentosu ABD askerlerini göndermek için karar aldı. Türkiye aynı günlerde tezkerenin bir sonucu olarak Trablus’ta özel timlerini konuşlandırmaya başladı. DEAŞ Kerkük’te yaptığı saldırıda 2 Iraklı askeri öldürürken 3 askeri de yaraladı. Aynı günlerde ABD Başkanı Trump Irak hükümetini ağır yaptırımlarla tehdit etti. Hafter güçleri Sirte şehrini yapmış olduğu harekât ile ele geçirdi. Cezayir Dışişleri Bakanlığı “Bölgeye herhangi bir yabancı askeri müdahaleyi reddediyoruz” açıklamasını yaptı. DEAŞ saldırısı sonrası İngiltere Savunma Bakanlığından “DAEŞ hala ABD ve Avrupa için bir tehdit ve Irak hükümeti ile bu konuda çalışıyoruz” açıklaması geldi. ABD üstlerine saldırılar sonrası İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, cevap vermemiz gerekiyordu, verdik. Şimdi her şey bitti. Gerilimi tırmandırmamaya çalışıyoruz, dedi. Aynı gün, Hasan Ruhani ise, ABD, Süleymani’yi öldürerek bizim elimizi kesti, biz sizin bacağınızı keseceğiz ve bölgeden atacağız, açıklamasını yaptı. Türkiye bu gelişmeleri serinkanlılıkla takip ederken, PKK’nın en üst kadın yapılanması PAJK’ın sözde yöneticisi Esme Erat ve şoförünü, MİT ve TSK’nın Kandil’deki ortak operasyonuyla etkisiz hale getirdi.
Türkiye’nin Libya Hükümeti ile yaptığı anlaşmanın dış politikada ciddi yansımaları oldu. Fransa Dışişleri Bakanı, “Türkiye’nin Libya hükümetiyle yaptığı anlaşma endişe verici” açıklamasının ardından, Yunanistan Dışişleri Bakanı, “Türkiye, Kıbrıs’ın kaynaklarını geliştirmesini engellemeye çalışıyor” dedi. Aynı gün, Güney Kıbrıs Dışişleri Bakanı da “Türkiye’nin Suriye ve Libya’ya müdahaleleri bölgesel istikrar ve Avrupa güvenliği için ciddi bir tehdit oluşturuyor” açıklamasıyla gündeme geldi. Türkiye ve Rusya, Libya’da ateşkes çağrısında bulundu. Bunun üzerine Libya Devlet Yüksek Konseyi, Türkiye ve Rusya’nın ateşkes çağrısını memnuniyetle karşıladıklarını açıkladı. Aynı günlerde Rusya ile Türkiye İdlib’de ateşkesi sağladı. Rusya hava kuvvetleri ateşkese rağmen İdlib’de hava harekâtı düzenlemeye devam etti. Aynı günlerde Tahranda rejim aleyhine gösteriler başladı. ABD Başkanı Trump sosyal medya hesabından yaptığı Farsça açıklamayla, İran’da gösteri düzenleyenlere “Başkanlığımın başından beri sizin yanınızda durdum ve durmaya devam edeceğim. Protestoları yakından takip ediyoruz. Cesaretiniz ilham verici” mesajını gönderdi. Libya’da Sarrac ve Hafter arasında süresiz ateşkes kabul edilirken Rusya’da devam eden ateşkes görüşmelerinde Hafter, anlaşmayı imzalamak için sabaha kadar zaman isteyip, sabah olduğunda anlaşmayı imzalamadan Rusya’dan ayrıldı.
Birkaç hafta içinde yaşanan ve yukarıda özetlemeye çalıştığım gelişmeler ile dış politikadaki hassas ve ansızın değişen gelişmelere dikkat çekmeye çalıştım. Baş döndürücü gelişmeler karşısında Türkiye’nin başarıyla yürüteceği dış politika hamleleri, dünya dengelerinde yeni eksenleri beraberinde getirecektir. Bu gelişmeler karşısında geleceğe yönelik şu öngörülerde bulunmak mümkündür;
- İran rejimini zor günler beklemektedir. Rejim protestocuların baskısını gündemden düşürmek için en ünlü komutanını feda etmiş gibi görünüyor. Lakin bu hamleleri kısa süreli olarak gündemi değiştirirken özellikle Ukrayna uçağının sehven düşürülmüş olması protestoların yeniden başlamasına sebep oldu. ABD rejim aleyhine yapılan protestoları destekliyor. Kısa – orta vadede İran’da suların daha fazla ısınacağı kanaatindeyim. Bu durum, bir rejim değişikliğine dönüşebilir. Rejim değişikliğinin İran halkına ne ölçüde fayda getireceği ise tartışmaya açıktır.
- Irak, İran ile ABD’nin örtülü savaştığı bir ülke olarak yakın gelecekte sıkıntılı günler geçirmeye devam edecektir. Haşdi Şabi milisleri muhtemelen Irak’ı zora sokacak operasyonlar yapacaktır ve bu durum Irak Şiilerinin hoşuna gitmeyecektir. İran Şiileri ile Irak Şiileri arasındaki huzursuzluk derinleşmektedir. Bunun yansımalarını yakın zamanda gözlemlemek mümkün olacaktır.
- Suriye rejimi ile Türkiye’nin tekrar bir araya gelip uzlaşması kaçınılmaz bir sonuç olarak masada varlığını sürdürmektedir. Bunun nasıl olacağı, Rusya ile Türkiye arasındaki iyi ikili ilişkilerin devam edip etmeyeceğine göre değişkenlik arz edecektir. Türkiye, Esat ile aynı masaya oturmama konusunda kararlığını devam ettirmektedir. Suriye rejimi İdlib (Rusya’nın desteği ile) operasyonunu bitirdikten sonra muhtemelen Türkiye ile masaya oturmak zorunda kalacaktır. Türkiye bölgedeki haklarından vazgeçmeden, ülke sınırları içindeki sığınmacıları tekrar Suriye’ye göndermek ve Suriye’nin yeniden inşa sürecine katkı vermek için Rejim ile masaya oturmak durumundadır. Rejim ile aynı masaya oturmama ısrarı veya stratejik olarak masada duran Suriye Geçici Hükümetinin (Resmi Suriye Hükümeti olarak) resmen tanınmaması durumunda Suriye topraklarında atacağı adımlar gayrı meşru hale gelebilir. Türkiye her şart altında (Libya’da olduğu gibi) uluslararası hukuka göre girişimler, adımlar, hamleler yapmak durumundadır. Aksi halde Suriye’de iç savaş bittiğinde işgalci durumuna düşme tehlikesi göz ardı edilemez bir gerçektir.
- Libya Ulusal Mutabakat Hükümetiyle yaptığımız anlaşma ve kurduğumuz iyi ilişkiler bizi Rusya’da oluşturulan masada taraf haline getirdi. Bu önemli bir gelişme ve başarıdır. Lakin Hafter güçlerinin Libya topraklarının önemli bir çoğunluğuna hâkim olduğu gerçeği de dikkatlerden kaçmamalıdır. Türkiye, Libya’daki gelişmeleri dikkatle takip etmeli ve başarı sağlamak için derin stratejik adımlar atmaya devam etmelidir.
- Türkiye dış politikasının ‘İhvancı çizgiden’ çıkması gerekmektedir. Türkiye bağımsız politikalar yürüterek Neo/Osmanlı misyonundan vazgeçmek durumundadır. Türkiye bin yıllık tarihi arka planı ile uluslararası güç olmalıdır. Başka türlü etkin, güçlü, söz söyleme kabiliyetine sahip olma konumunu devam ettirme şansına sahip değildir. Türkiye, Mısır ile tekrar iyi ilişkiler kurmanın elzem olduğu bir zorlu dönemecin arifesindedir. Şayet Suriye ve Mısır ile iyi ilişkiler kurulamazsa bölgedeki denklemler pamuk ipliğine bağlı olmaya devam edecektir. Türkiye dış politikada ‘kazan kazan’ stratejisine devam etmelidir. Düşmanları azaltıp, dostlar ile iyi ilişkiler kurmalıdır.
2020 yılında Türkiye’nin dış politika masasında çok yoğun gündemler, analizler ve stratejiler olacaktır. 2020’nin ikinci yarısında Suriye ve Libya’da iç savaşın son bulması ihtimal dâhilindedir. Burada önemli olan Türkiye’nin bu her iki masada üstleneceği rol ve kazanımları olacaktır. Bu sebeple Almanya ve İngiltere ile ikili ilişkiler önem kazanabilir. Fransa ve İsrail’in alacağı roller de dikkatle takip edilmelidir. ABD ve Rusya’nın, Çin’in genişleme siyasetine bulacakları çözümler, yaptırımlar ve anlaşmalara göre yılsonuna doğru politik dengeler değişkenlik arz edecektir. Türkiye’nin Türk ve İslam dünyası ile kuracağı, geliştireceği ikili ilişkilere göre elde edeceği güç ve kazanımlar dünya dengelerinde eksen değişikliklerine sebep olabilecektir. Türkiye’nin ferasetli ve dinamik, stratejik ve akılcı dış politika yapmaya devam etmesi halinde bölgesel aktör olarak savaşların yönünü değiştirmesi muhtemeldir. Türkiye böylelikle güneyinde yaşanan savaşı batısına yönlendirebilir. Doğu Akdeniz’de umduğu kazanımları elde eden Türkiye’nin ekonomik anlamda arzu ettiği yere geleceği ve küresel güç potansiyeline ulaşabileceği gerçeğini de hatırda tutmak ve buna göre çalışmalar yapmak gerekir.
Muhammed IŞIK
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız
Comments are closed