Bağış Sepeti

Yasal Uyarı: Kaynak gösterilmeden ve açık link verilmeden sitede yer alan yazılar kullanılamaz.

Suriye

SURİYE’NİN GELECEĞİNDE TÜRKİYE’NİN ÖNEMİ

Ertuğrul DEMİREL
(Yazıda geçen ifadeler ve görüşler, yazarı bağlamaktadır)

Son birkaç yıldır Türkiye olarak büyük değişimleri, Türkiye’nin etki alanının giderek genişlediğini ve sadece kendi ülkemiz olarak değil, sınırlarımızın da ötesinde bir etki alanına sahip olduğumuzu, söz sahibi olduğumuzu, savunma pozisyonundan çıkıp taarruz pozisyonuna geçtiğimizi, özellikle son bir aydır ciddi şekilde görüyor ve takip ediyoruz.

Türkiye, özellikle son on yıldır kendi milli stratejileri ve milli güvenliği için savunma sanayiine ve istihbarata çok büyük yatırımlar ve çalışma harcayarak dünyada siyasi ve istihbarat anlamında etkin, caydırıcı, söz ve güç sahibi, arabulucu bir konuma geldi. Biraz daha eklemek ve altını çizmek gerekirse dünyaya bu topraklarda, bize rağmen hiçbir ülkenin ve vekil bir gücün bir şey yapamayacaklarını, dünya devletlerine diplomasi dersleri vererek gösterdi.

Savunma sanayinde ve askeri yatırımlarda ise, dünya sıralamalarında önemli yer tutan bir konuma geldi. Ordu modernizasyonlarından silahlı/silahsız insansız hava araçlarına, milli füze çalışmalarından askeri araçlara, elektronik harp sistemlerinden hava radar ve kontrol sistemlerine kadar Türkiye bu kritik ve stratejik alanda milli hedefleri doğrultusunda kapasitesini güçlendiriyor ve etki alanını giderek genişletiyor. Her şey Türkiye’nin milli güvenliği ve tam bağımsızlığı için.

Özellikle son 40 yılı aşkın bir süredir PKK terörüne maruz kalan Türkiye, bugün geldiği noktada profesyonel orduya geçmesiyle birlikte savunma sanayi alanında ve terörle mücadelede olağanüstü bir mücadele ortaya koyarak bağımsız milli politikası doğrultusunda terör belasını bitirme noktasına gelmiştir.

Ülke olarak son 20 yılda içeride ve dışarıda büyük tehdit ve gelişmelere şahitlik ettik, 40 yıldan fazla süren PKK terörü, Suriye ve Irak’ta yaşanan terör faaliyetleri ve istikrarsızlık ortamı, ABD ve İsrail’in girişimleriyle bahsi geçen ülkelerde terör örgütü PKK/YPG’yi donatıp Türkiye’ye ye karşı kullanması, 2010 yılında Tunus’ta başlayan Arap baharı ve Arap baharının sırasıyla Libya, Mısır ve Suriye’ye sıçraması, 2011 yılında Suriye’de başlayan iç savaş ve beraberinde başlayıp Türkiye başta olmak üzere Suriye’nin çevre ülkelerine yayılan göç dalgası ve 2013 yılında Türkiye’nin iki büyük metropol şehri İstanbul ve Ankara’da günlerce süren ve 2013 yılı için Türkiye ekonomisine dolaylı olarak milyarlarca dolar kaybı olan bağımsızlık ve demokrasimize karşı yapılan terör ve provakatif olayları yaşadık. Daha sonra 2014 yılında El – Kaide terör örgütünün bir devamı olan IŞİD (sözde Irak, Şam İslam Devleti) terör örgütünün varlığı ve yayılması gibi gelişmeler sırasıyla yaşandı.

Suriye’deki iç savaş ve yaşanan kaos, istikrarsızlık ve belirsizlik ortamı ülkenin geleceğinde büyük yaralar ve geri dönülmesi zor sonuçlara sebep oldu. Suriye’de devlet ve otorite boşluğu oluşunca başkent Şam hariç ülkenin kuzey bölgeleri başka devletlerin, istihbarat örgütlerinin, terör örgütlerinin ve vekil güçlerin adeta kol gezdiği ve at oynattıkları yer haline geldi. Suriye topraklarında barınan terör unsurları ( PKK/ YPG – DAEŞ ) bölgenin kuzeyinde Amerika ve İsrail’in vekil gücü konumundaydı. Türkiye, 15 Temmuz 2016 hain darbe girişimi sonrası başlattığı Bahar kalkanı harekâtı ve 2017 yılının sonu, 2018 yılının başında yaptığı Zeytin dalı kara operasyonuyla Terör örgütü PKK/YPG’nin Afrin’deki varlığına büyük ölçüde kayıp verdirdi. Bu önemli operasyon kollarını terör örgütünün Irak’taki varlığına yönelik Pençe–Kilit operasyonları devam etti ve örgütün Irak/Türkiye hattındaki varlığı, terör unsurları büyük ölçüde kayıp verdi. İnşallah temenni ediyoruz ki, 2025 yılı sonunda kilit kapanacak ve terör örgütünün bölgedeki varlığı büyük ölçüde bertaraf edilecek.

Burada Suriye’ye ayrı bir parantez açmak istiyorum. Suriye, ülkemizin önemli sınır komşularından biri ve tarihimizin ve ortak değerlerimizin paydaşı, kadim bir İslam coğrafyasıdır. Birbirimize benzeyen ve birçok alanda birleştiğimiz bütünleştiğimiz bir coğrafyadan söz ediyorum. Öyle ki ülkemizde 2012 yılından bu yana 4.5 milyon Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapıyoruz ve yapmaktayız. Ve Aralık 2024’te Suriye’nin kaderi ve Türkiye-Suriye ilişkileri açısında bir milat oldu. Ahmet Eş ŞARA yönetimi ve komutasındaki HTŞ, 61 yıldır ülkede hüküm süren BAAS Rejimine son verip Beşar ESAD’ın yönetimine son vererek ülkenin geleceğinde yeni bir sayfa açtı. Halep, Hama ve Başkent Şam’ın alınmasıyla Suriye’de bir dönem kapandı ve Suriye, kendi kaderinin tayin etmeye başladı.

Özellikle yıllardır Türk Devletinin Suriye’deki gelişmeleri yakınan takip etmesi ve eski MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı) Başkanı mevcut Dışişleri Bakanımız Sn. Hakan FİDAN’ın tecrübesi ve birikimiyle bu süreç son bir yılda ciddi bir ivme yakaladı ve başka bir boyuta taşındı. Bugün Suriye vatandaşlarının dilinde, yüreğinde Türkiye’ye duyulan sevgi ve minnet, bunun en büyük göstergesidir.

Ahmet Eş ŞARA (Golani)’nın önderliğinde başlayan Suriye geçiş hükümeti bundan sonra Suriye ve Suriye’nin geleceğine Türkiye’nin destek ve öncülüğünde insanca ve onurlu bir şekilde yön verecektir.

Peki yeni dönemin ve bu mücadelenin simgesi Suriye’nin yeni lideri Ahmet Eş ŞARA kimdir?

AHMET EŞ ŞARA 

Ahmed Hüseyin eş-Şara, namıdiğer Ebu Muhammed el-Colani, 1982 yılında Suudi Arabistan’ın Riyad kentinde doğdu. Şara, Suriye’nin kuzeybatısında etkin olan Hey’etu Tahrîri’ş-Şâm (HTŞ) lideri olarak tanınır. Özellikle El-Nusra Cephesi’nin genel emiri olarak görev yaptığı yıllar, onun yükselişinde önemli bir dönemeç oldu. 2024 yılı Aralık ayında, Suriye’deki Esad rejimini devirerek geçici lider olarak göreve gelmiştir.

Ahmed Şara, 43 yaşında ve köken olarak Suriye’nin Golan Tepeleri bölgesinden geliyor. Ailesi, 1967 Altı Gün Savaşı sırasında İsrail işgali nedeniyle Golan Tepeleri’nden göç etmek zorunda kaldı. Ahmed Şara’nın “el-Colani” takma adı, onun Golan Tepeleri ile olan bağını sembolize ediyor. Şara’nın çocukluk ve gençlik yılları ise ailesinin çalışmak için gittiği Suudi Arabistan’da geçti.

Ahmed Şara, Şam Üniversitesi Medya Çalışmaları Bölümü mezunudur. Üniversite yıllarında siyasete ve ideolojik hareketlere ilgi göstermeye başladı. Bu dönem, onun hem kişisel gelişimi hem de ideolojik duruşunun şekillenmesinde önemli bir etkide bulundu. Medya alanında aldığı eğitim, ilerleyen yıllarda liderlik yaparken propaganda ve iletişim stratejilerini etkin bir şekilde kullanmasını sağladı.

Ahmed Şara’nın Siyasi ve Askerî Kariyeri

Ahmed Şara’nın dikkat çeken siyasi ve askeri dönüm noktaları:

Irak El-Kaidesi

2003 yılında ABD’nin Irak işgali sırasında, Ahmed Şara radikalleşerek El-Kaide’ye katıldı. Bu süreçte, savaşın yıkıcı etkileri ve Batı’ya duyulan öfke, onun ideolojik duruşunun sertleşmesine neden oldu.

El-Nusra Cephesi

2011 yılında başlayan Suriye İç Savaşı sırasında, Şara El-Kaide’nin Suriye kolu olan El-Nusra Cephesi’ni kurdu ve liderlik etti. Bu dönemde, savaşın en güçlü silahlı muhalif liderlerinden biri haline geldi.

Hey’etu Tahrîri’ş-Şâm (HTŞ)

2017 yılında, Şara, Hey’etu Tahrîrü’ş-Şâm’ın (HTŞ) liderliğine geçti. Bu dönemde daha ılımlı bir görüntü çizerek uluslararası alanda meşruiyet arayışına girdi. Bu ideolojik değişim, hem destekçileri hem de eleştirmenleri arasında tartışmalara neden oldu.

Ahmed Şara’nın İdeolojik Dönüşümü

Ahmed Şara, liderlik kariyerinde önemli bir ideolojik dönüşüm geçirdi. İlk yıllarında radikal cihatçı bir çizgi izlerken, zamanla daha kurumsal ve yönetim odaklı bir yaklaşım geliştirdi. Şara, El-Kaide ile bağlarını 2016 yılında tamamen kopardı ve bölgesinde bir idari yönetim modeli inşa etmeye başladı. Bu süreçte:

  • Vergi toplama sistemini hayata geçirdi.
  • Bölge halkına kimlik kartları verdi.
  • Kamu hizmetleri sağladı ve yerel halkın günlük ihtiyaçlarına odaklandı.

Şara’nın bu değişimi, uluslararası arenada daha fazla kabul görmesine ve bölgesel bir lider olarak tanınmasına olanak sağladı.

 ABD’nin Ahmed Şara Hakkındaki Tutumu

ABD, 2013 yılında Ahmed Şara’yı “Özel Olarak Belirlenmiş Küresel Terörist” ilan etti ve yakalanmasına yardımcı olacak bilgi için 10 milyon dolarlık bir ödül koydu. Ancak, 2024 Aralık ayında Şam’da HTŞ yetkilileriyle yapılan diplomatik görüşmelerin ardından bu ödül kaldırıldı. Bu durum, Ahmed Şara’nın uluslararası arenadaki imajının değişmeye başladığını gösteriyor.

Asıl konumuza dönecek olursak, 2011 yılında Suriye iç savaşı çıkmadan önce, tıpkı normal bir Ortadoğu ülkesi gibi hayatın olağan akışı normal şekilde devam ediyordu. Ta ki, Arap baharı Suriye’ye sıçrayana kadar.  Aradan geçen 14 yıl boyunca gönül coğrafyamız komşumuz Suriye çok sayıda devletin, lokal örgütlerin terör unsurlarının cirit attığı bir coğrafya haline geldi. Milyonlarca Suriye vatandaşı ABD, Avrupa ülkelerine ve Türkiye başta olmak üzere komşu ülkelere göç etti, Suriye’de bir kuşak yok oldu, ülkenin Halep gibi önemli tarihi şehirleri yaşanmaz hale geldi, harabeye döndü, tarihi eserler ve alanlar yağma edildi, ülkenin kamu kurumları talan edildi, bir ülke yok oluyordu tıpkı 2003 yılında Irak’ta olduğu gibi..  14 yılda Suriye’de çok şey değişti kaybolan yönetim otoritesi ile beraber oluşan toplu göçler, iç savaş, terör, kaos, istikrarsızlık ve daha bir çok durum sıralanabilir. En acısı en vahimi de, Suriye’nin Ebu Gureyb’i 21. yy’ın en büyük kara lekelerinden biri olan ESAD’ın bilinmeyen yüzü SEDNAYA HAPİSHANESİ.

Sednaya Hapishanesi 61 yıllık Suriye’de yönetimi elinde bulunduran BAAS rejiminin kendi halkına karşı zalimliğinin, barbarlığının, acımasızlığının en önemli sembolüdür. Yıllarca ülkemizde ve başka ülkelerde yaşayan Suriyeliler, yanlış anlaşıldılar. “Neden ülkenize dönmüyorsunuz? Neden ülkenizde savaşmıyorsunuz?” gibi… Tüm dünya Sednaya hapishanesindeki insanlık dışı görüntüleri gördükten sonra bu önyargılar kırıldı, evet biraz haksızlık ettik durum bambaşkaymış gibi serzenişleri daha fazla duyar olduk çünkü şunu hepimiz kabul etmeliyiz ki güvenliğin olmadığı yerde özgür iradeden söz edilemez. Bugün bile binlerce kayıp insanlar var, toplu mezarlar var, yıllardır hapishanede kaldığı için akli dengesini yitirenler var, bugün yönetim değişikliği sonrası özgürlüğüne kavuşup iktidarda Hafız ESAD’ın olduğunu düşünenler var ve bunlara sayısız örnek ve travmatik yaşananları ekleyebiliriz. Sednaya Hapishanesi tüm çıplaklığıyla kamuoyuna yansıdığı gün akıllara ABD’nin Irak işgali sırasında Irak’lıları haksız ve hukuksuz bir şekilde tuttuğu, işkenceleriyle ün yapan bugün ki adıyla Bağdat Merkezi Cezaevi olan EBU GUREYB HAPİSHANESİ’ni getirdi. Bir bakıma iki ülke de benzer bir kaderi yaşadı ama Suriye’deki farkı işgalci bir devletin değil, 61 yıldır Suriye yönetiminin başı BAAS rejimi tarafından kendi halkına karşı diktatörce bu insanlık dışı uygulamaların yapılıyor olmasıydı.

 SURİYE BUNDAN SONRA NASIL OLACAK?  NASIL ŞEKİLLENECEK?

21. yy. dünyasında dönem dönem küresel ve bölgesel ölçekte değişimler yaşanıyor. Bu değişim ve dönüşümlerden Suriye de payına düşeni alacak. Asıl konumuza dönecek olursak, 61 yıllık BAAS rejiminin sonunu getiren HTŞ ve muhaliflerin yönetimi ele almasıyla beraber bilinmelidir ki artık Suriye’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ortadoğu, yani özellikle Irak, Suriye ve İran üzerine büyük devletlerin her zaman planları hedefleri ve Ortadoğu üzerine planları ve komşumuz olan ülkeleri hegemonyaları altına alma amaçları vardı.

Özellikle İsrail’in 7 Ekim 2023’te Filistin ve Gazze’ye yönelik olarak başlattığı son yılların en büyük soykırım ve katliamları sonrası gelinen noktada İsrail’in Lübnan’dan sonra Suriye’nin kendine yakın gördüğü sınır bölgelerini işgal etmesi ve yayılmacı tutumunu devam ettirmesi, HTŞ’nin yıllar sonra Suriye’nin önemli şehirlerini ele geçirip kontrolü altına alması ve akabinde Esad’ın ülkesini terk etmesi, bölgede dengeleri değiştirdi.

Muhalifler yönetimi ele geçirdikten sonra Suriye’de yeni bir sayfa açıldı ve planını rejime göre yapan devletlerin bölgedeki planları büyük ölçüde akamete uğradı. Türkiye bu denli bir girişime öncülük etmeseydi, İsrail Suriye’nin içine kadar gelip Türkiye için yakın bir tehdit haline gelecekti. Suriye’de dengelerin değişip Türkiye lehine şekillenmesi, bölgede İsrail’in genişleyip kendine alan açmasını durdurdu ve uzun vadede Amerika ve İsrail’in vekil gücü terör örgütü PKK/YPG’nin bölgedeki varlığının tasfiyesini gündeme getirecektir.

Bu tabloya bakacak olursak, Esad rejiminin görmezden geldiği, göz ardı ettiği hatta ve hatta destek verdiği PKK/YPG bölgedeki ve yereldeki desteğinin sona ermesiyle tasfiye süreci ve sonlandırılması gündeme gelmiştir. Durum böyle devam ettiği sürece PKK/YPG kendine alan bulamayacaktır. Zira Rusya, Ukrayna savaşı sebebiyle Afrika’dan ve Ortadoğu’dan desteğini yavaş yavaş çekiyor.. Türkiye’nin güvenliği için aradığı ortam bilfiil coğrafyada tekemmül etmeye başlamıştır, çünkü Türkiye her zaman barıştan yana olmuştur. Türkiye, sınırlarının ötesindeki sorunları ve kendisine yönelik olan her türlü terör tehditlerini askeri yöntemlerle kolay bir şekilde çözecek güçtedir ama Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti olduğu hiç bir zaman silahı ve gerek kalmadıkça askeri operasyonları bir çözüm yolu olarak görmedi ve görmez, sadece gerekli gördüğü takdirde askeri operasyonları gerçekleştirmiştir ve bu operasyonlarında sonuna kadar haklıdır, kendini savunma hakkına sahiptir.

Türkiye, daha önce Suriye iç savaşının yaşandığı dönemde ve geçtiğimiz Ağustos ayında çok defa iki ülke arasındaki sorunları diplomasi yoluyla çözme girişimlerinde bulunmuş ama bu girişimler Suriye yönetimi tarafından karşılık bulmamıştır. Çünkü Rejim çevresindeki ABD’li ve RUSLAR’ın etkisiyle iki ülkenin masaya oturması akamete uğratılmış diplomatik temaslara fırsat tanınmamıştır. Türkiye, her defasında dostane şekilde ESAD’a elini uzatmış, tavsiye ve düşüncelerini iletmeye çalışmış ama ESAD yönetimi, Türkiye’yi dikkate almamıştır. Günün sonunda olaylar ve yaşanan gelişmeler Türkiye’yi haklı çıkarmıştır.

Türkiye her fırsatta, her platformda Suriye’nin ve Suriyelilerin yanında oldu. 3 milyondan fazla Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapıyoruz, her zaman insan onurunun korunması gerektiğini belirttik, Suriyelilerin dönüşlerinin kendi hür iradeleriyle olması gerektiğini dile getirip, gönüllü ve onurlu geri dönüşün teşvikçisi olduk olmaya da devam edeceğiz. 12 yıl önce Suriye’den ülkemize gelen insanlar geri dönerken Türkiye’ye karşı büyük bir sevgi ve minnet duygusuyla geri dönüyorlar, Türkiye misafirperverlik anlamında elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmış ve Suriyeli vatandaşlar nezdinde bu misafirperverlik ve kadirşinaslık karşılık görmektedir. Bu insani durum ve memnuniyet tablosu Suriye’nin geleceğinde, Suriye’nin yeniden imar ve inşasında önemli rol oynayacağının altını kalın çizgilerle çizmek gerektiği inancındayım. Önümüzdeki süreçte Suriye sosyolojisinde Türkiye’nin etkinliği daha fazla artacak, bu uyum ve iki ülkenin dostluğu bir çok alanda kendini gösterecek,

Bugün Suriye’ nin önemli şehirlerine baktığımızda, iç savaşın enkazını ve şehirlerin harabeye dönmüş halini görmek fazlasıyla mümkün. Son 13–14 yıl Suriye’nin hayatı ve geleceğinden çok fazla şey götürdü. Suriye’nin tam anlamıyla ayağa kalkması, imar ve inşa sürecinin başlayıp çevre, şehircilik anlamında dünyayı yakalaması, ortalama 4–5 yılı bulur gibi öngörülüyor. Ülkenin yeniden yapılmasının ve ayağa kalkmasının maliyeti 500 milyar dolar gibi bir rakama tekabül ediyor. Bugüne kadar Türkiye bu süreci çok iyi yönetti ve asıl bundan sonra da Türkiye’ye önemli görevler düşüyor ve bölgenin yeniden ayağa kalkması için Türkiye’nin misyonu ve tarihsel sorumlulukları daha fazla önem arz etmektedir. Çünkü Bölgenin ve coğrafyanın anahtarı Türkiye’nin elindedir, biz olmadan hiç kimse Suriye’de ve Ortadoğu’da bir şey yapamayacaktır. Sayın Cumhurbaşkanımız; Recep Tayyip ERDOĞAN’ın da ifade ettiği, “Suriye’ye saldırmak isteyen karşısında bizi bulur” mesaıj açık ve nettir. Bu bağlamda önümüzdeki süreçte şu gelişmeleri bekleyebiliriz:

Türk Şirketleri Suriye’de ihalelere girip inşaat, hastane, kamu binası, köprü, otoyol gibi önemli altyapı ve üstyapı işlerini üstlenip fiziki anlamda çalışmalarda bulunacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti, İçişleri Bakanlığı nüfus ve vatandaşlık işleri genel müdürlüğü, yeni ayağa kalkan ve dizayn edilen Suriye’nin tüm vatandaşlarının kimlik kartlarını basacak ve vatandaşlık işlemlerini yürütecektir.

Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, yeni kurulan Suriye polis teşkilatının personellerinin eğitilip donatılmasını sağlayacak, polis teşkilatının bir kurumsal kimliğe kavuşmasına katkıda bulunacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı, Suriye geçiş hükümeti ile yaptığı protokol ve anlaşmalarla, yeni Suriye’nin askeri birliklerinin ordunun ve muharip unsurlarının eğitilip donatılmasında günümüz şartlarına göre modernize edilmesinde önemli rol üstlenecektir.

Türkiye Cumhuriyeti Sağlık bakanlığı, sağlık alanından iyileştirme ve düzenlemelerde önemli oynayacak.

-Savunma Sanayi Başkanlığı, ASELSAN, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Teknoloji altyapısının düzenlenmesinde ve modernize edilmesinde önemli görev üstlenecek.

Tüm bu gelişmeler, iki dost ve kardeş ülke olan Türkiye–Suriye ilişkilerini zirveye taşıyacak ve iki ülke arasında siyasi, ekonomik ve kültürel alanda kazanımlara kapı aralayacaktır. Türkiye bölgesel bir güçtür, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Suriye savaşı başladığı günden bugüne kadar gerek ilişkiler ve temaslar, gerek askeri alandaki konular, gerekse göç politikasının sağlıklı ve insancıl bir şekilde yürütülmesi boyutunda başarılı bir dış politika izleyerek süreci olumlu bir şekilde yönetmiştir. 2024 – 2025 yılına baktığımızda bu emeklerin karşılığını almaya başlamış ve hak ettiği değeri Suriye konusunda görmeye başlamıştır. Elbette ki, öncesinde yani iç savaş sürecinde kaybedilen canlar, yaşanan siyasi ve sosyolojik travmalar, hazin bir şekilde iki ülke arasında kaybedilen 10 yılı aşkın süreç geri getirilemez ama artık yeni bir sayfa açmak, her şeye yeniden başlamak mümkündür. İlişkileri ve beraberliği daha ileri taşımak mümkündür, ancak bu şekilde kaybedilen zamanı hep birlikte telafi eder ve geleceği birlikte şekillendirebiliriz.

 

Ertuğrul DEMİREL
(Yazıda geçen ifadeler ve görüşler, yazarı bağlamaktadır)

Comments are closed

Benzer Gönderiler