Bağış Sepeti

Yasal Uyarı: Kaynak gösterilmeden ve açık link verilmeden sitede yer alan yazılar kullanılamaz.

KUZEY KORE, ABD İLE YAŞANAN KRİZE NASIL BAKIYOR?

Sputnik Türkiye, Kuzey Kore’nin (Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti – KDHC) ABD ile yaşanan krize bakışına ilişkin bir makale tercümesi yayınladı.

Kuzey Kore  Dışişleri Bakanlığı’na bağlı bir araştırma ve danışma bürosu olan Amerikan Araştırmaları Enstitüsü’nden (IFAS) araştırmacı Jong Nam Hyok[1] tarafından kaleme alınan ve GlobalResearch‘te yayımlanan yazı, Kuzey Kore’nin pozisyonunu yansıtması açından önem taşıyor.

Kuzey Kore’nin konuya yaklaşımı ve tutumunun daha iyi anlaşılması için yazıyı okurlarımızın dikkatine sunuyoruz. Makalede savunulanlar yazarın kendi görüşleridir; ifadeler ve tanımlamalar ve kullanım biçimleri yazara aittir.

Büyük beyaz harflerle yazılan yer isimleri, Türk Tugayının Kore Savaşında (1950-53) muharebe yaptığı yerleri göstermektedir. (Kaynak: Türkiye Muharip Gaziler Derneği)

KORE YARIMADASINDA BARIŞ NASIL SAĞLANIR: 1953 ATEŞKESİ’Nİ[2] BARIŞ ANLAŞMASIYLA DEĞİŞTİRİN

Savaşın silah sesleri kesildikten 60 küsur yıl sonra bile Kore halkının barış içinde yaşaması ve kalkınması ciddi tehdit altında. Tehditte bulunan, kurulduğu andan itibaren herkesten daha sık barış çağrısı yapan Birleşik Devletler. Tam bir özgürlüğü, eşitliği ve insanların barışçıl gelişim hakkını; bağımsızlığının ve ulus inşasının en yüce görevi ve hedefi, ve Anayasa’sının ruhu olduğunu iddia eden şu aynı Birleşik Devletler.

Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti hükümeti, ABD’den gelen tehditleri ortadan kaldırmanın yollarından biri olarak Ateşkes Antlaşması’nın bir barış anlaşması ile değiştirilmesini önerdi. Bununla birlikte, Birleşik Devletler KDHC’nin samimi gayretine gözlerini kapatırken, Ateşkes’in barış anlaşması ile değiştirilmesi konusundaki sorumluluğundan ısrarla kaçıyor.

Bu makale, ABD’nin, konunun fiili, asli ve doğrudan bir tarafı olarak, sorumluluklarından kaçamayacağını ve anlaşmanın değiştirilmesinin önemini göstermeyi amaçlamaktadır.

I- ABD ATEŞKES DURUMUNU SONA ERDİRMEK VE KORE’DE KALICI BARIŞI SAĞLAMAK KONUSUNDA DOĞRUDAN SORUMLUDUR 

Birleşik Devletler’in doğrudan ve asli olarak sorumlu olması için birincil neden, KDHC’ye karşı Kore Savaşı’na katılan birleşik kuvvetlerin lideri olarak Ateşkes Antlaşması’na doğrudan imza atmış olmasıdır.

15 uydu ülkeden ve Güney Kore’den gelen silahlı kuvvetler, muharebe operasyonları yapan ve tüm savaş boyunca “BM güçlerinin” başkomutanı olarak maskelenen ABD’nin Uzak Doğu’daki silahlı kuvvetler komutanının emri altında harekete geçirildi.

Başkomutan, ABD Başkanı, Pentagon ve ABD Genelkurmay Başkanlığı karargahına karşı sorumluyken hiçbir zaman BM’ye karşı sorumlu olmadı.

Kore Halk Ordusu’nun karşı saldırısının, Güney Kore kukla ordusunun kışkırtmalarıyla provoke edilen savaşın gidişatını değiştirmesiyle birlikte, ipleri elinde tutan Birleşik Devletler maskesini çıkardı ve tüm savaş boyunca Syngman Rhee rejimine ait güney Kore kara, deniz ve hava kuvvetlerinin operasyonel komutasını eline aldı.

Kore Savaşı için harekete geçirilen ABD’li askeri personel sayısı, 15 uydu ülkeden ve Güney Kore’den gelen, sırasıyla yaklaşık 79.000 ve 570.000 olan askeri personel sayısının çok üzerinde, 1.408.000 civarındaydı.

ABD generalleri Kore ateşkes görüşmelerinde temsilci olarak görev yaptı ve Ateşkes Antlaşması, BM ya da diğer ülkelerin temsilcileri tarafından değil, ABD’li general Clark, ABD’nin Uzak Doğu’daki silahlı kuvvetlerin komutanı Korgeneral Harrison tarafından imzalandı.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), BM’nin rızası ya da aralarında herhangi bir anlaşma olmadan “BM Kuvvetleri” ismini bilerek suiistimal edegeldi. “BM Kuvvetleri” denilenin ABD Kuvvetleri’nden başkası olmadığına dair hiçbir şüphe yok.

Bu nedenle BM çeşitli vesilelerle, güney Kore’deki “güçlerinin” sadece ABD’nin keyfi biçimde uydurduğu askeri bir araçtan başka, kendisiyle ile hiçbir ilgisi olmadığını kabul etmiştir.

ABD’nin, savaşın bitiminden bu yana, KDHC’nin hayatta kalması ve kalkınmasına karşı en büyük tehdidi yöneltmesi, KDHC ile bir barış anlaşması imzalamakla doğrudan yükümlü olduğunu bir kez daha kanıtlamaktadır.

ABD on yıllar boyunca KDHC’ye karşı tarihinin en sert ve düşmanca politikasını izlemiş, siyasi açıdan yok etmeye, ekonomik açıdan izole etmeye ve son olarak askeri açıdan bastırmaya çalışmıştır.

1950’lerin başlarında, KDHC’yi güç kullanarak yok etmek amacıyla Kore Savaşı’nı kışkırtmasında olduğu gibi.

Savaş yenilgisinin ardından ABD kara, deniz ve hava kuvvetlerinin güney Kore topraklarının herhangi bir yerinden kalıcı olarak istifade edebileceği “ABD-Kore Cumhuriyeti Karşılıklı Savunma Anlaşması” dahil olmak üzere güney Kore ile bir dizi anlaşma imzaladı ve güney Kore’nin kukla ordusu üzerindeki harekat kontrolünü bugüne kadar elinde tutageldi.

ABD, 1950’lerin sonundan itibaren Güney Kore’yi devasa bir nükleer depoya dönüştürerek, nükleer cephane stokunun büyük bir kısmını sistematik olarak Güney Kore’ye taşıdı.

O zamandan beri ABD, KDHC liderliğini devirmek ve yarımadanın kuzey kesimini bir darbeyle işgal etmek amacıyla, bir dizi kuzey-hedefli nükleer operasyon planını güncellemeye ve geliştirmeye devam ediyor.

Bu planlar uyarınca uçak gemisi filoları ve stratejik bombardıman uçakları gibi, önceden-nükleer-saldırı araçları, sıklıkla Kore yarımadasına gönderildi.

ABD, devletimizin altını oymak için süregelen ısrarlı uygulamalarında politik ve ekonomik araçları da askeri enstrümanlarla birlikte kullandı.

ABD, farklı ideoloji ve idealleri nedeniyle ve kitle imha silahları ürettiği ve geliştirdiği iddiasıyla en sert ekonomik yaptırımları dayatırken, sözüm ona “insan hakları sorununu” ortaya atarak cumhuriyetimizin imajını lekelemek istiyor.

2007 yılında, iki Kore arasında yapılan zirve toplantısında, ilişkileri geliştirmek, barış ve refahı sağlamak için kabul edilen deklarasyon; kuzey ve güneyin var olan ateşkes mekanizmasına bir son verilerek kalıcı barışın inşa edilmesine ihtiyaç duyulduğu anlayışını paylaştığını bildirmekte. Dahası, Kore yarımadası’yla doğrudan ilgilenen üçüncü veya dördüncü tarafların devlet başkanlarının katılacağı bir toplantıyı düzenleme ve savaşın bitiminin ilanı konusunda devam eden çabalarda iki tarafın birbiriyle işbirliği yapma konusunda anlaşmaya vardıklarını da ilan etmekte.

Kore Savaşı ve uzlaşma meselesinin bir parçası olduğu gerçeği göz önüne alındığında, güney Kore’nin, ateşkesin yerini bir barış anlaşmasının alması sayesinde kalıcı barış mekanizmasını kurmakla tamamen ilgisiz olduğunu söylemek mümkün değil.

Bununla beraber, ABD’nin, güneye devasa kuvvetler konuşlandırarak KDHC’yi hedef aldığı ve Güney Kore silahlı kuvvetlerinin savaş zamanındaki kontrolünü elinde tuttuğu koşullar altında, barış anlaşması imzalanması konusunda kuzey-güney görüşmelerine öncelik vermek anlamsızdır.

Çin de Kore Savaşı’nın taraflarından ve Ateşkes Anlaşması’nın da imzacılarından biri. Fakat bir barış anlaşması imzalanmasındaki rolü, ancak ABD ateşkesin bir barış anlaşmasıyla değiştirilmesini kabul ettikten sonra düşünülebilecek bir durum.

Nitekim Çin, 1975’te BM Genel Kurulu’nda o zamanki dışişleri bakanı tarafından yapılan konuşma vasıtasıyla, pratik yolun Kore Ateşkes Antlaşması’nda doğrudan taraf olanların müzakere etmesi ve bir barış anlaşması imzalaması olacağını resmen açıklamıştı. Çin bunu, Çin Halk Gönüllü Birlikleri’nin uzun bir süre önce Kore’den çekildiği ve “BM Komutanlığının” bileşenlerinin büyük bölümünün dağıldığı koşullarla gerekçelendirmişti.

Özetle, istikrarsız ateşkes rejimine son vermek ve kalıcı barışı güvence altına almak amacıyla bir barış anlaşmasını ilk imzalayan ABD olmalıydı.

II- ATEŞKESİN BİR BARIŞ ANLAŞMASIYLA DEĞİŞTİRİLMESİNİN ÖNEMİ

Bir kez KDHC ile ABD arasındaki ateşkes hali sona erdiğinde ve bir barış anlaşması sağlandığında, sallantılı ateşkes rejimi, kalıcı bir barış rejimiyle değiştirilebilir ve bu Kore yarımadasında savaş risklerinin kökten kaldırılmasını sağlayacaktır.

Bir ateşkes anlaşması teknik manada tarafların savaş operasyonlarının geçici olarak askıya almaları anlamına gelir ve ateşkes anlaşması usulüne uygun olarak gerçekleştirilmiş olsa dahi, savaş halinin fiilen sona erdiği ve kalıcı barışın gerçekleştiği anlamına gelmez.

Dahası, Kore Ateşkes Antlaşması’nın ve müteakip ateşkes rejiminin bağlayıcı gücünü tamamen kaybettiği ve son 60 yılda ABD’den dolayı artık yürürlükte olmadığı göz önüne alındığında, barış anlaşmasının imzalanması daha da aciliyet kazanmıştır.

ABD kasıtlı olarak, Ateşkes Antlaşması’nın Kore’de kalıcı barışı güvence altına almak için daha üst düzey bir siyasi konferansın toplanmasını öngören IV. maddesini uygulamayı reddetti ve nükleer silahlar da dâhil olmak üzere ultra-modern savaş teçhizatını Güney Kore’nin tüm bölgelerinde sistematik şekilde konuşlandırdı.

Daha da kötüsü, 1990’lı yıllarda ABD, ateşkes antlaşmasının gerçek imzacısı ya da nominal bir tarafı olmayan Güney Kore’nin kukla ordusunun generalini, Askeri Ateşkes Komisyonu’nun kıdemli temsilcisi olarak atadı ve böylece Ateşkes Anlaşması’nın temel hükümlerini tümüyle çiğnedi.

ABD özellikle, “savunma odaklı tatbikatlar” bahanesiyle on yıllardır KDHC aleyhinde agresif askeri provokasyonların heveslisi oldu ve Ateşkes Antlaşması’nın temel ruhunu (“tüm düşmanca davranışlar, kontrolleri altındaki tüm silahlı kuvvetler tarafından durdurulmalı”) tümüyle çiğnedi.

Bu tür askeri manevraların koordinatları, seferber edilen güçlerin büyüklüğü ve sürekli yenilenen kuzey-hedefli operasyon planlarının içeriği, söz konusu tatbikatların herhangi bir zamanda büyük çaplı bir sürpriz saldırı düzenleyerek cumhuriyetimizin kuzeyini işgal etmeyi amaçlayan tehlikeli düşmanca eylemler olduğunu canlı olarak göstermektedir.

Evrensel olarak kabul edilmiş uluslararası bir uygulama ve hukuk şartı gereği, iki ülke arasındaki anlaşmanın, tarafların biri tarafından fiilen geçersiz kılınması durumunda o anlaşma artık yürürlükte değildir ve diğer tarafı anlaşmaya bağlı kılan hiçbir gerekçe kalmaz.

Şu anda, Ateşkes Antlaşması’nın çizdiği kara askeri sınır hattının merkezi sınır çizgisi, fiili duruma güçlükle uymaktadır. Ancak, geçen yıl Ağustos ayında yaşananlar, savaşan tarafların büyük güçlerinin akut çatışma içinde durduğu bu bölgede kazara yaşanacak bir olayın tam boy bir nükleer savaşa yol açabileceğini göstermektedir.

ABD ve KDHC’nin teknik olarak savaşta olduğu ve birbirlerine karşı güç kullanma konusunda kendilerini yasal olarak yükümlü görmedikleri kontrol edilemez ve tehlikeli durum, ancak ve ancak sırf ismen var olan Ateşkes Antlaşması’nın yerine bir barış anlaşması yapılmasıyla hafifletilebilir.

Bir savaş tehlikesi, yalnızca ABD Güney Kore’den birliklerini geri çektiğinde, silah takviyesini bıraktığında ve ortak askeri tatbikatlar gibi düşmanca eylemlerini bir barış anlaşması hükmünün sonucu olarak askıya aldığında tamamen önlenebilir.

Eğer iki ülke arasındaki ilişkiler gelişir ve ABD’nin KDHC’ye yönelik düşmanca politikası resmi bir barış anlaşması ile sona ererse, Kuzeydoğu Asya ülkeleri arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesinde köklü bir değişim meydana gelecektir.

Savaşan taraflar arasındaki düşmanca ilişkilerin ortadan kaldırılması yoluyla savaş eylemlerinin sona erdirilmesi ve ilişkilerin normalleştirilmesi, barış anlaşmasının iki temel unsurunu teşkil eder.

Şu anda, ABD’nin cumhuriyetimize karşı düşmanca politikası, aşırı şiddetli ve benzeri görülmemiş derecede yoğundur.

Bugüne kadar ortaya çıkan düşmanca tutumlar, KDHC — ABD ilişkileri kadar, iki Kore arasındaki ve KDHC-Japonya arasındaki ilişkilerin gelişmesini de ciddi olarak engelledi.

Ancak, barış anlaşmasının imzalanmasıyla, KDHC ile ABD arasındaki kavgacı ve düşmanca ilişkiler barış anlaşması neticesinde sona erdiğinde, Kuzeydoğu Asya bölgesindeki ülkeler arasındaki ilişkiler normale dönebilir ve Kore yarımadasında kalıcı bir barış rejimi kurulabilir.

Geçmişte, kimi bazı ülkeler ABD ile savaştılar ve savaşı ancak, bir barış anlaşması yaparak ya da benzer bildiriler ilan ederek uzun vadeli kalıcı bir neticeye ulaştırabildiler.

Tıpkı Kore Savaşı gibi Vietnam Savaşı da, ABD’nin Asya’ya yönelik stratejisi ve Vietnam halkının çıkarları arasındaki bir çatışmayı ifade ediyordu ve aynı zamanda iki zıt ideoloji arasında bir karşı karşıya gelişti.

Tıpkı Kore gibi, Vietnam da ABD için Asya üzerindeki egemenlik stratejisini gerçekleştirmek açısından jeopolitik öneme sahipti. Bununla birlikte, Kore Savaşı’ndan farklı olarak, Vietnam Savaşı barış anlaşmasının imzalanması ile sona erdi.

Yukarıda görüldüğü üzere ABD’nin bir barış anlaşması yapmaması için hiçbir neden yoktur.

Barış anlaşmasının imzalanması büyük aciliyet kazanmış olmasına rağmen ABD bu teklifi KDHC’nin nükleerden vazgeçmesini ön şart olarak koşarak ısrarla reddetti.

Bir barış anlaşmasının imzalanması, öncelikleri ve aciliyeti ışığında, herhangi bir gecikme veya ön koşul olmadan ele alınması gereken bir konu olduğu halde, ABD, ilgili tüm meselelerin toptan bir çözümü olduğu iddiasıyla, KDHC’nin nükleerden vazgeçmesini bir ön şart olarak talep ederek, aslında bir barış anlaşması imzalamayı reddetmekte.

KDHC ile ABD arasındaki kavgacı ve düşmanca ilişkiler devam ettiği sürece, “egemenliğe saygı”, “eşitlik” ve Kore yarımadası’nın nükleer silahlardan arındırılması konusunda devam eden görüşmeler herhangi bir pratik önemden yoksun olarak boşa çıkıyor.

KDHC’nin bu zor koşullar altında nükleer gücünü kurma tercihi, ABD ve diğer ülkelerden siyasi ve ekonomik çıkar sağlamaya veya kimseyi korkutmaya yönelik değildir.

KDHC, nitelik ve nicelik açısından dünyanın en yıkıcı nükleer gücüne sahip ve ülkemizle savaş halinde olan ABD’nin, devletimize ve halkımıza yönelik tehditlerine karşı caydırıcı olabilmek adına nükleer güç geliştirmek zorunda kalmıştır.

Bu nedenle, KDHC’nin nükleer silahlarını ortadan kaldırmasının barış anlaşmasına giden yolu açacağı iddiası, neden ve sonucun tamamen yer değiştirdiği bir safsatadır.

Çatışmalı ve düşmanca ilişkiler içindeki iki taraftan biri, ciddi askeri tehditlerine devam ediyorken diğerinin silahsızlanmasını talep ediyorsa, bu kendi içinde bir eşitsizliğin ifadesidir ve talep eden tarafın barışı getirmek değil çatışmalı ilişkiyi sürdürmek istediğinin kanıtıdır.

ABD’nin, dünya hakimiyeti stratejisini gerçekleştirmesinin önünde engel teşkil eden ve farklı ideoloji ve idealleri olan ülkeleri tepetaklak devirmeden önce, yaptırımların kaldırılacağına ve ilişkilerin normalleşeceğine dair sahte sözlerle silahsızlanmaya ikna ettiği bir dizi örneğe şahit olduk.

ABD’nin, kendisi nükleer saldırı araçlarını içeren büyük çaplı ortak askeri tatbikatlar gibi tahriklerle sürekli KDHC’yi tehdit ederken, KDHC’nin nükleer silahlardan arınmasını talep etmesi tamamen saçmadır.

Eski ABD Dışişleri Bakanı Kissinger, bir seferinde, “Kuzey Kore eşittir nükleer tehdit konseptine dayalı ve salt nükleersizleştirmeye vurgu yapan bir politika kaybetmeye mahkumdur. Zira Kuzey Kore’nin nükleer silahlarını ortadan kaldırmasının tek yolu, onu ABD’ye güvenmeye ikna etmekten geçer. Bu nedenle, sadece nükleer meselesine takılıp kalmak makul değildir” demiştir.

Görevdeki ABD hükümeti yetkilileri olası her fırsatta ülkeler arasındaki huzur ve Kore yarımadasında barışın güvence altına alması konusundaki ilgilerini dile getiriyorlar. Eğer samimilerse, diğer konulara değinmeden önce ateşkes yerine barış anlaşması yapılmasına öncelik vermek için stratejik bir tercihte bulunmalılar.

Bugün, KDHC’nin caydırıcılığı sayesinde güç dengesi sağlanmakta ve Kore yarımadası’nda sembolik barış güç bela korunmaktadır.

Bir barış anlaşmasının imzalanması barışa ulaşmanın tek yolu değildir.

ABD barış anlaşmasının sonuçlarını sürekli olarak reddederken güç kullanarak cumhuriyetimizi boğma stratejisinde inat ederse, KDHC zor araçlarıyla savaştan caydırmak ve barışı korumak için kaçınılmaz bir tercih yapmak zorunda kalacaktır.

 

Jong Nam Hyok, Amerikan Araştırmaları Enstitüsü’nde (IFAS) Araştırmacı

Kaynak: Sputnik Türkiye

____________________

[1] Jong Nam Hyok, Amerikan Araştırmaları Enstitüsü’nde (IFAS) araştırmacıdır. Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’na bağlı bir araştırma ve danışma bürosu olan IFAS 29 Ocak 2014 tarihinde kurulmuştur.

[2] Panmunjom Ateşkes Antlaşması, KDHC ve Çin Halk Cumhuriyeti ile “Birleşmiş Milletler” (BM) arasında 1953 yılında yapıldı. “BM Komutanlığını” temsilen Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ordusundan Korgeneral William Harrison ile Kore Halk Ordusu’nu temsilen General Nam II tarafından imzalandı. Antlaşma barışçıl bir çözüm sağlanıncaya kadar, düşmanlıkları ve silahlı eylemleri durdurma amacıyla yapılmış olup, henüz nihai bir barış anlaşması sağlanamadı.

img

Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SASAM); 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bağımsız bir düşünce kuruluşudur. Sahipkıran; Müşteri (Jupiter) ve Zühre’nin (Venüs) aynı hizada (bir burçta) oldukları zamanda doğan kişilere atfedilen bir sıfattır. Bu kişilerin cihangir olacaklarına inanılır. Cengiz ve Timur Hanların Sahipkıran oldukları bilinmektedir. Türk Dil Kurumunun yayınladığı güncel sözlükte, Sahipkıran için; “güçlü ve üstün hükümdar” tanımı yapılmaktadır.

Comments are closed

Benzer Gönderiler