Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinin üzerinden 10 sene geçmesine rağmen Irak’ta hala etnik ve dini gerginlik üst düzeydedir. Irak’ın kronik sorunu olan etnik – dini ayrışmalar, daha çok mezhepsel boyutta ülkenin istikrarı ile toplumsal bütünlüğünü tehdit eden temel unsurlardan biridir.
Irak’ta toplumsal ve siyasal boyutlarıyla Mezhepsel ayrışmalar, tarihten süre gelen kronik bir sorun haline gelmekle birlikte, Ortadoğu genelinde olumsuz etkiler yaratmaktadır. Irak’ta Mezhepsel ayrışmaların temeli, Abbasi dönemine kadar uzanmaktadır. Abbasi Halifesi Mütevvekil döneminde belirgin bir şekilde kendini gösteren bu sorun, Buveyhilerin Bağdat’ta söz sahibi olmalarıyla birlikte daha etkili olmuştur. Osmanlı-Safavi çekişmesinde de etkili olan mezhepsel farklılıklar, I. Dünya Savaşı sonrası Irak’ı işgal eden İngilizlerin oluşturduğu siyasi sistemde farklı evrelerden geçerek, ülkenin toplumsal yapısındaki mezhepsel bölünmelerin derinleşmesine yol açmıştır.
Mezhepsel gerginlik, ister Sünni ister Şii olsun, farklı mezheplere mensup siyasetçi veya radikal din adamlarının amaçları doğrultusunda körüklenerek, kendisini fıkhî, siyasi, toplumsal ve şiddet içerikli olarak farklı boyutlarda göstermiştir.
Osmanlı döneminin sona ermesiyle birlikte oluşturulan sunî sınırlar ve İngiltere ile Fransa denetimindeki rejimler, beraberinde bölgeye birçok sorun getirmiştir. Yapısal anlamda doğru zeminlere kurulmayan bu rejimler nedeniyle, günümüze dek etnik ve dini kesimlerin hakları önemsenmemiş ve her türlü baskı ve asimilasyon politikalarına maruz kalınmıştır.
İngiliz işgalinin Irak’ta oluşturduğu geçici hükümetler ve daha sonraki kraliyet yönetimi, sistematik olarak etnik ve dini ayrımcılık politikaları benimsemiştir. Irak’ı yöneten rejimler, hiçbir zaman mezhepçi bir rejim kurmamışlardır. Irak’ta 1920’de Irak ulus devleti kurulduğu tarihten 2003’te Saddam Hüseyin başkanlığındaki Baas rejimi sona erene kadar ülkeyi yönetenler, yasa ve mevzuatı ikinci plana atarak mezhepçi tutum izlemişlerdir.
ABD işgali ile birlikte oluşturulan yeni yönetim sistemi, Şiiler ile Sünniler arasındaki mezhepsel ayrışmaları daha fazla tetiklemiş ve siyasi sürecin eksenini oluşturmuştur. Mezhepsel gerginlikler, ülkenin yeniden yapılanmasını engelleyerek istikrarın sarsılmasına ve güvenliğin sağlanamamasına neden olmaktalar. Ancak hükümet yetkilileri başta olmak üzere Iraklı siyasetçiler, mezhepsel ayrışmalarla mücadele etmek için somut adımlar atmamalarının yanı sıra, mezhepçilik yaparak söz konusu ayrışmaları tetiklemekte ve ortak bir Irak milli ruhunun oluşumunu engellemekteler. Mezhepsel kimliklerin kurumsallaştırılması sonucu her mezhep, konumunu ve gücünü koruma ve gösterme çabaları içine girmiş ve böylece gerginlik şiddete dönüşmüştür. Nitekim bu durum, kendisini mezhepsel haklarını savunmakla lanse eden radikal gurupların şiddet eylemlerine meşruiyet kazandırma çabalarını da beraberinde getirmiştir ki bu çabalar, az da olsa toplumdan destek bulmaktadır.
Tarihi sürece bakıldığında, Şiiler ile Sünniler arasındaki mezhepsel ayrışmaların; siyasi, fıkhi ve akait konulu olduğu görülmektedir. Fakat iktidar ve kaynakları ele geçirme çabaları, mezhepçiliğin günümüzdeki nedenleridir. Asırlardan beri Irak’ın yönetiminde söz sahibi olan Sünniler, kendilerini ülkenin asıl yöneticileri olarak gördükleri için, iktidarı yeniden ele almak gayesiyle mücadele ederken, ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan ve 2003 sonrası ilk defa iktidarda bu denli etkili olan Şiilerse intikam duygusu içerisinde hareket etmektedirler. Bu durum, 2003 sonrası Irak’ta mezhepçiliğin temel nedenini oluşturmakta ve ülkenin istikrarını bozmakla kalmayarak tüm bölgeyi içine alabilecek bir mezhepsel kutuplaşmanın da fitilini ateşlemektedir. Nitekim El Kaide ve Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) başta olmak Sünni kökenli radikal İslamcı gurupların bölgede etkili olmasıyla birlikte, Hizbullah başta olmak üzere Şam’daki kutsal Şii türbelerini savunma bahanesiyle Irak, İran ve Lübnan’dan gelen Şii radikal gurupların Suriye’deki savaşa müdahil olması, Ortadoğu’da mezhepsel kutuplaşmayı derinleştirmektedir.
.
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
* Bu çalışma, Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Araştırmalar Merkezi tarafından 14-17Ekim 2014 Tarihinde Sakarya’da düzenlediği “II. ORTADOĞU’DA SİYASET VE TOPLUM KONGRESİ”nde sunulmuştur.
Comments are closed