Birinin adı Bilal, birininki Muhsin, bir diğerinin ise Abdullah. Üçü de Türkiye’de yaşayan on binlerce Suriyeli mülteciden birkaç tipik örnek. Üçü de meslek olarak sıvacı ustası. Bilal; Halep’in Atarib kazasından gelmiş. Geride ikisi kız, ikisi erkek dört çocuklu bir aileyi bırakmış ve altı ay önce Türkiye’ye sınır kapısından giriş yapmış. Üçünün de ayrı birer hayat hikayesi var. İlgimizi, uzun boyu ve kızıl sakalıyla televizyonlarda sıkça gördüğümüz Suriyeli savaşçılara benzediği için çeken Bilal’e veriyor ve onunla konuşuyoruz. Bilal, iç savaş tırmanınca nesi var nesi yok satarak Türkiye’ye gelmiş ve mütevazi bir ev kiralayarak Reyhanlı’ya yerleşmiş. Sonra iş bulurum umuduyla günlerce kapı kapı dolaşmış. Bulmuş da. Ancak onu çalıştıranlar, ona ücretini ödememişler. Dolandırıldığını söylüyor. Ardından parası bitince, ev eşyalarını satarak karnını doyurmaya çalışmış. Sonrasında kader, karşısına şu anki çalıştığı inşaat şirketini çıkarmış. Sıvacı ustası olarak bu şirkette çalışmaya başlamış. Gurup olarak her gün sabah erkenden Antakya’dan yola çıkarak Dörtyol’a geliyorlar ve bir kamu kurumuna ait olan şu anki inşaatta çalışıyorlar. Akşam olunca da Antakya’ya geri dönüyorlar. Her üçüne de Hatay valiliğince geçici ikametgah kartı verilmiş, çıkarıp gösteriyorlar.
Türkiye’ye geldiklerinden bu yana, hep sıkıntı çektiklerini söylüyorlar ama şaşırtıcı biçimde savaş bittikten sonra Suriye’ye geri dönmek istemediklerini, hatta ailelerini Türkiye’ye getirmek istediklerini ilave ediyorlar. Türkçe öğrenmeyi çok istiyorlar, hatta çocuklarına da öğretmek istediklerini söylüyorlar. Sebebini sorduğumuzda; Türkçenin daha iyi iş bularak daha konforlu bir yaşam için anahtar role sahip olduğu cevabını veriyorlar.
Hatay’ın Yayladağ, Reyhanlı ya da Samandağ gibi sınır ilçelerinden yaşayan insanlar ile Hatay’ın merkez ilçesi Antakya’da yaşayanlar, ana dilleri gibi Arapça konuşabildikleri için mültecilerle çok rahat iletişim kurabiliyorlar. Nitekim onlarla aramızda tercümanlık yapan kişi, şirket görevlisi olan Antakyalı bir şahıs… Arapça bilen ve Hatay’ın yerlisi olan bu insanlar, Suriyeli mülteciler ile Hataylılar arasında adeta bir köprü işlevi görerek mühim bir görevi ifa ediyorlar.
Arapça, onları Türklerden ya da Hatay’da yaşayan farklı milletten insanlardan ayıran en önemli özellik. Sima, giyim, mutfak kültürü, eğlence ve sosyal yaşam konusunda Hatay’ın yerlilerinden ayırt edilmesi mümkün olmayan bu insanları, Türkçe konuşamayıp Arapça konuşmaya başladıkları zaman ayırt edebiliyorsunuz. Halep, İdlib ya da Deyr-i Zor gibi şehirlerin kırsal bölgelerinden gelenleri ayırt etmek ise daha kolay, çünkü çoğunlukla kendi yöresel kıyafetleriyle dolaşıyorlar.
Mahmut, Hatay’da yaşayan başka bir mülteci. Nerdeyse bir buçuk yıldır Hatay’ın Dörtyol ilçesinde yaşıyor. Bir akrabasının burada olması, onu buraya gelmeye sevk etmiş. Kalabalık bir ailesi var. 7 kişilik bir ailenin reisliğini yapıyor. Çocuklarından en büyüğü 4 ay önce Dörtyol’da bir inşaatta işe girmiş. Her şeyi Suriye’de bırakarak Dörtyol’a ilk geldiğinde neredeyse hiçbir şeyi yokmuş. Sanayi Mahallesine gelip ev tuttuktan sonra mahalleli ona giyecek, yiyecek ve yakacak yardımı yapmış. Halen de Dörtyol’un hayırsever esnaf ve memurları, onlara yardım etmeye çalışıyor. Ramazan ayında ve Kurban Bayramı’nda bu yardımlar artıyor. Diğer mültecilere kıyasla en azından başına sokacak bir ev bulduğu için daha şanslı. Hatay’da binlerce mültecinin dramını o da paylaşıyor. Kilis’te bir akrabası, pastane açmış ve Mahmut’a ortak çalışmayı teklif etmiş. Ailesini burada bırakarak Kilis’e gitmeyi düşünüyor.
Kilis, Gaziantep ve Şanlıurfa gibi sınır vilayetlerimizde mültecilikten kaynaklanan sorunlara Hatay’da da rastlanıyor. Ev kiraları oldukça yükselmiş, yerli kiracı uygun fiyata ev bulamamaktan şikayetçi… Ev sahipleri daha yüksek kira veren üst gelir grubundan Suriyelilere evini kiralamak istiyor. Alt ve orta gelir düzeyindeki mültecilere ise ev sahipleri, kiralarını alamadıkları gerekçesiyle ev kiralamak istemiyorlar. Dahası kalacak bir evi kiralayabilen mülteci aileler ise kalabalık aileler oldukları için gürültü çıkardıkları gerekçesiyle yerli kiracılar tarafından antipatiyle karşılanıyorlar. Mühim bir kısmının tek kelime Türkçe bilmemesi, bu sorunu daha da ağırlaştırıyor.
İşin odak noktası, onların Hatay ekonomisinin bütün sektörlerinde sayılarının artmaya başlaması. Bilal, Muhsin, Abdullah ya da Mahmut gibi bir çok mülteci; inşaat, sanayi, tarım, turizm, gıda, pazarlama, hazır giyim ve müteahhitlik gibi sektörlerde aktif olarak çalışıyorlar. Hatay genelinde ve Dörtyol özelinde onları bu alanlarda sıkça görmek mümkün. Narenciye cenneti Dörtyol’da onları bir portakal bahçesinde çalışırken, pastane işletirken, işportacılık yaparken ya da sanayide bir araba ustası olarak görmeniz son derece normaldir. Daha açık anlatımla; Suriyelilerin hizmet, tarım ve imalat sektöründe artan oranda yer almaları, rekabet koşullarında işçilik maliyetlerini düşürüyor. Yerli işçi, esnaf, müteahhit, pazarlamacı vs. ile mülteciler arasında bölüşümden kaynaklanan gerilim, yeni çatışma noktaları üretiyor. Çatışmanın kavgaya dönüşmesini ise çoğunlukla mültecilerle Hataylılar arasındaki tarihsel akrabalık bağları engelliyor.
Hoşgörü şehri Hatay’da genelde mültecilere karşı anlayış ve hoşgörü egemen iken ekonomik rant bölüşümünden kaynaklanan münferit gerilimlere tesadüf edilebiliyor. Kahramanmaraş’takine benzer olayların, Hatay’da yaşanmamasının nedeni ise; bu şehrin tarihsel birikimin sonucu olarak Arap kültürüne daha aşina oluşu ve Hatay’da Suriye’de akrabaları olan büyük bir kitlenin varlığıdır.
Hatay’da Boynuyoğun, Apaydın, Reyhanlı ve Yayladığı mülteci kampları var. Kamplardan bazılarında Cuma günü çıkış izni verildiği zaman, ilçe merkezlerine gelerek alışveriş ediyorlar. Bu ise bölge esnafının yüzünü güldürüyor. Yüksek sesle Arapça konuşan, sakallı ve kendi yöresel elbiseleri içinde dolaşan Suriyelileri görmeye artık insanlar alıştılar. Ancak Apaydın kampında kalan El Nusra, Tevhid Tugayı ve Özgür Suriye Ordusu gibi muhalif unsurlara askeri eğitim verildiği şeklinde ulusal ve yerel basında çıkan haberlerin halkta oluşturduğu tedirginlik, henüz silinebilmiş değil. Bu tedirgin ruh hali ise güveni ortadan kaldırarak onlarla kurulacak ilişkiye endişe ve şüphenin egemen olmasına neden oluyor. Kilis’te gözlemlenen; aynı dili konuşma ve aynı kaderi paylaşma duygusunun da etkisiyle gayri ihtiyari olarak ortaya çıkan gettolaşma eğilimine Hatay’da tesadüf edilmiyor.
Suriye’deki iç savaşın ne zaman biteceği konusunda sağlıklı bir öngörüde bulunabilmek oldukça zor görünüyor. İç savaş bir anda bitse bile sayıları neredeyse iki milyona yaklaşan Suriyelileri hemen Suriye’ye gönderme imkanı olmadığına göre, onların entegrasyonu için alınacak tedbirler üzerinde yoğunlaşmak daha isabetli görünüyor. Devletin tek başına üstesinden gelmesi mümkün olmayan bu meselede, sivil toplum kuruluşlarına ve vatandaşlara büyük iş düşüyor.
.
Comments are closed