Hamas lideri Halid Meşal, Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas’ın yeni Prensipler Belgesi’ni Doha’da açıkladı. 18 Ağustos 1988’de kabul edilen ilk belgenin yeni uluslararası koşullara göre güncellenmesi diye açıklanan 41 maddelik bu Prensipler Belgesi Filistin’in iki büyük siyasi hareketinden birinin yeni yol haritasını ortaya koyuyor.
Açıklandıktan sonra uluslararası basında yaygın olarak “Hamas 1967 sınırlarında bir Filistin Devleti fikrini destekliyor” şeklinde duyurulan belge, açıklandıktan hemen sonra gözleri İsrail-Filistin sorununa, İsrail’in ve diğer bölge ülkelerinin tepkilerine çevirdi.
İsrail başbakanlığından yapılan yazılı açıklamada Hamas’ın açıkladığı prensipler için “asıl niyetleri saklamaya yönelik bir duman perdesi” ifadesi kullanıldı. İsrail yönetimi buradan hareketle belgenin müzakereler açısından bir açılım olmayacağını hiç vakit geçirmeden ortaya koydu. Filistin’in diğer kanadı El Fetih’in yetkilileri ise belgeyi “Hamas, FKÖ’nün 43 yıl önce tartıştığı meseleleri yeni konuşuyor, sonunda iki devletli çözüm noktasına gelecekler” ifadeleriyle karşıladı. Meselenin yakın takipçileri Hamas’ın tutumunda temel bir değişiklik olmadığı görüşünde olsa da yeni Hamas Anayasası olarak da değerlendirilen belge tüm dünyada ses getirdi.
Hamas’ın yeni pozisyonunu ortaya koyduğu belgeyi ve önemini değerlendirmek için iki soruya yanıt bulmak gerekiyor: Birincisi yeni prensipler belgesinde dikkat çeken unsurlar nelerdir? İkincisi Hamas neden bu belgeyi yayınlamış, yeni bir tutum belirleme ihtiyacı görmüştür?
Belgede öne çıkan meseleler
Hamas’ın yeni prensiplerini ortaya koyduğu belgenin ayrıntıları Lübnan merkezli Al Mayadeen haber kanalında yayınlandı ve Hamas yetkilisi Ahmed Yusuf tarafından da doğrulandı. 41 maddelik belgede Hamas, belli konularındaki tutumunu, genel siyasi vizyonunu ve siyaset yelpazesinin neresinde durduğunu netleştiriyor.
Metinde ilk dikkat çeken nokta, 1988 tarihli ilk Hamas Ana Belgesi’nde örgütün Mısır’daki Müslüman Kardeşler Örgütü’nün bir kolu olduğu vurgulanırken bu metinde İhvan ile ilişkiden bahsedilmemesi. Hamas böylece İhvan’la arasına mesafe koymuş oluyor. Kuşkusuz bu kararın ardında pratik gerekçeler var. Bu gerekçelerin en önemlisi 2013’te Mısır’da yapılan kanlı askeri darbenin örgüt üzerindeki etkileri. General Abdülfettah es-Sisi darbeden sonra Müslüman Kardeşler’i terör örgütü ilan ederek meşru siyasetin dışına itti. 2014 yılında Kahire Acil Durumlar Mahkemesi, Müslüman Kardeşlerle bağlantılı gördüğü Hamas’ın da faaliyetlerini yasakladı ve Şubat 2015’te Hamas’ı terör örgütü listesine aldı.
“Terör örgütü” kararı temyiz edilmekle beraber bu hukuki süreç Sisi yönetiminin Hamas’a yaklaşımını göstermesi açısından bir dönüm noktasıydı. Hamas yönetiminin, yeni vizyon belgesinde Müslüman Kardeşler’den söz etmeyerek Mısır’daki Sisi yönetiminin baskısını bertaraf etmeyi ve bu ülkedeki faaliyetlerini sorunsuz sürdürmeyi hedeflediği anlaşılıyor.
Hamas’ın İsrail’e bakışı
Yeni belgede dikkat çeken bir başka husus İsrail ile ilgili tutum. Belgenin başında kurtarılması hedeflenen Filistin topraklarının tarif edildiği ikinci ve üçüncü maddelerde Filistin, Şeria Nehri’nden Akdeniz’e, Ras el-Nakura’dan Umm er-Raşraş’a uzanan alan olarak tarif ediliyor. Bu, bugün üzerinde İsrail’in de yer aldığı tarihi Filistin, manda dönemi Filistin’e işaret ediyor. Bu da aslında Hamas’ın temel hedefinden pek de vazgeçmediğini, İsrail işgalini “kabullenmeden”, “şimdilik” bir gerçeklik olarak durumu kabul ettiğini ortaya koyuyor.
Belge Filistin sorununun en önemli meseleleri olan Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkı, Kudüs’ün statüsü gibi konularda tavizkar olunmayacağını, buralardan geri adım atılmayacağını da vurguluyor. Bilindiği gibi İsrail ile Filistin arasındaki son iki barış görüşmesi (2010-2013/2014) İsrail’in mültecilerin geri dönüş hakkını reddetmesi ve İsrail’in bir Yahudi devleti olduğunun tanınması konusundaki ısrarları yüzünden çökmüştü. 2000 yılındaki Camp David görüşmeleri ise Yaser Arafat’ın Kudüs’ten vazgeçmemesi dolayısıyla sona ermiş, İsrail tarafı Arafat’ı terörizmle suçlamıştı. Bu iki konuda Hamas kendinden önceki Filistinli müzakerecilerin çekmiş olduğu kırmızı çizgileri benimsediğini karara bağlıyor.
Mücadele Yahudilerle değil Siyonizmle
Uluslararası basında yeni belgede en çok öne çıkartılan konulardan biri Hamas’ın mücadelesinin Yahudilerle değil “Siyonizm ve işgalci İsrail Devleti” ile olduğunun vurgulanması meselesiydi. Gerçekten de Hamas anti-semitizmin Yahudilere karşı adaletsizlik olduğunu ve bunun Avrupa tarihinin konusu olduğunu, Arap ve İslam tarihinin böyle bir yükü olmadığını vurgulayarak çoğulcu, demokratik ve Filistin halkının güçlü birlikteliğinin sağlanacağı bir yönetim modeli hedeflediğini belirtiyor.
Burada öne çıkan bir başka nokta da Hamas’ın 2014’ten itibaren başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyayı kasıp kavuran DEAŞ terör örgütüyle ve bu aşırıcı din anlayışla arasına net bir mesafe koyması. Hamas’ı bu radikal grupla aynı kefeye koyma, böylelikle Filistin direnişini meşru zeminden kaydırma çabalarına karşı Hamas İslam’ın adalet, doğruluk, dinsel özgürlük gibi mesajlarını benimsediğini, cinsiyet, ırk, din ve millet farklılıklarının suç haline getirilerek insanların cezalandırılmasına karşı olduğunu vurguluyor. Hamas dinsel, mezhepsel ve etnik aşırılıklara karşı olduğunun altını çiziyor.
Yeni belgenin amacı ne?
Hamas’ın bu metni ortaya koymaktaki ana hedefinin İsrail ile barış masasına oturmak olmadığı son derece açık. Hamas 18. Maddede “Siyonist devleti tanımıyoruz” derken bir önceki maddede Birleşmiş Milletler’in 181 sayılı (1947) Filistin’in bölünmesi kararını -ki bu iki devletli çözüm ve barış müzakerelerinin ana referanslarından biridir- uluslararası hukuka, Filistin haklarına aykırı olarak nitelendiriyor.
Üstelik 19. maddede “Filistin topraklarının hiçbir parçasından hiçbir koşul, baskı altında, işgal sürdüğü müddetçe vazgeçmiyoruz. Hamas, nehirden denize, tüm Filistin’in tamamen kurtarılması dışında her türlü alternatifi reddeder. 4 Haziran 1967 sınırlarında, başkenti Kudüs olan, mültecilerin şu an bulundukları yerlerden evlerine dönebileceği, egemen ve bağımsız bir Filistin Devleti’nin kurulması yaygın ulusal uzlaşma formülüdür, ve bu Siyonist devletin tanınması ya da Filistin haklarından vazgeçmek anlamına gelmemektedir” denilerek hem mevcut gerçekliğin tanındığı hem de İsrail ile mücadelenin her şekilde devam edeceği açıkça ortaya konuyor.
Bu ifadeyi “Hamas 67 sınırlarında Filistin devletini destekliyor” diye değil “Hamas 67 sınırlarında bir devleti Filistin kurtuluş hareketinin, işgale direniş yolunda bir başlangıç noktası olarak kabul ediyor” diye okumak daha doğru olur. Zaten metnin ilerleyen bölümlerinde (M.29) Hamas tüm Oslo sürecini ve o dönemde imzalanan anlaşmalarını, sonuçlarını tümüyle reddettiğini belirtiyor.
Bölgesel gelişmelerin etkisi
Özetle bakıldığında silahlı mücadelenin meşruiyetinin ve devamının da vurgulandığı yeni vizyon belgesinin Hamas’ın İsrail’den çok diğer bölge ülkeleriyle ilişkilerini düzenlemeye ve Filistin siyasetinin kendi iç dengelerinde kendisini biraz daha merkeze konumlandırmaya yönelik olduğu anlaşılıyor.
Arap ayaklanmalarının yaşandığı 2011 yılına kadar finansmanı ve lojistik desteğini ağırlıklı olarak Suriye-İran ekseninden sağlayan ve buraya dayanan Hamas liderliği, Suriye iç savaşından sonra rejimin ve Tahran yönetiminin baskıcı ve mezhepçi yaklaşımı dolayısıyla bu destekten yoksun kaldı, araya mesafe koydu. Başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez Arap ülkelerinin Müslüman Kardeşler’e yönelik olumsuz tutumu, Riyad’ın İhvan’ı terör örgütü ilan etmesi buna eklenince Hamas zayıfladı. En önemli destekçilerinden Türkiye’nin İsrail ile normalleşme süreci, Ankara-Tel Aviv ilişkilerinde gelişen yeni durum da Hamas’ı bazı manevralar yapmaya itti.
Filistinli gruplar arasında birlik arayışı
Bunlara Amerika Birleşik Devletleri’ndeki yeni yönetimin Filistin konusunda yeni bir girişim hazırlığında olmasını da eklemek gerekiyor. Cumhuriyetçi Başkan Donald Trump Filistin Yönetimi lideri Mahmud Abbas ile görüşmesinde yeni bir süreç için niyetleri yoklayacak. İsrail ve ABD zayıf noktada yakaladığı Filistinlilere yeni bir çözüm dayatmaya çalışacak gibi görünüyor. Filistin’deki bölünmüşlük bu anlamda ciddi bir handikap. Abbas’ın başında olduğu Filistin Kurtuluş Örgütü Filistin halkının uluslararası alandaki tek meşru temsilcisi. Filistinli örgütleri bir arada tutan bu çatı örgüt Filistin’in ikinci en büyük siyasi grubu olan Hamas’ı içinde barındırmıyor. Bu da ciddi bir sorun.
Hamas 2011 ve 2014’te ulusal birlik sağlanması ve grubun FKÖ’ye katılımı için müzakerelere girişse de sonuç alınamadı. FKÖ İsrail’i 1993’te tanımış ve barış sürecini yönetmişti. Hamas’ın İsrail’i yok etme çağrısında bulunan bir önceki belgesi FKÖ’ye katılımını engelliyordu, çünkü Abbas İsrail ve ABD’nin bu konuda ciddi baskısı altındaydı. Şimdi yeni belgede bu ifadelerin açıkça yer almaması Hamas’ın FKÖ’ye katılımının önünü bir nebze olsun açabilir. Bu da Filistin’de bütünlüğü sağlamak için bir adım olabilir.
Zayıf bir ihtimal olmakla beraber yeni belge Hamas’ın Avrupa Birliği ve başka bazı ülke ve kuruluşların terör örgütleri listesinden çıkarılması için de bir ivme oluşturabilir. Bu da örgütün uluslararası alandaki izolasyonunu kırmasına öncülük edebilir.
Bu belgenin yayınlanmasıyla birlikte örgütün lideri Halid Meşal de artık sahneden çekilmiş olacak. Meşal bu yol haritasıyla Filistin davasının ağır yükünü yeni yönetimin omuzlarına yüklemiş olacak.
Yrd. Doç. Dr. Bora Bayraktar – AA
Comments are closed