Bağış Sepeti

Yasal Uyarı: Kaynak gösterilmeden ve açık link verilmeden sitede yer alan yazılar kullanılamaz.

Kamu Yönetimi

DİYARBAKIR BULUŞMASI

Talip ERGUVAN
Talip ERGUVAN

Türkiye dışında yaşayan bir Türk iseniz eğer, ülkenizde olup bitenlere ülkenizde yaşayanlardan daha çok ilgi duyup önem veriyorsunuz ister istemez. Her gün eve geldiğinizde ilk işiniz televizyonda Türk kanallarını açıp Türkiye’mizde neler olup bittiğini öğrenmek oluyor. Günlük hayatta en yakındaki iletişim kanalından yine Türkiye merkezli gelişmeleri takip ediyoruz gayri ihtiyari.

Son bir hafta-on gündür kızlı-erkekli öğrenci evlerinin denetimi, dershanelerin kapatılması ve Sayın Başbakanın Diyarbakır seyahati ile gözümüzü kapatıp açıyoruz biz de. ABD den bakınca, bunların her birisi ayrı bir makale konusu olabilir aslında, ancak biz bugün buradan sadece Diyarbakır seyahati hakkındaki görüşlerimizi dilimizin döndüğünce paylaşmaya çalışacağız.

Evet, son birkaç haftadır gitgide yükselen bir trendle tüm yazılı ve görsel medya da Sayın Başbakanımızın Diyarbakır seyahati ve bu seyahatte bir araya geleceği Mesut BARZANİ ile, yaklaşık 30 yıldır Türkiye’ye gel(e)meyen ünlü kürt kökenli sanatçı Şivan PERVER yatıp kalkmaya başladık.

Sayın Başbakan, başbakan olduğu 2003 yılından beri, defalarca Diyarbakır’a gitmiş, onlarca mitinge, açılışa katılmıştır, ancak hiç birisi bu kadar ses getirmemiş, ülke gündemini bu kadar meşgul etmemişti. Söz konusu ziyaretin bu kadar ön plana çıkması kuşkusuz yukarıda isimlerini zikrettiğimiz Barzani ve Perver ikilisinden kaynaklanmaktadır.

Hafızası biraz güçlü olan, herkes Mesud BARZANİ ve Şivan PERVER’in geçmişte Türkiye Cumhuriyeti Devleti hakkında söylediklerini gayet net hatırlayabilir. Çok değil, bundan yaklaşık beş yıl önce, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine yönelik bir sınırötesi operasyonu söz konusu olduğunda; “Türkiye Kerkük’e karışırsa, bizde Diyarbakır’a karışırız” şeklinde bir açıklama yapmış, bu açıklamaya karşılık Başbakan Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN da; “Barzani muhatabım değil, haddini aştı, bu lafların altında ezilir, bizim kim olduğumuzu tarih iyi bilir, biz aşiret değiliz, terör örgütüne yataklık yapıyor, bedeli çok ağır olur” (1) diye cevap vermişti. Arşivler, her iki taraftan gelen bu ve buna benzer karşılıklı açıklamalarla dolu olup, bugünlerde gördüğümüz kadarıyla Türkiye’mizde muhalif bazı köşe yazarları da bu tür karşılıklı açıklamaları sütunlarına taşıyorlar. Ancak bence en ilginç tespiti, dünyanın önde gelen haber ajanslarından İngiliz Haber Ajansı BBC yaptı ve manşetlerine, “Şeytanlaştırılmış Kürt Nasıl baş tacı oldu, düne kadar postal yalayıcısıydı, şimdi baş tacı oldu, nereden nereye”(2) gibi manşetler attı. Bence de sorgulanması gereken ana unsur bu olmalıdır. Zira Türkiye’nin yıllardır en büyük sorunu olan PKK terör örgütünün en büyük yapılanması ve üs noktası olan Kandil Dağı, bugün Barzani’nin kontrolünde bulunmakta, bir nevi PKK’nın ev sahipliğini Barzani yapmaktadır. Saddam HÜSEYİN yönetiminin alaşağı edilmesi sürecinde Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin ısrarla üzerinde durduğu konu; “Irak’ta bir oldubittiye asla izin vermeyiz, Irak’ın toprak bütünlüğü konusunda kırmızıçizgilerimiz var” vs. türünde iken, yıllarca Türk kamuoyunda Barzani ve Talabani için “peşmerge lideri” sıfatları kullanılmış idi. Türkiye’nin kırmızı çizgilerden kastı, bugün Irak’ın kuzeyinde bulunan ve Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı Musul, Kerkük, Talafer gibi şehirleri de kapsayan bölge idi. Ancak gelinen noktada, söz konusu Türkmen nüfusunun olduğu bölgeler Mesud BARZANİ’nin bölgesel yönetimi içinde kaldığı gibi, biraz önce bahsettiğimiz Kandil Dağı da bu sınırlar içinde bulunmaktadır. Bugün maalesef bir Türk vatandaşı, Kerkük’e gitmek için Bölgesel Kürt Yönetiminden vize almak durumunda bırakılmıştır.

Türkiye’de son bir yıldır, terör konusunda sağlanan barış sürecinin önemli bir ayağı olan Mesud Barzani, bana göre bugünkü konumuna çok ustaca bir strateji ile ulaşmıştır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde de bölgede etkin bir rol oynayan “Barzan aşireti”(3) lideri Mesud BARZANİ’nin tabiri caizse, “iki ileri, bir geri” siyasetiyle bu dönemde zirve yapmıştır. Bugün Diyarbakır’da gerçekleşecek olan Erdoğan-Barzani zirvesi, nitelikten ziyade nicelik yönünden önemli olup, özellikle ayrılıkçı Kürtçüler tarafından çok büyük bir teveccüh göreceği şüphesizdir. Zira iki lider, defalarca Ankara’da ve İstanbul’da bir araya gelmiş, ancak bu buluşmalar, ülke gündemini bu denli meşgul etmemişlerdi.

barzaniHatta 2005 yılında Mesud BARZANİ’nin Washington’da dönemin ABD Başkanı George W. BUSH ile bölgesel kıyafetleriyle Beyaz Sarayda bir araya gelmesi bile, ABD kamuoyunda Diyarbakır buluşması kadar yankı bulmamıştı. Zira Devlet Başkanlarının bile bir yıl öncesinden randevu alarak kabul edildiği Beyaz Saray’da Mesud BARZANİ’nin hem de bölgesel kıyafetlerle boy göstermesi, aslında malumun ilan edilmesiydi o dönemde.

Devlet geleneğinde, devleti ilgilendiren meseleler, bir başka devlet başkanı ile genel olarak ülkenin başkentlerinde görüşülmekle birlikte, zaman zaman rutin dışına da çıkıldığı olmaktadır. Ancak Recep Tayyip ERDOĞAN-Mesud BARZANİ görüşmesinin rutin dışı veya rutin içi olduğu, verilecek mesajlarla anlaşılacak olmakla birlikte, genel olarak yine malumun ilanı olacaktır kanısındayım. Kamuoyuna gösterilecek kısım, barış, demokrasi, kardeşlik, hoş görü temaları içerikli olacaktır. Bilmediğimiz, görünmeyen kısımları da tarih bizlere gösterecektir.

Geçmişten günümüze; unutan, sineye çeken hep Türk milletinin olduğu kanısındayım. Zira yine bugünkü buluşmanın bir diğer konuğu olan Kürt sanatçı Şivan PERVER, yaklaşık 30 yıldır PKK lideri Abdullah ÖCALAN posterleri önünde dünyanın değişik yerlerinde konserler vermiş, Öcalan’ı bir halk lideri, Türkiye Cumhuriyeti Devletini de katil devlet olarak lanse etmiştir. Yıllarca gittiği her ortamda, Türk Milletini ve Devletini aşağılayıcı sözler ve şarkılarla ön planda olan Perver’in Diyarbakır’dan vereceği mesajları da dikkatle takip etmeye çalışacağım.

RabiaBarış, kardeşlik, huzur, demokrasi gibi söylemlerle aziz vatanımızda ve vatanından uzakta bulunan milyonlarca vatandaşımızın onurunu ve şevkini kıran görüntüler göreceğiz muhtemelen. Ben buradan bir başka hususu da dile getirmek istiyorum. Yıllarca Çin Halk Cumhuriyetinin Doğu Türkistanlı soydaşlarımıza uyguladığı baskıları ve zulümlerini “zulüm asla payidar olmaz” şiarıyla en yüksek perdeden dile getiren Rabia KADİR Hanımefendi, Çin Halk Cumhuriyetinin uyguladığı tecritten dolayı 2005 yılından beri burada, yani Amerika Birleşik Devletlerinde yaşamakta olup, ülkesi Doğu Türkistan’a gidememektedir. Bizim açımızdan asıl hazin olan ise, Rabia Hanım, Türkiye’nin de kendisine vize vermemesinden dolayı maalesef Türkiye’ye de gidememektedir. Özbek Televizyonunun Türkiye’den bir beklentisi olup olmadığı konusundaki bir soruya vermiş olduğu cevapta, “Türkiye Hükümetinden Türkçülük veya İslam namına bile değil, sadece demokrasi ve insan hakları namına destek bekliyoruz ama henüz bunu da alamadık” demiştir.(4)

Benzer bir durum da Güney Azerbaycan Milli Uyanış Hareketi Lideri Mahmut Ali Çöhreganlı için geçerlidir. Geçtiğimiz 2012 yılı Kasım ayı içerisinde bir kısım temas ve ziyaretler için Türkiye’ye gelen Çöhreganlı, Ankara Esenboğa Havaalanından geri çevrilerek ABD’ye gönderilmiştir.

Ülkemizin kurucu unsuru olan Türk Milletinin dünyanın değişik bölgelerindeki bayraklaşmış şahsiyetlerine göstermediği veya gösteremediği vefa, Barzani ve Perver için defalarca gösterilmiştir. Benim gözlemlerim, her ne kadar bu yönde olsa da, Devletimizin âli menfaatleri gereği böyle yapılıyor da olabilir. Benim gördüğümü, bildiğimi elbette Devletimizi yöneten büyüklerimiz farklı açılardan da değerlendirebilirler. Ancak ben ve benim düşüncemde olan pek çok soyaşımız, vatanımızdan uzakta, azınlığın çoğunluğa tahakkümünü içimiz burkularak takip ediyoruz.

Bununla birlikte bizleri sevindiren, göğsümüzü kabartan durumlar da yok değil elbette. Örneğin Avrupa ile Asya Kıtasını birbirine bağlayan tüp geçidinin açılışını, göğsümüz kabararak takip ettik. Ülkemizin çağdaşlaşmasına ve vatandaşımızın refah seviyesini arttırmaya yönelik her haberde mutluluktan gözlerimiz yaşarmaktadır.

Türkiye Cumhuriyet Devleti, sadece Türkiye’de yaşayan değil, bugün sayısı 250 milyon olduğu varsayılan dünya üzerindeki bütün soydaşlarımızın tabiri caizse kıblesi durumundadır. Ülkemizde meydana gelen her olumlu veya olumsuz gelişme, söz konusu 250 milyon soydaşımızın gönül dünyasında olumlu veya olumsuz yankılar bulmaktadır.

Ülkemizi yöneten sayın Devlet büyüklerimizin iyi niyetlerinden asla şüphem yoktur ve olmayacaktır. Ancak çok değil, daha yüz yıl önce Balkan Savaşları faciasından önce, yine iyi niyetlerinden ve vatanseverliklerinden asla şüphe duymadığım İttihat ve Terakki Partisi mensuplarının dönemin Avrupa ve Rusya’sının baskıları ile 2. Meşrutiyeti ilan etmeleri ve azınlıklara bahşetmiş oldukları haklar sonucunda tüm Balkan coğrafyasındaki topraklarımız hazin bir şekilde elimizden çıkmıştı.

Bu bilgiler ışığında son sözümüz, “Türkiye Cumhuriyeti, Türklerin son vatan parçasıdır ve gidecek başka yerimiz de yoktur” olacaktır.

.

Talip ERGUVAN – ABD
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
img

Comments are closed

Benzer Gönderiler