Bağış Sepeti

Yasal Uyarı: Kaynak gösterilmeden ve açık link verilmeden sitede yer alan yazılar kullanılamaz.

Güvenlik

DEVLET BAHÇELİ’NİN ÖCALAN’A AF ÇIKIŞI VE TUSAŞ SALDIRISI

Hepimiz şok olduk ve anlamlandırmaya çalışıyoruz. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, daha düne kadar HDP ve devamı DEM Parti’nin terör bağlantısı nedeniyle kapatılması gerektiğini ve bu partileri kapatmadığı için Anayasa Mahkemesi’nin de kapatılması gerektiğini savunurken, 22 Ekim’deki TBMM MHP Grup Toplantısında terörist başı Abdullah Öcalan’ın “umut hakkı” bahanesiyle kendisine özel bir kanuni düzenleme yapılarak serbest bırakılmasını ve hele hele Gazi Meclis’te daha önce kapatılmasını istediği DEM Parti’nin grubuna hitap ederek PKK’ya kendisini lağvetme çağrısında bulunmasını istedi. Dikkat edelim lütfen, Bahçeli’nin teklifi; önce PKK’nın lağvedilmesi ve sonrasında Öcalan’ın serbest bırakılması yönünde değil. Önce Öcalan’ın şahsına özel bir kanuni düzenleme ile serbest bırakılmasını ve Gazi Meclis’te PKK’ya kendini lağvetme çağrısı yapmasını, sonra PKK’nın bu çağrıya uyarak kendini lağvetmesini teklif ediyor. Yani, PKK Öcalan’ın çağrısına uymaz ve kendini lağvetmezse, Öcalan’ı serbest bıraktığımızla ve Gazi Meclis’te konuşturduğumuzla da kalma riskimiz var!

Bir uçtan diğer uca böyle savrulmak, AK Parti’ye en şedid muhalefet yaparken, kovsalar bile ayrılmayacak derecede müttefik olma örneğinde görüldüğü gibi, Devlet Bahçeli’den daha önce de gördüğümüz bir hareket ama bu defa, “siyasi bir manevra, siyasette böyle şeyler olur” diyerek geçiştirilemeyecek bir savrulma ile karşı karşıyayız.

DEM Parti ve Öcalan’ın ailesinin bile en büyük beklentileri, uygulanan tecridin kaldırılması iken; terör örgütü liderinin kendisine özel çıkarılacak kanunla serbest bırakılmasını ve Gazi Meclis’te konuşma yapmasını teklif etmek, hangi amaçla olursa olsun kabul edilebilir değildir. Öcalan, iddia edildiği gibi MİT mensubu olsa veya devlet ile uzlaşsa dahi, çıtayı bu seviyeye yükseltmek, ne akla, ne mantığa, ne adalete, ne de vicdana uygun değildir. Hele hele dün Öcalan ile görüşen yeğeni ve DEM Parti milletvekili Ömer Öcalan bile en fazla; “Bir yasal hak olan rutin aile görüşünün, koşullar ne olursa olsun devam etmesini istiyoruz” talebini iletirken ve Öcalan’ın kendisine özel bir kanuni düzenleme ile serbest bırakılıp Gazi Meclis’te konuşma yapmaya davet edilene kadar arada teklif edilebilecek pek çok ara düzenleme varken, Bahçeli’nin bu önerisi herkeste şok etkisi ve PKK karşıtı seçmende onur ve hayal kırıklığı oluşturmuştur.

Bahçeli’nin böyle şok edici ve onur kırıcı bir teklifte bulunmasının arkasında ne olduğunu kendisi ve birkaç üst düzey MHP’li dışında kimse bilmiyor anladığım kadarıyla. Hatta Şamil Tayyar, bu durumdan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dahi önceden haberinin olmadığını iddia ediyor. (https://x.com/samiltayyar27/status/1849353255794429964) Tayyar’ın bu iddiasını paylaştığı X gönderisinin ilgili bölümü şöyle:

Tarihe not düşmek için yazıyorum, niyetim birini korumak veya eleştirmek değil. ‘Öcalan çıkışı’ devlet projesi değil, Devlet Bahçeli projesidir. MGK toplantısında bu konuda alınmış bir karar yoktur. Aylara sarih bu konuda yapılmış bir ön hazırlık yoktur. Bahçeli’nin Öcalan çıkışından Cumhurbaşkanımızın önceden haberi yoktur. Cumhurbaşkanımızın aynı gün AK Parti İl Başkanları Toplantısı’nda yaptığı konuşma, önceden haberdar olduğu iddiasını teyit etmez. Kaldı ki Cumhurbaşkanımız Devlet Bey’e saygısı ve muhabbetinden çıkıp ‘haberim yoktu’ demez ama realite bu. Gelişmelerden AK Parti’nin genel bir memnuniyetinin olduğunun farkındayım. Kürt seçmenle güçlü bağ oluşturma çabasının önünde engel gibi gösterilen MHP Lideri Bahçeli, bu çıkışıyla bir tabuyu yıkıp ortağının elini rahatlatmıştır. Süreçteki gelişmelere bağlı olarak zamanla devlet projesi haline gelir mi, bilemem. Ailenin Öcalan’la dün görüştürülmesinin özel sebebi var, bir de Devlet Bey’in elini güçlendirmek için dolaylı destek verilmek istenmiş olabilir. Özel sebebi, hastalığı. Bildiğim kadarıyla avukatları görüşmede yok, siyasi trafik olacaksa görüşmenin formatı değişir. Hadisenin özeti bu.

Kimsenin tam olarak nedenini bilemediği bu şok edici teklifin arka planıyla ilgili farklı analizlerin özeti ise şöyle:

– İsrail’in İran’a yapacağı misilleme, çok büyük olacak. İran’ın nükleer tesisleri dahi hedef olabilir. Netanyahu’nun İran halkına yönelik sorunun İran halkıyla değil, İran rejimiyle olduğuna dair mesajlarından yola çıkarak, İsrail saldırısı sonrası İran’da büyük bir kaos olacağı ve İran’ın bölünme süreci yaşayabileceği, İran’ın karşı saldırılarıyla da Ortadoğu’nun yangın yerine dönebileceği, böyle bir felaketten önce içeride birlik ve beraberliğin sağlanmasının amaçlanıyor olabileceği yönünde bir yorum yapılıyor. Türkiye’den ve dünyadan pek çok hava yolu şirketinin 1 Kasım’a kadar İran’a uçuşları ertelemesinin ve İsrail devlet televizyonunda dile getirilen iddiaların da İsrail saldırılarının yakın olduğunu gösterdiği dikkate alınırsa, Devlet Bahçeli’nin DEM Partililerle tokalaşmasından (1 Ekim) sadece 3 hafta sonra (22 Ekim), kamuoyu oluşturulmadan böyle aşırı ve şok edici bir teklifle gelmesinin arkasında, yaklaşan bu tehlikenin olabileceği söyleniyor.

– ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde YPG/PYD yönetimindeki Kürt bölgelerinin tanınması yönünde Türkiye’ye büyük baskı yaptığı ve Türkiye’nin YPG/PYD yönetimini tanıyacağı ama bunun karşılığında PKK’nın lağvedilmesini talep ettiği, ABD’nin de PKK’nın lağvedilip Suriye’nin kuzeyinde YPG/PYD kontrolündeki bölgeye intikal etmesi için Öcalan’ın serbest bırakılması şartını dayatmış olabileceği yorumları yapılıyor.

– Tüm meselenin iç politika ile olduğu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın erken seçime ihtiyaç duyulmaksızın 3. kez cumhurbaşkanı adayı olabilmesi ve seçilme barajının %50’den aşağılara çekilmesi için yapılması planlanan anayasa değişikliğine DEM Parti’nin destek vermesi için yapılan bir hamle olduğu, İsrail tehdidinin sadece kamuoyunu ikna etmeye yönelik kullanılan bir bahane olduğu yorumunda bulunuluyor.

– Ayrıca ABD’nin 1999 yılında Abdullah Öcalan’ı Türkiye’ye teslim ederken, Fethullah Gülen’i kurtardığı; Fethullah Gülen’in ölümünden sonra da Abdullah Öcalan’ın serbest kalmasını istediği ve bu talebi Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edildiği dönemde Başbakan Yardımcısı olan Devlet Bahçeli aracılığıyla dile getirdiği yönünde iddialar da mevcut. Bu kapsamda TV5 Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Yılmaz’ın bir ABD’li yetkilinin 2011 yılında ifade ettiğini söylediği şu sözler, oldukça manidar: “Biz, Öcalan’ın ama genel başkan olarak, ama milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde konuştuğunu göreceğiz, bizim meslek yaşamımız bize bunu gösterecek!

Devlet Bahçeli’nin bu şok edici teklifini MHP tabanı anlamlandırmaya çalışırken, kulislerde şu argümanlara başvurdukları dile getiriliyor (bknz). Linkte yer alan kulis haberde dile getirilen her bir argümanın yanına parantez içinde niçin tutarlı olmadığına dair görüşlerimi ifade ettim:

“Açılım değil”

MHP kulislerinde, Bahçeli’nin yaptığı çağrının bir “açılım” olmadığı özellikle vurgulanıyor. “Bölgede yaşanan sorunlar dikkate alındığında dünya düzenin yeniden kurulmaya çalışıldığı bu ortamda bölgesinde lider olan Türkiye’nin küresel düzende de söz sahibi olmak istediği, bu nedenle de terörü ülke gündeminden tamamen çıkarmak için bu açıklamayı yaptığı” belirtiliyor. (Terörü ülke gündeminden tamamen çıkarmak için illa terörist başını serbest bırakmak ve Gazi Meclis’e davet etmek gerekmiyor. Bilakis, Bahçeli’nin bu teklifi, terör örgütünü ve sempatizanlarını psikolojik olarak daha da güçlendiriyor, özgüvenlerini artırıyor. İlk açılım sürecinde sadece Öcalan, Kandil ve HDP’yi muhatap almanın kötü sonuçları (yüzlerce şehit ve yaralı, harap olmuş şehirler, önceden baraj sorunu nedeniyle bağımız adaylarla seçime girerken, açılım sürecinin kazandırdığı meşruiyet ve lehine algı ile baraj sorununu aşan HDP vb.) tecrübe edilmişken, adı açılım olmasa da yine aynı aktörleri muhatap alarak aksi sonuç almayı beklemek, makul bir strateji değildir.)

“İnisiyatif bizde” mesajı

Bahçeli’nin bu sözlerle ABD başta olmak üzere Batı’ya “Mesele bizim meselemiz” mesajı verdiği ifade ediliyor. Bunun yanı sıra terör örgütüne de “ABD’nin İsrail’in adamı olmayın, gelin bizimle konuşun. Bölgede denklemi biz kurarız, inisiyatif bizde” mesajı verdiği kaydediliyor. (Bu mesajı vermek için illa terörist başını serbest bırakmak ve Gazi Meclis’e davet etmek gerekmiyor. Anlamak isteyenler için bu mesaj farklı şekillerde muhataplarına zaten verilmişti. ABD ve İsrail’in güdümündeki bir örgütü, böyle bir jest ile ikna etmenin ve onların güdümünden kurtarmanın mümkün olmadığı çok aşikâr.)

PYD/YPG’ye karşı ön alma

İsrail’in bölgedeki yayılmacı politikasına karşın Bahçeli’nin bu adımı attığı da konuşulanlar arasında. İsrail’in Şam’ı hedef alması durumunda bölgede PYD ve YPG üzerinden bir yapı kurulması tehlikesine karşın Bahçeli’nin ön aldığı belirtiliyor. Bölgede terör örgütleri vasıtasıyla kurulacak büyük oyunu bozma olarak değerlendiriliyor. (Abdullah Öcalan’ın uzun süre Şam’da örgütü yönetmesinden olsa gerek, Suriye’deki PYD/YPG üzerinde PKK’dan daha etkili olduğu iddia ediliyor. Bu durumda, Öcalan’ın Meclis’ten sadece PKK’nın lağvedilmesine yönelik çağrı yapmasını talep eden Bahçeli’nin niçin YPG/PYD’ye yönelik benzer bir çağrı yapmasını istemediğini sorgulamak gerekiyor. Bu bağlamda DEM Parti Milletvekili Cengiz Çandar’ın aşağıdaki söylemlerine bakılabilir) 

“Mücadeleyi meşrulaştıracak”

Bahçeli’nin bu çağrıyı terörle mücadelede Türkiye’nin elini rahatlatmak için yaptığı da belirtiliyor. Bahçeli’nin “Biz elimizden geleni yaptık, ama terör örgütü bildiğini okuyor” mesajı verdiği, bu nedenle de terörle mücadelenin daha meşru hale geleceği ifade ediliyor. (“Biz elimizden geleni yaptık, ama terör örgütü bildiğini okuyor”mesajı, ilk çözüm sürecinde zaten verilmişti. Aynı mesajı ikinci kez vermek için terörist başını serbest bırakmak ve Gazi Meclis’e davet etmek de neyin nesi?)

“DEM Parti’ye sınama”

Bahçeli’nin Öcalan üzerinden siyaset yapan DEM Parti’yi sınamak istediği de bir diğer yorum. Öcalan’ın DEM üzerindeki etkisini tartmak istediği yorumları da yapılıyor. (DEM Parti, zaten Öcalan’ı lider ve muhatap olarak gördüğünü her fırsatta haykırıyor. Öcalan’ın DEM üzerindeki etkisini sınamak için böyle uçuk bir teklife ne gerek var? İlla sınanacaksa, cezaevinden videolu bir mesaj da yeterli olabilecekken, çıtayı bu kadar yükseğe taşımak anlamsız.)

“Türkiye yüzyılı” vurgusu

Terörle mücadelenin ülkeye olan yükünü hatırlatan Bahçeli’nin, “Terörle mücadeleyi tamamen bitirmiş olalım, biz işimize gücümüze bakalım. Türkiye Yüzyılı hedeflerine odaklanalım” mesajı verdiği belirtiliyor. MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız da sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Türk siyasetinde 22 Ekim bir milattır. Bugünden sonra siyasi değerlendirmeler 22 Ekim’den önce, 22 Ekim’den sonra diye yapılacaktır” mesajını paylaşmıştı. (Terörle mücadeleyi tamamen bitirmenin yolunun, terörist başını salmak ve hele hele Gazi Meclis’e davet etmekle olmadığını herkes akıl edebiliyor.)

Bahçeli’nin bu şok edici ve onur kırıcı teklifine bir açıklama yapılmaya çalışılırken, dün maalesef TUSAŞ’a gerçekleştirilen hain terör saldırısı ile sarsıldık. Terör eylemini yapanların PKK’ya mensup oldukları iddia ediliyor. Eğer saldırıyı PKK’nın gerçekleştirdiği doğruysa, Öcalan’ın PKK’yı istese de lağvedemeyeceği ve bitiremeyeceği, PKK’nın içinde Öcalan bile istese böyle bir talebe güçlü bir direnç olacağı anlaşılıyor.

Bu durumda Bahçeli, bir sonuç alamayacağını bile bile terörist başını serbest bıraktırmaya çalışma ithamıyla karşı karşıya kalacak. Zaten Bahçeli’nin teklifi, önce PKK’nın lağvedilmesi ve sonrasında Öcalan’ın serbest bırakılması yönünde değil. Önce Öcalan şahsına özel bir kanuni düzenleme ile serbest bırakılsın ve Meclis’te PKK’ya kendini lağvetme çağrısı yapsın, sonra PKK bu çağrıya uyarak kendini lağvetsin istiyor Bahçeli. Yani, PKK Öcalan’ın çağrısına uymaz ve kendisini lağvetmezse, Öcalan’ı serbest bıraktığımızla ve Gazi Meclis’te konuşturduğumuzla da kalabiliriz ki, dünkü saldırıyı PKK yaptıysa sonucun bu şekilde olacağı belli.

PKK’nın mevcut yönetimi bu çağrıyı kabul etse bile, PKK içinde başka odakların güdümünde olan ve Öcalan’ın yapacağı çağrıyı kabul etmeyen ekipler olacağı ve bu ekiplerin PKK dışında başka bir adla da olsa silahlı eylemlerine devam edeceğini görmek, hiç de zor değil. Nitekim PKK yöneticilerinden Cemil Bayık, Bahçeli’nin şok edici önerisinin ardından; “Silahlı güçlerin çekilip çekilmeyeceğine biz karar veririz. Apo karar veremez” açıklamasında bulunmuş.

Bu durumda Devlet Bahçeli’nin Türk siyasetinde milat olarak ilan edilen teklifi, hiçbir sorunu çözmeyip, Türk milletinin onurunu kıracak bir teklif olarak tarihe geçecek gibi görünüyor. Buna ilave olarak, Bahçeli’nin öncülüğünde Alaattin Çakıcı için çıkarılan afta olduğu gibi, toplumda adalet duygusuna olan inanç ve güvene büyük zarar vererek; “terörist başı için bile af çıkarılıyorsa, her şey yapanın yanına kâr kalıyor” dedirterek suçu teşvik edecek bir tekliften öte geçmeyeceği anlaşılıyor.

 

Süleyman ERDEM
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız

img

Balıkesir doğumludur. Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden 2001 yılında lisans, Harvard Üniversitesi Kamu Politikaları Bölümünden 2009 yılında yüksek lisans derecesi almıştır. 2002 yılında Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde memur olarak kamuda göreve başlayan Erdem, 2003-2004 yılları arasında Maliye Bakanlığında Vergi Denetmen Yardımcısı olarak görev yapmış, 2004 yılından itibaren de Başbakanlıkta Uzman Yardımcısı, Uzman ve Tanıtma Fonu Genel Sekreteri görevlerinde bulunmuştur. 2009-2011 yılları arasında Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK)’da Geçici Uzman sıfatıyla YÖK ve ÖSYM’deki denetimlerde görev almıştır.

Comments are closed

Benzer Gönderiler