Bağış Sepeti

Yasal Uyarı: Kaynak gösterilmeden ve açık link verilmeden sitede yer alan yazılar kullanılamaz.

Kamu Yönetimi

CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİNİN BÜROKRATİK YAPININ İŞLEYİŞİNDE YAPTIĞI DEĞİŞİKLİKLER

Adem KAYA

Demokratik olguları içinde barındıran hemen hemen her ülke, Parlamenter, Başkanlık veya Yarı Başkanlık diye başlıca adlandırabileceğimiz herhangi bir hükümet sistemine dayalı bir biçimde yönetilmektedir.

Cumhuriyet rejimine sahip olan Türkiye’de de, rejimin gerektirdiği demokratik süreçlerin henüz tamamlanamamış olmasından kaynaklanan sorunları giderebilmek adına, çeşitli merciler tarafından ülkenin iç dinamikleri de dikkate alınarak, kendi yapısına uygun bir hükümet sisteminin gerekliliği ortaya atılmış ve üzerinde uzun süre boyunca tartışmaya gidilmiştir.

Bu tartışmaların ana ekseni ise geçmişte Türkiye’nin yönetim biçimi olan Parlamenter Sistemin yetersizliği ya da eksiklikleri etrafında şekillenmiştir. Alanında uzman kişiler tarafından ortaya atılan en ciddi öneri ise Başkanlık sistemine geçiş olmuştur.

İlk olarak Turgut Özal tarafından ortaya atılan Başkanlık sistemi, daha sonra Süleyman Demirel tarafından tekrar dile getirilmişse de 17 Nisan 2017’de, yani ülkenin Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan döneminde yapılan referandum sonucunda yüzde 51,41 oy oranı ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adını alarak ülkenin resmi hükümet sistemi haline gelmiştir.[1]

Ancak bu aşamaya gelene kadarki süreçte Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine ilişkin 21 Ekim 2007’de yapılan referandumun payı önemli bir yer tutmaktadır. Yüzde 68,9 evet oy oranı ile sonuçlanan referandumdan sonra Cumhurbaşkanı artık halk tarafından seçilmeye başlanmıştır. Halk tarafından seçilmiş olan Cumhurbaşkanının kazanmış olduğu meşruluk ise Başkanlık sistemine geçişi neredeyse Türkiye adına zorunlu hale getirmiştir. Yeni sisteme geçilen bu dönemde yapılan eski tartışmalar artık rafa kaldırılarak yerini Başkanlık sisteminin işleyişi hakkındaki tartışmalara bırakmaya başlamıştır. Çünkü kabul etsek de etmesek de Türkiye Cumhuriyeti için yeni bir dönemin kapıları açılmıştır.

Bilindiği üzere büyük çapta yapılan bu tarz yenilikler, kaçınılmaz olarak yaşanabilecek bazı sorunları da beraberinde getirmektedir. Temel olarak yasama, yürütme ve yargı kollarına ayrılan Başkanlık Sistemine geçiş de ülke içerisinde değişimin yol açtığı bazı problemlerle karşılaşmamıza neden olmuştur. Bu problemlerin büyük çoğunluğu, özellikle de yürütme alanında karşımıza çıkmaktadır. Çünkü yeni sistemin en nihai amacı, güçlü ve pratik bir yürütme organı yaratabilmektir. Tespiti iyi yapılan problemlerin çözüme kavuşturularak düzeltilmesi, ülkemizin geleceği adına atılmış olan verimli bir adım olur. Çünkü önümüzde var olan tek bir gerçek durmaktadır ki o da yeni sistemin ta kendisidir.

Hükümet sistemleri, temel olarak yasama ve yürütme arasındaki ilişkilerin biçimine göre değişiklikler göstermektedir. Başkanlık sistemi de bu doğrultuda ortaya çıkmış bir hükümet sistemidir ve en önemli özelliği ise yasama, yürütme ve yargı organlarının sınırlarının keskin bir biçimde birbirinden ayrılması, yürütmede görev alan kişilerin yasama organı içerisinde görev alamamasıdır (Gözler, 2010: 570).

Parlamenter sistemde yasama organı, kendi içerisinden yürütme organını oluştururken; Başkanlık sisteminde yürütme, doğrudan halk tarafından belirlenmekte ve Başkan yürütmeye ilişkin tek yetkili otorite olarak ortaya çıkmaktadır. (Gözler, 2010: 573). Halk tarafından seçilen Başkan ise yürütmenin başını oluşturur ve görev süresini tamamlayana kadar yasama organı tarafından olağandışı bazı durumlar gerçekleşmedikçe görevinden alınamaz.[2][3]

Görüldüğü üzere güçlü bir yürütme sistemini amaçlayan Başkanlık sistemi, uzun yıllar boyunca güçlenmiş ve yürütme faaliyetlerinde bir takım problemlerle karşılaşmamıza neden olan ülkemizdeki bürokratik yapının yeniden şekillenerek verimli bir duruma getirilmesini hedeflemektedir. Her ne kadar sistem gelmeden önce bir takım düzenlemeler yapılmışsa da kırılması zor olan bu yapının değiştirilmesi için çeşitli yeni düzenlemeler ve zamana ihtiyaç duyulduğu yadsınamaz bir gerçektir.

9 Temmuz 2018 tarihinde çıkarılmış olan 703 Nolu KHK, bu alandaki başlıca düzenlemeleri içeren oldukça radikal bir KHK’dır. Adı geçen KHK ile bakanlıkların teşkilatlarını düzenleyen Kanunlar yürürlükten kaldırılmış ve akabinde 10 Temmuz tarihinde 1 Nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile bakanlıkların teşkilat yapısı, bakanlıkların kuruluş kanunları veya kanun hükmünde kararnamelerinin adı değiştirilmiş, yeni kurum ve kuruluşlar kurulmuş, kamu personel sisteminde köklü değişiklikler gerçekleştirilmiştir. 1 Nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Kalkınma Bakanlığı; Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ile Ekonomi Bakanlığı; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı; Dışişleri Bakanlığı ile de Avrupa Birliği Bakanlığı birleştirildi.

Sistemin yürütme organı adına getirmiş olduğu en önemli yenilik ise şüphesiz Başbakanlığın kaldırılması ve Cumhurbaşkanı’na Cumhurbaşkanı Kararnamesi çıkarma yetkisinin verilmesidir. Daha önceden meclis tarafından hükümete tanınan kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi de artık Cumhurbaşkanı tarafından çıkarılabilmektedir. Özellikle Cumhurbaşkanı’na verilmiş olan bu yetki ile yürütme konusunda atılacak adımların hızlanması amaçlanmıştır. Hızlanma gerekliliği konusunda röportajda bulunan Demokrat Denetim Elemanları Platformu Başkanı  Erhan Erenoğlu, bürokrasideki yavaş işleyişi şu şekilde ifade etmiştir: “Son yıllarda bürokratik işlemlerde hızlanma sağlanmışsa da bu henüz istenilen verimlilikte ve etkinlikte değildir. Tüm bunların temelinde kamu bürokrasisinin hantal yapısı ile kamu bürokrasi içerisinde yılardan beri kümelenmiş bürokratik oligarşik güç yapılarının kendi güç alanlarını muhafaza etme refleksleri olduğu görülmektedir.’’

Nitekim 10 Temmuz 2018’de çıkarılan 1 Nolu Cumhurbaşkanı Teşkilatı Hakkındaki Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile yürütme organında geniş çaplı bir değişiklik yoluna gidilmiştir. Oluşturulan Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı, sisteme entegre edilmek üzere yeni oluşturulan kurumları da beraberinde getirmiştir. Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı, bu kapsamda oluşturulmuş en önemli kuruluştur. İdari İşler Başkanlığında; Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü, Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü, Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü ile Destek ve Mali Hizmetler Genel Müdürlüğü bulunmaktadır.[4] Ayrıca dokuz adet Politika Kurulu ve dört adet Cumhurbaşkanlığı Ofisi de oluşturulan yeni kurumlar arasında yer almaktadır.

Yeni sistemde Cumhurbaşkanına Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile üst düzey yetkilileri atama hakkı tanınmıştır. Bu kapsamda üst düzey yetkililer tam olarak tanımlanmamasına rağmen inisiyatif kullanmak tamamen Cumhurbaşkanı’nın kendi takdir yetkisine bırakılmıştır.

Parlamenter sistemde yürütme organının meclis içerisinden çıkması, yıllarca yürütme kanadının siyasallaştığı ve verimsiz bir şekilde hareket ettiği tartışmalarını ortaya çıkarmıştır. Cumhurbaşkanı’nın yürütme kanadını oluştururken, özellikle alanında uzman olan kişileri meclis içerisinden değil de dışarıdan atayarak yapması, yürütme organının verimli işlemesi açısından önemli bir adım olacağına yönelik yaygın bir kanaat bulunmaktadır.

Özellikle Neo-liberal politikalar çerçevesinde gelişen dünya ekonomisi, artık devlet kurumlarının da özel şirketler gibi hareket etmesini zorunlu hale getirmektedir. Bilindiği üzere, Neo-liberal ekonomideki en büyük amaç ise maliyeti en aza indirerek, verimliliği en üst seviyeye çıkarmaktır.

Türkiye’deki insan kaynaklarını değerlendirdiğimizde, alanında uzman olan birçok kişinin hayatlarını herhangi bir siyasi ideoloji veya kimlikten uzak tutmaya çalışarak devam ettirmeye çalıştığını gözlemlemekteyiz. Başkanlık sistemi uyarınca yapılan bu yeni değişikliklerle, bu kişilerin bakanlıklarda ve devlet kurumlarında çalışma isteğinin ve devlet kurumlarının işleyişindeki verimliliğin artacağı yönünde bir beklenti oluşmaktadır. Sistemin ilk Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan da bakanlık düzeyinde yapmış olduğu atamalar ile sistemin yürütme alanındaki tanımlamasına paralel olarak hareket etmiştir. Örneğin, Milli Eğitim Bakanlığı’nın başına atanan Ziya Selçuk, kendini eğitimin özel sektör alanında geliştirmiş bir kişidir. Yapılan bu yeni atamalar toplumda heyecanla karşılanmış ve toplum, verimliliği tartışılan kurumların başarısının artacağına olan inancını artırmaya başlamıştır.

Yazının başında da belirttiğim üzere geçmiş olduğumuz yeni sistemde kalıplaşmış bürokratik yapıdan dolayı değiştirilmesi en zor olan yapı, yürütme organıdır. Osmanlı Devleti’nde ve çoğu Doğu toplumlarında halk, yönetenler ve yönetilenler olmak üzere iki kısımdan oluşmaktaydı. Yönetenler sınıfı, padişah etrafında şekillenen eğitimli ve silah taşıma hakkına sahip kişileri, yönetilenler ise devletin tarım başta olmak üzere çeşitli ekonomik faaliyetlerini yürüten kişileri kapsamaktaydı. Bu tarz toplumların en önemli özelliği ise tek bir otoriteye bağlı olarak hareket etmesi ve insanların kendilerini padişah veya kralın kulu olarak görmesiydi. Bu nedenle,  devletin işleyişine yönelik yapılan herhangi bir değişiklik, üst düzeyden başlayarak zamanla alt seviyelere yayılmaktaydı.

Nitekim henüz doksan beşinci yıldönümünü geride bırakan Türkiye Cumhuriyeti’nin içerisinde Osmanlı Devleti’nin yönetim biçiminden izlere rastlamaktayız. Değişikliklerin üstten başlatılarak, alt seviyelerin değişikliklere entegre edilmeye çalışılmasına rastlamaktayız. Başkanlık sistemine geçiş aşaması da anlatmış olduğum bu durumun somut örneklerinden bir tanesidir.

Bu argümandan yola çıkarak hareket edecek olursak, sistemin kamu alanında oluşturacağı en temel problemin de bürokrasinin sisteme uyum aşamasında gerçekleşeceği sonucuna varmaktayız. Kamu kurumlarının görevlerinin yeniden düzenlenerek, kurumlardan yeni sisteme uygun bir şekilde hareket etmesi istenmektedir. Ancak hem kurumlardaki eski çalışanların, hem de yeni atanmış kişilerin, normal olarak, bu yeni işleyiş hakkında pek fazla bilgi ve tecrübesi bulunmamaktadır. Bu nedenle kamu kurumlarının verimliliğinin tartışılmasının sisteme tamamen uyum sağladıktan sonra yapılmaya başlanması, bu bağlamda daha mantıklı gözükmektedir.

Uyum sürecinin yaratacağı problemlerin ardından yeni sistemle birlikte oluşan ikinci bir sorun ise Başbakanlığın kapatılarak bu kurumda çalışmakta olan kişilerin çeşitli kurumlara dağıtılması ve Başbakanlık kurumunun yerine Cumhurbaşkanlığında oluşturulan yeni kurumların oluşturulmasıdır. İlk bakışta herhangi bir sorun yokmuş gibi görünse de, Başbakanlıkta çalışan kişilerin mağduriyetinin oluşması gibi negatif durumların oluştuğundan bahsedebiliriz. Bu kişiler, dağıtıldıkları kurumlar hakkında yeterli düzeyde bilgi seviyesine sahip olmadan göreve başlamak zorunda kalmışlardır.

Yeni bir sistem ve yeniden yapılandırılmaya çalışılan bir bürokraside bahsedilen teknik sorunların oluşması, olağan bir durumdur. Ancak daha büyük problemlerle karşılaşmamak adına belirli birkaç önlem ve öneriden bahsetmek de yararlı olacaktır. Bu önlemlerin en başında, kurumlara yapılacak olan atamalarda liyakat sisteminin gözetilmesi gelmektedir. Eğer ki daha güçlü bir yürütme amacı ile bu sistemi ülkemize getirdiysek, güçlü olmasını sağlayacak en büyük adımı da alanlarında uzmanlaşmış kişilerin adaletli bir şekilde görevlendirilmesini yaparak atmış oluruz. Bu yolla oluşturulacak güven duygusu ile de bünyemizde barındırmış olduğumuz kaliteli ve değerli kişileri kamu sektörüne teşvik ederek yürütme organının verimliliğini de artırmış oluruz.

Her ne kadar resmi olarak yeni bir yönetim sistemine geçmiş olsak da, gerek halk düzeyinde gerekse de memurlar düzeyinde sistem hakkında yeterli derecede bilgi sahibi olunmadığı göze çarpmaktadır. Mevcut durumdaki kamu görevlilerin sistemin yeni işleyişi hakkında eğitilmesi, ilk akla gelen çözüm yolu olsa da, uzun vadede verim alabilmek adına üniversitelerde eğitim görmekte olan gençlerin kamu kurumuna girmeden önce çeşitli ziyaretler ve seminerler kapsamında eğitilerek hazır hale getirilmesi sağlanabilir.

Son olarak şunu bir kez daha belirterek yazımı sonlandırmak istiyorum. Yeni bir sisteme tepeden başlayarak uyum sağlamaya çalıştığımızdan ötürü, sistemin kamu alanında oluşturacağı sorunlar da zamanla daha rahat tespit edilebilecek ve daha keskin çözümler üretilebilecektir.

 

Adem KAYA –SASAM Stajyeri
ODTÜ Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi 3. Sınıf Öğrencisi
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız

________________________________________________________

DİPNOTLAR

1- Türkiye’nin 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın başkanlık sistemi hakında görüşleri “Başkanlık sistemi diyorum ben, başkanlık sistemi tabi Fransa gibi değil daha çok Amerika’ya yakın. Sebebini şöyle tahlil ediyorum; Bakanların benim kanaatime göre, bizim tecrübemize göre parlamento dışından olması lazım. Çünkü altı senelik parlamento hayatımda şunu gördüm; Bakanlarla milletvekilleri arasına devamlı problemler giriyor. Çünkü bakanın da seçim kaygısı vardır, milletvekilinin de seçim kaygısı vardır. Aynı yerde veya aynı grupta olmadıkları taktirde birbirlerine zıt hareketler yapıyorlar ve dejenarasyon başlıyor.’’ Bkz. http://www.milliyet.com.tr/ozal-in-baskanlik-aciklamasinda-siyaset-2380947/

Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan 2015 yılında yaptığı açılmama : ‘’Bütün mesele, o başkanlık sisteminin uygulamada halkını rahatsız eden bir yapısı olmasın, karakteri olmasın. Uygulamada siz eğer adalet dağıtıyorsanız, halkın aradığı, beklediği nedir, adalettir. Bu olduğu anda zaten sıkıntı olmaz. Biz daha iyiye nasıl gideriz bunun arayışı içerisindeyiz ve şu anda da gelişmiş ülkelere baktığımızda, gelişmiş ülkelerin kahir ekseriyetinde bu sistemin (başkanlık sistemi) olduğunu görüyoruz veya yarı başkanlığın olduğunu görüyoruz veya partili başkanlık sistemi olduğunu görüyoruz.’’ Bkz. https://www.ensonhaber.com/erdogandan-baskanlik-sistemi-aciklamasi-2015-12-31.html

2- “MADDE 104- Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir. Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin eder.” Bkz. https://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k6771.html

3-  MADDE  104-  Cumhurbaşkanı,  yürütme  yetkisine  ilişkin  konularda  Cumhurbaşkanlığı  kararnamesi  çıkarabilir.  Anayasanın  ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler  Cumhurbaşkanlığı  kararnamesiyle  düzenlenemez.  Anayasada  münhasıran  kanunla  düzenlenmesi  öngörülen  konularda Cumhurbaşkanlığı  kararnamesi  çıkarılamaz.  Kanunda  açıkça  düzenlenen  konularda  Cumhurbaşkanlığı  kararnamesi  çıkarılamaz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.”

“MADDE 106- Cumhurbaşkanı, seçildikten sonra bir veya daha fazla Cumhurbaşkanı yardımcısı atayabilir.”

“MADDE  161-  Cumhurbaşkanı  bütçe  kanun  teklifini,  malî  yılbaşından  en  az  yetmişbeş  gün  önce,  Türkiye  Büyük  Millet  Meclisine sunar. Bütçe teklifi Bütçe Komisyonunda görüşülür.  Komisyonun ellibeş gün içinde kabul edeceği metin Genel Kurulda görüşülür ve malî yılbaşına kadar karara bağlanır.” Bkz. https://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k6771.html

4-1 Nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi

MADDE 6 – (1) İdari İşler Başkanı Cumhurbaşkanı adına aşağıdaki görevleri yapar. a) Anayasada belirtilen görevlerinin yerine getirilmesinde ve yetkilerinin kullanılmasında Cumhurbaşkanına gerekli olan hizmetleri sunmak.b) Türkiye Büyük Millet Meclisi ile olan münasebetlerin yürütülmesi ve kamu kurum ve kuruluşları arasında koordinasyonun sağlanması için gerekli çalışmaları yapmak.c) Devlet Teşkilatının düzenli ve etkin bir şekilde işlemesini temin edecek prensiplerin tespiti için gerekli çalışmaları yapmak. ç) İç güvenlik, dış güvenlik ve terörle mücadele konusunda koordinasyonun sağlanması için gerekli çalışmaları yapmak.d) Yapılan çalışmaların kamuoyundaki tesirlerini izleme ve değerlendirme çalışmalarını yapmak. (2)İdari İşler Başkanlığının birimleri aşağıda gösterilmiştir. a) Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü b) Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü c) Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü ç) Destek ve Mali Hizmetler Genel Müdürlüğü Bkz. www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/07/20180710-1.pdf

5-Referandum sonuçları için Bkz, https://sonuc.ysk.gov.tr/

KAYNAKÇA

CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ – setav.org. (n.d.). Retrieved from https://setav.org/assets/uploads/2017/02/AnalizCumhurbaskanligiSistemi.pdf

YAMAN, A. (2016, January 31). BAŞKANLIK SİSTEMİ, UYGULAMALARI VE TÜRKİYE’DE … Retrieved from http://dergipark.gov.tr/download/article-file/157360

Çalışkan, E., & Önder, M. (n.d.). BAŞKANLIK SİSTEMİ VE MEVCUT KAMU KURUMLARI ÜZERİNE OLASI … Retrieved 2017, from http://www.sosyalarastirmalar.com/cilt10/sayi49_pdf/6iksisat_kamu_isletme/caliskan_emre.pdf

Trkiye’nin memur portal. (n.d.). Retrieved from http://www.memurlar.net/

Eroğlu, E. (2016, May 18). Erenoğlu: Başkanlık sisteminin en büyük düşmanı bürokratik oligarşidir. Retrieved from http://bizimyaka.com/haber-59077-Erenoglu-Baskanlik-sisteminin-en-buyuk-dusmani-burokratik-oligarsidir

Mardin, Ş. (n.d.). Şerif Mardin İle ‘Merkez-Çevre Analizi’ Üzerine… Retrieved from http://liberteryen.org/2018/01/serif-mardin-ile-merkez-cevre-analizi-uzerine/

Retrieved from https://sonuc.ysk.gov.tr/module/GirisEkrani.jsf

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI – tbmm.gov.tr. (n.d.). Retrieved from https://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa_2011.pdf

img

Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SASAM); 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bağımsız bir düşünce kuruluşudur. Sahipkıran; Müşteri (Jupiter) ve Zühre’nin (Venüs) aynı hizada (bir burçta) oldukları zamanda doğan kişilere atfedilen bir sıfattır. Bu kişilerin cihangir olacaklarına inanılır. Cengiz ve Timur Hanların Sahipkıran oldukları bilinmektedir. Türk Dil Kurumunun yayınladığı güncel sözlükte, Sahipkıran için; “güçlü ve üstün hükümdar” tanımı yapılmaktadır.

Comments are closed

Benzer Gönderiler