Milli Gazete – Doç.Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Gardaş Aliyev ziyaretindeki derin mesajlar
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in seçimler sonrası ilk ziyaretini Türkiye’ye yapması, iki ülke arasındaki “normalleşme krizi” ile ilgili son kırıntıları tarihe gömmesi kadar, yeni “Birlik” arayışlarına işaret etmesi boyutuyla da oldukça önemli. Verilen karşılıklı mesajlar ve gecikmeyen Ermenistan tepkisi bunu fazlasıyla teyit ediyor.
Nitekim ziyaretin gerçekleştiği saatlerde Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın işgal altındaki Yukarı Karabağ’a gerçekleştirdiği çalışma ziyareti de bunun bir göstergesi.
Sarkisyan’ı böyle bir reaksiyona iten sebep sadece Aliyev’in Türkiye ziyareti değil elbette. Hemen onun öncesinde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Azerbaycan’da geniş yankı uyandıran şu sözleri de önemli: “2015’e yönelik çalışmalarımız da son sürat devam ediyor. Bizim talebimiz Karabağ’dan çekilmeleri. O konuda bir gelişme bekliyoruz. Eğer gerçekleşirse hem sınır kapısı açılır, hem de demiryolu açılır ve bir sürü ilişkiler gelişir. Ama bunu Azerbaycan ile yapmayı istiyoruz.”
Muhtemelen Ermenistan tarafı, Davutoğlu’nun üstü örtülü bir şekilde geçtiği “O konuda bir gelişme bekliyoruz” ifadesi ile konuşmanın başka bir yerinde geçen “sürpriz” kelimesine takılmış vaziyette. Ayrıca, “…bunu Azerbaycan ile yapmayı istiyoruz” açıklaması da Erivan’da soru işaretleri ve endişelere yol açmış görünüyor.
Oysa düne kadar bu iki devlet, Ermenistan’dan dolayı ikili ilişkilerinde derin bir krize girmişlerdi. Şimdilerde ise ilişkiler bir kez daha tarihsel eksenine oturmaya başlamış durumda.
Dikkat gerektiren bir süreç…
Hatırlanacağı üzere, Türkiye dış politikasındaki “açılım” sürecinin bir parçası olarak kabul ettiği ve Ağustos 2008’deki Rusya-Gürcistan savaşı sonrası stratejik üstünlüğün büyük ölçüde Rusya’ya geçtiği bir dönemde Ermenistan üzerinden bir hamle yaparak, bölgede tekrar inisiyatif sahibi olmak istemişti.
Fakat “Futbol Diplomasisi” olarak da adlandırılan süreç Ermenistan’la aradaki krizi sona erdiremediği gibi, Ankara-Bakü hattındaki ilişkileri de germişti. Araya giren “güven bunalımı”, entegrasyonu hedefleyen çok boyutlu ilişkileri derinden etkilemiş, bir takım provokasyonlarla daha da derinleştirilmek istenilmişti.
Krizi atlatmak elbette kolay olmadı. Dolayısıyla taraflar artık çok daha dikkatli adımlar atıyorlar, yeni bir “iletişim kazası” kurbanı olmamak için!
Burada göz ardı edilmemesi gereken bir diğer husus ise, Türkiye’nin Arap Baharı’yla birlikte dış politikasında yaşanmaya başlayan değişim ve bunun bölge devletleri tarafından algılanması. Bu kapsamda, Mayıs 2013’ten itibaren Türkiye’nin yakın çevresinde farklı bir tutum sergilemeye başlaması, Bakü’nün de dikkatinden kaçmamışa benziyor.
Bir diğer ifadeyle, Türkiye’nin BOP içerisindeki “değiştirici”-”dönüştürücü” rolündeki pozitif yönlü ani değişim, meyvelerini veriyor. Örneğin, son seçimlerde Türkiye’nin oynadığı rol ve istikrardan yana ortaya koyduğu tercih, Bakü’yü fazlasıyla tatmin etmiş gibi.
Dolayısıyla, Ankara’nın kendi öz eksenine dönmeye başlaması, bölgede bundan sonraki süreçte daha fazla bir karşılık bulacağa benziyor.
“Gardaş müttefik ülke”…
Ziyaret, Bakü’nün dış politikasındaki yeni istikametle ilgili verdiği sinyalle de önem arz ediyor. Türkiye ile ilişkilerin Azerbaycan’ın dış siyasetinin birinci sırasında bulunduğunu ifade eden Aliyev’in; “Türkiye bizim için en yakın dost, gardaş müttefik ülkedir. Son yıllarda bu müttefiklik yeni birliğe kavuştu. Türkiye Azerbaycan ilişkileri ülkeler, bölge ve dünya için önemli bir pakta çevrildi. Siyasi, iktisadi ve enerji anlaşmaları bizi daha sıkı birleştirmektedir” cümlesi burada kilit durumda. Muhtemelen bazı başkentlerde beklenen etkiyi de fazlasıyla yaptı.
Ziyaretin Azerbaycan açısından zamanlamasına bakıldığında şu hususların öne çıktığı görülüyor: 1. Rusya’nın yakın çevre politikası ve bu noktada Avrasya Birliği’ni hedefleyen Gümrük Birliği projesi; 2. Ermenistan’ın sürece dâhil edilmesi ve Azerbaycan’a üyelik için artan baskılar; 3. Rusya ile yaşanan Kremlin kontrollü “ırkçılık” krizi; 4. Batı ve İsrail ile daha etkin bir işbirliği; 5. Bu kapsamda Rusya’ya yakın isimlerin sistemden tasfiye süreci; 6. Enerji güzergahları ve alternatif piyasalar noktasında yeni projelere atılan imzalar.
Tüm bunların kaçınılmaz sonucu ise Türkiye ile ilişkilerin daha da derinleştirilmesi demek. Nitekim Aliyev’in bahsettiği stratejik mahiyetteki işbirliği alanları bu tespitimizi destekliyor. Örneğin, “Avrasya Askeri Statülü Kolluk Kuvvetleri Teşkilatı” (TAKM), Türk Konseyi, “Bakü-Tiflis-Ceyhan” ve “Bakü-Tiflis-Erzurum” enerji projeleri, “Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu” ve Trans Anadolu (TANAP) boru hatları gibi…
Dolayısıyla, Türkiye-Azerbaycan ilişkileri ince-uzun bir yola girmiş durumda. Önemli olan yeni bir “normalleşme krizi”nin yaşanmaması ve ortak krize doğru “gardaşça duruş”. Ne de olsa 2015’e şurada ne kaldı!..
Yazının orijinali için tıklayınız.
Comments are closed