Umut Berhan ŞEN
ABD bir iç savaşa doğru mu gidiyor? 6 Ocak Kongre baskınının birinci yıldönümüne sayılı günler kala, bu ihtimal kuvvetle muhtemel bir tehdit senaryosu olarak yeniden konuşulmaya başlandı. Bu muhtemel senaryonun ne derece rasyonel olduğunu tespit etmemiz için, ABD’nin tarihsel ve toplumsal dinamiklerini hatırlamakta yarar var. Bu dinamiklerin başında ise askeri ve ticari sınıflar geliyor.
ABD’nin kuruluşunda iki temel güç öne çıkar; ticaret kolonileri ve bu kolonilerin kurup geliştirdiği, güçlendirdiği bir Amerikan ulusal ordusu. Ayrıca Senato’yu da Beyaz Saray’ı da Pentagon’u da kuran ve koruyan tek güvence yine ABD ordusudur.
Joe Biden’den önceki ABD Başkanı Trump, göreve geldiği ilk günden beri Pentagon’un geleneksel politikalarını korumaya çalıştı. Bu bağlamda ekonomide ulusal ve himayeci politikaları, dış politikada ise ABD çıkarlarını öncelikli kılan bir siyaset izlemeye çalıştı. Ancak Suriye’den çekilme kararı alması, Cumhuriyetçiler’in ve dolayısıyla da Pentagon’un kırmızı çizgilerine ters düşen bir durum yarattı. Joe Biden döneminde ise henüz politikalar tam netleşmemişken ve Afganistan’dan çekilme kararı yeni uygulandığı sırada, ABD’nin gelecek senaryolarında tekrar iç savaş tehdidi konuşulması, Pentagon açısından ortada ciddi bir tehdit potansiyeli olduğunun göstergesidir.
ABD tarihindeki İç Savaş (1861-1865) sonrası ABD ilk defa keskin bir şekilde iki kampa bölünme sinyalleri vermiştir. Kuşkusuz, bu noktaya gelinmesinde 11 Eylül sonrası ABD dış politikasında yaşanan istikrarsız sürecin rolü büyüktür. Daima Pentagon’un geleneksel güvenlik politikalarına uyum sağlayan ve ‘şahinler’ olarak adlandırılan Cumhuriyetçiler’in aksine Demokratlar, Soğuk Savaş sürecinin sona ermesiyle beraber, son 30 yıldır çok kutuplu dünyanın düzenine ve yeni uzlaşmalara açık bir dış politika anlayışına daha yakın oldular. Ancak Pentagon’un geleneksel ulusal güvenlik politikasından asla taviz vermeyen Cumhuriyetçiler daima ABD’nin dünya hakimiyetinin devamını ve her şeyden önce ABD’nin ve Amerikan ulusunun bütünlüğünün devamını hedeflediler. Dolayısıyla bugün konuşulan iç savaş tehdidi senaryosunu, ABD siyasetinde yaşanan zihniyet değişimlerine ve kırılma noktalarına bağlayabiliriz.
Günümüzde sarsıntılar yaşamasına rağmen ABD, bir yeni dünya projesi olarak kuruldu. Bu projenin amacı, çok uluslu ama tamamına yakını Anglo-Sakson kökenli ve Hıristiyan olan ticaret kolonilerinin dünya hakimiyetini Büyük Britanya İmparatorluğu’ndan almak istemesiydi. Ayrıca ABD’yi kuran güç sahipleri, bir krallığın tahakkümü altında olmak yerine güçlü bir ulus devlet ve bağımsız bir demokrasi rejimi oluşturmayı şiar edinmişlerdi. Zaten 1754’te toplanan Albany Kongresi bunun ilk adımı olmuştu. Nihayetinde İngilizler ile uzun yıllar süren bağımsızlık savaşı zaferle sonuçlandı ve George Washington liderliğinde ABD’nin kuruluşu gerçekleşti. 1800 yılında Washington’un başkent oluşuyla birlikte, ABD’nin ilk güvenlik mimarisi ve güvenlik stratejileri de burada şekillenmeye başlandı. Bir anlamda Pentagon’un inşa edilmesinden yaklaşık bir buçuk asır önce, Pentagon’un sistemsel ve askeri alt yapısı bu tarihten itibaren oluşturulmuş oldu. Dolayısıyla oldukça eski bir ulusal güvenlik ekolüne sahip ve daima tetikte olan bir Pentagon devlet geleneği oluştu. Hatta bugün sıklıkla konuşulan ‘derin devlet’ (deep state) kavramı bu ekolün çalışmaları neticesinde Pentagon’da küçük bir karar ve kriz odasında, stratejist Andrew Marshall ve onun çekirdek ekibinin çalışmaları neticesinde doğdu. Bu kavramın ortaya çıkışıyla beraber, ABD güvenlik mimarisinde de köklü değişiklikler meydana geldi. Bunların başında ise, CİA ve Pentagon için muhtemel bir iç savaş varsayımının risk ve tehdit algoritmalarını değerlendiren ‘Siyasi İstikrar Birimi’nin oluşturulması gelmektedir. Bu birimin günümüzdeki direktörü Barbara Walter geçtiğimiz günlerde Washington Post gazetesine verdiği demeçte, ‘ABD’de kutuplaşma eski başkan Donald Trump döneminde tırmandı. Trump’ın seçim sonuçlarını kabul etmemesiyle tetiklenen kongre baskını kırılma noktası oldu. ABD, iç savaşın taşlarını döşeyen ayaklanma öncesi süreci ve başlangıç seviyesindeki çatışma aşamasını 6 Ocak Kongre baskınıyla yaşadı. Son aşama olan ayaklanma kategorisine geçilip geçilmeyeceği endişe konusu. Eğer bu senaryo gerçekleşirse şiddet sarmalına saplanacağız. ABD tehlikeli yola girdi. Köklü demokrasisi ile övünen hatta diğer ülkelere demokrasi ihraç etmeye kalkan ABD artık bu alanda da zemin kaybediyor. Unvanını İsviçre’ye kaptırıp kısmi ve gerileyen demokrasi kategorisine düştü.’ ifadelerini kullandı.
Peki Barbara Walter’in bu ifadelerinde yer alan iç savaş ihtimali yakın zamanda gerçekleşir mi? Bunun net tarihini kestirmek zor olsa da, ABD’de her hükümetle biraz daha derinleşen toplumsal kutuplaşma ve Joe Biden’ın kazandığı seçim sonrası yaşadığı süreç ideolojik açıdan, 19’uncu yüzyıldaki iç savaş öncesi atmosfere çok benziyor. Unutmadan ekleyelim; ABD’nin devlet ve toplum açısından yaşadığı bir başka fay hattı da ırka dayalı kutuplaşmadır. Bunun temel nedeni de şu; ABD, Afrika kökenli kişilerin köleleştirildiği bir toplum zemininde kurulmuştur.
Muhtemel bir ABD iç savaşının, fitilinin nerede ateşleneceğinin tahmini, bugün hem CİA hem Pentagon açısından hayati önem taşıyor. Bu konuda fütürist tahminler yapmaktan ziyade, ülkenin en kozmopolit eyaletini pilot bölge seçerek bir zeka istihbaratı çalışması yapmak daha somut bir adım olabilir. Bu amaçla ABD’nin en kozmopolit eyaleti olarak bilinen Florida’yı baz alabiliriz.
Florida’nın etnik çoğunluğunu Avrupa kökenli Amerikalılar oluşturuyor. Demografik açıdan oranlarsak Florida, 77,3 Beyaz (%53,5 Hispanik Olmayan Beyaz), %16,9 Afrika kökenli (Afro-Karayipler dahil), %2,9 Asya kökenli ve %0,5 oranında yerli kızılderili nüfus barındırıyor.
Florida, ülkedeki en büyük Afrikalı nüfusa sahip ve New York eyaleti dışında Doğu Kıyısında ikinci en yüksek Latin nüfusuna da sahip. Tüm bunlara ek olarak, Asyalı nüfusu 1990’ların sonlarından bu yana hızla arttı. Bunların da çoğunluğu Güney Asyalılar, Filipinliler, Vietnamlılar, Çinliler’den meydana geliyor. 18,8 milyon nüfusuyla Florida, Kaliforniya,Teksas ve New York’tan sonra ABD’nin en kalabalık dördüncü eyaletidir. Florida’da İspanyolca konuşma oranı ise yüzde 20 civarıdır. Tüm bu veriler ışığında düşünürsek, Florida’nın muhtemel iç savaş senaryosu açısından yüksek risk barındırdığı görülmektedir.
Bugün ülkede oluşan yeni toplumsal zeminde, Amerikan toplumu iki ayrı bloğa ayrılmış durumda. Tıpkı iki klan gibi. Bu iki klan da teslim olmayı ve diğeri tarafından yönetilmeyi reddediyor. Tıpkı 1861’de ABD İç Savaşı öncesinde olduğu gibi. Sonuç olarak, ABD güvenlik mimarisini yönetenlerin çıkmasını beklediği iç savaşın ihtimali bile, kuşkusuz dünya dengelerini kökten sarsabilecek ve dünya siyasetinin müesses nizamını da değiştirebilecek niteliktedir.
umutsen91@outlook.com
Comments are closed