Bağış Sepeti

Yasal Uyarı: Kaynak gösterilmeden ve açık link verilmeden sitede yer alan yazılar kullanılamaz.

Makaleler

TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİNDE NORMALLEŞME SÜRECİNDEKİ GELİŞMELER VE KARŞILAŞILAN ZORLUKLAR

Muhammed IŞIK / SASAM Genel Sekreteri

Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşmesi bölgesel ve uluslararası politikada önemli bir dönüm noktasıdır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile artan görüşme çağrıları bu sürecin belirleyici adımlarından biridir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Washington’da düzenlenen NATO Liderler Zirvesi’nde Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile Türkiye’de veya üçüncü bir ülkede görüşme çağrısını dile getirdi. Bu adım, Türkiye’nin Esad’la ilişkileri normalleştirmeyi hedeflediğini ve Suriye’deki sorunların çözümü için yeni bir strateji benimsediğini gösteriyor. Erdoğan’ın bu süreci yönetmek üzere Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ı görevlendirmesi diplomatik çabaların hızlandırılacağı anlamına geliyor.

Erdoğan, ABD ve İran’ın bu gelişmelere destek vermesi gerektiğini belirterek, uluslararası destek arayışına vurgu yaptı. Ancak Esad’ın Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) kuzey Suriye’den çekilmesini ön koşul olarak öne sürmesi sürecin ne kadar karmaşık olduğunu ortaya koyuyor. Türkiye bu süreçte Esad’la doğrudan müzakerelerin önkoşulsuz devam etmesi gerektiğini savunuyor.

Suriye Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, iki ülkenin çıkarlarının sağlıklı ilişkilere dayandığı ve amacın Türkiye ile ilişkilerin 2011 öncesi seviyelere döndürülmesi olduğu belirtildi. Bu açıklama, normalleşme sürecinin başlaması için herhangi bir önkoşul dayatmak yerine, sürecin temel ilkelerini ortaya koyuyor.

Suriye’deki terör tehditleriyle mücadele Türkiye için önemli bir öncelik oldu. Türkiye, Suriye’deki terör örgütleriyle etkin bir şekilde mücadele etmek amacıyla çok sayıda büyük askeri operasyon gerçekleştirdi. İlk olarak 24 Ağustos 2016 tarihinde Fırat Kalkanı Harekâtı (FKH) başlatıldı ve DEAŞ’ın sınır bölgelerindeki varlığını sona erdirmek amacıyla gerçekleştirildi. Bu operasyonla toplam 2.015 km² alanın terörden temizlenmesi ve 2.647 DEAŞ’lının etkisiz hale getirilmesi sağlandı. Ardından 20 Ocak 2018’de Afrin bölgesindeki DEAŞ ve PKK/PYD/YPG unsurlarına yönelik Zeytin Dalı Harekâtı (ZDH) başlatıldı. Bu operasyon sonucunda Afrin’deki terör varlığına son verilerek yaklaşık 2 bin kilometrekarelik alan temizlendi. 9 Ekim 2019’da başlatılan Barış Pınarı Harekâtı (BPH), Suriye’nin kuzeydoğusunda PKK/PYD/YPG tehditlerine karşı güvenli bölge oluşturulmasını hedefliyordu. Operasyonun ulusal güvenliğin sağlanması ve yerinden edilen Suriyelilere geri dönüş fırsatı sağlanması gibi birçok amacı vardı. Diğer önemli operasyonlar arasında Kış Kartalı Operasyonu (1 Şubat 2022) ve Pençe Kılıç Operasyonu (19-20 Kasım 2022) yer alıyor. Kış Kartalı Harekâtı’nda Suriye ve Irak’taki terör üsleri hedef alınırken, PKK/PYD/YPG’nin Türkiye’ye yönelik saldırılarına karşı Pençe Kılıç Harekâtı gerçekleştirildi.

Türkiye, Suriye’deki çatışmaya barışçıl bir çözüm bulunmasına yönelik uluslararası girişimlere aktif olarak katılmaktadır. Cenevre Süreci, BM’nin 2015 yılında başlattığı siyasi geçiş süreci olup, muhalefet ve rejim heyetlerinin bir araya gelmesi öngörülüyordu; Ancak rejimin uzlaşmaz tutumu nedeniyle herhangi bir ilerleme sağlanamadı. Astana Platformu, Türkiye, Rusya ve İran tarafından yürütülen bir girişim olup, ateşkesin sağlanmasında ve güven artırıcı önlemlerin alınmasında önemli rol oynadı. İdlib bölgesindeki Gerginliği Azaltma Bölgesi bu platformun başarısı olarak değerlendirildi. Anayasa Komitesi 2018 yılında kuruldu ve Suriye’nin anayasal ve siyasi geçiş sürecini ele almayı amaçladı ancak henüz somut bir ilerleme kaydedilmedi.

Türkiye ayrıca Suriye muhalefetiyle işbirliği yaparak Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu ve diğer muhalif gruplara destek verdi. 2012 yılında Suriye halkının meşru temsilcisi olarak kabul edilen koalisyon faaliyetlerini İstanbul merkezli olarak sürdürmektedir. Türkiye’nin desteklediği muhalif gruplar arasında etnik köken ve din ayrımı gözetmeksizin tüm Suriyelilerin hak ve özgürlüklerinin korunmasını amaçlayan bir yaklaşım benimsendi. Türkiye’nin desteklediği özel bir grup olan Suriyeli Türkmenler, Suriye’nin geleceğinde hak ettikleri yeri alabilmeleri için desteklenmektedir. Türkiye, Suriye halkının meşru talep ve beklentilerine uygun bir çözüm bulmak için sürekli çaba göstermektedir.

Suriye Muhalefeti ve Kuzeybatı Suriye

Suriye’nin kuzeybatısında, özellikle Halep ve İdlib bölgelerinde muhalif grupların kurduğu yönetimler ve askeri güçler uzun süredir varlığını sürdürüyor. 2011 yılından bu yana devam eden iç savaş sonucunda bu bölgelerde çeşitli grup ve koalisyonlar oluştu ve bu gruplar Suriye hükümetine karşı savaştılar.

Suriye muhalefeti çeşitli silahlı grupların ve siyasi oluşumların birleşiminden oluşuyor. Bu grupların bir kısmı Türkiye’nin askeri ve lojistik desteğiyle güçlenerek bölgede belli bir kontrol düzeyine ulaştı. Örneğin Suriye Ulusal Koalisyonu ve diğer bazı gruplar Türkiye’nin desteklediği yapılardır ve bu grupların varlığı Türkiye’nin Suriye politikalarının temel taşlarından biridir.

Kuzeybatı Suriye’de muhalif grupların kontrol ettiği bölgeler genellikle Suriye hükümetinin kontrolünden uzaktır. Bu bölgelerde muhalif grupların kendilerine ait idari yapıları, yerel yönetimleri ve askeri birimleri bulunmaktadır. Bu durum, muhaliflerin bölgedeki nüfuz ve kontrolünü artırdığı gibi, Suriye hükümetiyle diplomatik çözümün önündeki engellerden biri haline geldi.

Türkiye, Suriye muhalefetinin çeşitli gruplarını destekleyerek hem bölgesel güvenliği hem de kendi iç siyasi hedeflerini takip etti. Türkiye’den gelen bu destek muhalif grupları güçlendirdi ve Suriye’nin kuzeybatısında belirli bir istikrar ortamı oluşturmaya çalıştı ancak bu destek, Türkiye’nin Suriye hükümetinin normalleşme sürecinde atabileceği adımlara ilişkin kaygılarını da beraberinde getirdi.

Türkiye’nin desteği bu bölgelerde yaşayan yerel halk için de kritik önem taşıyor. Türkiye’nin bu grupların geleceğini güvence altına alacak bir politika izlemesi, bu bölgelerdeki insanların güvenliğinin ve yaşam standartlarının korunması açısından önemli bir adımdır. Suriye hükümetinin bu bölgelerdeki kontrolünü artırma çabaları, yerinden edilme veya muhalif grupların ve onları destekleyen nüfusun daha fazla baskı altına alınması riskini artırıyor.

Türkiye’nin Suriye hükümetiyle doğrudan görüşme ve normalleşme sürecine girme isteği, Suriye’nin kuzeybatısındaki muhalif gruplar arasında tedirginlik yaratıyor. Bu gruplar Türkiye’nin desteğini kaybetmekten ya da Esad hükümetinin baskısına maruz kalmaktan endişe ediyor. Bu korku bölgede bazı protestolara ve gerginliklere neden oluyor.

Muhalefet grupları Türkiye’nin bu bölgelerdeki varlığını sürdürmesini ve destek vermeye devam etmesini talep ediyor. Ayrıca bu gruplar Türkiye’nin bu süreci dikkate alarak kendi güvenliklerini ve siyasi çıkarlarını koruyacak şekilde hareket etmesini bekliyor. Türkiye Esad’la uzlaşmayı seçerse muhalif grupların bu süreçte nasıl bir yol izleyecekleri ve hangi stratejileri benimseyecekleri gelecekteki bölgesel dengeleri etkileyebilir.

Kuzeybatı Suriye’deki durum sadece Türkiye-Suriye ilişkilerini değil, bölgesel istikrarı da doğrudan etkiliyor. ABD ve diğer uluslararası aktörlerin bölgedeki varlığı, Suriye muhalefetini desteklemeyi ve bölgesel güvenliği sağlamayı amaçlıyor. Türkiye’nin Suriye hükümetiyle ilişkilerinin normalleşmesinin de bu uluslararası faktörler ve bölgesel dinamikler üzerinde etkisi olabilir.

Normalleşme sürecinde Türkiye’nin muhalif gruplara nasıl destek vereceği ve bu gruplarla nasıl ilişki kuracağı sürecin başarısı açısından kritik önem taşıyor. Türkiye’nin hem Suriye muhalefetini hem de kendi ulusal çıkarlarını korumaya yönelik dengeli bir politika izlemesi bu sürecin sürdürülebilirliği açısından önem taşıyor.

Mülteci Sorunları

Suriye iç savaşı, hem bölgesel hem de uluslararası düzeyde önemli zorluklara ve tartışmalara yol açan büyük bir mülteci krizi yarattı. Türkiye bu mülteci kriziyle mücadelede kritik bir rol oynadı ancak bu durum çeşitli zorlukları da beraberinde getirdi. Mülteci sorunları Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşme sürecinde önemli bir faktördür.

Türkiye, Suriye iç savaşının başlamasından bu yana milyonlarca Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor. 2024 yılında Türkiye’de yaşayan Suriyeli mülteci sayısının yaklaşık 3,5 milyon olacağı tahmin ediliyor. Bu mülteciler büyük şehirler başta olmak üzere Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde yaşıyor.

Türkiye, mültecilere sağlık hizmetleri, eğitim ve sosyal destek programları da dâhil olmak üzere çeşitli destek ve hizmetler sağlıyor.  Bu büyük nüfusun yönetimi ve entegrasyonu Türkiye’nin sosyal ve ekonomik altyapısına ciddi bir yük getirmektedir. Türkiye, mültecilere ilişkin politikalarını sürekli gözden geçirerek uluslararası yardım ve destek arayışını devam ettirmektedir.

Türkiye, Suriyeli mültecilerin geri dönüşünü teşvik etmek amacıyla çeşitli politikalar geliştiriyor.  Geri dönüşlerin güvenli ve gönüllü olması uluslararası standartlara uygundur. Türk hükümeti, Suriye’deki güvenli bölgelere ve istikrarlı koşullara geri dönüşlerin yapılmasını sağlamaya çalışıyor lakin mültecilerin geri dönüşleri çeşitli engeller ve belirsizliklerle karşı karşıyadır.

Mültecilerin geri dönüşü, Suriye’nin kuzeybatısındaki hükümet kontrolü altındaki bölgelerde, özellikle de İdlib ve Halep gibi bölgelerdeki duruma bağlı olarak karmaşık bir süreçtir. Bu bölgelerdeki güvenlik koşulları, sosyal altyapı eksikliği ve yönetim zorlukları geri dönüşün önündeki temel engellerdir. Ayrıca bu bölgelerdeki Suriyeli mülteciler Esad hükümetinin kontrolüne girmekten korkmaktadır.

Türkiye’nin mevcut mülteci politikaları mültecilerin entegrasyonunu ve sosyal uyumunu hedeflese de bazı yeni mültecilerin kabulüne ilişkin stratejik kararların alınması gerekmektedir. Türkiye, mülteci kabulünü dengeli bir şekilde yönetmek, mevcut mültecilerin yaşam standartlarını iyileştirmek ve ülke içinde toplumsal barışı korumak amacıyla çeşitli stratejiler geliştiriyor.

Türkiye’nin son yıllarda bazı bölgelerdeki mülteci kamplarını kapatması ve mültecileri şehir merkezlerine yönlendirmesi de bu politikaların bir parçası olarak görülebilir. Bu değişiklikler Türkiye’deki mülteci yerleşim alanlarının daha iyi yönetilmesini ve sosyal dengenin korunmasını amaçlamaktadır.

Türkiye, mülteci krizinin yönetiminde uluslararası destek ve iş birliğine büyük önem veriyor. Avrupa Birliği ve diğer uluslararası kuruluşlar, mali destek, lojistik yardım ve mülteci entegrasyonu alanlarında çeşitli projeler de dâhil olmak üzere, mülteci kriziyle mücadelede Türkiye’ye yardım sağlıyor.

Türkiye’nin Suriyeli mülteci krizine yönelik uluslararası iş birliği sadece insani yardımla sınırlı olmayıp, siyasi ve diplomatik bir boyuta da sahiptir. Uluslararası toplumun mülteci krizini çözmek için daha geniş ve sürdürülebilir çözümler geliştirmesi önemlidir.

Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşme sürecinde mülteci sorunları kritik bir rol oynuyor. Normalleşme süreci mültecilerin geri dönüşü, entegrasyonu ve sosyal uyumu gibi konuları etkileyebilir. Türkiye, Suriye ile ilişkilerini normalleştirirken mültecilerin haklarını ve güvenliklerini korumakla yükümlü olmaya devam ediyor.

Önümüzdeki dönemde mülteci sorununun çözümü uluslararası işbirliğini, yerel yönetimlerin desteğini ve sürdürülebilir politikaları gerektirecektir. Türkiye’nin mülteci politikalarının etkinliği sadece ulusal düzeyde değil uluslararası düzeyde de dikkate alınmalıdır.

YPG ve Terör Tehdidi

Suriye iç savaşının karmaşık dinamikleri, çeşitli silahlı grupların ve koalisyonların ortaya çıkmasına yol açtı. Bu bağlamda Halk Savunma Birlikleri (YPG) ve diğer terör tehditleri, Türkiye ile Suriye arasındaki normalleşme sürecinde kritik rol oynuyor.

Halk Koruma Birlikleri (YPG), Suriye’nin kuzeyinde Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgelerde faaliyet gösteren askeri bir yapıdır. YPG, 2012 yılında Suriye’nin kuzeyinde özerk bölgeler oluşturmayı amaçlayan bir güç olarak ortaya çıktı. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) şemsiyesi altındaki YPG, ABD tarafından desteklenerek IŞİD’e karşı mücadelede kullanıldı.

YPG,  Kobani ve Cezire kantonları başta olmak üzere Suriye’nin kuzeyindeki bazı bölgeleri kontrol altında tutuyor. YPG bu bölgelerde kendi yönetim yapısını kurdu ve yerel güvenliğin sağlıyor. Ancak YPG’nin başta Türkiye olmak üzere bazı bölgesel güçlerle ilişkileri tartışmalı bir konudur.

Türkiye, YPG’yi terör örgütü olarak tanımlıyor ve bu grubun sınırlarındaki varlığının Türkiye’nin ulusal güvenliğine tehdit oluşturduğunu savunuyor. Türkiye, YPG’nin PKK (Kürdistan İşçi Partisi) ile bağlantılı olmasından ve bu bağlantının Türkiye’nin güney sınırında terör eylemlerine yol açabileceğinden endişe duymaktadır.

Türkiye’nin bu endişeleri Suriye’nin kuzeyinde çeşitli askeri operasyonlara ve sınır ötesi operasyonlara yol açtı. Türkiye’nin amacı, YPG kontrolündeki bölgelerde “terör koridoru” oluşmasını önlemek ve sınır güvenliğini sağlamak olarak özetlenebilir. Bu kapsamda Türkiye’nin yürüttüğü askeri operasyonlar arasında Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı operasyonları da yer alıyor.

YPG’nin Suriye’nin kuzeyinde geniş özerklik talebi Türkiye’nin endişelerini artırdı. YPG’nin oluşturduğu özerk bölgelerin Suriye hükümetinin kontrolü dışında olmasının Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından risk oluşturduğu düşünülüyor. YPG’nin bağımsızlık hedefleri ve bölgesel genişleme stratejileri, Türkiye’nin bu bölgelere yönelik askeri ve diplomatik müdahalelerini meşrulaştırmaktadır.

YPG, IŞİD’e karşı mücadelede özellikle ABD tarafından destekleniyordu. ABD’den gelen bu destek, YPG’nin askeri kapasitesini artırarak Suriye’nin kuzeyinde önemli bir güç haline gelmesine katkı sağladı.  Bu destek Türkiye ile ABD arasında diplomatik gerginliğe neden oldu. Türkiye, ABD’nin YPG’ye verdiği desteği, PKK’nın uzantısı olarak gördüğü terör örgütüne verilen destek olarak görüyor.

Uluslararası destek YPG’nin askeri ve lojistik kapasitesini artırsa da bu durum Türkiye’nin bölgesel güvenlik stratejileriyle çelişiyor. Türkiye, terör faaliyetlerini desteklediği ve Türkiye sınırındaki güvenliği tehdit ettiği için YPG’ye verilen uluslararası destek konusundaki endişelerini sürekli olarak dile getiriyor.

Türkiye ile Suriye arasındaki normalleşme süreci, YPG ve terör tehditleri açısından ciddi sıkıntıları da beraberinde getiriyor. Normalleşme sürecinin başarılı olabilmesi için Türkiye’nin güvenlik kaygıları ve YPG’nin rolü konusunda anlaşmaya varılması gerekiyor.

Suriye hükümeti YPG ile müzakerelere girmek istiyor ancak bu müzakereler, Türkiye’nin YPG’ye ilişkin güvenlik kaygıları nedeniyle karmaşık hale gelmektedir. Türkiye, YPG’nin Suriye hükümeti tarafından kontrol altına alınmasını ve sınır bölgelerinde oluşturduğu tehditlerin ortadan kaldırılmasını talep ediyor.

Suriye’deki İç Göçmenler

Suriye iç savaşı ülke genelinde büyük bir iç göç krizine yol açtı. Savaşın başlamasıyla birlikte milyonlarca Suriyeli yerinden edildi ve ülkenin çeşitli bölgelerine sığınmacı durumuna düştü. Bu iç göç krizi hem insani hem de sosyo-ekonomik açıdan ciddi zorluklar ve etkiler yarattı. İç göçmenler genellikle savaşın yoğun olduğu bölgelerden, özellikle de çatışma ve askeri operasyonların etkili olduğu bölgelerden kaçmak zorunda kaldılar. Bu göç genellikle Suriye’nin kuzey ve kuzeybatısındaki güvenli bölgeler, büyük şehirler veya özerk bölgeler gibi çatışmanın daha az yaşandığı bölgelere doğru gerçekleşti.

Halep, İdlib, Hama, Humus ve Doğu Guta gibi bölgelerde yaşanan yoğun çatışmalar ve bombalamalar bölge halkının güvenli bölgelere göç etmesine neden oldu. Bu bölgelerdeki insanlar, kötüleşen yaşam koşulları ve güvenlik endişeleri nedeniyle yerlerinden edilmiş durumdadır.

Savaşın etkisiyle pek çok iç göçmen hem sosyal hem de ekonomik açıdan zorluklarla karşı karşıya kaldı. Bu zorluklar arasında işsizlik, yetersiz sağlık hizmetleri ve eğitim olanakları gibi sorunlar yer alıyor. İç göçmenlerin yaşam koşulları gittikleri bölgelere ve bu bölgelerdeki altyapı koşullarına bağlı olarak büyük farklılıklar göstermektedir.

Birçok iç göçmen geçici barınaklarda veya mülteci kamplarında yaşıyor. Bu kamplarda sağlık, eğitim ve sosyal hizmetlere erişim sınırlı olabiliyor. Kampların altyapı eksiklikleri iç göçmenlerin yaşam standartlarını olumsuz etkiliyor. Büyük şehirlere yerleşen iç göçmenler sıklıkla konut sıkıntısı ve yüksek kira gibi sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Ayrıca şehirlerdeki yetersiz altyapı ve sosyal hizmetlerin eksikliği de göçmenlerin günlük yaşamını zorlaştırıyor.

İç göçmenler göç ettikleri bölgelerde güvenlik kaygılarıyla da karşılaşabilmektedirler. Göçmenler, özellikle de çatışma bölgelerine yakın yaşayanlar zaman zaman güvenlik tehditleriyle karşılaşabiliyor. İç göçmenler yerel nüfus üzerinde ek bir yük oluşturmakta ve yerel kaynakların paylaşımını zorlaştırmaktadır. Bu durum yerel halk ile göçmenler arasında gerilimlere ve sosyal uyumsuzluğa yol açabilmektedir. İç göçmenlerin yaşadığı bölgelerdeki yönetim ve yerel güçler genellikle göçmenlerin entegrasyonu ve desteklenmesi konusunda farklı yaklaşımlar benimsiyor. Bu durum bölgeler arasında siyasi ve idari gerilimlere neden olabilecektir.

İç göçmenlere yönelik uluslararası yardım ve destek büyük önem taşıyor. Birçok uluslararası kuruluş, Suriye’deki göçmenlere insani yardım sağlıyor ve çeşitli destek programları yürütüyor. Birleşmiş Milletler, Kızıl Haç ve çeşitli sivil toplum kuruluşları, iç göçmenlere gıda, sağlık hizmetleri ve eğitim desteği sağlıyor. Bu yardımlar göçmenlerin temel ihtiyaçlarının karşılanmasında önemli rol oynuyor. Uluslararası destek, Suriye’deki göçmenlerin yaşam koşullarını iyileştirmeye yönelik çeşitli projeleri kapsıyor. Yine de bu yardımların etkisi genellikle sınırlı olmakta ve uzun vadeli çözümler gerektirmektedir.

Suriye’deki iç göçmen krizi savaşın sona ermesi ve ülkenin yeniden inşa süreciyle yakından ilgilidir. İç göçmenlerin geri dönüşü ve entegrasyonu Suriye’nin uzun vadeli istikrarı ve gelişimi açısından kritik öneme sahiptir. İç göçmenlerin güvenli bir şekilde geri dönüşü, Suriye’nin yeniden inşası ve sosyal uyum sürecinin bir parçası olarak görülüyor lakin bu süreç güvenliğin, altyapının ve sosyal hizmetlerin iyileştirilmesini gerektiriyor.

İç göçmenlerin entegrasyonu ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi, hem yerel hem de uluslararası düzeyde sürdürülebilir çözümler gerektiriyor. Bu çözümler Suriye’nin yeniden inşası ve toplumsal barış sürecinin bir parçası olarak değerlendirilmelidir.

Rusya’nın Türkiye-Suriye İlişkilerinin Normalleşmesi Üzerindeki Etkisi

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleşmesinin, Suriye’de kapsamlı bir çözüme ulaşılması ve bölgesel güvenliğin artırılması açısından kritik bir adım olduğunu vurguladı. Zaharova’nın açıklamaları Rusya’nın bu sürecin destekçisi ve teşvikçisi rolünü ortaya koyuyor.  Zaharova, Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleşmesinin bölgesel güvenlik ve Suriye’de kapsamlı çözüm açısından hayati önem taşıdığını belirtti. Bu görüş Rusya’nın Suriye’deki mevcut stratejileri ve bölgesel hedefleriyle tutarlıdır.

Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleşmesi, Suriye iç savaşının çözümüne yönelik adımların atılmasına katkı sağlayabilir. Bu süreç, Suriye hükümeti ile muhalefet arasındaki çatışmaları azaltabilir ve ülkenin yeniden inşasına olanak sağlayabilir. Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşmesi bölgesel güvenlik dinamiklerini iyileştirebilir. İki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesiyle özellikle sınır bölgelerindeki güvenlik sorunları daha etkin bir şekilde çözülebilir.

Zakharova, Türkiye’nin ilişkilerin normalleşmesi yönündeki çabalarını ve attığı adımları memnuniyetle karşıladığını belirtirken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son dönemde Suriye ile ilişkilerin normalleşmesi yönünde verdiği sinyaller Rusya tarafından olumlu bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Türkiye’nin Suriye ile ilişkileri normalleştirmeye yönelik diplomatik girişimleri Rusya tarafından destekleniyor. Bu, iki ülke arasındaki temasların artırılmasına yönelik bir teşvik olarak görülüyor.

ABD’nin Türkiye-Suriye İlişkilerinin Normalleşmesine Yönelik Tutumu

ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye ile Suriye arasındaki normalleşme çabalarına yönelik net bir duruş sergiledi. ABD’nin bu konudaki açıklamaları ve tutumu hem Suriye’deki durumu hem de uluslararası diplomasiyi önemli ölçüde etkiliyor. ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye ile Suriye arasındaki normalleşme çabalarına destek vermediğini açıkladı. Bakanlık, Türkiye-Suriye normalleşmesinin ABD tarafından desteklenmediğini belirtti.

ABD, Suriye’de siyasi çözüme yönelik ciddi bir ilerleme sağlanmadan Esad rejimiyle ilişkilerin normalleşmesini kabul etmeyeceğini açıkladı. Ayrıca Suriye rejimiyle ilişkileri olan ülkelere, bu ilişkileri Suriyelilerin insani durumlarını ve insan haklarını iyileştirmek için kullanmaları yönünde çağrıda bulunurken BM’nin 4456 sayılı kararına atıfta bulunarak uluslararası standartlara uygunluğun altını çizdi.

Bu açıklamalar dikkate alındığında ABD’nin YPG’ye destek vermeye devam edeceği ve Suriye’de olası bir anlaşmayı kendi lehine olacak şekilde düzenletmek isteyeceği söylenebilir. ABD, Suriye’deki mevcut güç dengelerini ve potansiyel değişimleri yakından takip ederken  bu çerçevede Türkiye-Suriye normalleşme sürecine mesafeli olmaya devam ediyor.

İran’ın Suriye Politikası ve Normalleşme Süreci

Türkiye-Suriye normalleşme süreci İran tarafından dikkatle takip ediliyor. Suriye’de iç savaşın başladığı 2011 yılından bu yana Esad rejimine önemli askeri ve siyasi destek sağlayan İran, geçen yıl normalleşme sürecine dâhil oldu lakin bu müdahale Türkiye açısından beklenen olumlu sonuçları vermedi. İran’ın bu süreçteki tutumu Şam’ın “Önce Türk askerinin çekilmesi” talebini teşvik eden bir yaklaşım olarak değerlendirildi. Bu durum Ankara’nın İran’dan beklentilerini şekillendirdi.

Bu bağlamda Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan ile düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamalar dikkat çekti. Fidan, toplantıda Rusya ve İran’ın sürece yapıcı katkılarda bulunmasını beklediklerini belirtti. Bu açıklama, Türkiye’nin Tahran ve Moskova’dan beklentilerini ve iki ülkenin Suriye’nin normalleşme sürecindeki rolleri konusunda net bir duruş alma arayışını ortaya koydu.

İran’daki iç gelişmeler de sürecin dinamiklerini etkileyecektir. 30 Temmuz’da göreve başlaması beklenen yeni Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan’ın Suriye ve Ortadoğu politikalarının nasıl şekilleneceği merak ediliyor. Pezeşkiyan, dış politikaya ilişkin ilk açıklamalarında bölgesel barış ve istikrar için Türkiye ve diğer komşu ülkelerle yakın işbirliği arayışında olacağını belirtti. Bu mesaj, İran’ın bölgesel diplomasisinde ve Türkiye ile ilişkilerinde yeni bir dönemin habercisi olabilir.

Bu gelişmeler hem Türkiye-Suriye normalleşme süreci hem de İran’ın bölgedeki rolü ve uluslararası ilişkilere etkileri açısından önemli bir dönüm noktasıdır.

Sonuç

Türkiye, Suriye ile ilişkilerini normalleştirirken, kendi güvenliğini ve ulusal çıkarlarını ön planda tutmalıdır. Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyinde oluşturduğu güvenli bölgeler ve PKK/PYD gibi terör örgütlerine karşı yürüttüğü mücadele, bu bağlamda kritik bir rol oynamaktadır. Türkiye’nin bu güvenlik kaygılarını göz ardı eden herhangi bir anlaşma, iç güvenliği riske atabilir ve bölgesel istikrarı bozabilir. Dolayısıyla, Suriye hükümetiyle yapılacak herhangi bir anlaşmanın, Türkiye’nin güvenlik endişelerini karşılayacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.

Türkiye’nin Suriye ile ilişkilerini normalleştirme çabaları, uluslararası destek ve iş birliği gerektirir. Özellikle ABD, Rusya ve İran gibi bölgesel ve küresel güçlerin durumu nasıl değerlendirdiği, bu sürecin gidişatını etkileyebilir. Türkiye’nin, bu ülkelerle yürütülecek diplomatik müzakerelerde dengeli bir tutum sergilemesi ve uluslararası toplumun destek ve onayını alması önemlidir. Ayrıca, Suriye’nin yeniden yapılanması ve insani yardımlar konusunda uluslararası iş birliği sağlanmalıdır.

Normalleşme sürecinin başarılı olabilmesi için, iki ülke arasında sürdürülebilir ve uzun vadeli politikaların geliştirilmesi gerekmektedir. Ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesi, sınır ticaretinin artırılması ve ortak projelerin hayata geçirilmesi, bu süreçte önemli rol oynayabilir. Suriye’nin yeniden yapılandırılması ve ekonomik istikrarının sağlanması, bölgesel iş birliğini teşvik edebilir ve Türkiye’nin ekonomik çıkarlarını da destekleyebilir.

Suriye’deki iç savaş ve siyasi belirsizlikler, ülkeler arasındaki toplumsal ve kültürel dinamikleri etkilemektedir. Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşmesi sürecinde, her iki ülkede de toplumların bu sürece nasıl yaklaştığı ve kamuoyunun tepkileri göz önünde bulundurulmalıdır. Bu, iki ülke arasındaki ilişkilerin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi ve toplumsal uyumun sağlanması açısından önemlidir.

Türkiye’nin Suriye ile ilişkilerini normalleştirirken, uzun vadeli stratejiler geliştirmesi ve potansiyel krizlere hazırlıklı olması gerekmektedir. Suriye’deki iç dinamiklerin değişkenliği ve uluslararası alandaki gelişmeler, bu sürecin sürekliliğini etkileyebilir. Bu nedenle, kriz yönetimi stratejileri ve esnek politikalar, sürecin sürdürülebilirliği açısından kritik öneme sahiptir.

Bu unsurları dikkate alarak, Türkiye’nin Suriye ile ilişkilerini normalleştirme süreci, bölgesel güvenliğin sağlanması, uluslararası iş birliği ve ekonomik kalkınma açısından önemli bir adım olabilir. Ancak, bu süreçte karşılaşılabilecek zorluklar ve engeller, dikkatlice ele alınmalı ve uygun çözümler geliştirilmelidir.

 

img

1986 yılında Ankara’nın Çamlıdere ilçesinde doğdu. Orta öğrenimini Ankara’da tamamladıktan sonra Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi ve daha sonra Medya ve İletişim’den mezun oldu. Yazarlık hayatına “Siyaset ve Düşünce” isimli internet sitesinde köşe yazarı olarak başladı. Daha sonra Fikri Kadim, Mimoza Haber, nokta32, Akdeniz Haber ve Dik Gazete sitelerinde köşe yazıları yayımlandı. Gerçek Tarih dergisinin yayın koordinatörlüğünü yürütmektedir.

Comments are closed

Benzer Gönderiler