Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi toplumun bütün kesimlerini kucaklayacak bir anlayışla faaliyetlerine devam ediyor. Türk Milletinin etnik, mezhepsel ya da ideolojik ayrılık gibi tuzaklara düşmeden yoluna birlik ve beraberlik içinde güçlenerek devam etmesine katkı sağlayacak çalışmalar yapılıyor. SASAM uzmanları bu kapsamda Türkiye Caferileri Vakfı Genel Sekreteri Hasan Apaydın ile bir röportaj gerçekleştirdi.
1-) Hasan Bey öncelikle okuyucularımız için kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Sözlerimin başında SASAM’a, vakfımız adına bana böyle bir imkân sunduğu için çok teşekkür ederim. İsmim Hasan Apaydın. Türkiye Caferileri Vakfı Genel Sekreteriyim. İlköğretim ve ortaöğretim eğitimimi Kars’ta tamamladıktan sonra 1996 yılında dini eğitimimi alabilmek için İran’ın Kum şehrine gittim. 2004 yılı ortalarına kadar eğitimime devam ettikten sonra Türkiye’ye geri döndüm. Yaklaşık bir buçuk yıl Kars’ta tebliğ faaliyetleri yürüttükten sonra 2006 yılında Kocaeli’nin Darıca ilçesine yerleştim ve orada faaliyetlerime devam etmekteyim. Hâlihazırda Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Mezhepleri Tarihi bölümünde doktora yapmaktayım.
2-) Câferîlik ya da Câʿferî düşünce ekolü hakkında bilgi verir misiniz?
Kısaca arz etmeye çalışayım. Caferilik, Şîa mezhebi içerisinde on iki imamın imametine, onların nasb ve tayin ile Allah tarafından imam-halife olarak atandığına ve onların masum olduklarına inanan topluluğun ismidir. Şîa ekolü genel olarak İmam Cafer Sadık’ın zamanında kurumsallaşması, itikadi ve fıkhi alt yapısının olgunlaşması sebebiyle Caferî olarak da anılmaktadır. Caferîlere göre Hz. Peygamber efendimiz hâli hayatında kendisinden sonra kimin halife-imam olması gerektiğini belirtmiştir. Konu hakkında her iki mezhepte muteber sayılan hadisler naklolmaktadır ancak en fazla “Gadir Hum” olayı ve hadisi öne çıkmaktadır. Şîi inanca göre imamların on ikincisi beklenen Mehdi’dir ve hâlihazırda gayba çekilmiştir. Allah’ın vaat ettiği gün geldiğinde zuhur edecek ve yeryüzünü zulüm ve haksızlık ile dolduğu gibi adalet ile dolduracaktır.
Caferiler sahabeye tazimde bulunur ancak sahabenin hepsinin imanlı ve takvalı olduğuna, hangisine uyulursa insanları hidayet edeceğine inanmaz. Sahabenin imanlısı olduğu gibi münafıkının da olduğunu ve Kuran’ın bu konuyu açıkça dile getirdiğini savunur. Sahabe içerisinde Ehl-i Beyt ile hiç kimseyi eş ve denk tutmaz. Kuran’ın gerçek tefsir ve tevilinin, Hz. Peygamber’in gerçek sünnetinin beyan edicisi olarak Ehl-i Beyt’i görür. Ehl-i Beyt çatısı altında Hz. Fatıma, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i ele alır. Peygamberin eşlerinin bu çatının dışında ama müminlerin anneleri olduklarını savunur.
Caferiler fıkhi hükümlerin çıkarılmasında dört kaynağa dayanırlar bunlar: Kuran, sünnet, akıl ve icma’dır. Caferiler, Kuran’ın tahrif olmadığına, elimizde mevcut bulunan Kuran’ın Hz. Peygamber efendimize nazil olan Kuran olduğuna inanırlar. Caferi fıkhına göre abdest alınırken ayaklar yıkanmaz mesh edilir. Namazlarda elleri bağlamak namazı batıl eder. Öğle ve ikindi namazı, akşam ile de yatsı namazı cem-birleştirilerek kılınır. Namazda secde ederken, kurutulup kalıp haline getirilmiş toprağa alın koyulur. Ezanda ve ikamede Hz. Peygamber efendimizin nübüvvetine şehadet ettikten sonra Hz. Ali’nin Allah’ın velisi ve hücceti olduğuna da şehadet edilir.
Temel esaslar bu şekilde özetlenebilir.
3-) Türkiye Caferileri Vakfı’nın çalışmaları nelerdir?
Türkiye Caferileri Vakfı ilk olarak Caferi ve Ehl-i Beyt Derneği adı altında 2006 yılında kurulmuştur. 2013 yılında ise vakıf hüviyetine bürünmüştür. Genel ağırlığımız eğitim ve kültür üzerine faaliyetlerdir. Türkiye’de ilk ve tek olan Caferilerin resmi Kuran Kursu, “İmam Muhammed Mehdi Kuran Kursu” vakfımızın bünyesinde kurulan bir kurstur. Her yıl bu kursumuzda kadın-erkek, çocuk-büyük yaklaşık 250 öğrenci yetişmektedir. Bu öğrenciler Kuran ve tecvit dersleri ile başlamakta, bunun yanında fıkıh ve akait dersleri de almaktadırlar. Gençlerden oluşan özel bir grup ise tefsir, tarih, kelam ve fıkıh gibi alanlarda daha derin dersler görmektedirler. Caferi mezhebine göre özel olan günlerde ayrıca programlar icra edilmektedir. Özellikle Muharrem ayı ve Aşura gününde çok büyük organizasyonlar yapılmaktadır. Her yıl Muharrem ayının onunda “Aşura ve Şehitlerini Anma” başlıklı, uluslararası organizasyona binlerce vatandaşımız katılmaktadır.
Ayrıca yine vakıf bünyemizde bulunan “Yardım Eli” kuruluşumuz her ay standart olarak belirlenen yardıma muhtaç ailelere ayni ve nakdî yardımlar yapmaktadır. Yine vakfımız tarafından her yıl desteğe ihtiyacı olan üniversite talebelerine burs yardımı yapılmaktadır. Bu yardım ve burslarda ihtiyaçlı olmak esas alınır, şahısların etnik veya dinî kimliğine bakılmaz.
4-) İran’daki Caferiler ile iletişiminiz var mı? (Varsa) İran’daki Caferilerle ortak çalışmalarınız oldu mu?
Dini eğitimimizi İran’da almamız hasebiyle elbette oradaki Caferiler ile irtibatımız bulunmakta. Orada yaşayan âlimler ile ortak projelerimiz ve çalışmalarımız oldu ve olmaya devam etmekte. Ayrıca dostluk ve irtibatlarımız da devam etmektedir.
5-) İran’daki güncel durumlar hakkında neler düşünüyorsunuz?
Tüm dünyayı saran ve büyük bir tehdit olan yeni Koronavirüs ile salgını ilgili olarak maalesef İran büyük kayıplar vermiş ve vermeye devam etmektedir. Kanaatimizce İran, diğer birçok ülke gibi virüs ilk ortaya çıktığında gerekli ehemmiyeti vermemiş ve gerekli tedbirleri almamıştır. Virüsün ilk çıktığı şehir olan Kum şehri, ilim merkezi olması nedeniyle birçok millete ev sahipliği yapmaktadır. Ayrıca burada bulunan Hz. Fatıma-yı Masume’nin türbesi tüm Ehl-i Beyt dostlarını cezbeden bir ziyaret yeri-türbedir. Öncelikle bu ve benzeri türbelerin ardından da Kum şehrinin acilen karantinaya alınması, virüsün tüm ülkeye yayılmasını önlemede önemli bir rol oynayacaktı ancak bu tedbirin alınmaması veya çok geç alınmaya çalışılması, virüsün tüm ülkeye hızla yayılmasına neden olmuştur.
Aynı zamanda İran halkı için en büyük bayramlardan olan “Nevruz Bayramı”nın gelmesiyle halkın şehirden şehre, haneden haneye intikali virüsün de naklini hızlandırmış olacağını düşünmekteyiz. Yapılan ambargolar nedeni ile büyük bir kriz yaşayan halk, virüs salgını ile bir kez daha ağır bir darbe almıştır.
6-) Câferîlik ya da Câʿferî düşünce ekolünün diğer mezheplere bakışı ve diğer mezheplerle ilişkisi nasıldır?
Caferi mezhebi, öncelikle İslam mezhepleri arası diyaloğa önem verilmesi gerektiğini savunmaktadır. Mezhepler arası farklılığı zenginlik olarak görmekte, hiçbir mezhebe ve değerlerine hakareti kabul etmemektedir. Caferilerin büyük önder ve müçtehitlerinden biri olan Ayetullah Sistani’nin meşhur fetvasını bir kez daha hatırlamanın faydalı olacağını düşünmekteyiz, kendisi şöyle buyurmakta: “Ehl-i Sünnet sizin kardeşiniz değil, canınızdır. Sizler bir vücut ve bir bütünsünüz.” Ayrıca günümüzde yaşayan Caferi müçtehitlerin tamamı, Ehl-i Sünnet âlimlerin arkasında namaz kılmanın caiz olduğu, birlik ve beraberliğin arttırılması için onların cemaat namazlarına katılmayı teşvik etmenin önemli olduğunu vurgulamaktadırlar.
7-) Dünyadaki Caferi nüfusu ve ülkelere dağılımı hakkında da bilgi verir misiniz?
Dünyadaki Caferi nüfusu, toplam Müslüman nüfusun yaklaşık yüzde 15 ila 20’si arasındadır. Caferilerin en yoğun olarak yaşadıkları ülkeler: İran, Irak, Pakistan ve Hindistan’dır. Bunun yanında, Azerbaycan, Lübnan, Bahreyn, Türkiye, Afganistan, Suriye, Kuzey Afrika, Suudi Arabistan ve daha birçok ülkede Caferi nüfus yaşamaktadır.
Sayın Apaydın’a vermiş olduğu bilgiler için teşekkür ediyor, kendisinin şahsında Türkiye Caferileri Vakfı mensuplarını ve bütün Caferi vatandaşlarımızı sevgiyle selamlıyoruz.
Comments are closed