Kuzey Irak’ta 25 Eylül’de gerçekleştirilen bağımsızlık referandumuna ilişkin görüşlerimi, “Türkiye, Bağımsız Kürdistan’ı Destekliyor mu? Bu Konudaki Politikası Ne Olmalı?” başlıklı analizimde ifade etmiştim. Referandumun yapılacağı duyurulduktan bir hafta sonra (12 Haziran’da) yaptığım analizin ne kadar yerinde olduğu, bugün geldiğimiz nokta itibari ile net olarak görülmekte.
Analizde Türkiye’de karar alıcıların aslında Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasına sıcak baktıkları, ancak kamuoyundan gelebilecek tepkiler nedeniyle açıkça bu yönde söylemlerde bulun(a)madıkları ihtimalinin çok yüksek olduğunu ifade etmiştim. Analizde ayrıca her ne kadar siyaseten referandumu destekler mahiyette politikalar izlense de, devletin bu konuda Kırmızı Kitaplara giren olumsuz görüşünün değişip değişmediğinin henüz net olmadığını ve bazı göstergelerin devletin bazı unsurlarının bağımsız bir Kürdistan oldu-bittisine müsaade etmeyebileceğini eklemiştim.
7 Haziran’da duyurulan referandum için son günlere kadar hiçbir yaptırım uygulanmamış iken geçen hafta Cuma günü önce MGK’nın, ardından da Bakanlar Kurulu’nun toplanması, ertesi gün ise TBMM’nin olağanüstü toplanarak Tezkerenin süresinin uzatılması, devletin bazı unsurlarının baskısıyla son anda önemli manevralar yapılabileceği yönünde ümit vermişti ancak tüm bu olağanüstü toplantılardan hiçbir somut tedbir ve yaptırım çıkmadığı görülünce, devlet içinde bağımsız Kürdistan yanlılarının galip geldiği anlaşıldı.
Ancak tüm bu hadiseler yaşanırken, kamuoyunda da sert ve kırıcı tartışmalar yaşandı ve birileri bir taş ile iki kuş birden vurmuş oldu. Yani hem Barzani geri adım atmamış ve bağımsızlık referandumunu gerçekleştirmiş, hem de Türkiye’de Türkler ve Kürtler arasına büyük bir nifak tohumu sokulmuş oldu. Üstelik bu defa, sadece PKK’ya sıcak bakan seküler Kürtler ile değil, muhafazakâr Kürtler ile de ayrışma ve kamplaşmaya yol açacak bir ortam geliştirildi.
Öncelikle bir Türk olarak niçin Kuzey Irak’ta bağımsızlık referandumuna karşı çıktığımı ve Türkiye’yi seven Kürtlerden ne beklediğimi maddeler halinde ifade edeyim.
– Türkiye’yi olumsuz anlamda etkilemeyeceğinden emin olabileceğim bir Kürt devletine kesinlikle karşı değilim.
– Ancak Türkiye’nin 40 yıla yaklaşan PKK sorununun geldiği boyut, Suriye’nin kuzeyinde önemli mesafeler alınan PKK/PYD devleti kurulmasına yönelik çalışmalar, ABD’nin PYD’ye tır tır göndermeye devam ettiği ağır silahlar, Barzani’nin Misak-ı Milli sınırları içinde yer alan Kerkük ve Musul da dahil, Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunu içine alan sözde Kürdistan haritalarını ders kitaplarına alması, ABD’de yayınlanan Büyük Ortadoğu Planı (BOP) haritasında Özgür Kürdistan adıyla Türkiye sınırlarını da içine alacak şekilde bir Kürt devletinin öngörülmesi, İsrail’in açıkça bağımsız bir Kürt devletine destek verdiğini ilan etmesi ve benzeri gelişmeler, hedefte Türkiye’nin olduğunu ve Türkiye’nin bütünlüğünün tehdit altında olduğunu göstermektedir.
TÜRKİYE’NİN DOĞU VE GÜNEYDOĞU BÖLGELERİ İLE MUSUL VE KERKÜK’Ü İÇEREN KÜRDİSTAN HARİTALARI
– Şahsen ben, yukarıdaki maddede zikrettiğim ABD ve İsrail’in arkasında olduğu Türkiye’yi tehdit eden gelişmeler olmasaydı, Barzani’nin Misak-ı Milli sınırlarımız içinde yer alan Musul ve Kerkük’ü içermeyecek şekilde bir devlet kurmasına karşı gelmezdim. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de, bu tehditleri algılamasaydı böyle bir gelişmeye karşı tarafsız kalırdı.
– Ancak sonraki hamlelerde Türkiye’nin zarar göreceğinin açıkça görüldüğü bir ortamda, sadece Türklerin değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Kürtlerin de bu gelişmelere şüpheyle yaklaşmasını ve şunu söylemesini beklerim; “Biz, vatandaşı olduğumuz ve her kademesinde görev alabildiğimiz Türkiye Cumhuriyeti devletine zarar verecek her türlü girişime karşıyız ve ülkemize düşmanlık yapan herkes, karşısında bizi de bulur!”
– Kürt vatandaşlarımız bunu söylediğinde (ki büyük çoğunluğunun söylediğine inanıyorum), mesele kolaylaşacak ve Barzani’nin bağımsızlık hamlesinin Türkiye’ye zarar verip vermeyeceğini medeni bir şekilde istişare etmekten öteye geçmeyecektir.
– Hepimizin en son ihtiyacı olan şey, birbirimizi kırmak ve etnik temelli olarak ayrışmaktır. Bundan ne Türkler, ne Kürtler, ne de Araplar kazançlı çıkar. Böyle bir ayrışmadan hepimiz zarar görürüz, malum birileri de Türk, Kürt ve Arap kanı üzerinden planlarını yürütür.
– Biz ve bizim gibi düşünenler, Çözüm sürecinde de PKK’nın muhatap alınmasının bölgede güçlenmesine ve sonrasında daha büyük sorunlara yol açacağını görüp uyarmıştı. Ancak sürecin o şaşalı günlerinde biz ve bizim gibi uyarılarda bulunanlar, Kürt düşmanı olarak algılanmış veya lanse edilmişti. Sonuçta ise PKK daha da güçlenerek şehirlere inmiş ve bu defa şehirlerde yürütülen savaşta zarar gören yine Kürt vatandaşlarımız ile şehit ve gazi güvenlik güçlerimiz ve sivillerimiz olmuştu. (Bu arada ben, PKK ile mücadele devam ederken ve tabii ki PKK ve onun bebek katili lideri muhatap alınmadan, çözüm sürecinin bölgedeki temsil kabiliyeti bulunan tüm STK’lar, siyasi partiler, aşiretler ve diğer etnik unsurların temsilcilerinden oluşan bir heyet ile TBMM’de kurulacak bir komisyon arasında şeffaf bir şekilde devam etmesi gerektiğini savunuyorum)
– Şimdi de özellikle PKK’ya sıcak bakmayan Kürt vatandaşlarımızı ve bölgedeki diğer Kürt kardeşlerimizi uyarıyoruz. Her ne kadar milli duygularınız okşanıyor olsa da, İsrail ve ABD’nin desteğiyle kurulacak bir devlette en büyük zararı siz göreceksiniz. PKK ve PYD gibi seküler, İslam Dinine düşman ya da mesafeli unsurlar, kurulacak bu devletin yönetimine getirilecek. Belki de bir dönem Türkiye’de yaşandığı gibi “Allah demenin yasak olduğu” veya ezanın Kürtçe okunduğu dönemler göreceksiniz.
Biz, sizin 1. Körfez Savaşında olduğu gibi gaza getirilerek maceraya itilmenize ve birilerinin çıkarları (bugün en barizi İsrail) için kullanılmanıza razı değiliz. Size gaz verip tarihte hiç var olmayan bir devlet vaadiyle bölge ülkelerini parçalamaya ve sınırları değiştirmeye çalışanlar, aslında 100 yıl önce bu sınırları çizenlerin ta kendileridir. Dertleri Kürtler olsaydı, bugünkü haritalar çizilirken Kürtleri dört ülke arasında paylaştırmazlardı.
Siz başta olmak üzere, bölge halklarına tuzak kuruluyor. Zehiri altın kafeste sunarlarmış, sizi de milli devlet vaadiyle kandırıp bölgeyi yeniden dizayn edecekler. Uyanık olmazsak ve olmazsanız, size ve bize düşen yine kan ve gözyaşı olacak. Yapılmaya çalışılanları, çözüm süreci sonucunda olduğu gibi illa yaşayıp kötü sonuçlarını görünce mi anlayacağız? Nerede kaldı Müslümanın feraseti?
Netice olarak Kuzey Irak’ta dün gerçekleştirilen referanduma hem Türkiye Cumhuriyeti adına tepki gösteren resmi makamların, hem de vatandaşların tepkileri, Kürt vatandaşlarımıza veya genel olarak Kürtlere karşı değil, Kürt kardeşlerimizi kullanarak kendi habis planlarını yürütmeye çalışanlara karşıdır. Lütfen bu gerçeği unutmayınız.
Şimdi Kuzey Irak referandumunu destekleyen Kürt kardeşlerimizin durumuna bakalım bir de. Bir Kürt’ün, Kürt Devleti kurulmasını desteklemesinden daha doğal hiçbir şey olamaz. Bizim uyarımız, mevcut şartlarda kurulmaya çalışılan devletin arkasında bugüne kadar gittikleri yerlere kan ve gözyaşından başka bir şey götürmeyen karanlık güçler olduğu, bugün Kürt devleti kurulması için verdikleri desteğin babalarının hayrı için olmadığı, Kürtlerin başını okşuyor olmalarının nedeninin onları kullanarak kendi menfaatlerini temin edecek olmalarından kaynaklandığı yönündedir. Tüm bu gerçeklere rağmen ülkemiz vatandaşı olmayan Kürtler, böyle bir devletin kurulmasını destekledikleri takdirde, biz de devlet olarak milli menfaatlerimizi korumak için gerekli adımları atmak durumunda kalırız ki, bugün olmasa bile uzak olmayan bir gelecekte bu adımlar muhakkak atılacaktır.
Bu durumda kimsenin küsmeye ve darılmaya hakkı yoktur. Herkes kendi menfaatini korumak için elinden geleni yapar, neticeye de katlanır. Nitekim uluslararası ilişkilerde mutlak dost ve mutlak düşman diye bir şey yoktur. Çıkarlara göre hareket edilir ve aynı devlet bir gün önce düşmanken, bir gün sonra dost ya da tam tersine bir gün önce dostken, bir gün sonra düşman olabilir. Ya da aynı devletle belli konularda çıkarlarınız örtüşür ve beraber hareket ederken, aynı anda belli konularda çıkarlarınız çatışır ve mücadele edersiniz. Bu, uluslararası ilişkilerin doğasında vardır. Dolayısıyla bu meseleler, devletler arasındaki ilişkilerdir, halklar arasında değildir. Türkler Kürtleri sevmiyor veya Kürtler Türkleri sevmiyor gibi toptancı bir yaklaşımın propaganda edilmesi, tamamen maksatlıdır ve Türkleri de Kürtleri de sevmeyen şer güçlerin üzerinde çalıştığı bir algı operasyonudur. Bu tarz algı operasyonlarını yapanları iyi tanımalı ve tuzaklarına düşmemeliyiz.
Yukarıda izah ettiğimiz mevcut şartlarda, Kuzey Irak’ta veya Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devleti kurulmasını destekleyen Kürt vatandaşlarımızın durumu açısından benim için kıstas şudur; Eğer bir Kürt vatandaşımız, yaşanan gelişmelerin Türkiye Cumhuriyeti Devletine zarar vereceğini bilerek ve inanarak bu gelişmelere destek veriyorsa, ona iyi gözle bakmam tabii ki mümkün değildir. Yine de birilerin ekmeğine yağ sürecek ve Türk-Kürt ayrışması için çalışanlara propaganda malzemesi olacak şekilde onlara hakaret etmem, kem söz söylemem. Onların propagandasının iyi niyetli vatandaşlarımızı etkilememesi için elimden geldiğince doğruları söylemeye çalışır ve bu isimleri hafızamın bir kenarına not ederim. Zira görüldüğü kadarıyla, büyük bir propagandaya maruz kalıyor milletimiz. PKK ve arkasındaki şer güçler, propaganda işinde çok başarılılar. Devlet yetkililerimiz bu konuya muhakkak eğilmeli, vatandaşlarımız zamanında ve doğru şekilde bilgilendirilmeli, hakkın örtülmesi ve perdelenmesine ve bu şekilde vatandaşlarımızın kandırılarak milli çıkarlarımız aleyhine hareket etmelerine engel olunmalı.
Şundan eminim ki; Kürt vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu, Türkiye Cumhuriyeti aleyhine yaşanacak bir gelişmeye rıza göstermezler. Eğer mevcut gelişmelerin ülkemize karşı oluşturduğu tehdit onlara ikna edici şekilde anlatılırsa, muhakkak devletimizin yanında ve şer güçleri arkasına alanların karşısında olacaklardır. Onun için de içinde bulunduğumuz şartların açık bir şekilde tüm vatandaşlarımıza izah edilmesi, şer güçlerin olumsuz propagandalarına engel olunması gerekmektedir. Devletimizin yetkili kurumlarına çok önemli bir görev düşmektedir velhasıl!
Yeri gelmişken bir de Kuzey Irak’ta Barzani yönetiminde bir Kürt devletini destekleyen içimizdeki Türk hayalperestlere değinmekte fayda var. Onların niçin böyle bir gelişmeyi desteklediklerini, yazının başında belirttiğim analizimde detaylı bir şekilde izah etmiştim. Merak edenler linkten bakabilirler. Orada değinilmeyen ama son günlerde Türk makamlarından referanduma karşı yükselen seslere karşı ortaya atılan bir tez var. Diyorlar ki; “Barzani’yi sıkıştırırsak, meydan PKK/PYD’ye kalırmış. Onun için referanduma izin vermeli ve Barzani’yi rahatlatmalıymışız!” Bu önermeye yukarıda cevap vermiştik aslında. Barzani, Kasım ayındaki başkanlık seçimlerinde başkan adayı olmayacağını açıkladı (ilgili haber için bknz) ama açıklamasaydı da Kürt devleti kurulduktan sonra Barzani’ye ihtiyaç ve yer olmayacak. Barzani, üzerine düşen fonksiyonu yerine getirmiş biri olarak kenara çekilecek veya itilecek, yerine bu planları yapan karanlık güçlerin istediği şekilde PKK ideolojisinde seküler yapılar ikame edilecek. Bu nedenle de siz, ya bunu göremeyecek kadar gelişmeleri okumaktan aciz, ya da gördüğü halde görmezden gelen kötü niyetli kişilersiniz.
Sonuç olarak bu ülkenin menfaatini düşünen Türküyle Kürdüyle hepimiz şunu bilmeliyiz ki; birbirimizi ötekileştirerek hiçbir olumlu netice elde edemeyiz. Türkiye’ye herhangi bir zararı olmayacağına inanarak Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasını isteyenler Türk düşmanı değildir. Aynı şekilde Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt devletinin Türkiye’ye zarar vereceğini düşünerek böyle bir oluşuma karşı çıkanlar da Kürt düşmanı değildir. Bunun aksine bir algı oluşturmak isteyenler, hem Türk’ün hem de Kürt’ün düşmanıdır.
Son söz olarak şunu söyleyeyim; ülkemizi bölmek ve geri bırakmak için çaba sarfedenleri ve planlarını görüyor ve biz de onlara karşı elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Bu ülkenin sahipsiz olmadığını bilmiyorlarsa, zamanla öğrenecekler, vesselam…
Süleyman ERDEM – suleyman@sahipkiran.org
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
Comments are closed