Bağış Sepeti

Yasal Uyarı: Kaynak gösterilmeden ve açık link verilmeden sitede yer alan yazılar kullanılamaz.

Güvenlik

GÜVENLİK SAVAŞLARI: KKTC’DE NELER OLUYOR?

Onur DİKMECİ

Soğuk Savaş Döneminin bitmesinin ardından dünyadaki siyasal düzen, kutupsuz bir mahiyete evrilmekle kalmadı, güvenlik politikaları da dönüşüm geçirdi. Konvansiyonel savaş ve işgal kavramı yerine ağırlıklı olarak örtülü operasyonlar, yumuşak güç ve akıllı güç harekâtları ikame edildi. Devletler yoğun silahlanma çabaları ve konvansiyonel tehdit parametrelerinden tamamen vaz geçmemekle birlikte, ülkelerin sınırları dâhilinde algı yönetimi, toplumsal-sosyal mühendislik, kriz tetiklemesi ve idaresi gibi çok boyutlu kulvarlarda operasyon ve operasyonlara karşı koyma teori ve birikimlerini oluşturmaya başladılar.

Akdeniz hinterlandında ülkelerin yaşadıkları ekonomik krizler, siyasi dönüşümleri tetikleyecek vaziyette Akdeniz Birliği stratejisinin ortaya atılmasına yol açtı. Avrupa Birliği’nin güney kanadı artık Avrupa Birliği sürecinden daha istekli olarak Akdeniz Paktı kavramı üzerinde çalışmalara başlamıştır.

Avrupa dışında özellikle İsrail, Mısır ve Güney Kıbrıs bölgelerinde ise silahlanma yarışının yanında ortak tatbikat ve güvenlik perspektifleri oluşturuldu, Doğu Akdeniz, enerji arama faaliyetleri ile beraber bölge ve bölge dışındaki ülkelerin hegemonik stratejiler üretme sahası haline geldi.

Bu denli önemli bir coğrafik dilimde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet’inin varlığı, dünyadan izole hukuki durumuna rağmen Türkiye’nin Akdeniz stratejileri için en önemli stratejik üs olabilme konumunu beraberinde getirmektedir. Kıbrıs Adasında tek devletli çözüm, Birleşmiş Milletler eski genel sekreteri Kofi Annan modelinden itibaren aralıklarla gündeme taşınmıştır. Ancak bu konuda kesin bir sonuç alınamadı. Günümüzde ise Türkiye Rusya yakınlaşmasına rağmen Rus yetkililer, Birleşik Kıbrıs fikrini yeniden gündeme taşıyarak Türkiye’nin vizyonuna aykırı bir görüşle konumlanacaklarını aleni olarak gösterdiler. Kuzey Kıbrıs’ın dış politikada çevrelenme çabası ise iç siyasi durumundaki çalkantıları da artıracak mahiyeti meydana getirmeye başlamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin birlik ve bütünlüğünü hedef alan terör örgütü FETÖ’ye yönelik operasyonlar genişletildikçe, KKTC’de terör örgütünün mahrem askeri yapılanması ve sivilleri de kapsayan dalga operasyonlar ile tutuklama süreçleri başladı. Zaten örgütün Türkiye’den sonra Kuzey Kıbrıs’a yerleşmeye çalışan konumu dikkat çekmişti.

Cumhuriyetçi Türk Partisi Parti Meclis üyesi Bengül Gargınsu ise terör örgütü PKK ile ilgisi gerekçesiyle tutuklandı. Bu olay, bazı medya organlarında ”Gargınsu’nun yasa dışı kitap bulundurmak sebebiyle” tutuklandığı yönünde işlendi.[1] Bu duruma istinaden KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı bir açıklama yaparak demokrasi ve özgürlük vurgusu yaptı:

”Kıbrıs Türk halkı, uygar dünyanın demokrasi, özgürlük ve insan hakları anlayışını benimsemiş ve bu değerlere uygun bir yaşam sürmeyi ortak amaç edinmiştir.

Halkımız aynı zamanda terörün ve şiddetin gelişip yaygınlaşmasına karşı azami mücadeleyi öngören evrensel anlayışa da sıkı sıkıya bağlıdır. Bu çerçevede dikkat edilmesi gereken, özgürlükleri tehdit eden demokrasi dışı yaklaşımlarla kararlı bir şekilde mücadele edilirken, özgürlük ve demokrasi ortamına zarar vermemektir.

Son zamanlarda halkımız arasında özgürlüklerin kısıtlanmakta olduğuna ilişkin kaygı giderek büyümektedir. Yasa koyucu ve uygulayıcılar, bu kaygıyı önemle dikkate almalıdır. Bu kaygılar dikkate alınarak özgürlükçü bir perspektifle, mevzuatta şiddet-terör ile demokrasi-özgürlükler arasındaki ayrımın belirgin bir şekilde yapılması gerekmektedir.

Ülkemizde, özgürlüklerin kısıtlanması yerine artırılmasına ilişkin bir yönelim içinde olunmalı, kendimizi bir parçası hissettiğimiz çağdaş dünyanın değerleriyle bütünleşmeyi sağlayacak adımlar atılmalıdır. Unutulmamalıdır ki şiddet, özgürlük ve demokrasi ikliminde değil, baskıcı ve otoriter ortamlarda gelişmeye zemin bulur.

Yasaklı kitap bulundurma suçlamasıyla ilgili tutuklama yapılması, kamuoyunda son iki gündür yoğun bir şekilde tartışılmaktadır. Bilindiği gibi ülkemizde herhangi bir yasaklı kitap listesi bulunmamaktadır. Bu durum, yurttaşlardaki kaygıyı daha da artırmaktadır. Terör, şiddet ve kitap okuyuculuğu arasında doğrudan ilişki kurmanın, toplumun özgürlük algısında yarattığı tahribat görmezden gelinmemelidir. Bütün bu tartışmalar içinde kendimize evrensel hukuk normlarını ve insan hakları değerlerini rehber edinmek, tutulacak en akılcı yoldur.”[2]

KKTC İçişleri Bakanı Ayşegül Baybars ise ”Kitaptan Dolayı Tutuklama” ibaresine karşı çıkarak yanlış ve eksik haberlerin servis edildiğini, terör örgütü mensubiyeti ve ilintisi gerekçesiyle bir yargı sürecinin başladığını belirtmiştir.

Bu durumda Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın başını çektiği grup, Kuzey Kıbrıs’ta özgürlükler ihlâl ediliyor algısına doğrudan ya da dolaylı olarak katkıda bulunarak “Anti demokratik, askeri diktatörlüğün idaresindeki Kuzey Kıbrıs” propagandasının yeniden gündeme taşınmasına kapı aralamış oldular.

Tartışmaların yaşandığı aynı gün ise Kuzey Kıbrıs Büyükkonuk’ta Atatürk Büstüne saldırı gerçekleştirildi.[3] Olay, daha sonra münferit bir vaka olarak değerlendirilip akıl rahatsızlığı bulunan bir kişinin eylemi olarak değerlendirilmiştir. Ancak benzer olayın daha önceden Türkiye’de yaşanması neticesinde de aynı gerekçe sunulması, eylemin örtülü operasyon faaliyeti olma ihtimâlini artırmıştır. Çünkü özellikle sosyal medya profilleri üzerinden yaşanan kutuplaşma ile birlikte Kuzey Kıbrıs Türkleri siyasi görüşlerine göre birbirlerini itham etmeye başlamışlardır.

KKTC’de ise parlamenter siyasi kriz ihtimali ile toplumsal kriz ihtimali eşgüdüm içerisinde devam etmektedir. Ocak 2018 erken seçimlerinden sonra birinci parti olan Ulusal Birlik Partisi koalisyon dışında bırakılmış ve 2 Şubat tarihinde; Cumhuriyetçi Türk Partisi, Halkın Partisi, Toplumcu Demokrasi Partisi ve Demokrat Parti yeni hükümeti oluşturmuşlardır.

KKTC Siyasi yapısındaki önemli siyasi partilerden;

UBP: KKTC mevcut durumundan yana Türkiye ve KKTC entegrasyon modelleri üzerinde durmaktadır.

CTP: Değişen konjonktürel duruma göre sol-AB çizgisinde konumlanmaktadır.

TDP: Sol-AB çerçevesinde federatif koşulları gündeme taşımaktan taraf çizgisini sürdürmektedir.

HP: Üst yönetim kademesinin liyakatsiz vaziyeti ile siyasi çözümden uzak bir tabloyu sergilemektedir.

Aslında yeni bir erken genel seçim, siyasi karmaşayı yeniden meydana getireceği gibi algı yönetimi manipülasyon uygulamaları, Türk toplumu arasındaki kaygı ve yeni model arayışlarını gündeme taşıyacaktır.

Kuzey Kıbrıs’ta:

  • Uzun yıllardır bölgede yaşayan tarihsel köklere sahip olanlar ile Türkiye’den yakın geçmişte göçenler
  • Cumhurbaşkanı Akıncı ile Milliyetçiler
  • UBP ile diğer siyasi partiler
  • Mevcut durumdan taraf olanlar ile açılımcılar
  • Türkiye siyasetiyle çok içli olarak Erdoğan’ı destekleyenler ile kati suretle karşı olanlar

aralarında uyumsuzluklar ve çatışmalar görülmektedir.

Bu atmosferde ise terör yapılanmalarının hedefinde olan bir bölge ile twitıroloji, fikir savaşları ve kriz algısı gibi Akıllı Güç operasyonlarının odağı haline getirilme teşebbüsleri, ”Kıbrıs’ta Yeni Dönem Sloganı” adı altında başlatılması tasarlanan açılım süreçlerine zemin hazırlayacaktır.

Her ülkede parlamenter ve toplumsal krizler, ülke sınırları dışından gelecek reçeteleri kurtarıcı misyonuyla kabul ederler.

Birleşik Kıbrıs konusunda uzlaşma olduğu günümüzde Türkiye’nin referans belirlemede gecikmesi ise Doğu Akdeniz-Türkiye bağını kesmeye yönelik küresel sürecin başlamasına sebep olacaktır.

KKTC iç siyasetine normal şartlar altında Türkiye’nin her koşulda müdahil olması, bu bölgedeki Türk toplumunda yanlış anlaşılmalara sebebiyet verebileceği gibi Kuzey Kıbrıs’ın doğal siyasi gelişmesinin eksenini de etkileyebilir. Bu konuda Türkiye doğrudan müdahaleci tavır yerine bölgedeki İstihbarata Karşı Koyma faaliyetleri ile varlığını sürdürmelidir.

Radikal bir öneri olarak ise konjonktürel durumun globalist minvalde tayini önemlidir. Yeni çözüm modellerinin bölgedeki Türk varlığını tehdit edecek seviyede tasarlanması ve uygulanmak istenmesi durumunda ise Türkiye, KKTC’de ki siyasi atmosferi düzenleyici inisiyatif üstlenmeli mevcut siyasi parti listeleri düzenlenme süreçlerinde aktif rol almalıdır.

Bu iki modelden hangisinin uygulanacağı kısa süreçte belli olacağı için aktif stratejiler hazır halde bekletilmelidir.

 

Onur DİKMECİ
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız
_________________________________________
Dipnotlar

[1] Evinde Terör Örgütü Propagandası Yapan Kitap Bulundurmaktan Tutuklandı, http://www.kibrispostasi.com/c35-KIBRIS_HABERLERI/n279229-evinde-teror-orgutu-propagandasi-yapan-kitap-bulundurmaktan, 13.03.2019

[2] Akıncı: Terör ve Kitap Okuyuculuğu Arasında Kurulan İlişki Toplumun Özgürlük Algısını Zedeliyor, http://www.kibrispostasi.com/c35-KIBRIS_HABERLERI/n279272-akinci-teror-ve-kitap-okuyuculugu-arasinda-kurulan-iliski-to, 13.03.2019

[3] Atatürk Büstü’ne Baltalı Saldırı, http://www.kanalt.com/kktc/ataturk-bustu-ne-baltali-saldiri-h881.html, 13.03.2019

img

Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SASAM); 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bağımsız bir düşünce kuruluşudur. Sahipkıran; Müşteri (Jupiter) ve Zühre’nin (Venüs) aynı hizada (bir burçta) oldukları zamanda doğan kişilere atfedilen bir sıfattır. Bu kişilerin cihangir olacaklarına inanılır. Cengiz ve Timur Hanların Sahipkıran oldukları bilinmektedir. Türk Dil Kurumunun yayınladığı güncel sözlükte, Sahipkıran için; “güçlü ve üstün hükümdar” tanımı yapılmaktadır.

Comments are closed

Benzer Gönderiler