Bağış Sepeti

Yasal Uyarı: Kaynak gösterilmeden ve açık link verilmeden sitede yer alan yazılar kullanılamaz.

Hukuk

KANAL İSTANBUL PROJESİ VE KARŞILAŞABİLECEĞİMİZ HUKUKİ SORUNLARA DAİR ÖNERİLER

Haldun BARIŞ

2023 yılında tamamlanması planlanan Kanal İstanbul projesi, Cumhuriyet tarihinin en büyük projelerinden birisidir. Hiç şüphesiz, İstanbul’un çehresini değiştirecek bu proje jeopolitik ve jeostratejik dengeler açısından da çok önemlidir.  Ancak bu projeyle alakalı çeşitli uluslararası hukuki sorunlar ve stratejik hesaplar bizleri beklemektedir. İşte bu yazıda bu sorunları anlamaya çalışıp, çözüm önerileri üzerinde durmaya çalışacağım.

Yazıya Kanal İstanbul projesiyle alakalı bazı teknik bilgiler vererek başlamak projeyi anlamak açısından gereklidir. Kanal İstanbul projesi, ilk olarak Türk Boğazlarındaki kaza riskini engellemek ve olası bir faciadan çevreyi ve ülke ekonomisini kurtarmak adına tasarlanmış bir projedir. Türk Boğazlarından geçiş yapan petrol tankerlerinin yapacağı bir kaza, Marmara Denizi ve denizde yaşayan canlılar için büyük bir afet niteliğindedir. Türk Boğazlarının zor coğrafyası (derinlik, genişlik ve girinti-çıkıntı gibi faktörler) ve trafik yoğunluğuna bakıldığında bu riskin azaltılması oldukça önemlidir.(1)

İşte bu riski iyi bir mühendislikle azaltabilecek olan bir kanal yapımı projesidir Kanal İstanbul projesi. Karadeniz ve Marmara Denizini yapay bir şekilde bağlayacak olan projenin yapım usulü ise yap-işlet-devret modelidir.

Yaklaşık olarak 46 km uzunluğunda olması planlanan kanalın genişliği ise 250 ile 1000 m arasında değişen ölçülerde planlanmaktadır. Yapay olduğu için herhangi bir girinti-çıkıntı olmayacak olması ve derinlikle alakalı problem yaşanmayacak olması ise projenin kaza riskini azaltan unsurları arasındadır. (2)

Ancak bu verimli projeyle alakalı bizi bekleyen çeşitli hukuki problemler bulunmaktadır. Türk Boğazlarının hukuki niteliği ve gerek askeri, gerek ticari gemilerin geçiş şartları, 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile belirlenmiştir. Yeni bir Kanal yapımı, bu Sözleşmenin dahilinde olmasa da bu projeye engel çıkaran herhangi bir uluslararası sözleşme de bulunmamaktadır.

Burada bilmemiz gereken; Boğazlardan ticari gemilerin geçişinin Montrö ile serbest geçiş olarak düzenlendiğidir. Montrö Boğazlar sözleşmesinin detaylarına geçmeden evvel, konuyu daha iyi anlayabilmek için  deniz hukukuyla alakalı bazı bilgilere bakmamızda fayda vardır.

Öncelikle 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesinin (BMDHS) boğazlar ve kanallarla  ilgili maddelerini (madde 34 ile 44 arasındaki maddeler) bilmek gerekir. Her ne kadar Türkiye, 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesine taraf değilse de bu Sözleşme kuralları, örf-adet hukuku haline gelmiştir ve Uluslararası Adalet Divanında görülen davalar, bu Sözleşmeye göre çözümlenmektedir. Bu noktada 1982 BMDH sözleşmesinin genel hükümlerinin bizim için de geçerli olduğunu bilmemiz gerekir. Bu Sözleşmeye göre uluslararası boğazlardan ticaret gemilerinin geçişi ücrete tabi tutulamaz. Ancak kanallar için bu söz konusu değildir.

Bu maddenin bizi ilgilendiren kısmı ise şudur: Kanal İstanbul projesini tamamladığımızda, kanalı ücretli tutabiliriz ancak boğazlardan geçişe ücret veya engel koyamayız. 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesinin genel hükümlerine aykırı olacağı için ve yine aynı Sözleşmenin 311. maddesinin 4. fıkrasına göre bu konuda yeni bir anlaşma da yapılamamaktadır.  Bu durumda gemiler ücretli olan kanaldan geçmek yerine boğazlardan geçmeyi tercih edeceklerdir.

Diğer yandan 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesinin 35. maddesinin (c) fıkrası “geçişin tamamen veya kısmen, uzun süreden beri yürürlükte bulunan ve özellikle bu boğazlara ilişkin olan sözleşmelerle düzenlendiği boğazların hukuki rejimini etkilemez.”  diyerek bizleri bizim için asıl önemli olan sözleşmeye, yani Montrö Boğazlar Sözleşmesine götürmektedir.  Bu madde, aslında bizler için Montrö devam ettikçe 1982 Sözleşmesinin hükümlerinin Türk Boğazları için uygulanmayacağını ifade etmektedir.

Türk Boğazları için geçerli olan Sözleşme, Montrö Boğazlar Sözleşmesidir.(3) Ancak bu Sözleşme kaldırılırsa yeni yapılacak olan sözleşme 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi hükümlerine aykırı olamaz. Bu sebeple Montrö’yü kaldırmak akıllıca olmayacaktır. Bunun yerine Montrö’nün güncellenmesi gerekmektedir. Çünkü özellikle güvenlik politikaları açısından başta ülkemiz olmak üzere Montrö Sözleşmesi Rusya ve diğer Karadeniz ülkeleri için oldukça iyi bir sözleşmedir. Bu sebeple Kanal İstanbul projesinin Montrö’ye tabii olması önemlidir.(4)

Ancak bu durum Kanal İstanbul projesinin amacına da aykırı olmamalı Montrö’nün ticari geçişle ilgili maddeleri güncellenmelidir. Montrö’nün güncellenmesi hususuna geçmeden evvel Montrö Boğazlar Sözleşmesini incelemek işimizi daha da kolaylaştıracaktır.

Montrö Boğazlar sözleşmesini anlayabilmek için ise dönemin konjonktürüne bir göz atmamız faydalı olacaktır. Sözleşmenin imzalandığı yıl olan 1936 yılı o dönem 2. Dünya Savaşına giderken ki konjonktürü içermektedir. Bu hiç şüphesiz, güvenlik reflekslerinin ve uluslararası güç dengesinin sağlanmasının önemli olduğu bir dönemdir. Bu dönemin kendisine has şartlarından yararlanarak yaptığımız Montrö Boğazlar Sözleşmesi ticari açıdan olmasa da güvenlik açısından verimli bir sözleşmedir. Nitekim 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi askeri gemilerin ” transit geçişine” olanak sağlarken Montrö’ye göre uçak gemileri gibi bazı askeri gemilere geçiş yasaktır.

Bu hususta Kanal İstanbul projesi, geçmişte Montrö’yle verim sağlayamadığımız ticari geçişlerin ücretlendirilmesi açısından oldukça önemlidir.

İşte bu noktada karşımıza önemli bir sorun çıkmaktadır. Buna göre boğazlardan geçiş ücretsizken ücrete tabi olmasını arzu ettiğimiz Kanal İstanbul’un tercih sebebi olmasını sağlamamız gerekmektedir. Bu noktada Boğazlardan geçişi engellemek için adımlar atılmalıdır. Bu adımlar atılırken, Montrö’nün kaldırılması durumunda 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesinin geçerli olacağını ve bu sözleşmeye göre hem askeri açıdan hem de ticari açıdan zarara uğrayacağımızı bilmemiz gerekir. Bu noktada hiç şüphesiz, en mantıklı yol Montrö’yü revize etmek ve boğazlardan geçişle alakalı tonaj sınırlaması ya da geçiş engeli koydurmayı başarabilmektir. Bunu yaparken de uluslararası destek sağlayabilmemiz gerekmektedir.

İşte 2023’te tamamlanacak bu projeyle alakalı, bu önemli sorunu bilmemiz gerekir. Bu sorunu bilip adımlarımızı ve stratejilerimizi şimdiden hazırlamak yapılması elzem bir işlemdir. Bu noktada bu sorunun çözümüne yönelik benim önerilerim ise şunlardır:

1) Karar alıcı mekanizmalarımız, Dışişleri Bakanlığımız ve istihbarat birimlerimizin vereceği raporlar ışığında kısa, orta ve uzun vadede planlarını yapmalıdır. Bu proje ve Montrö’nün revize edilmesi hususu, gündemin ötesinde, ulusal bir mesele olarak ele alınmalıdır.

2) Dışişleri Bakanlığı, Kanal İstanbul Projesi ve Montrö’nün 2. maddesinin revizesi hususunda özellikle Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerle ön görüşmelere başlamalıdır. Bu görüşmelerin gidişatı ve sonucu projenin devamı için önemlidir. Bu, şu anda bu projeyle alakalı yapılabilecek rasyonel adımlardan biri olacaktır.

3) Uzun ve orta vadeli dış politikamızda bu mesele her daim hesap edilmeli ve dengeler ayarlanmalıdır. Özellikle Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerle ilişkilerde bu dengeye dikkat edilmelidir. Ayrıca enerji ve doğalgaz transferi gibi konularda çeşitli ülkelerle işbirliği yapılıp destek alınmalıdır.

4) Kanal İstanbul Projesinin çevreci yönüne vurgu yapılmalı (boğazlarda kaza riski vardır ve bu çok tehlikeli bir durumdur) ve çevreci vakıf ve derneklerin desteği sağlanmalıdır. Ayrıca Kanal İstanbul Projesinin yol açabileceği diğer çevre sorunlarının engellenmesi için de çalışmalar yapmak son derece önemlidir.

5) Bu konuyla alakalı düzenli propaganda çalışmaları, hukuki kongreler, çevreci aktiviteler ve lobicilik çalışmaları yürütülmeli, bunun için ödenek ayrılıp özel bir birim oluşturulmalıdır.

6) Kanal İstanbul Projesinin yap işlet devret modeliyle yapılıyor oluşu, iyi kullanılmalı ve özel uluslararası firmaların gücünden de Montrö’nün revizesi hususunda yararlanılmalıdır.

7) Türk Boğazlarının çevre güvenliği ve riskli gemilerin geçişi hususunda Dünya Denizcilik Örgütünün çalışmaları iyi kullanılmalıdır.

Sonuç olarak Kanal İstanbul projesi, Türk Boğazlarının ve Türk ekonomisinin güvenliği için oldukça iyi düşünülmüş bir projedir. Ancak bu projenin işleyebilmesi için uluslararası kamuoyunun Türk Boğazlarının yerine Kanal İstanbul’un kullanılmasına ikna edilmesi gerekir. Bu durum ülkemiz için zor ve yorucu bir diplomatik gündemi beraberinde getirecektir. Bu diplomatik sürecin lehimize sonuçlanması için projenin başında rasyonel bir analiz yapıp stratejilerimizi hazırlamamız ve bu doğrultuda çalışmamız gerekmektedir.

Haldun BARIŞ – Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencisi
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız

__________________________________

1) Doç. Dr. Nuran TAŞLIGİL, İstanbul Boğazı’nın Ulaşım Coğrafyası Açısından Önemi, www.dergipark.gov.tr

2) www.udhb.gov.tr/aciklama-128-kanal-istanbul%60dan-gececek-gemilerin-azami-boyutlari-belirlendi.html

3) http://www.mfa.gov.tr/turk-bogazlari.tr.mfa

4) Prof. Dr. Ayşe Nur TÜTÜNCÜ,Montrö Sözleşmesi ve Kanal İstanbul, www.dergipark.gov.tr

 

img

Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SASAM); 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bağımsız bir düşünce kuruluşudur. Sahipkıran; Müşteri (Jupiter) ve Zühre’nin (Venüs) aynı hizada (bir burçta) oldukları zamanda doğan kişilere atfedilen bir sıfattır. Bu kişilerin cihangir olacaklarına inanılır. Cengiz ve Timur Hanların Sahipkıran oldukları bilinmektedir. Türk Dil Kurumunun yayınladığı güncel sözlükte, Sahipkıran için; “güçlü ve üstün hükümdar” tanımı yapılmaktadır.

Comments are closed

Benzer Gönderiler