Bağış Sepeti

Yasal Uyarı: Kaynak gösterilmeden ve açık link verilmeden sitede yer alan yazılar kullanılamaz.

Ülke Masaları

İSTANKÖY (KOS ADASI) DEPREMİNDE ÖLENLERİN SORUMLUSU YUNAN HÜKÜMETİ Mİ?

 

Rıfat SAİT

Birkaç gün önce Ege Denizinde meydana gelen 6,6 şiddetindeki deprem, Bodrum ve İstanköy (Kos) adasında oldukça etkili oldu. Maalesef bu depremde 39 yaşındaki Türk vatandaşı Sinan Kurtoğlu ve 20 yaşındaki bir İsveçli hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden Sinan Kurtoğlu’nun İzmirli bir hemşerimiz olduğunu öğrendik. Başımız sağ olsun. Ailesine başsağlığı ve sabırlar diliyorum.

Şimdi bu depremin ardından konuşulması gereken çok önemli hususlar var. Depremde Cezayirli Hasan Paşa Camisi’nin minaresi kafeteryanın üzerine yıkıldı. Yıkılan minarenin altında kalan iki kişi hayatlarını kaybettiler. Tıbbın babası sayılan Hipokrat’ın, öğrencilerine altında ders verdiği ileri sürülen 14 m çapında devâsa bir gövdeye sahip çınar ağacının gölgelediği geniş meydanda bulunan Cezayirli Gazi Hasan Paşa Camii, 1776 yılında Cezayirli Gazi Hasan Paşa tarafından inşa ettirilmiştir. Cami içinin yıkılmaya yüz tutmuş olmasına rağmen hala ayakta kalan mermer oymacılığının nefis bir örneği olan mihrâbı da maalesef bu depremle yıkıldı. Oysa bir süre önce Yunan Hükümeti’nden gerekli izinlerin alımasını müteakip restorasyon çalışmalarına başlanılacağı söylenmişti. Üstelik Yunan hükümetinin Rodos ve İstanköy’deki camilerin onarımı için Avrupa Birliği fonlarından yararlandığı söyleniyor. Bu camilerin yıkılmak üzere olduğunu bile bile Yunanlılar restorasyon için harekete geçmediler. Bu bir suç ve vebaldir. Bu konuda rahmetli Sinan Kurtoğlu’nun ailesinin hukuk mücadelesi yaparak tazminat hakkı elde edebilmesi mümkün müdür bilmiyorum ama araştırılmasını öneririm.

İstanköy ismi unutulmasın

Bu arada ısrarla İstanköy diye yazıyorum zira bazı Türk basın organlarında Kos diye belirtilen bu adanın Türkçe ismi, İstanköy’dür.  Bu şekilde belirtilmesi ve bilinmesi gerekiyor. Tıpkı Yunanlıların İstanbul için Konstantinopolis ismini ısrarla kullandıkları gibi. Onlar kendi istedikleri ismi kullanırken biz maalesef İstanköy bile diyemiyoruz. Tıpkı Batı Trakya’da “Xanti” dedikleri İskeçe ve “Komotini” dedikleri Gümülcine şehirleri gibi. Buraları halen 120 Bin Türk’ün yaşadığı soydaş şehirleridir. Balkanlarda bu şekilde çok sayıda güzelim Türkçe isimleri olan ama diğer isimleriyle anılan yerler var.

Depremlerle yıkılan camiler Yunanlıların işine mi geliyor?

Avrupa’da Camisi olmayan nadir başkentlerden birisidir Atina. Yunanlılar birkaç defa söz vermelerine rağmen hala Atina’ya cami yapmadılar. Bırakın yeni cami yapmayı eski Türk camileri bile korumuyorlar. Sözüm ona restorasyon yapılacak oyalamasıyla tarihi camiler birer birer yok olmaya terk ediliyor. Türkiye’nin TİKA marifetiyle onarabiliriz talebine bile olumlu yaklaşmıyorlar.

Yaklaşık 400 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kalan Rodos Adası’nda, Osmanlı döneminde yapılan camilerin neredeyse tamamı “restorasyon” gerekçesiyle yıllardır kapalı tutuluyor. Yalnızca Pargalı İbrahim Paşa Camisi’nin ibadete açık olduğu Rodos’ta yaşayan Müslümanlar, diğer camilerin kapısına kilit vurulmasına tepki gösteriyor. Birçok medeniyete ev sahipliği yapan ve 12 Adalar içinde yer alan 120 bin nüfuslu Rodos’ta 5 bin soydaşımız yaşıyor. Kanuni Sultan Süleyman’ın 1522’de fethettiği ada, yüzlerce yıl devam eden Osmanlı hâkimiyetinin izlerini taşıyor. Adada onlarca Osmanlı eseri bulunuyor. Maalesef Yunanistan’ın en önemli turizm kaynaklarından biri olan adada, Pargalı İbrahim Paşa Camisi, Hafız Ahmet Ağa Kütüphanesi ve çeşmeler dışındaki tüm Osmanlı eserlerinin ziyaret edilmesine izin verilmiyor. Osmanlı döneminde inşa edilen Ağa, Bab’ı Mesdud, Borazani Baba, Girit, Hamza Bey, Hurmalı, Murat Reis, Muradiye, Recep Paşa, Salakos Köyü, Sultan Mustafa ve Şadırvan camileri, yıllar süren sözüm ona restorasyon çalışmalarının bitmemesi sebebiyle ibadete kapalı tutuluyor ve turistlerin buraları ziyaret etmesine de izin verilmiyor. Anlaşılan o ki; bu restorasyonlar asla bitirilmeyecek. Ta ki bu camiler yıkılana kadar!

Rodos ve İstanköy ziyaretlerimiz

2012 yılında Rodos ve İstanköy adalarını ziyaret etmiştik. Murat Reis Camii ve külliyesi perişan haldeydi. Öyle ki; buradaki bir Türk eserinin bir kuru dal ile ayakta tutulduğunu bizzat gördüm. Yunanlılar o tarihlerde Murat Reis külliyesinin bahçesine bir konservatuvar yapıyorlardı. Şimdi muhtemelen bitmiştir. Ziyaretimiz esnasında Kapalı olmasına rağmen dönemin Rodos belediye başkanından aldığımız özel izin ile camiye girip şükür namazı kılmıştık. Caminin içi uzun yıllardır kapalı olduğundan toz ve cami duvarlarından dökülen kireç parçalarıyla doluydu. Elimizden geldiğince temizledik ve namazımızı kıldık. O gün ilginç bir olay da yaşadık. Arkadaşlarımızdan biri, caminin içinde ezan okuyunca bizimle birlikte camiye gelip cami kapısındaki kilidi açan Yunanlı belediye görevlisi korkmuş ve şaşırmıştı. Bu arada hemen belirtmeliyim ki; Rodos’ta Peygamber Efendimizin (SAV) sakalı şerifleri de var. Adada Kanuni Sultan Süleyman’ın fermanı uyarınca inşa edilen Süleymaniye Camisi ise yalnızca Ramazan ve Kurban Bayramı namazları için ibadete açılıyor.

Restorasyonu tamamlanmayan camilerin etrafı metal bariyerlerle kapatılırken, restorasyonun tamamlandığı camilerin kapısına kilit vurulması ise dikkati çekiyor. Rodos’un tarihi kalesi içinde yer alan ve adanın önemli tarihi zenginliklerinden türbeler ise kaderine terk edilmiş durumda. Osmanlı tarihi için büyük önemi olan Borazani Baba ve Canbek Giray Han Türbeleri, bakımsızlıklarıyla dikkati çekerken, Murad Reis mezarlığı içinde yer alan Mehmet Şekip Paşa Türbesi, yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya. Türbenin yıkılması, etrafına konulan demir ya da tahta desteklerle engellenmeye çalışılıyor.

Camiler meyhane ve depo yapılmış

Yunanlıların Kos dedikleri İstanköy adasında da çok sayıda Türk-İslam eseri var. Maalesef tıpkı geçenlerde olan deprem gibi, 1933 yılında da İstanköy’de meydana gelen depremde bu eserlerin çoğu yıkılmış veya zarar görmüş. Anlayacağınız bu Ada, tam bir deprem bölgesi. Yunanlılar bu camilerden bazılarını içki içilen meyhanelere çevirmişler. Geçen gün depremde yıkılan Cezayirli Gazi Hasan Paşa Camii ve Defterdar İbrahim Efendi Camilerinin minareleri, bu mekânların üzerine çöktü. Adada 1892 yılında yapılan ve minaresi 1933 yılındaki depremde yıkılan Atik Camiinin içi ve dışı harap haldedir. Atik Camii, maalesef bugün depo olarak kullanılmaktadır.

Limanda bulunan Tabakhane Camii (bu cami aynen İzmir’deki Konak Camii’ni andırır küçük fakat şirin bir camiydi), 1933 depreminde hasar gördüğü bahane edilerek İtalyanlar tarafından yıkılmıştır. Sultan Süleyman Han Camii ise 1933 depreminde çok büyük hasar görmüştür. Bu gün sadece minaresinin en alt kısmı ayaktadır. Yenikapı Camii, tarihinde iki defa tamir olmuştur. Birinci defa yanmış, ikinci defa 1895 yılında tamirat yapılmış ve 1933 depreminde de tamamen yıkılmıştır. Ak Dede adlı cami, bir köy camisi niteliğinde olup 1933 yılında meydana gelen şiddetli depremden sonra yıkılmış ve bir daha da yaptırılmamıştır.

Rodos ve İstanköy’e gittiğinizde lütfen…

Rodos ve İstanköy’e turist olarak giden Türk vatandaşlarına ricam, bu adalara sadece deniz ve yemekleri için gitmesinler. Osmanlı yadigârı bu eserleri ziyaret etsinler. Özellikle Rodos’ta bulunan Türk mezarlığında 20 binden fazla Osmanlı şehidi yatıyor. Bu şehitlik mutlaka ziyaret edilsin. Fatiha okunsun. Yunanlılar izin vermediği için biz gece saatlerinde şehitliği ziyaret ettik. İnanın abartmıyorum, mezar taşları adeta şehitlerin silueti gibiydiler. Taşlar sanki canlıydılar. Bu olay bizde korku değil, adeta bir esenlik ve ilahi bir mutluluk vermişti. Allah hepsine rahmet eylesin, Allah onlardan razı olsun.


Rıfat SAİT 

24.Dönem İzmir milletvekili
Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi (BASAM) Başkanı
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız

Related Tag:
img

Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SASAM); 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bağımsız bir düşünce kuruluşudur. Sahipkıran; Müşteri (Jupiter) ve Zühre’nin (Venüs) aynı hizada (bir burçta) oldukları zamanda doğan kişilere atfedilen bir sıfattır. Bu kişilerin cihangir olacaklarına inanılır. Cengiz ve Timur Hanların Sahipkıran oldukları bilinmektedir. Türk Dil Kurumunun yayınladığı güncel sözlükte, Sahipkıran için; “güçlü ve üstün hükümdar” tanımı yapılmaktadır.

Comments are closed

Benzer Gönderiler