Bağış Sepeti

Yasal Uyarı: Kaynak gösterilmeden ve açık link verilmeden sitede yer alan yazılar kullanılamaz.

Etnik ve Dini Yapılar

IŞİD VE HALİFELİK

Cesurhan TAŞ
Cesurhan TAŞ

IŞİD militanları, Irak ve Suriye’de daha şimdiden çok geniş bir bölgeyi ele geçirdi. Halkın bazı kesimlerinin uç fikirlere ve batı karşıtı önyargılara açık olduğu Ürdün ise bir sonraki hedef gibi görünüyor. Kaddafi’den sonra bir türlü otoritenin tesis edilemediği Libya, IŞİD fikriyatına kolay bir av olabilir. Lübnan ise zaten çoktan bir cam kırığı yığınını andırıyor. Beş bin yıllık Mısır’da bile fikri sarsıntı artıyor. Ortadoğu’nun güçlü ordusu, terörün gitgide nüfusu kalabalık Nil ovasına yayıldığı Sinai’deki cihatçılarla baş edemiyor.


İstikrar ve refahın yuvası olarak lanse edilen Arap Yarımadası bile kısa süre içerisinde bu yıkıcı girdaba kapılabilir. Suudilerin kuzey sınırları daha şimdiden IŞİD’in hedefleri arasında. Bu arada Körfez’in kral, şeyh ve emirleri de silahlarını finanse ettikleri militanların kendileri için de tehlikeli olabileceğinin farkına varmaya başladılar. Ortadoğu’yu, İslami seçkin savaşçıların kuşatarak delik deşik edeceği, dev gökdelenlerin ve diğer mimari eserlerin savaşlar, saldırılar ve şiddetle aşındırılacağı uzun bir dermansızlık dönemi tehdit ediyor.


Hilafet makamı Müslümanlar için önemli bir kurumdur. Peygamberimiz Hz. Muhammed’in ardılı olan kişiler halife olarak telakki edilir ve halife olan kişi peygamberimiz adına İslam toplumunu yönetme hakkını kazanır. Bu makamda oturan kişi İslam Dünyasında dünyevi gücü elde eden ya da zorla ele geçiren siyasi liderlere meşruluk kazandırmak için özellikle ruhani bir unvan olarak taa o zamandan beri varlığını iyi kötü devam ettiriyordu. Ancak Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyetini kurarken hilafeti kaldırdığında dünyadaki tüm Müslümanlar büyük bir şaşkınlık yaşadı. Bu durum, İtalya başbakanının bir sabah uyanıp papalığı, miadı dolmuş ve sorunlu bir kurum olarak ortadan kaldırması gibi bir şeydi. Böyle bir olaya dünyadaki Katolikler acaba ne derdi? Papalığı kaldırmak İtalya’ya düşmediği gibi halifeliği kaldırmak da Türkiye’nin tek başına verebileceği bir karar değildi. Çoğu Müslüman, bu makamın gücüne ve temsil ettiği değere hâlâ özlem duyuyor. Halifeliğin yokluğunda günümüzde İslam Ümmetini dünyada kim temsil ediyor? Müslümanların bu makamın yeniden hayata geçirilmesi konusunda bugün büyük olasılıkla anlaşamayacağı bir tarafa bu kavram hâlâ İslami tarihin görkemini ve hasret duyulan birliği hatırlatıyor.


Günümüzde dünya ölçeğinde bir çok saygın İslami din adamı mevcut fakat çoğu Müslüman, merkezi bir otorite eksikliğini dünyadaki İslami görüşün zayıflığının ve yetersizliğinin bir kaynağı olarak görüyor. Batı’nın Müslüman ülkeleri işgal ettiği, liderlerini devirdiği, ekonomi ve enerji kaynaklarına el koyduğu bir dönemde İslam Dünyasındaki zayıflık ve lider eksikliği Müslümanlar için canlı bir kaygı olmaya devam ediyor. Bu sebeple “halife” kelimesinin dillendirilmesi, makamın yeniden hayata geçirilmesiyle gerçekten ilgilenmese bile çoğu Müslümanın tarih hafızasında hassas bir noktaya dokunuyor. Müslümanların çoğu, kavram ne kadar tartışmalı olsa da İslami değerlerle bilinçli ve amaçlı bir şekilde yönetilen bir devlet talebi ileri sürüyor.


Afganistan ve Irak’ın büyük bölümünün yıkıcı ve başarısız savaşlarda ABD’nin ateş gücüyle yerle bir edildiği ve Suriye’nin yoğun olarak dışarıdan yardım gören bir iç savaşla hâlâ Batı’nın menzilinde olduğu bu zamanda, radikal görüşler ve duygular bugünün Müslüman dünyasında başarılı oluyor. Radikal cihatçı hissiyatının ve açıklamaların birleşik bir İslam devleti çağrısıyla günümüzde tekrardan yer bulması hiç şaşırtıcı değil. Fakat gerçek şu ki bu aşırılıkçıların korkunç derecede şiddet yanlısı görüşleri ve eylemleri, dünyadaki Müslümanlar için son derece sarsıcı ve korkutucu.


Irak-Şam İslam Devletinin (IŞİD) bir devlet olarak devam etmesi mümkün gözükmüyor fakat sembolik hilafet bildirisi, Müslümanların dikkatini çekiyor. IŞİD olmasa bile Sünni Arap merkezli bir devletin Irak’ta kurulması bekleniyor. Müslümanların çoğu, IŞİD’in “hilafetini” sert, müsamahasız ve ilkel bir kurum olarak reddedecektir. Ancak radikal zamanlar radikal tepkiler doğurur. Bu tür bir İslami gaye, İslami politikaları daha uzun bir zaman etkilemeye devam edecek ve sonunda büyük ihtimalle Türkiye veya Tunus’taki gibi ılımlı ve nispeten başarılı İslami politikalar kabul görecektir. Sömürge mirasının ve onun sınırlarının üstesinden gelmek için daha geniş siyasi, ekonomik, kültürel ve dinî bütünlük arayışındaki İslam Dünyası, zorluklara direnecektir. Halifelik de bu zorlukların üstesinden gelmek üzere bir araç olarak görülmelidir.

.

Cesurhan TAŞ

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

img

(Ankara) 1974 Anamur doğumludur. ODTÜ İ.İ.B.F, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü mezunudur. İngilizce, Arapça ve Rusça bilmektedir. Devlet yapısı, kamu yönetimi, mali yönetim, kalkınma ekonomisi, bölgesel kalkınma ve kamu hukuku alanlarında çalışmaları bulunmaktadır. Yörük ve Türkmen kültürü üzerine de araştırma ve inceleme çalışmaları yapmaktadır.

Comments are closed

Benzer Gönderiler