Hazar Denizi, yaklaşık 371.000 km karelik bir alanda hiçbir deniz ve okyanusla nehir-kanal şebekesi dışında bağlantısı bulunmayan bir tuzlu su kütlesidir. Söz konusu nehir-kanal bağlantıları ise Volga ve Don nehirlerinin kollarına eklenen kanallar aracılığıyla Karadeniz ve Baltık Denizi’ne ulaşmaktadır. Hazar’ın küresel güç mücadeleleri açısından en belirgin yönü, dünya petrol rezervinin ve doğalgazının önemli bir bölümünü barındırıyor olmasıdır. Bununla birlikte su seviyesi sürekli yükselmekte olan Hazar Denizinde petrol ve doğalgaz dışında, balıkçılık çok yaygındır. Dünya havyar ihtiyacının %90’ı buradan karşılanmaktadır. Toplam uzunluğu 7.000 km civarında olan Hazar’a kıyıdaş ülkeler, kıyı uzunlukları sırasıyla; Kazakistan (2320km), Rusya (1930km), Türkmenistan (1200km), Azerbaycan (825km) ve İran (740km)’dır.[1]
Hazar bölgesi, çeşitli biyolojik kaynakları barındırması, hidrokarbon rezervlerinin olması ve bunun yanı sıra Rusya ve İran’a yakınlığı gibi nedenlerle birçok kıyıdaş olmayan devlet için ilgi çekicidir. Hazar Denizi statüsünün belirlenmemesi sorunu, çıkarları açısından bugün toplumun ve bu sorundan etkilenen devletlerin karşılaştığı en zor sorunlardan biridir. Hazar bölgesi sorunu, bir kaç devletin enerji ve jeopolitik imkânlarını pekiştirecek siyasi ve hukuki statüsünün belirsizliğinden ibarettir. Bugünlerde kıyıdaş devletleri Hazar denizini kullanma imkânını belirleyen yasak araçların eksikliği ve devletler arasındaki siyasi çelişkiler bölgenin siyasi ve hukuki boyutunun yapılanmasını zorlaştırıyor. Hazar bölgesi, diğer devletlerin jeopolitik çıkarlarını de etkilemektedir ve bu etki kıyıdaş devletler arasındaki çatışmaların artmasına neden olmaktadır.
Hazar Denizi’nin uluslararası hukuki durumu hakkındaki uzun tartışmalar, o denizin “çekişmeli deniz” statüsünü kazanmış olmasına yol açmıştır. Tarihsel Hazar Denizi’nin statüsü, Rus (SSCB) İmparatorluğu ve Pers (İran) arasında ikili anlaşmalarla belirlenmiştir. Fakat deniz kaynaklarının mülkiyet hakkı, onları bölmek ve kullanmak gibi sorunları hakkında hiç bir belgede belirlenmemiş ve Hazar denizinin hukuki statüsü meselesi gündemde çok önemli yer tutmuştur. 1990’lı yıllarda yeni bağımsız dört devlet meydana geldikten sonra durum daha gerginleşmeye başlamıştır. Sovyetler Birliğinin eski ülkeleri Moskova siyasetinden bağımsız olarak, İran ve Rusya ile birlikte Hazar denizi kaynaklarına haklarını beyan etmeye başlamış ve denizin hukuki statüsü uluslararası sorun haline geldi ve çözüm bulmasını daha zorlaştırdı.
Bu çalışmada Hazar denizi devletleri arasındaki çatışma nedenleri incelenecektir ve sorunları çözmekte kıyıdaş devletlerin çabaları ve kullanılan çözüm yolları ele alınacaktır.
SOVYETLER BİRLİĞİ ÖNCESİ DÖNEM
Hazar Denizi devletlerinin hukuki ilişkilerini düzenleyen ilk belge, Rus-Pers savaşından sonra (1804-1813) bugünkü Azerbaycan topraklarında 1813 tarihinde imzalanan Gülistan Anlaşmasıdır. Anlaşmaya göre, Hazar Denizi’nde askeri filo oluşturma hakkı, sadece Rusya’ya verilmiştir.
İkinci resmi belge ise, 1828 yılında ikinci Rus-Pers savaşından sonra (1826-1828) imzalanan Türkmançay Anlaşmasıdır.
Rus-Pers anlaşmalarına göre İran, Hazar Denizi üzerinde sadece ticari nakliye hakkına sahipti. Bu da Hazar Denizi’nin tamamen Rus egemenliği altında olduğu anlamına geliyordu. Diğer bir deyişle, o günlerde Hazar Denizi uluslararası bir deniz veya göl olarak değil, Rusya’nın bir iç suyu (iç karası) olarak kabul edilmişti.
SOVYETLER BİRLİĞİ DÖNEMI
1907 yılında İran, nüfuz alanları olarak İngiltere ve Rusya arasında bölünmüştür. Güney tarafı İngiltere’ye, kuzey tarafı ise Hazar denizinin güney kıyısı dâhil olarak Rusya’ya intikal etmişti. Bu bölgeler arasındaki toprağı tarafsız bölge olarak ilan edilmiş. İngiltere ve Rusya arasındaki mutabakatı kaydeden anlaşma Afganistan, İran ve Tibet’le ilgili Britanya-Rusya Anlaşması olmuş.[2] Bu belgeler ve önceden imzalanan anlaşmalar Hazar denizinin, öncellikle Hazar Denizi’nde İngiltere’nin filolarının baş göstermesinin engellemesini sağlayan diplomasi ile Rus imparatorluğu için önemli yere sahip olduğunu göstermektedir. İngiltere kuvvetli devlet olarak stratejik öneme sahip yerleri elde etme fırsatını hiç bir zaman kaçırmamıştır.[3]
1921, 1935 ve 1940 yıllarında imzalanan anlaşmalar Hazar’da yeni hukuki ilişkileri düzenleme temelini oluşturmuştur. Böylece, Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti ve İran arasında 21 Şubat 1921 tarihinde imzalanan “Dostluk Anlaşması” iki ülke arasındaki önceki belgeleri, 1828 yılındaki Türkmançay anlaşması dâhil olarak iptal etmiştir.[4] Dostluk anlaşmasına göre denizciliği Rusya ve İran eşit olarak kullanması tanınmıştır. 27 Ağustos 1935 tarihinde Ticaret ve Seyrüsefer Temel Anlaşması ile Rusya ve İran ülkeleri için on mil genişliğinde bir münhasır balıkçılık bölgesi oluşturulmuştur. 25 Mart 1940 tarihli Ticaret ve Seyrüsefer anlaşması 1921 ve 1935 yıllarındaki Anlaşmaların temel ilkelerin doğrulamış ve yanı sıra anlaşmanın 13. Maddesi İran veya Rusya’nın sahip olmadığı hiç bir gemiye Hazar’da yüzmeye izin verilmemiş olduğunu belirtmiştir.[5] On millik bölge dışındaki alan her iki devlet için de serbest bırakılmıştır.
Bu üç anlaşmayla Hazar denizi devletleri arasında balıkçılık, ticaret ve denizcilik alanlarındaki hukuki ilişkiler düzenlenmiştir. Fakat hiç biri deniz kaynaklarının bölünmesini ve toprak altı haklarının kullanmasını öngörmemiştir. Böylece, bu Anlaşmalar Hazar denizi statüsün belirlemek amacıyla yapılan sonraki tartışmalarda temel olarak kullanılmıştır.[6]
Uygulamada, 1935 yılından itibaren Rusya ve İran suda ve havada Hasan Kuli (Türkmenistan) – Astara (Azerbaycan) resmi olmayan sınıra uymuşlardır ve bu deniz sınırı Sovyet-İran ilişkilerinde karşılıklı riayet edilen hukuki kural haline gelmiştir. Böylece İran ve Rusya’nın on millik balıkçılık bölgesi dâhil olarak denizin anlaşılan kısmı ve bölgede su, toprak altını kullanma hakkı fiilen tanınmaya başlamıştır. Bu andan itibaren Hazar denizinin fiilen kullanma tarihi başlamaktadır.
1949 yılında Hazarda petrol bulunduğu zaman Sovyetler Birliği İran’a haber vermeden petrol yataklarını kendi başına istikşaf etmiştir. 1935 ve 1949 yıllarındaki Anlaşmalara göre toprak altı ve deniz kaynaklarının kullanılması değil, sadece denizcilik ve ticaret alanındaki ilişkilerin düzenlenmesi öngörülmüştür ve denizin kalan kısmı serbest bırakılmıştır. Sonradan İran denizin “kendi” kısmındaki yatağını işletmeye başlamıştır. Böylece sektör olarak bölünme fiilen 1949’dan itibaren var sayılmıştır. Zamanla bu durum, kaynakları kullanmada ve denizi ulusal sektörlere bölmede doğan uyuşmazlıklara yol açmıştır.
SOVYETLER BİRLİĞİ DAĞILMASINDAN SONRAKİ DÖNEM
Sovyetler Birliği’nin dağılması, yeni bağımsız devletlerin oluşumuna yol açarak, eski Sovyet Birliği alanındaki bölgesel durumunu da değiştirmiştir. Stratejik öneme sahip Hazar Bölgesi’nde siyasi durumun değişmesi, Rusya, Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan gibi yeni devletlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bölgesel aktörlerin artan sayıda ortaya çıkması yeni sorunları çözmeyi talep ettirmiştir.
Yeni bağımsız ülkeler denizin hukuki statüsüyle ilgili tutumunu oluşturmaya başladılar. Hazar denizi havzası,[7] onun kaynaklarının zenginliği nedeniyle, sadece kıyıdaş devletlerin değil, aynı zamanda ABD, Türkiye ve Avrupa Birliği gibi ülkelerinin dikkatini çekmiş bir nokta haline gelmiştir.[8] Hazar denizi havzası petrol ve doğal gaz rezervleri Basra Körfezindeki rezervlerle karşılaştırılamaz. Fakat Uluslararası Enerji Ajansı tarafından verilen tahminlerine göre 2020 yılına doğru mevcut oranı değişebilecektir. Ona göre OPEC ülkelerinin payı %52’e kadar düşebilir, Hazar bölgesi ülkelerinin payı bu durumun tam tersine artacak ve dolaysıyla Hazar denizi kıyıdaş devletlerinin petrol sevkiyatı dünya emtia piyasasında önemli bir etkiye sahip olacaktır.[9]
Sovyetler Birliği dağılmasından sonra Hazar denizine kıyıdaş devletlerinin liderleri Hazar Denizi statüsü meselesi hakkında Sovyet döneminin uluslararası hukuki belgelere bağlılıklarını yinelediler (21 Aralık 1991 tarihli Alma-Ata Deklarasyonu), ancak aslında taraflar bunları göz önünde bulundurmuştur. Bu doğal kaynakların gelişimi üzerinden kararlar ayrı ayrı alındığından, ülkelerin ekonomik çıkarlarını gerçekleştirmesi dışında, askeri-siyasi amaçlarını gözeten üçüncü tarafların bu sürece katılmasını sağladığından görülmüştür. Kıyıdaş devletlerin kendi aralarında yatakların kime ait olacağı soruları ile ilgili çatışmalar bulunmaktadır. Hazar denizinin biyolojik kaynaklarını kullanmada ve yenilmede hiç bir netlik yoktur. [10]
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, ortaya çıkan yeni devletler arasında ülkesel egemenlik konusunda ortaya çıkabilecek muhtemel uyuşmazlıklara çözüm getirmek için, 20 Mart 1992 tarihinde Kiev’de bir antlaşma imzalanmıştır. Bağımsız Devletler Topluluğu üyesi olmayan devletlere de açık olan bu antlaşmaya kıyıdaş devletlerden sadece Türkmenistan taraf değildir. Kiev Antlaşması’na göre, Topluluk üyesi devletler, kendi güvenliklerini sağlamak için diğer Topluluk üyesi devletlerin ülke sınırları ve deniz alanları üzerinde politik, ekonomik ve diğer çıkarlarına aykırı düşecek tutum ve davranışlara başvurmayacaktır. Ülke sınırlarının belirlenmesi ve değişimi, Topluluk üyesi devletlerin çıkarları göz önünde tutularak, komşu devletler arasında karşılıklı anlaşmalarla düzenlenecektir. Ayrıca antlaşmada muhtemel uyuşmazlıkların çözümü bakımından devlet ve hükümet başkanlarından oluşan ayrı konseylere yetki tanındığı görülmektedir. Tüm bu hükümler çerçevesinde Kiev Antlaşması’nın, hukuki rejimi belirlemediği ve hukuki statü sorununu çözmediği açıktır. Yapısı gereği antlaşma bir çözüm öngörmemekle birlikte; çözümün hangi usule uyularak gerçekleştirileceğine ilişkin kurallar koymaktadır.[11]
Hazar’ın nihaî statüsünü belirlemek için yirmi yıllık tartışmalar içinde Hazar’a kıyısı olan beş ülkenin herkese uygun olacak formül bulmada ve istenilen Sözleşmeye ulaşmada başarışız olduğunu görebiliriz. Fakat bazı ülkelerin pozisyonlarının yakınlaşmasında ve hafifletilmesinde ilerleme gözlenmiştir. Böylece, Kazakistan, Rusya ve Azerbaycan arasında ortak bir tavır ele geçirilmiş ve ilgili anlaşmalarla bir takım soruları kaldırmada başarı olmuş. 1998 yılında Kazakistan, Rusya ile Kuzey Hazar’ın deniz yatağını iki ülke arasında orta hat boyunca taksim eden iki taraflı bir anlaşma imzaladı. Taraflarca onaylanan ve 2003 Ağustos’unda yürürlüğe giren Hazar Denizi’nin altının birbirine sınır olan bölümlerinin ayrılması hakkındaki Rusya-Azerbaycan Anlaşması, 23 Eylül 2002’de Moskova’da yüksek düzeyde imzalandı. Bu anlaşmaya göre; hatlarla ortadan kesilen yapıların mineral kaynaklarının benimsenmesi; madenlerin sınır transferinin hazırlanması esnasında tatbik edilen uluslararası uygulamaya göre gerçekleşecektir. Her iki durumda da ayırma operasyonu şekli değiştirilmiş orta hatta göre yapılmıştır. 2003 yılının Mayıs ayında Rusya, Azerbaycan ve Kazakistan arasında da Hazar Denizi’nin dibinin sınır bölümlerinin hatlarla ayrılması üzerine bir anlaşma imzalandı.
Böylece üç devletin işbirliğiyle Hazar’ın kuzeyinin ve merkezinin dibindeki mineral kaynaklarının benimsenmesi işinde sağlam bir uluslararası hukuki temel atılmış oldu.
Hazar Denizi’nin hukuki statüsü sorununun çözümünde Hazar Denizi’ne kıyısı olan devlet liderleri Zirvesine ana rol biçilmiştir. 23 Nisan 2002 tarihinde ilk toplantı beş devletin lideri ve dış işleri bakanları katılımıyla Türkmenistan’da düzenlenmiştir. İran’ın tavizsiz pozisyonu nedeniyle toplantıya katılan devletler ortak deklarasyonu imzalamayı reddetmiştir. Fakat devletlerin üst düzeyde bir araya gelmeleri Hazar denizi statüsünü çözmede atılan ilerici adım olduğunu göstermiştir. 2003 yılında imzalanan Hazar denizi Çevresinin korunması için Çerçeve Sözleşmesi bu gelişmenin göstergesidir.[12]
16 Ekim 2007 tarihinde İran’da düzenlenen Hazar denizi devletleri liderlerinin ikinci toplantısı sonucunda Azerbaycan Cumhuriyeti, İran İslam Cumhuriyeti, Kazakistan Cumhuriyeti, Türkmenistan Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu Deklarasyonu kabul edilmiştir. Bu belge, tüm kıyıdaş ülkelerin tüm liderleri tarafından imzalanan ilk belgedir. Bildirge, siyasi düzeyde Hazar denizi devletlerinin pozisyonuna ilişkin mevcut anlaşmaları, denizde güvenlik ve istikrar meselelerin ve uluslararası ilişkileri belirlemiştir.
18 Kasım 2010 tarihinde Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de düzenlenen Hazar denizine sahili bulunan ülkelerin 3.zirve toplantısında Azerbaycan Cumhuriyeti, İran İslam Cumhuriyeti, Kazakistan Cumhuriyeti, Rusya Federasyonu ve Türkmenistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanları tarafından Hazar Denizi’nde güvenlik işbirliği anlaşması imzalandı. 15 maddeden oluşan anlaşma ve bu anlaşmayı imzalayan ülkeler bu deniz güvenliğinin korunması üzerinde durarak bu sularda her türlü yabancı varlığını reddetti. Bu anlaşma ayrıca sahil ülkelerinin terörle mücadele, silah kaçakçılığı, uyuşturucu madde, organize suçlar ve yasa dışı göç ile mücadele konularında işbirliğini kapsar.
29 Eylül 2014 yılında Rusya’nın Astrahan şehrinde 4. Hazar Denizi Zirvesi çerçevesinde Hazar Denizi’ne komşu ülke liderleri bir araya geldiler. Rusya’da gerçekleşen toplantı sonucu olarak liderler, hidrometeoroloji alanında işbirliği, olağanüstü hallerde karşılıklı haberleşme ve yardımlaşma ile Hazar’ın biyolojik kaynaklarının korunması ve rasyonel kullanılmasını öngören anlaşmalara ve zirve sonuçlarına dair bildiriye imza attı. Taraflar Hazar’da askeri gücün dengeli olması ve burada 5 ülkenin dışında bir ülkenin askeri gücünün bulundurulmamasının gerekliliği konusunda anlaşmaya varırken, Hazar bölgesinin güvenliği için işbirliğini devam ettirmek konusunda uzlaşı sağlandı. Buna ek olarak, toplantıda sahilden 15 deniz mili mesafeye kadar olan bölgeler her ülkenin kendi arazisi olarak kabul edilirken, bu mesafeye 10 deniz mili eklenerek (toplam 25 mil yada 45 kilometre) her ülkenin balıkçılık alanı belirlenmiş ve bu sınırların ortasında kalan deniz ise ortak alan kabul edilmiştir.
2016’da devlet başkanları zirvesi Kazakistan’da yapılacaktır. Bu tarihe kadar çalışmaları bitirerek Hazar’ın dibinin bölünmesi ve nihai anlaşmanın sağlanması için çalışmalar devam edecek.
HAZAR DENİZİN COĞRAFI NİTELİĞİ İLE İLGİLİ TARTIŞMALAR
Hazar Denizi’ne kıyısı olan devletlerinin oluşmasından sonra, Hazar denizi – deniz ya da göl mü diye eski tartışma sorunu tekrar ortaya çıkmaya başlamıştır. Aslında, bu fikir ayrılıklarının esası, coğrafi anlamda Hazar denizinin, deniz veya göl olup olmadığından değil, 1982 Birleşmiş Milliyetler Deniz Hukuku Sözleşmesi kapsamına girip girmediğindendir.
Eskiden Hazar deniz olarak adlandırılmıştır. Tabii ki, tarihsel gelenek Hazar Denizi’nin hukuki sorunlarını çözümü yolunda bir başlangıç noktası olarak hizmet edemez. Onun büyüklüğü bir kıstas olarak hizmet edemez çünkü uluslararası hukuk, deniz veya göl sınıflandırmasında rezervuarın ölçümünü tespit edemez.
Hazar’ın statüsü ile ilgili sorun Hazar’ın bir “kapalı deniz” mi yoksa “göl” mü olduğu konusunda düğümlenmektedir. Zira kapalı deniz ya da göl kabul edilmesinin farklı hukuksal sonuçları olacaktır. Hazar’ın kapalı deniz veya göl olduğu şeklindeki bu iki yaklaşımın dışında üçüncü bir görüş olarak, Hazar’ın “özel bir su havzası” olduğu görüşü de ileri sürülmektedir.[13]
1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 122. maddesine göre: “kapalı veya yarı-kapalı deniz”, iki veya daha fazla devlet tarafından etrafı çevrilmiş ve başka bir denize, okyanusa dar bir çıkışla bağlanan, tamamen veya esas itibariyle iki ya da daha fazla sayıdaki kıyı devletinin karasuları ve münhasır ekonomik bölgesinden oluşan bir körfez, havza veya deniz anlamına gelir.[14]
Tanıma göre, denizin “kapalı” veya “yarı-kapalı” olma özelliği, diğer bir deniz alanına dar geçitle bağlı bulunup bulunmadığına göre belirlenmektedir. Eğer dar bir geçit bulunuyorsa “yarı kapalı”, bulunmuyorsa “kapalı” deniz kabul edilecektir. Bununla birlikte, her ikisi arasında hukuki statü bakımından bir farklılık olmayacaktır. Don ve Volga kanallarının varlığı, yarı-kapalı deniz olduğu değerlendirmesine yol açmıştır. Bir görüşe göre Hazar, “kıyıdaş devletler tarafından belirlenen ve uluslararası toplum tarafından tanınan kapalı (hukuki açıdan) kıta içi deniz statüsüne sahiptir”[15]
Kapalı ya da yarı-kapalı denizlerin aksine, uluslararası göllerin paylaşım ve kullanımına ilişkin olarak genel geçerliliği uluslararası hukuk kurallarının varlığından söz edemeyiz. Hazar’ın göl olarak kabul edilmesi durumunda, paylaşıma ilişkin iki görüş bulunmaktadır. Bunlardan ilki Hazar’ın tamamen ortak kullanımı (kondominyum), ikincisi ise ulusal sektörlere bölünmesidir.[16]
Hazar’ın statüsüne ilişkin yukarıdaki iki yaklaşımın dışında üçüncü bir görüş olarak, Hazar’ın özel bir su havzası olduğu ve statüsü belirlenirken tek başına deniz hukuku ilkelerinin ve uluslararası göllerin bölünmesindeki uygulamanın mümkün olmayacağı ileri sürülmektedir. Bu görüşe göre Hazar’da denizin her ülkenin yetki alanına giren kısımları dışında ortak kullanım uygulanması gibi geleneksel olmayan yöntemlerin uygulanması savunulmaktadır.[17]
KIYIDAŞ DEVLETLERİN ULUSAL TUTUMLARI
KAZAKİSTAN
1994 yılında Kazakistan, yalnızca deniz dibinin sektörlere ayırmak gibi Hazar denizinin ulusal sektörlere bölünmesinin daha “yumuşak” seçeneğini sundu. Kazakistan’ın Hazar Denizi’nin hukuki statüsüyle ilgili pozisyonu 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesinin deniz alanlarının genişliğine ilişkin belirli hükümlerine göre uygulanmaktadır. Denize kıyısı olan devletlerin siyasi ve ekonomik çıkarlarını sağlamak amacıyla bahsedilen belgenin hükümleri çerçevesinde, Kazakistan Hazar denizi karasularının paylaşımını, balıkçılık bölgeleri ve ortak su alanının kurulmasını öne sürmektedir. Kıyısı olan devletin tam egemenlik haklarına sahip olabilmesi için kara sularının dış sınırı devlet sınırı olarak değerlendirilmelidir. Balıkçılık bölgesinin genişliğini Hazar denizine kıyısı olan devletlerle koordine ederek ayrı bir kategori olarak oluşturmayı önermektedir. Aynı zamanda, balıkçılık ve biyolojik kaynakların kullanımı anlaşılan kota temelinde ilgili balıkçılık bölgelerinde ve açık denizde yapılmalıdır.[18]
Kazakistan’a göre, Hazar denizinin kullanılmanın sınırlandırılması ilk olarak, kıyıdaş devletlerin kendi parçasındaki Hazar denizinin kaynaklarının düzgün ve güvenli kullanımı sorumluluğunu arttırır. İkinci olarak, böyle kararlaştırılınca her kıyıdaş devlete yeni yatırımlar yapmak yolunu açabilir, bunun yanı sıra Hazar denizi yataklarının işlenmesi için gelişmiş ve güvenli teknolojileri kullanmasını sağlar. Üçüncü olarak, Hazar Denizi’nde belirli alanlar üzerinde sürekli ortaya çıkacak anlaşmazlıklardan kaçınarak, deniz yataklarının işletmesinde güvenli ve uzun zamanlı hukuki temel oluşturur.[19]
İRAN
“Sovyet-İran denizi” (böyle bir terim 1935 ve 1940’lı yıllardaki anlaşmaların eklerinde kullanılmış) döneminde Hazar denizi statüsü ile ilgili hiç karşılık vermeyen İran, halen denizin fiilen bölünmesine itiraz etmektedir. İran, Astara-Hasan-Kuli sınırının yasal olarak hiç bir belgede bulunmadığını itiraz etmektedir.[20] Denizin bu bölünmesini kapsamayan ve tersine kondominyum, yani ortak kullanma rejimi belirtilmiş olan anlaşmaların hukuki geçerliliği açısından bakıldığı zaman bu tutumun teorik olarak doğru olduğunu görebiliriz. Hazar Denizi’nin bugünkü paylaşımını izleyecek olursak, Kazakistan’a %29, Azerbaycan’a %21, Rusya’ya %19 ve Türkmenistan’a %17 ve İran’a en küçük pay olarak %14 verilecek.[21]
Dolaysıyla İran, Hazar Denizi’ne kıyısı olan devletler arasında Hazarı %20 prensibi ile beş eşit parçaya bölünmesinde ısrar etmiş ve Sovyet-İran anlaşmalarında geçen kondominyum rejimini kabul etmeye hazırdır. Buna ek olarak, %14 ya da %20 payının birisi seçildiği zaman Hazar denizinin İran’daki kısmı ülkenin petrol politikasında kesin bir rol oynamayacak çünkü onun Basra körfezindeki petrol rezervleri Hazar denizindeki muhtemel hacminden daha fazladır.[22]
RUSYA FEDERASYONU
Rusya uzun zamandır kondominyum kurulmasında ısrar etmiş, yani Hazar denizinin beş kıyıdaş devletin ortak mirası olarak sayılmasını önermiş, bu nedenle deniz alanının ve kaynakların kullanmada her türlü tek taraflı hareketlere izin vermemeyi savunmaktadır. 1998 yılından itibaren Rusya’nın pozisyonu su alanının ortak kullanımını, seyrüsefer serbestliğini, balıkçılığın mutabık oranını sağlayarak ve çevreyi koruyarak, Hazarın dibinin komşu devletler arasında orta hat boyunca sınırlandırmasına doğru değişmiştir.[23]
1990’larda Hazar bölgesinin gelişmesi için olumsuzlukları önlemek yerine, Rusya, daha tutarlı, dengeli ve uzun vadeli bir politika yürütmeye başladı. Hazar bölgesindeki Rusya’nın pozisyonunun değişmesine birçok faktör, içinde de en önemlisi ABD’nin dış politikasının aktivasyonu neden oldu.[24]
AZERBAYCAN
Hazar Denizi’nin kullanımının sınırlandırılması sorununun başından itibaren Azerbaycan, Hazar denizinin sınırlandırılması 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesine ve uluslararası hukuk ilkeleri ve normlarına dayalı olmalıdır görüşünü savunmuştur. Bakü, Hazar denizinin ulusal sektörünü ayırmak için, kara sınırlarını orta hatına kadar “uzatmayı” istemiştir. Bu durumda, ilgili sektörlerin sınırları devlet sınırları haline gelmiştir. Bu Hazara kıyısı olan devletlerin kendi sektöründeki tüm faaliyetlerin üzerinde tam ve münhasır egemenliğe sahip olacağı anlamına gelir ve diğer ülkelerin herhangi bir etkinliğin, seyrüsefer, uçuş ve bilimsel araştırma dâhil olmak üzere sadece sektör sahibinin onayı ile yapılabilir.
Azerbaycan, Hazar’a kıyısı olan beş devlet arasında denizin “kendi” kısmındaki egemenliğini Anayasal olarak tespit eden tek devlettir. Azerbaycan Cumhuriyeti Anayasasının 11. Madde 2 fıkrası şöyledir: “Azerbaycan Cumhuriyetinin iç suları, Hazar denizinin (gölünün) Azerbaycan Cumhuriyetine ait bölümü, Azerbaycan Cumhuriyeti üzerindeki hava sahası Azerbaycan Cumhuriyetinin ülkesinin bir parçasıdır”.[25] Sektörel ilkeye göre, Azerbaycan sektörünün deniz dibi, su parçası ve hava sahası Azerbaycan Cumhuriyetine ait olduğu tanınmıştır.
TÜRKMENİSTAN
Hazar denizi devletlerinin pozisyonu şartların gelişiminde etkilenerek değişti. Türkmenistan’ın tutumu da oldukça sık değişti ve onun değişimine yeterince önemli sebepler etki yaptı. Örneğin, 1998 yılında Rusya ve Azerbaycan, daha sonra Kazakistan ve Rusya arasındaki imzalanan anlaşmalardan sonra Türkmenistan, denizi sektör olarak ayırmayı tercih etti. Önce Aşkabat bölgedeki güvenliği sağlamakta Tahranla aynı görüşte oldu. Fakat 1997 yılından sonra Türkmenistan deniz bölümünün destekçileri tarafında idi. Önceden İran, Rusya ve Türkmenistan denizin sektörlere bölünmesinden ısrar eden Kazakistan’a ve Azerbaycan’a karşı koalisyonken, şimdi İran azınlıkta kalıp durum değiştiğini görmekteyiz. Ancak buna rağmen, Türkmenistan, İran’ı da etkili jeopolitik komşu olarak ilgilendirecek, Hazar denizinin eşit olarak bölünmesi durumunu teşvik etmektedir ve beş ülkenin görüşüne dayanan ve ikili anlaşmalarla değil, beş taraflı anlaşmalarda saptanmasını sağlamaktadır.[26]
SONUÇ
Hazar denizine kıyısı olan ülkeler, Hazar’da bulunan zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarından daha fazla pay kapmak istemeleri nedeniyle statü konusunda bugüne kadar bir anlaşmaya varamıyor. Hazar Denizi’nin Sovyet-İran antlaşmaları ile belirlenen uluslararası hukuki rejimi hala değişikliklere uğramamış. Aynı zamanda, Hazar Denizi’nin Sovyet-İran hukuki rejimi, geliştirmeyi gerektirdiği oldukça açıktır. Bugün, her beş devlet tek tek kendi çıkarlarını korumaktadır ve her beş devlet tek taraflı olarak kendi çıkarlarını öne sürerek kendi çizimlerine göre Hazar denizini ulusal sektörlere bölüp, her devlet kendi statüsü ile ilgili yeterli sayıda argüman topladığı görülmektedir. Hazar’daki ekolojik durumun, deniz bitki ve hayvanlarının korunması, kullanılması ve olağanüstü hallerde işbirliği yapılması yönünde belli mutabakat sağlanmış olsa da Hazar’ın “göl mü deniz mi” olması, dibinde ve yüzeyinde sınırların belirlenmesi, petrol ve doğalgaz yataklarının kime ait olacağı, deniz dibinden boru hatlarının döşenmesi gibi konuların belirsizliği giderilememiştir.
Hazar’a kıyısı olan ülkelerden Rusya, Azerbaycan ve Kazakistan‘ın, deniz dibinin bölünmesi yönünde anlaşması bulunmaktadır. Hazar’ın göl olarak kabul edilmesi gerektiğini savunan Rusya, deniz yüzeyinin ulusal bölgelere bölünmesini savunuyor, ortadaki alanın da beş ülke tarafından ortak kullanılmasını öneriyor ve Hazar’dan geçecek boru hatlarında tüm ülkelerin onayının alınması gerektiğinde ısrar etmektedir. Kazakistan ve Azerbaycan ise Hazar’ın ulusal bölgelere ayrılmasını savunmaktadır. İran ise Sovyetler dönemindeki sınırından daha fazla alan istiyor. Yeni doğalgaz yataklarına sahip olmak için de Hazar’ın dibinin ve yüzeyinin beş eşit bölüme ayrılmasını öneriyor ve olası sınır bölgesinde bulunan ve henüz işletilmeyen Alev doğalgaz yatağı konusunda da Azerbaycan‘la anlaşmazlık yaşamaktadır. Türkmenistan da İran gibi Hazar’ın eşit şekilde paylaşılmasını öne sürmektedir ancak özellikle Rusya, Azerbaycan ve Kazakistan ile bu konuda fikir ayrılıkları yaşamaktadır.
Hazar Denizinin hukuki statüsü ile ilgili her türlü düzeyde gerçekleşen tartışmalar sonucunda, Hazar Denizinin Hukuki Statüsü Anlaşmasını imzalamak kıyıdaş devletlerin birincil ve acil görevi olarak nitelendirilmektedir. 2014 yılında Rusya’nın Astrahan şehrinde yapılan zirvede, Hazar’a komşu ülkelerin liderleri 20 yıldır devam eden sorunlu konuların sayısının azaldığını, kalan konularla ilgili çalışmalarının yoğunlaştığını ve 2016 yılında Kazakistan’da gerçekleşecek zirvede bu sorunu çözecek konvansiyonun imzalanabileceğine inandıklarını söylemişlerdir.
Sonuç olarak, Hazar Denizi’nin yeni hukuki statüsü Hazar denizi devletleri tarafından uzlaşma temelinde tanımlanmalıdır. Hazar Denizi’nin hukuki statüsüyle ilgili hiç kimse tek taraflı karar verme hakkına sahip değildir. Kapsamlı bir çözüm olarak Hazar Denizinin hukuki statüsü, yükselen deniz seviyeleri de dahil olmak üzere navigasyon düzenlenmesi, biyolojik ve mineral kaynaklarının kullanımını, çevresel boyutları ve kıyıdaş devletlerin yetki sınırlarını içermelidir.
.
Dana KASKABAYEBA
Hacettepe Üniversitesi Doktora Öğrencisi
_____________
KAYNAKÇA
[1]http://www.turksam.org/tr/makale-detay/1185-orta-asya-enerji-ve-guc-mucadelesinde-4-hazar-zirvesinin-onemi. (E.T. 17.05.2015)
[2] Suleymenov U., Karagianis E., Kazakistan i yuridiçeskie raznoglasie v otnoşenii Kaspiiskogo morya, Central Asian journal, №4, s.109, 2004
[3] Kondaurova V., Vopros o pravovom statuse Kaspiiskogo morya: mejdunarodnoe pravo otveta ne daet, Tsentralnaya Azia i Kavkaz, №6 (60), s. 86, 2008
[4] Abishev A., Kaspii: Neft i Politika, Almaty, s. 159, 2002
[5] Han G.B., Suvorov L.S, Rahmanova G.B., Vneşnyaya Politika Respubliki Kazakstan, Almaty, s. 268, 2001
[6] Kondaurova V., a.g.m., s.86-87
[7] Hazar denizi havzasının alanı yaklaşık 3.1-3.5 milyon kilometre karedir. Havzanın uzunluğu, küzeyden güneye yaklaşık 2500, doğudan batıya yaklaşık 1000 kilometredir. Hazar denizi havzası 9 ülkeyi kapsamaktadır. Onlar şunlardır: Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, İran, Kazakistan, Rusya, Özbekistan, Türkiye ve Türkmenistan
[8] Kondaurova V., a.g.m
[9] Vovk I., İvanov P., Respublika Kazakstan: poisk reşeniya problemy pravovogo statusa Kaspiiskogo morya v poslednee desyatiletiya XX veka, Vestnik Orenburgskogo Gosudarstvennogo Universiteta(OGU), № 5 (154), 1998
[10] Fedulova N., Pravovoi status Kaspiiskogo morya: pozitsii pribrejnyh gosudarstv, Mirovaya ekonomika i mejdunarodnye otnoşeniya, № 8, s. 68, 2008
[11] Ibid, s.28-29 aktaran Yasın Poyraz “Hazar’ın Hukuki Rejimine İlişkin Sorunlar ve Kıydaş Devletlerin Çözüm Çabaları”, Uluslararsı Hukuk ve Politika, C.7, s. 28, 2011, s.32
[12] Kazakistan Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanlığının resmi sitesi. Pravovoi Status Kaspiiskogo Morya http://mfa.gov.kz/index.php/ru/vneshnyaya-politika/aktualnye-voprosy-vneshnej-politiki-kazakhstana/pravovoj-status-kaspijskogo-morya (E.T. 17.05.2015)
[13] Süleyman Sırrı Terzioğlu, ‘Hazar’ın Statüsü Hakkında Kıyıdaş Devletlerin Hukuksal Görüşleri’, Orta Asya ve Kafkasya Araştırmaları, c. 3, s. 5, 2008, s. 33
[14] Sözleşme metninin Türkçe çevirisi için bkz.; Aslan Gündüz, Milletlerarası Hukuk, Temel Belgeler-Örnek Kararlar, 5. Bası, (İstanbul: Beta, 2003), s. 354. Kapalı deniz “tamamen bir veya birkaç devletin toprakları ile çevrili geniş su alanları” şeklinde de tanımlanmaktadır. Selami Kuran, Uluslararası Deniz Hukuku, İstanbul: Türkmen Yayınevi, s. 32, 2009
[15] Kovalyov A.,, Müasir Beynlhalq Dniz Hüququ ve Onun Ttbiqi Praktikası, (Bakü: Qanun, 2006), s. 181. Aktaran Yasın Poyraz “Hazar’ın Hukuki Rejimine İlişkin Sorunlar ve Kıydaş Devletlerin Çözüm Çabaları”, Uluslararsı Hukuk ve Politika, c. 7, s. 28, 2011, s.32
[16] Süleyman Sırrı Terzioğlu, a.g.m., 35
[17] Selçuk Çolakoğlu, “Uluslararası Hukukta Hazar’ın Statüsü Sorunu”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, C. 53 S.1, 1998, s.108, http://dergipark.ulakbim.gov.tr/ausbf/article/view/5000053706/5000051022
[18] Kazakistan Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanlığının resmi sitesi.Pravovoi Status Kaspiiskogo Morya, http://mfa.gov.kz/index.php/ru/vneshnyaya-politika/aktualnye-voprosy-vneshnej-politiki-kazakhstana/pravovoj-status-kaspijskogo-morya (E.T.17.05.2015)
[19] Vovk I., İvanov P., a.g.m., s.33
[20] Abishev A., a.g.e., s. 168
[21] Abishev A., a.g.e., s. 201
[22] Kondaurova V., a.g.m., s. 88
[23] Temirbulatov A., Pravovoi Status Kaspiiskogo Morya: pozitsii prikaspiiskih gosudarstv http://geobez.ru/index.php/arkhiv-nomerov/8-kategoriya-na-glavnoj/20-new-one (E.T. 17.05.15)
[24] Edjiev İ., Geopolitiçeskie Protsessy v Kaspiiskom Regione v 90-e gody XX veka i naçalo XXI v., Мoskva, s 86, 2005
[25] http://www.anayasa.gen.tr/azerbaycan-aleskerli.htm
[26] Kondaurova V., a.g.m., s. 91
Comments are closed