Bağış Sepeti

Yasal Uyarı: Kaynak gösterilmeden ve açık link verilmeden sitede yer alan yazılar kullanılamaz.

Uluslararası İlişkiler

TEK ÇARE GAZZE’NİN TÜRKİYE’YE KATILMASI MI?

Süleyman ERDEM

Filistinlilerin Nakba (Felaket) Günü olarak kabul ettikleri 15 Mayıs 1948’in 70’inci yıldönümünde, ABD Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması ve bu hadiseyi protesto eden silahsız Gazzelilere karşı İsrail’in gerçekleştirdiği katliamı hepimiz büyük üzüntü ve öfkeyle izledik.

İsrail’in silahsız protestoculara karşı orantısız saldırısı sonucu içlerinde 8 aylık bir bebeğin ve çocukların da bulunduğu 60 küsur kişi şehit edildi, 2700 civarında kişi de yaralandı.[1] Ne İsrail, ne de bu hadislere neden olan ABD yönetiminden ise en ufak bir üzüntü ve pişmanlık emaresi görülmedi.

Türkiye, tıpkı Mavi Marmara hadisesinde olduğu gibi, yaşanan bu katliama en fazla tepki gösteren ülkelerden biri oldu. Yöneticilerimiz İsrail’i “terörist devlet” olarak nitelediler ve yaşananlardan ötürü İsrail ile ABD’yi suçladılar. İsrail ve ABD Büyükelçilerimiz Türkiye’ye çağrıldı ve İsrail’in Türkiye’deki diplomatları bir süreliğine ülkelerine gönderildiler. Önümüzdeki günlerde de çeşitli yerlerde siyasi partilerimiz öncülüğünde mitingler düzenlenecek.

Ancak bu ve benzeri tepkiler, bugün İsrail zulmünü durdurmadığı gibi, geçmişte de durdurmadı. Bundan sonra da durduracağını düşünmek, naiflik olur. Karşımızda Birleşmiş Milletler kararlarını hiçe sayan, işine gelmediği sürece kimseyi dinlemeyen ve kâle almayan ancak bu şımarıklığı neticesinde de hiçbir yaptırımla karşılaşmayan bir İsrail var. (Mavi Marmara hadisesi ve o gemide verilen şehitler de yaşanan olumsuzlukları olumlu yönde değiştiremedi.)

Aslında İsrail’in bu zulmüne ve şımarıklığına karşı tüm ülkelerin kamuoylarında alttan alta biriken bir öfke var. Ancak global finans ve medya sektörlerinde çok etkili olan Siyonist Yahudiler, bu tepkilerin birleşip somut bir neticeye ulaşmasını engelliyorlar. Ama bu engellemeler, iyi hazırlanmış bir kamu diplomasisi ve başta Gazzeliler olmak üzere tüm Filistinlilerin İsrail zulmünden kurtulmalarına yönelik kısa, orta ve uzun vadeli stratejiler ile rahatlıkla aşılabilir. Yeter ki böyle bir niyet ve çaba olsun.

Bu analizin konusu Gazze olduğu için aşağıda Gazze’ye ilişkin önemli bilgilerin yer aldığı bir derleme sunacağım. Ama Gazze dışındaki Filistin topraklarında da benzer zulümlerin, hatta daha da öte aşağılamaların olduğunu unutmayınız lütfen. 2008 yılında Harvard Üniversitesi’nde yüksek lisans yaparken İsrailli arkadaşların düzenledikleri bir haftalık tura katılarak İsrail’i gezme fırsatı buldum. Tur planlamasına Harvard Üniversitesinde öğrenim gören Batı Şeria’dan Filistinli arkadaşlar da zorla (demokratik baskıyla) dahil olmuşlar ve düzenleme komitesini çok kısa bir süreliğine de olsa (hatırladığım kadarıyla 10 saatlik bir Batı Şeria ziyareti olmuştu) ekibi Batı Şeria’ya götürmeye ikna etmişlerdi. O kısa süre içerisinde, Filistinlilere yaşatılan zulmü bizzat görme imkanım oldu. El Halil kentinde pazarda gezerken, sokak üzerine ağ gerildiğini gördük. Sebebini sorduğumuzda Yahudi yerleşimcilerin üst katlardan sokaktan geçenler üzerine çöp ve pislik attıklarını, Filistinlilerin de katı atıkları engellemek için böyle bir çare buldukları söylenmişti. El Halil Belediyesinden bir yetkili, dünyanın hiçbir yerinde örneği olmayan “yayalara tek yön” uygulamasının şehirlerinde uygulandığını ifade etmiş ve hiçbir mantığı olmayan, sadece hakaret ve aşağılama amaçlı benzer uygulamaların kendilerine reva görüldüğünü anlatmıştı. Yahudi yerleşimciler için ayrı yollar olması, Filistinlilerin bu yolları kesinlikle kullanamaması, Filistinliler için aynı yol üzerinde sık aralıklarla askeri kontrol noktaları oluşturulması ve bu kontrol noktalarında İsrail askerlerinin keyiflerine göre Filistinlileri bekletmeleri gibi uygulamalar, hangi dinden olursa olsun vicdanı olan hiçbir insanın kabullenemeyeceği uygulamalardır. Bu gibi insanlık dışı uygulamalar anlatılabildiği takdirde, İsrail’e karşı alınabilecek her türlü tedbirin tüm ülkelerin kamuoyları tarafından desteklenmesi ve bunun da o ülke siyasetçilerini etkilemesi kaçınılmazdır.

Şimdi gelelim başlıkta zikrettiğimiz konuya… Madem ki kınamakla, diplomatları geri çekmek veya geri göndermekle ve mitinglerle Filistinlilerin yaşadıkları sorunlara bir çare üretemiyoruz. O zaman artık başka şeyler düşünmek zorunda değil miyiz?

Akdeniz’in güneydoğu kıyısındaki Gazze Şeridi, 363 km2 yüzölçümünde, 45 kilometre uzunluğunda, 10 kilometre genişliğinde, kuzey ve doğusunda İsrail, güneyindeyse Mısır’ın Sina yarımadasına komşu bir toprak parçasıdır. Nüfusu; 1,9 milyondur.

Acaba Gazze Şeridi, Hatay’ın Türkiye’ye katılmasına benzer bir şekilde Türkiye’ye katılabilir mi? Britannica Ansiklopedisinde Gazze Şeridi ile ilgili şöyle denilmektedir; “Gazze Şeridi, fiilen var olan hiçbir devletin hukuki bir parçası olarak kabul edilmeyen yoğun bir yerleşim yeri olması açısından olağan dışıdır.[2]

Gazze Şeridi, kağıt üzerinde Filistin’e ait gözükse de, Filistin’in diğer bölgeleriyle (Batı Şeria ve Doğu Kudüs) bağlantısı bulunmamakta, doğu ve kuzeyden İsrail topraklarıyla, güneyden ise Mısır topraklarıyla çevrelenmektedir.

Aşağıda Gazze’ye dair verilen kısa bilgilerden görüleceği üzere Gazze Şeridi, dünyanın en büyük açık hava hapishanesi konumundadır. Zira hem İsrail’e hem de Mısır’a açılan kapılar sıkı bir şekilde kontrol altında tutulmakta ve Gazzelilerin seyahat özgürlükleri çok büyük ölçüde kısıtlanmaktadır.

Gazze’de bir duvar yazısı ; “Biz sadece hayata benzeyen bir hayatı hayal ettik”

Dün Gazze’de yaşanan hadiseleri değerlendiren Guardian Gazetesi, “14 yaşında kaybedecek hiçbir şeyi kalmadığını düşünen Filistinli kız” başlıklı haberinde Wesal Şeyh Halil’in hikâyesini anlatıyor. Wesal’in babasının; “Ölümün bu hayattan iyi olduğunu düşünüyordu. Gösterilere her gittiğinde, Allah’a şehit olmak için yalvarıyordu” dediğini, hayatın Wesal ve diğer altı çocuğu için artık katlanılmaz hale geldiğini, ailesinin İsrail’de hiç görmedikleri bir köyden geldiğini ve üç kuşaktır Gazze’deki El Bureyj mülteci kampında yaşadıklarını, kızının da Gazze’den hiç dışarı çıkmadığını naklediyor.[3]

Bu yürek burkan durum ve mevcut konjonktür karşısında, Gazzeliler için İsrail ve Mısır’ın merhameti dışında herhangi bir çıkar yol gözükmüyor. Bu durum, ancak Gazze Şeridi’nin başka bir ülkeye katılması ile çözülebilir. Böyle bir katılım, bağımsız ve kendi ayakları üzerinde durabilen bir Filistin Devleti kuruluncaya kadar olmak kaydıyla da olabilir. Böyle bir seçenek için en mantıklı çözüm, Gazze Şeridi’nin güney komşusu Mısır akla geliyor. Ancak Mısır, 1948’den 1967’de yaşanan 6 Gün Savaşlarına kadar neredeyse kesintisiz bölgeye hakim iken hiçbir zaman Gazze Şeridi, Mısır hükümeti tarafından Mısır’ın bir parçası olarak kabul edilmedi ve İsrail tarafından topraklarından sürülen Filistinli mültecilerin Mısır vatandaşı olmalarına veya Mısır ile diğer Arap ülkelerine göç etmelerine izin verilmedi.[4]

Mısır’ın böyle bir öneriyi bugün kabul edeceğine dair bir işaret yok. Aynı şekilde başka herhangi bir ülkenin de İsrail ile ilişkilerini bozma pahasına böyle bir öneriye sıcak bakacağını sanmıyorum. Ancak Türkiye, Gazzelilerin istemesi durumunda, sırf bu zulme son vermek için Gazze’nin kendi ülkesine katılmasını kabul edebilir. Türkiye, hem devlet hem de halk olarak İsrail ve arkasındaki güçler ile ilişkilerini tamamen gerecek bir gelişmeye korkusuzca “evet” diyebilir ve katılım olması durumunda Gazze’de egemenlik haklarının gereği olan tedbirleri alabilir.

Gazze, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yaklaşık 400 km uzaktadır ve Türkiye’ye katılması durumunda lojistik açısından sorun yaşanmayacak bir konumdadır. Gazze halkı, tüm olumsuzluklara rağmen eğitimli bir halktır. Gazze’nin Türkiye’ye katılması, hem insan kaynağı açısından, hem de Gazze Şeridi’ne ait karasularının ve bu bölgede yer alan doğalgaz yataklarının kullanımı açısından Türkiye’ye de fayda sağlayacaktır. Doğu Akdeniz’de doğalgaz yatağı tesbit edilmiş üç ana bölge bulunmaktadır. Bunlar; Kıbrıs’ın güneyindeki Laviathan, Kıbrıs, Lübnan ve İsrail arasındaki Tamar-Dalit ve Gazze açıklarındaki Mari B Field bölgeleridir.[4-a]

Doğu Akdeniz’de Tespit Edilen Doğalgaz Yatakları (Kaynak: Aljazeera Türk)

Peki bu katılma nasıl olabilir? Hatay’ın 1939 yılında Türkiye’ye katılması, bu konuda bir örnekli teşkil edebilir. Hatay’da Ağustos 1938’de Türkiye ile Fransa’nın gözetimi altında Hatay Meclisi seçimleri yapılmıştı. 1938 Eylül’ünde ise Sancak Meclisi ilk toplantısını yaparak Hatay Cumhuriyetini ilan etmiş, 23 Haziran 1939 tarihinde Hatay Meclisi oy birliği ile Türkiye’ye katılma kararı almıştı.[4-b]

Ancak eğer böyle bir seçenek düşünülürse, Gazze’nin katılımı birebir Hatay’ınki gibi olamaz. Zira Gazze’de yönetimi elinde bulunduran Hamas, uluslararası meşruiyeti olmayan bir yapıdır. Bu nedenle Hamas Yönetiminin alacağı bir karar, işi olacaksa da olmaz yapar. Ancak Gazze’de Türkiye’ye katılıma yönelik bir plebisit (halk oylaması) yapılabilir ve büyük çoğunluk Türkiye’ye katılma yönünde oy verirse, uluslararası meşruiyet sağlanır.

Gazze’nin Türkiye’ye katılması, mevcut konjonktürde uçuk bir öneri gibi gelebilir ancak sizce de artık uçuk da olsa somut önerilere ihtiyacımız yok mu?

Gazze Şeridi hakkında derlenmiş bazı bilgiler;[5]

– Akdeniz’in güneydoğu kıyısındaki Gazze Şeridi, 363 km2 yüzölçümünde, 45 kilometre uzunluğunda, 10 kilometre genişliğinde, kuzey ve doğusunda İsrail, güneyindeyse Mısır’ın Sina yarımadasına komşu bir toprak parçasıdır.

– İsrail ablukası altındaki Gazze Şeridi’nde yaşayan Filistinlilerin sayısı, 2017 nüfus sayımına göre 1 milyon 899 bindir. Gazze’de yaşayan 1,9 milyon Filistinlinin yarısından çoğu İsrail’le geçmişte yapılan savaşlarda mülteci durumuna düşmüş aileler ve onların çocukları.

– Mevcut haliyle Gazze, dünyanın en yüksek nüfus yoğunluğuna sahip yerlerinden biri. (363 km2/1.899.000= Km2 başına 5.231 kişi düşmektedir)

– Gazzelilerin çoğu günde 2 dolardan az bir parayla yaşamak zorunda. İsrail’in sınırı sık sık kapatması yüzünden bölgedeki işsizlik yüzde 50’yi aşmış durumda.

– Yoksulluk yüzünden eşeklerin çektiği arabaların giderek daha da yaygınlaştığı Gazze’de, yoksul görünümlü evlerin dış duvarları İsrail tarafından öldürülmüş militanların resimleriyle kaplı.

 – 3000 yıldan fazla süredir yerleşimin olduğu Gazze, antik uygarlıkların kavşak noktasında bulunuyor.

Tarih boyunca devamlı el değiştiren Gazze, Bizanslılar zamanında önemli bir ticaret merkezi ve bu arada Mekke’den gelen tüccarların da uğrak noktası idi. Müfessirler, Kureyş sûresinde bahsedilen yaz ve kış seferlerinde kışın gidilen yerin Gazze olduğunu söylemektedirler. Mekkeli tüccar kafilelerinden birinde Hz. Peygamber’in büyük dedesi Hâşim b. Abdümenâf da bulunmuş ve bu şehirde vefat etmiştir; kabrinin burada yer alması sebebiyle şehre bazı kaynaklarda Gazzetü Hâşim denildiği görülür. Hz. Peygamber’in babası Abdullah da Gazze’ye gelen tüccarlar arasındadır. Hz. Ömer’in esas servetini İslâm’a girmeden önce Gazze’ye yaptığı ticarî yolculuklardan kazandığı rivayet edilmektedir. Hicretin 2. yılında (624) Bedir Gazvesi’ne yol açan zengin ticaret kervanı da Ebû Süfyân idaresinde Gazze’den dönmekteydi. Gazze. Hz. Ebû Bekir’in hilâfeti zamanında fethedildi (13/634).[6]

– Hazreti Muhammed’in dedesinin mezarının bulunduğuna inanılan Gazze aynı zamanda İmam Şafi’nin doğum yeri

– Gazze, İsrail’in kurulmasıyla sonuçlanan 1848 Arap-İsrail savaşında Mısır’ın kontrolüne geçti. Şu anda İsrail’in işgalinde bulunan topraklardan ayrılan yüz binlerce Filistinli mültecinin gelmesiyle Gazze’nin nüfusu 1948-49’da üç katına çıktı

– Mısır yönetimi altındaki Gazze, İsrail’e karşı militan Filistin muhalefetinin yerleştiği bir yer haline geldi.

– 1949-1956 ve 1957-1967 yılları arasında Mısır askeri yönetiminde kalan Gazze Şeridi, Mısır hükümeti tarafından hiçbir zaman Mısır’ın bir parçası olarak kabul edilmedi ve İsrail tarafından topraklarından sürülen Filistinli mültecilerin Mısır vatandaşı olmalarına veya Mısır ile diğer Arap ülkelerine göç etmelerine izin verilmedi. İsrail, topraklarından ettiği mültecilerin mülklerine geri dönmesine izin vermedi ve onlara kayıpları için hiçbir şekilde tazminat da ödemedi.[7]

– İsrail, 1967 savaşında Batı Şeria, Golan Tepeleri ve Sina yarımadasıyla birlikte Gazze’yi de ele geçirdi. Yahudi mültecilerse Gazze’ye yerleşmeye 1970’lerde başladı.

– Filistin Kurtuluş Örgütü gerillaları, 1967-70 yılları arasında Gazze’de aktif halde faaliyet gösterdiler ve bu İsrail’in mülteci kamplarına sık sık saldırmasına yol açtı

– İlk Filistin ayaklanması (intifada) 1987 Aralık ayında Gazze’de başladı

– İsrail ile yapılan geçici barış anlaşmaları sonucunda, sınırlı yetkilere sahip Filistin Yönetimi 1994’te kuruldu

– İkinci intifadanın başladığı 2000’den beri, Filistinli militanlar Gazze’deki Yahudi mültecilere ve askerlere binlerce kez saldırdılar.

– İsrail, militanlara karşı birçok hava saldırısı ve operasyon düzenledi. Bu saldırılarda çok sayıda sivil de canından oldu. İsrail’in evlerini yıkması ve tarlalarını tahrip etmesi yüzünden binlerce Gazzeli evsiz ve geçimlerini sağlayacak kaynaktan yoksun kaldı.

– 2005 Ağustos ayında İsrail’in 38 yıllık Gazze işgali sona erdi. Gazze’deki 21 yerleşim biriminin tamamı boşaltıldı. Yaklaşık 8 bin 500 Yahudi, Gazze’den çıkarıldı.[8]

(Aşağıdaki bilgiler, BBC Türkçe’nin 2014 tarihli “Gazze’de Yaşam” [9] başlıklı haberinden derlenmiştir)

– Bir yıl sonra (2006) Hamas, Filistin’deki seçimleri kazanarak Gazze’deki yönetimi devraldı. Hamas, Filistin’deki siyasi rakibi el Fetih ile yolları ayırdıktan sonra 2007’den itibaren Gazze’yi yöneten taraf oldu. Hamas’ın Gazze’de yönetimi devralmasının hemen ardından, İsrail bölgeyi hızla ablukaya aldı, malların ve kişilerin serbestçe dolaşımına kısıtlamalar getirdi. Mısır ise, Gazze’nin güney sınırını kapattı.

– 2013’ün ortalarına gelindiğindeyse zaten sınırlı olan serbest dolaşım hakları iyice kısıtlandı. Bunun nedeni ise, Mısır’ın Refah sınır Kapısı’nda yeni önlemleri devreye sokması oldu. Aynı dönemde Mısır’dan Gazze’ye geçişi sağlayan kaçakçılık tünellerine karşı da yeni bir mücadele başlatılmıştı.

Kaçakçılık tünelleri Gazze ekonomisini ayakta tutan her türlü ürünün ithalatını sağlıyordu. Ayrıca Hamas’ın askeri kabiliyetini ayakta tutan silahlar da yine bu tüneller aracılığıyla Gazze’ye sokuluyordu

Ancak hem Refah Sınır Kapısı’ndaki önlemlerin sıkılaşması, hem de kaçakçılık tünellerinin kapatılması Gazze’nin tecritte kalmasına neden oldu. Kaçakçılık tünellerinin kapatılmasıyla Gazze ekonomisinin 2013’te yaklaşık 460 milyon dolarlık bir darbe aldığı ifade ediliyor.

– Gazze halkının yüzde 80’i bir şekilde gıda yardımı almak zorunda kalıyor çünkü aylık gelirleri düzenli beslenmelerine yetmiyor. İsrail’in tarıma ve balıkçılığa sınırlı ölçüde izin vermesi gıda sorununun artmasına neden oluyor.

– Gazze’de elektrik kesintileri her gün yaşanan rutin bir olay. Elektriğin büyük kısmını İsrail tedarik ediyor. Kalan kısmını ise, Gazze’nin tek elektrik santrali üretiyor. Tüketilen elektriğin küçük bir bölümü ise Mısır’dan alınıyor. Gazze’deki evlerin büyük kısmında jeneratör var ancak yakıt çok pahalı.

– Gazze çok az yağmur alan bir bölge ve kayda değer yeraltı su kaynağı da yok. Deniz tuzu yeraltı kaynaklarını ya neredeyse tamamen kurutmuş durumda ya da suyu içilemeyecek kadar tuzlu hale getirmiş. Gazze’de pompalanan suyun sadece yüzde 5,5’i Dünya Sağlık Örgütü’nün standartlarına uygun.

– Gazze’de eğitim sistemi de baskı altında. Bölgede birçok okulun faaliyetinden sorumlu olan Birleşmiş Milletler (BM) 2020’ye kadar 440 yeni okulun yapılması gerektiğini söylüyor. Ancak her şeye rağmen Gazze’de okur-yazarlık oranı yüksek. Erkeklerin yüzde 93’ü, kadınların ise yüzde 98’i okur-yazar.

 

Süleyman ERDEM – suleyman@sahipkiran.org
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
____________________________

Dipnotlar:

[1] “Gazze’de öldürülen sekiz aylık Leyla bebek ve umutsuzluk”, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-44128837

[2] “The Gaza Strip is unusual in being a densely settled area not recognized as a de jure part of any extant country”, https://www.britannica.com/place/Gaza-Strip

[3] “Gazze’de öldürülen sekiz aylık Leyla bebek ve umutsuzluk”, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-44134214

[4] https://www.britannica.com/place/Gaza-Strip

[4-a] “Akdeniz’de paylaşılamayan doğalgaz”, http://www.aljazeera.com.tr/makale/akdenizde-paylasilamayan-dogalgaz

[4-b] Can, Hakan, ” Hatay nasıl Türkiye’ye katıldı?”, http://www.dunyabulteni.net/tarihten-olaylar/118849/hatay-nasil-turkiyeye-katildi

[5] Verilen bilgilerin büyük bölümü 2005 tarihli şu linkten alınmıştır; “Gazze Şeridi’nin Tarihi”, http://www.hurriyet.com.tr/dunya/gazze-seridinin-tarihi-342479 Diğer kaynaklardan alınan bilgiler için ayrıca atıfta bulunulmuştur.

[6] “Gazze” maddesi, http://www.islamansiklopedisi.info/

[7] https://www.britannica.com/place/Gaza-Strip

[8] “Gazze’den çekilme tamamlandı”,
https://www.cnnturk.com/2005/dunya/08/22/gazzeden.cekilme.tamamlandi/119608.0/index.html

[9] https://www.bbc.com/turkce/haberler/2014/07/140715_vj_gazze_yasam

img

Balıkesir doğumludur. Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden 2001 yılında lisans, Harvard Üniversitesi Kamu Politikaları Bölümünden 2009 yılında yüksek lisans derecesi almıştır. 2002 yılında Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde memur olarak kamuda göreve başlayan Erdem, 2003-2004 yılları arasında Maliye Bakanlığında Vergi Denetmen Yardımcısı olarak görev yapmış, 2004 yılından itibaren de Başbakanlıkta Uzman Yardımcısı, Uzman ve Tanıtma Fonu Genel Sekreteri görevlerinde bulunmuştur. 2009-2011 yılları arasında Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK)’da Geçici Uzman sıfatıyla YÖK ve ÖSYM’deki denetimlerde görev almıştır.

Comments are closed

Benzer Gönderiler