(Birinci bölüm için tıklayınız)
Fransa, anayasal anlamda laik bir devlettir. 1789 Fransız İhtilalinden sonra laiklik, devlet kurumlarında ve toplum kesimlerinde kabul görmüştür. Ancak laiklik; bir devletin yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmaması ve devletin dinler karşısında tarafsız olması şeklinde tanımlanırken, Fransız Devleti dinler karşısında tarafsız değildir.
Fransız halkının büyük çoğunluğu, Katolik Hıristiyan kökenlidir. “Kökenlidir” diyoruz çünkü ateizm, deizm ve agnostisizm, Fransa’da oldukça yaygındır. Bilimsel çalışmalarda Katolik Hristiyan oranının %50’lere düştüğü, halkın %30’dan fazlasının ateist ya da agnostik olduğu sonucu çıkmıştır. Ateist oranı, özellikle genç nüfus içinde giderek artmaktadır. Ateizm, dinin sosyal düzen kurallarına bağlılık hissetmeyen kitleler ürettiği için bu durum aslında Fransız karar vericiler için bir sorun olarak algılanmaktadır.
Fransa’nın Lyon şehrinin merkezinde neredeyse bütün yol kenarları ücretli otopark iken, şehrin merkezinde hâkim bir tepede konuşlanan katedral çevresi, ücretsiz otoparktır. Halkı kiliseye teşvik etmek için yoğun çalışmalar yürütülmektedir. Neredeyse her hafta evlerin kapıları çalınmakta, “5 dakika ayırır mısınız?” diyerek kilise faaliyetleri hakkında bilgiler verilmekte ve destek istenmektedir. Fransızlar, İngilizce konuşma noktasında isteksiz de olsa katedrallerindeki rahipler, İngilizce tanıtımlar yapmakta, hatta Fransızca bilmeyen Türk iseniz hemen Türkçe propaganda kitapçıkları ve Türkçe İnciller hediye edilmektedir.
Müslüman karşıtlığı ortak paydasında, ateist ve Hıristiyan Fransızlar birleşmektedir. Charlie Hebdo olayından sonra Fransa’da Müslümanlara yönelik nefret ikiye katlanmış ve Camiler ile Müslüman derneklerine yönelik saldırılar ve kundaklama hadiseleri olmuştur. Bu saldırılar artınca, Fransız hükümeti mecburen camileri korumak için ikişer güvenlik personeli görevlendirmiştir. Bunun üzerine ateist Fransızlar, hemen Hristiyanların saflarına geçmiş ve kalabalık protesto gösterileri düzenlenmiştir. “Fransa laik bir ülkedir. Camiler korunacaksa kiliseler de korunmalıdır” temalı yürüyüşler üzerine hükümet, sinagogları ve kiliseleri de koruma kararı almıştır ve bu kararı bizzat Fransız Başbakanı açıklamıştır. Bunun için doğan (40 bin kişilik) güvenlik personeli açığı ve bütçeye getireceği yük, halen Fransız kamuoyunda tartışılmaktadır. Oysa bu süreçte hiçbir kiliseye yönelik en ufak bir saldırı olayı olmamıştır.
Fransızların Kuzey Afrika’da yaptıkları soykırımlar, katliamlar, sömürgecilikleri nedeniyle sömürülen milletlerin (Cezayir, Tunus, Fas ağırlıklı) Fransa’daki mensuplarında tepkisellik yüksektir. “Fransızlar bize yıllarca zulmetti, şimdi biz bunlara ne zarar verirsek mubahtır. Çalsak da, yaksak da, vursak da, yıksak da caizdir. İntikam alıyoruz.” mantığındaki kimi Kuzey Afrikalı Müslümanların bu yaklaşımları, maalesef Müslümanların geneline teşmil edilmektedir. Kuzey Afrikalı Araplarda suça ve gayri meşru işlere karışma eğilimi, azımsanamayacak seviyededir.
Fransa’da İslamofobia, yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve ayrımcılık (rasizm ve diskriminasyon) yüksek seviyededir ve giderek artmaktadır. Maalesef Fransızlar, Müslümanların dünya genelindeki halini ve özelde de Fransa Müslümanlarının durumunu, İslam karşıtlığına gerekçe olarak göstermektedirler.
Fransa’da yaşayan Müslüman gençler, kalifiye iş başvurularında, daha özgeçmişlerinin incelenmesi aşamasında isimden elenmektedirler. Müslümanlar, büyük şirketlerde elit pozisyonlara layık görülmemektedir. Alt ya da en fazla orta düzey görülen işlerde çalışma şansı tanınmaktadır. Öte yandan son 6 ay içinde başörtülü kadınlara yönelik şiddet saldırılarındaki artış ise endişe verici boyuta ulaşmıştır. Bunlar, Fransız toplumundaki artan Müslüman karşıtlığının bazı somut delilleridir.
Fransa’da halen liselerde öğrenciler için ve devlet kurumlarında çalışanlar için başörtüsü yasaktır. Üniversitelerde de başörtüsünün yasaklanması, kamuoyunda ciddi olarak tartışılmaktadır. Maalesef Fransa’da bu yasağı savunanlar, Türkiye’de yakın geçmişte uygulanan yasakları örnek göstermekte ve “kamusal alan, siyasi-dini simge” gibi argümanlar kullanmaktadırlar. Fransız yazar ve siyasetçilerinin “Türkiye laik bir ülke olarak başörtüsünü yasaklamıştı, biz de yasaklamalıyız.” şeklinde beyanatları görülmektedir. Hatta geçtiğimiz günlerde çocuğuna ait bir belge almak için belediyeye giden bir anneden başını açması istenmiş, aksi takdirde bu hizmeti alamayacağı beyan edilmiştir. Bunu kabul etmeyen kadıncağız, belgeyi alabilmek için yan odaya geçerek erkeklerin olmadığı bir bölümde başını açmak zorunda kalmıştır. Bu gibi olaylar giderek daha sık yaşanmakta, birçoğu hiç gündeme gelmemektedir.
Hâlihazırda Fransa gündeminde yoğun tartışılan bir başka olay, kız öğrencilerin “uzun siyah etekle” okula gelemeyeceği yönündeki yasaktır. Bu yasağın muhatabı olan iki kız öğrencinin Türk vatandaşı olan aileleri, dava açmak istememiştir. Fransa’daki Türklerin birçoğu, Fransız devletiyle karşı karşıya gelmekten imtina etmekte, haklarını aramakta ve savunmakta yetersiz kalmaktadır. Aynı yasağa muhatap olan Arap bir öğrencinin velisi dava açmıştır ve konu halen yargı önündedir. Ancak Fransız yargı mercilerinden “uzun etek yasağı” ile ilgili olarak din ve vicdan hürriyetine saygı duyarak eğitim hakkını güvence altına alacak bir karar beklemek, iyimserlik olacaktır. Zaten kamuoyu da bu gençlerin aile baskısıyla kapalı giyindiklerine inanmaktadır.
Acıdır ki Fransa’da yaşayan, bazıları ergenlik çağında olan ve doğal olarak ailesiyle çatışan Müslüman gençlerden kimileri, ailelerini baskı yaptıkları iddiasıyla polise şikayet etme yoluna gitmişlerdir. Avrupai kültürün rahatlığıyla geleneksel ve dini değerler arasına sıkışıp kalan bu gençler, arayış ve bunalım halindedir. Basit aile içi meseleler polise intikal edip umuma açık bir hal alınca, bu durum da Müslümanlar aleyhinde kullanılmaya müsait hale gelmektedir. (Devam edecek)
.
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
Comments are closed