Bağış Sepeti

Yasal Uyarı: Kaynak gösterilmeden ve açık link verilmeden sitede yer alan yazılar kullanılamaz.

Etnik ve Dini Yapılar

EL-KAİDE, KURULUŞU VE AMAÇLARI

Süleyman ERDEM

(Not: Aşağıdaki makale, Yakın Plan Yayınevi tarafından yayınlanan “Cihatçılar: El Kaide ve IŞİD’e katılanların hikayeleri” isimli Kitabın “El-Kaide” başlıklı (sayfa 38-48) bölümüdür.)

Arapça bir kelime olan “kaide” kelimesi; “operasyon üssü”, “kuruluş” veya “ilke” ve “yöntem” gibi anlamlara gelmektedir.[1] El-Kaide ifadesi, 1980’lerin ortalarında Sovyetlere karşı Afgan mücahitlerle birlikte savaşmak için İslam dünyasının farklı bölgelerinden Afganistan’a gelen gönüllüler tarafından kullanılmaya başlandı. Arapçada yaygın bir kelime olan “kaide”, bu gönüllü savaşçıların pek çoğu tarafından “operasyon üssü” anlamında kullanılıyordu.[2]

El-Kaide’nin temellerini, El-Kaide’nin ideoloğu olarak nitelendirilen Abdullah Azzam’ın attığı söylenebilir. Güçlü akademik ve İslami niteliklere sahip olan Azzam, Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgal ettiği dönemde Cidde’de öğretim görevlisi idi. 1980’de Körfez ülkelerinden yardım toplamak için gelen Afgan mücahit liderleri ile tanıştı ve kendisini onların davalarına adadı. Sovyetlere karşı mücadeleye katkı vermek için önce Pakistan’ın İslamabad şehrinde Suudi sermayesi ile kurulmuş olan Uluslararası İslam Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak göreve başladı. 1984’te Peşaver’e yerleşen Abdullah Azzam, Afgan cihadına katılmak üzere gelen gönüllülerle birlikte Ortadoğu’dan akan mali yardımın yönetimini ve organizesini yürütmek amacıyla Mekteb el-Hidemat’ı (Hizmet Ofisi’ni) kurdu.[3]

El-Kaide dâhil bugün İslam adına savaştığını söyleyen pek çok örgütün kullandığı ve geleneksel İslam anlayışından sapan cihat anlayışı, Azzam’ın söylemleri ve eserleriyle yaygınlık kazanmıştır. Bu nedenle de Azzam, El Kaide’nin ideoloğu olarak nitelendirilmektedir. Ehl-i Sünnet (geleneksel İslam) âlimlerine göre; savaş ve cihat ilan etme yetkisi, devlet başkanına aittir.[4] Kur’an ve Sünnet, cihadın sadece bir “devlet” tarafından ilan edilebileceğini söyler. Bu kaynaklarda hiçbir gruba silahlanıp kendi başlarına savaş ve cihat ilan etme yetkisi verilmemiştir. Zira şahıslara veya belirli gruplara bu tarz bir yetki verildiğinde, düşmanın mağlubiyete uğratılmasından sonra bu grupların birbirlerine düşme ve kargaşaya sebep olma ihtimalleri vardır. Mekke’de inen Kur’an ayetlerinin cihat emri içermemesi, bunun kanıtı olarak gösterilmektedir. Zira Mekke’de Müslümanların henüz bir devletleri yoktu.[5] Cihat ayetleri, Medine’de bir İslam Devleti kurulduktan sonra nazil olmuştu.

Azzam ise (Seyit Kutub’un yorumlarından da etkilenerek) bu geleneksel cihat anlayışından ayrılmaktadır. Azzam’a göre; “Cihadın farz-ı kifaye[6] olduğu zamanlarda belirli şartlarda cihat ilanı için devlet otoritesinin onayına ihtiyaç duyulabilir ancak cihadın farz-ı ayın olduğu zamanlarda buna kesinlikle ihtiyaç yoktur”. Azzam, yaşadığı dönem için cihadın farz-ı ayın olduğunu ilan etmekte[7] ve “Filistin’de cihat edecek güce sahip Arapların, cihada orada başlaması gerekir. Bu gücü kendinde bulamayanların ise Afganistan’a gitmesi gerekir” demektedir.[8]

Yine Azzam, El-Kaide ve benzeri örgütler açısından şiddet ve terör eylemlerini meşrulaştıran yorumlar getirmekte ve İslam âlimlerinin büyük çoğunluğunun aksine; düşmana faydası dokunan veya bir savaş ortamında mücadele edebilme yeteneği olmayan yaşlı, din adamı, kadın ve çocuk gibi sivillerin de hedef alınabileceğini ve din adına öldürülebileceğini savunmaktadır:

“Müşriklere ya da müşriklerin dışındaki kâfirlere faydası dokunan herkes -yaşlı da olsa, rahip de olsa veya savaşa katılmaya muktedir olmasa da- öldürülür. Savaşa iştirak etmedikleri müddetçe, güçsüz olduklarından dolayı ne kadınların ne çocukların ne de ruhbanların kastî olarak öldürülmelerine gerek vardır. Ancak, müşriklere karışırlarsa öldürülürler, çünkü onları müşrik savaşçıların arasında tek tek ayırt etmek mümkün değildir, bundan dolayı zayıfları vurmak kast edilmeksizin müşriklere ateş açılır. Afganistan’daki komünist kadınlara gelince; savaşa ve fikir alışverişine iştirak etseler de, etmeseler de, gaip halinde de olsalar, yalnız da olsalar öldürülmeleri gerekir. Çünkü onlar İslam’la çatışan, İslam’a ve Müslümanlara eziyet eden bir akideye sahiptirler.”[9]

Azzam, 1988 yılı Nisan ayında Cihat dergisinde yayınlanan bir makalesinde; “bağımsız hareket eden insanların İslam dünyasının geri kalanı için örnek oluşturacağını; bu insanların, ümmeti kendisine zulmedenlere karşı harekete geçireceğini ve bu öncü insanların hedeflenen topluma ulaşmak için bir “El-Kaide El-Sulbah” (sağlam temel) fonksiyonu icra edeceklerini” savunmuştu.[10]

Bin Ladin, Azzam’ın mükemmel İslam topluluğunun oluşturulması için ihtiyaç duyulan “sağlam temel”e dair bu yazısından dört ay sonra, 1988 Ağustos’unda, Pakistan’ın batısında yer alan Peşaver şehrinde El-Kaide’yi kurdu.[11]

Suudi Arabistanlı bir milyarder olan Usame Bin Muhammed Bin Avad Bin Ladin, namı diğer Usame Bin Ladin, Ortadoğu’nun en büyük müteahhitlerinden biri olan Muhammed Avad Bin Ladin’in 54 çocuğundan 17’ncisi olarak 1957 yılında Suudi Arabistan’da doğmuştur.[12] Bin Ladin, Cidde’deki Kral Abdülaziz Üniversitesi’nde eğitim gördüğü süreçte, kendisinden ders aldığı (El Kaide’nin ideoloğu olarak nitelendirilen) Abdullah Azzam ile tanışmış ve fikirlerinden çok etkilenmiştir.[13] Üniversitede okuduğu yıllar, radikal İslami hareketlerin yükselişe geçtiği döneme rastlayan Ladin, 1981 yılında Kral Abdülaziz Üniversitesi Ekonomi ve Kamu Yönetimi bölümünden mezun olmuştur.[14]

1980’li yılların başlarında Afganistan’a gelerek resmen cihada katılan Bin Ladin, Pakistan’dan gelen mücahitler için Peşaver’e, Beytul-Ensar (Yardım Evi) adında bir misafirhane açmıştır. Azzam’ın kurduğu Mekteb el-Hidemat (Hizmet Ofisi) ile aynı zamanlarda kurulan ve askeri bir yapılanma olmayan Beytul- Ensar, cihada katılmak için gelenleri karşılama ve askeri eğitim kamplarına ve akabinde cephelere götürülmesi görevlerini üstlenmiştir.[15]

Ayrıca Bin Ladin, anılan oluşumlar vasıtasıyla Afganistan ve Pakistan’da askeri eğitim kampları açarak finanse etmiş, diğer taraftan; Afganistan’da yol ve tünel açmak, hastane ve depo inşa etmek üzere ağır sanayi teçhizatları ithal etmiş, bu oluşumları desteklemek için ailesinin zenginliği yanında, körfez bölgesinin varlıklı ailelerinden toplanan bağışları da kullanmıştır.[16]

Emniyet kaynaklarına göreUsame bin Ladin, 1986’ya doğru Afganistan’da bizzat kendi kamplarını kurmuş ve 1988 yılında gelindiğinde kamplarından geçen tüm mücahitlere ve diğer gönüllülere ilişkin bilgileri içeren bir veri bankası kurmuştur. El Kaide’nin temeli de bu veri tabanına dayanmaktadır.[17]

Bin Ladin’in kurduğu El-Kaide, askeri bir organizasyon idi ve Abdullah Azzam’ın eğitim, organizasyon, lojistik vb. sivil faaliyetleri gerçekleştirmek amacıyla kurmuş olduğu Hizmet Bürosu’ndan (Services Office) farklıydı. Bu fark, Bin Ladin ile hocası Abdullah Azzam arasındaki geri dönülmez fikir ayrılığının da göstergesiydi. Azzam; bir zamanlar Müslümanların elinde olup şimdi Gayri Müslimler tarafından yönetilen Filistin, zamanın Sovyetler Birliği ve İspanya’nın güneyi (Endülüs) gibi toprakların tekrar Müslümanların hâkimiyetine geçmesi için çaba sarf etmek gerektiğini savunuyordu. Bin Ladin ve etrafındaki ağırlıklı olarak Mısırlı mücahitler ise Müslüman ülkelerin kâfir olarak nitelendirdikleri yönetimlerini devirmenin amaçlanması gerektiğini ve Afganistan’dan sonra sıranın Arap ülkelerinde İslam’ı iktidara getirmeye geldiğini savunuyorlardı.[18]

Bu görüşlere karşı çıkan ve böyle bir hükmü aceleci bulan Azzam, suikasta kurban gitmesinden kısa bir süre önce Ladin için; “Usame için çok üzgünüm. Cennetten gelen bir melek gibi olan bu adam, eğer bu radikallerle (Zevahiri ve Arap savaşçılarla) beraber kalmaya devam ederse, akıbetinden endişe ederim” yorumunu yapmıştı.[19] Azzam ve birçok takipçisi, Müslümanlar arasındaki ihtilaflara taraf olmamak gerektiğine inanıyorlar ve Bin Ladin’in cihat anlayışını reddediyorlardı.[20] Azzam ve Bin Ladin arasındaki bu ayrılık, neticede Azzam’ın hayatına mal oldu ve Azzam, El-Kaide kurulduktan bir yıl sonra, Kasım 1989’da iki oğlu ile birlikte Peşaver’de suikasta uğrayarak hayatını kaybetti.[21]

2002 Mart’ında Bosna otoriteleri, uzun zamandır dünya genelindeki cihat faaliyetlerini destekleyen Uluslararası Yardım Vakfı’nın (Benevolence International Foundation) Saraybosna’daki merkezine bir baskın düzenlediler. Baskında ele geçirilen dokümanlardan birinde, El-Kaide’nin kuruluş toplantısının tutanakları yer almakta idi. Belge şöyle idi;[22]

“TAREEKHOSAMA/54/TAREEKH OSAMA 127-127a

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla,

Daha önce bahsedilen kardeşler, Şeyh’in (Bin Ladin) evindeki toplantıya iştirak ettiler. Müzakerelerin çoğu, bir Danışma Konseyi seçilmesi üzerine idi. Ayrıca Mekteb el-Hidamat’ın (Hizmet Bürosu’nun)[23] başına gelenlerle ilgili bir özet de sunuldu. Toplantı, art arda iki gün sürdü ve Danışma Konseyi, aşağıda isimleri yer alan kardeşlerle toplandı.

1) Şeyh Üsame (bin Ladin)

2) Ebu Ubeydullah el-Panşiri (El-Kaide’nin askeri komutanı)

3) Ebu Burhan

4) Şeyh Tamim

5) Ebu Hecir

6) Ebu Enes

7) Ebu Hasan el-Medeni

8) Ebu Hasan el Mekki

9) Ebu İbrahim

Toplantı, Şeyh (bin Ladin) tarafından 2 noktada özetlendi:

  • Şikâyetler
  • Mekteb el-Hidamat’taki kötü muamele ve kötü yönetim

Şeyh, Konsey’in bir değişim getirmesine karar verdi. Toplantı, güneşin batmasından gece saat 2’ye kadar sürdü. 20 Ağustos 1988 Cumartesi sabahı, zikredilen kardeşler geldiler ve toplantıya başlandı. Askeri faaliyetlerin, süresine göre ikiye bölünmesi önerildi:

  • Sınırlı süreli: Bu kapsamdaki kardeşler, Sada Kampı’na (Afganistan – Pakistan sınırında bir kamp) gidecekler, burada eğitilecekler ve askeri konseyin gözetimi altında Afgan sınırlarına dağıtılacaklar.
  • Açık süreli: Bu kapsamdaki kardeşler, bir test kampına girecekler ve aralarındaki en iyi kardeşler, El-Kaide el-Askeri’ye (Askeri Üs) seçilecekler.

El-Kaide, aslen organize olmuş bir İslami gruptur. Amacı; Allah’ın ismini yüceltmek ve Allah’ın dinini muzaffer kılmaktır.

El-Kaide’ye katılmak için gerekli şartlar:

  • Açık süreli askeri faaliyet üyeleri,
  • Emirleri dinleme ve itaat,
  • İyi hal ve hareketler,
  • Güvenilir bir kaynaktan referans,
  • El-Kaide’nin kurallarına ve emirlerine itaat.

….

Toplantı, 20 Ağustos Cumartesi akşamı sona erdi. El-Kaide’nin faaliyetleri, 10 Eylül 1988 tarihinde dokuzu yönetici, toplam onbeş kardeşten oluşan bir grupla başladı.”

Tutanaktan da anlaşılacağı üzere, bazılarının iddialarının aksine, El Kaide isminde bir örgüt vardır, Bin Ladin liderliğinde 1988 Ağustosunda kurulmuş ve bir ay sonra faaliyetlerine başlamıştır. Ancak bu örgüt, 11 Eylül’den önce, ABD istihbarat örgütlerinin bazılarının tanımladıkları gibi; “Usame bin Laden’in merkezde olduğu, alandaki birliklerine emirler gönderen ve dünyanın orasında burasında saldırılar tertip eden, hiyerarşik, hücresel bir örgüt” de değildir.[24]

Bin Ladin ve ekibi, Afganistan’da yeni elemanlar cezbeden ve mevcut İslamcı militan gruplar arasında bağlantılar sağlayan bir network yapısı oluşturmayı başarmış olmalarına rağmen, hiçbir şekilde (yaygın olarak inanıldığının aksine) tutarlı bir terörist ağı oluşturmamışlardır. Bunun yerine El-Kaide, İslam dünyasının hemen her yerindeki bireylere ve birçok değişik militan gruba kaynak, bağlantı ve uzman bağlantısı sağlayan bir risk sermayesi şirketi gibi işlev görmüştür.[25] Bu nedenle de Burke, Hoffman, Jenkins, Parachini, Rosenau ve Treverton gibi terörizm uzmanları, El-Kaide’nin bir örgütten ziyade bir ideoloji ve dünya görüşü olduğunu savunmaktadırlar.[26]

Nitekim Bosna, Keşmir ve Afganistan’da katıldığı cihat faaliyetlerine ilişkin hatıralarını kitaplaştıran Yahya Konuk müstear isimli yazar, El-Kaide’nin Afganistan’daki kamplarından bahsederken şu ifadeleri kullanmaktadır;

Kamplar El-Kaide’nin kamplarıydı, evet. Biz de El-Kaide’nin savaşçılarıydık. Şu var ki, El-Kaide’nin “El”i yoktu ortada. Kaide’ler, kurallar vardı ama El-Kaide yoktu. Merkez, üs anlamına gelen “El-Kaide”yi duymamış olsak da buranın bir tür üs olduğunu idrak edebiliyorduk elbette. Bu kampların başta Arap dünyası olmak üzere tüm İslam dünyasını kapsayan genel bir teşkilatlanmanın çok önemli bir parçası olduğunu anlayabiliyorduk. Ancak ortada ne bir manifesto, ne bir deklarasyon, ne de bir lider vardı. Herhangi bir örgütsel yapıya katıldığınıza dair ne bir seremoni, ne de yazılı ya da şifahi bir ahit söz konusu değildi. …. Bize eğitim imkanı sunan yapı, tırnak içinde bir örgüt idiyse tuhaf bir örgüttü. Hiçbir propagandaya, irtibat kuracakları bir adres ya da isme ihtiyaç duymayan, hakikaten tuhaf bir örgüttü. En azından bize yönelik tutumları yahut bizim dönemimizdeki durumları böyleydi. Bize, ne yapmamız gerektiği konusunda aman aman bir angajmanda da bulunulmadı. En net konuşanı bile Amerika, İsrail gibi genel stratejik düşman tanımlaması yapmakla yetiniyordu. Durum şu merkezdeydi: Ne yapacağımızın onlar açısından önemi yoktu. Yeter ki doğruları yapalım!.. …. Ne Üsame’yi gördüm, ne Eymen el-Zevahiri’yi, ne de Ebu Hafız el-Mısri’yi…[27]

El Kaide’nin Amacı

El Kaide’nin amacı; Batılı güçleri İslam topraklarından kovarak ve Batı’nın güdümünde hareket ettiklerini iddia ettikleri Müslüman devletlerdeki yönetimleri devirip bu ülkeler arasındaki sınırları kaldırarak, tüm Müslümanların kendi inanışları doğrultusunda aynı çatı altında toplandığı bir devlet kurmaktır.[28] Bu amacı, Halifeliğin tekrar restore edilmesi olarak da tanımlamak mümkündür.

Restore edilecek Halifelik, Osmanlı bakiyeleri üzerinde kurulacak ve Körfez bölgesindeki ve Ortadoğu’daki bütün diğer devletleri (İran, Irak ve Bahreyn gibi çoğunluğunu Şiilerin oluşturduğu İslam devletleri dâhil) içererek Hz. Muhammed’den sonraki dönemde İslamî genişlemeye işaret eden “açık sulara” kadar uzanacaktır. Bu alan; İspanya’nın çoğunu ve Portekiz’i, Loire Nehri’nin hemen güneyine kadar Fransa’yı, Sicilya dâhil İtalya’nın güney kısmını, Macaristan, Balkan devletleri, Azerbaycan (çoğunluğu Şii bir devlet), Gürcistan, Kırım, Anadolu ve Asya’nın önemli bir kısmı ile Kuzey Afrika’yı kapsamaktadır.[29]El Kaide’nin şimdiki lideri Eymen El Zevahiri, amaçlarının ‘işgal edilen tüm İslam topraklarını özgürleştirmek ve kafirlere İslam toprakları üzerinde hakimiyet kurma hakkı veren tüm uluslararası anlaşmaları reddederek sonlandırmak’ olduğunu bildirmektedir. Bu anlaşmalar arasında; İsrail’in Filistin’i, Rusya’nın Çeçenistan’ı ve Kafkasya’yı, Hindistan’ın Keşmir’i, İspanya’nın Endülüs’ü ve Çin’in Doğu Türkistan’ı ele geçirmelerini sağlayanlar da bulunmaktadır.[30]

Eymen El-Zevahiri’nin Tasarladığı Halifelik Haritası

Kaynak: Seth, G. Jones, (2014), ss.16

Bu amacı gerçekleştirmek için de ilk olarak Müslüman ülkelerdeki İslami olmayan ve Batı’nın güdümünde hareket ettiklerini iddia ettikleri rejimlerin yıkılması hedeflenmektedir. Bu bağlamda ABD ve Batı’ya karşı girişilen eylemler; ‘bu güçlerin İslam Dünyasından ellerini çekmeleri, başta kutsal toprakların bulunduğu Suudi Arabistan olmak üzere tüm İslam topraklarını terk etmeleri ve İslam Dünyasındaki çürümüş rejimlere destek vermemeleri’ yönünde uyarı mahiyetinde ikincil ama daha öncelikli bir amaç olarak ortaya çıkmaktadır. Zira Batılı güçlerin desteğinden yoksun kalan hedef ülkelerdeki (kendilerine göre) İslami olmayan rejimler, çok daha kolay yıkılabilecektir.

Bu nedenle de 1996 yılından itibaren yayınladığı bazı bildiri ve açıklamalarıyla düşman sıralamasında en başa ABD’yi ve İsrail’i oturtan Bin Ladin’in düşman listesini; İngiltere, BM, NATO gibi örgütler ile bunlarla koalisyon kurmuş ve bu koalisyona destek veren ülkeler takip etmektedir.[31] Ancak Bin Ladin her ne kadar konuşmalarında Haçlılara ve Yahudilere karşı İslamî bir cepheden bahsetmiş olsa da, 2002 yılı Ocak ayında Wall Street Journal Gazetesinin Yahudi kökenli muhabiri Daniel Pearl’un Pakistan’da kaçırılarak öldürülmesine kadar El Kaide tarafından hiçbir İsrail ve Yahudi hedefine saldırıda bulunulmadı. Bu tarihten sonra da İstanbul’da 2003 yılında iki Sinagoga saldırılması gibi birkaç saldırı dışında Yahudiler hedef alınmadı.[32]

Whelan, bazı Asyalı El Kaidecilerin, Halifeliğin tamamen restore edilişine kadar Endonezya, Malezya ve Filipinler’in en azından bir kısmını içeren bir mini Hilafetin Asya’da kurulmasını önerdiklerini iddia etmektedir.[33] Ancak ABD’nin Irak’ı işgali ve akabinde Arap Baharı ile birlikte Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin, mini Hilafet için Ortadoğu’yu daha cazip hale getirdiği aşikârdır. Nitekim 2012 yılında henüz Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ve El-Kaide bağlantılı gruplar, Irak ile Suriye’de bugünkü kazanımlarını elde etmemiş iken, El-Kaide üyeliğinden hüküm giymiş bir mahkûmla yapmış olduğum mülakatta, mahkûm; “Şu an Irak’ta bir İslam Devleti var, her gün Irak’ta bombalar patlıyor, duymuyor musunuz?”demiş ve El-Kaide’nin Irak’ta bir devlet kurduğunu iddia etmişti. Bugün geldiğimiz nokta itibarıyla Irak ve Suriye’de faaliyet gösteren IŞİD ile Suriye’de faaliyet gösteren El Kaide’nin Suriye kolu olarak nitelendirilebilecek Nusra Cephesi’nin, hedeflenen mini Hilafet Devleti yolunda önemli kazanımlar elde ettiği, hatta IŞİD’in 2014 Haziranı itibariyle ilan ettiği Hilafet ile mini Hilafet hayalini gerçekleştirdiği görülmektedir.

 

Süleyman ERDEM – suleyman@sahipkiran.org
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
___________________________

Dipnotlar:

[1] Whelan, (2005), ss.21.

[2] Burke, Jason, (2004), Al-Qaeda The True Story of Radical Islam, London; Penguin Books, ss.2.

[3] A.g.e., ss.73.

[4] Gomaa, Shaykh Ali, (2013), “A Fatwa on Jihad”, Ghazi bin Muhammad, İbrahim Kalın and  Mohammad Hashim Kamali (Ed.), The War and Peace in Islam – The Uses and Abuses of Jihad, Cambridge: The Islamic Texts Society, ss.157.

[5]Saleem, Shehzad, (2013), “No Jihad without the State”, http://www.renaissance.com.pk/junref12y2.html (Erişim Tarihi: 20.11.2013)

[6] Azzam’ın kendi ifadeleri ile Farz-ı Ayın ve Farz-ı Kifaye’nin tanımı şöyledir (Emperyalist İşgallere Karşı Topraklarımızı Savunmak, ss.48-49):

Farz-ı Ayın: O öyle bir farzdır ki, tıpkı namaz ve oruç gibi her Müslümanın bizzat kendisinin yapması kendi üzerine farz olur.

Farz-ı Kifaye: Öyle farzdır ki, şayet bir kısım Müslüman onu yaparsa diğerlerinden düşer. Farz-ı kifayenin anlamı, yani onu kifaye olarak yerine getiren hiçbir kimse çıkmazsa günahı topyekun bütün Müslümanların üzerine yayılacak demektir. Yani başlangıcındaki hitap farz-ı ayın gibi Müslümanları kaplar.

[7] Azzam, Abdullah. (2011),  Emperyalist İşgallere Karşı Topraklarımızı Savunmak (Çev. Salih Barlak), İstanbul: Ravza Yayınları, ss.71-72.

[8] A.g.e., ss.45.

[9] Gürbüz, (2008), ss.152.

[10] Bergen, Peter L., (2006), The Osama bin Laden I Know, New York: Free Press, ss.75.

[11] Burke, (2004), ss.3.

[12]Mercan, Faruk, (2006), Savaşçının Dönüşü, İstanbul: Doğan Kitapçılık, ss.175.

[13] Demirel, Emin, (2004), Ölüm Arabaları, İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık, ss.26.

[14] Bergen, Peter L., (2001), Holy War Inc – Inside the Secret World of Osama bin Laden, London: Weidenfeld & Nicolson, ss.52.

[15] Konya İl Emniyet Müdürlüğü, (2007), 02./02/2007 gün ve Suç No:2007/02 sayılı Fezleke, ss.11.

[16]Mercan, (2006),  ss.178.

[17] Konya İl Emniyet Müdürlüğü, (2007), ss.12.

[18] Bergen, (2006), ss.74-75.

[19]Mercan, (2006), ss.182.

[20] Bergen, (2006), ss.74.

[21]Demirel, (2004), ss.57.

[22] Bergen, (2006), ss.80-81.

[23] Abdullah Azzam’ın kurmuş olduğu büro.

[24]Whelan, (2005), ss.23.

[25] A.g.e., ss.21.

[26] A.g.e., ss.21-25.

[27] Konuk, Yahya, (2012), Bosna’dan Afganistan’a Cihadın Mahrem Hikayesi, İstanbul: Ark Kitapları, ss.322-323.

[28] Bbc.co.uk, (2004), (http://news.bbc.co.uk/2/shared/spl/hi/pop_ups/04/world_al_qaeda/html/2.stm, Erişim Tarihi: 5.3.2014)

[29] Whelan, (2005), ss.108-109.

[30]Seth, G. Jones, (2014), A Persistent Threat: The Evolution of al Qa’ida and Other Salafi Jihadists, Rand Corporation, ss.15.

[31] Arı, Selçuk ve Arslan, Okan, (2005), Uluslararası İlişkiler ve Din, Tanrı Tarafsız mı?, Ankara: Platin Yayıncılık, ss.214.

[32] Bergen, Peter, (2005), “Al Qaeda Then and Now”, Greenberg, Karen J. (Ed.), Al Qaeda Now -Understandingi Today’s Terrorists, New York: Cambridge University Press, ss.6.

[33] Whelan, (2005), ss.109.

img

Balıkesir doğumludur. Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden 2001 yılında lisans, Harvard Üniversitesi Kamu Politikaları Bölümünden 2009 yılında yüksek lisans derecesi almıştır. 2002 yılında Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde memur olarak kamuda göreve başlayan Erdem, 2003-2004 yılları arasında Maliye Bakanlığında Vergi Denetmen Yardımcısı olarak görev yapmış, 2004 yılından itibaren de Başbakanlıkta Uzman Yardımcısı, Uzman ve Tanıtma Fonu Genel Sekreteri görevlerinde bulunmuştur. 2009-2011 yılları arasında Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK)’da Geçici Uzman sıfatıyla YÖK ve ÖSYM’deki denetimlerde görev almıştır.

Comments are closed

Benzer Gönderiler