(Bu makale, Cihatçılar – El Kaide ve IŞİD’e Katılanların Hikayesi adlı kitaptan alıntılanmıştır.)
Terör, tek nedene dayanan basit bir şiddet hareketi olmayıp siyasal, sosyal, kültürel, tarihsel, psikolojik, ekonomik ve dinî nedenlerin bir veya birkaçına bağlı olarak ortaya çıkan bir olgudur.[1] Teröre neden olan bu faktörler arasında yer alan din, kitleler üzerindeki etkisi dolayısıyla pek çok zaman manipüle edilerek terör hareketlerini meşrulaştırmak için kullanılmış ve günümüzde halen kullanılmaya devam edilmektedir.
Din, insanın mayasına konulmuş bir keyfiyet olup ilk insanla birlikte yaşanmaya başlamış ve kesintisiz olarak günümüze kadar da yaşanmaya devam etmiştir.[2] Tarihsel süreç içerisinde pek çok toplumda iktidarı elinde bulunduran güçler, iktidarlarını korumak, iktidarlarının devamını sağlamak ve/veya güçlerine meşruiyet kazandırmak için, ilk insandan beri kesintisiz olarak yaşanan bu olguyu kullanmaktan ve istismar etmekten çekinmemişlerdir. Bu nedenle de tarihin her döneminde, dini referans alan şiddet ve terör hareketlerine rastlamak mümkündür. Ancak özellikle hiçbir semavi din, saldırganlık üzerine inşa edilmemiş ve dinler tarihi boyunca yaşanan çatışmalar, o dinlerin takipçilerinin yanlış yorum ve icraatlarından kaynaklanmıştır.[3] Bu bağlamda “dini referanslı (motifli) terör”; “bir din sistemi içerisinde uç noktalarda yer alan marjinal düşünceler veya inançlar çerçevesinde, saldırganlık başta olmak üzere bazı davranış biçimlerinin kutsanarak yüceltilmesi neticesinde meydana gelen şiddet ve terör eylemleri”şeklinde tanımlanmaktadır.[4]
Dinin terör örgütlerince istismar edilmesi, diğer alternatiflere nazaran çok kolay olmaktadır. Zira dini konulardaki vaatler, “şehitlik” ve “Cennet” gibi daha çok öldükten sonraki hayatadair hususlardır ve hayatta iken karşılanmaları beklenememektedir. İnsanlara yapacakları eylemler karşılığında Cennet vaat edildiğinde, hiç kimsenin vaatte bulunanlardan bu dünyada bir Cennet talebi olamaz. Bu yüzden de din istismarı, terör örgütlerinin istismar edebileceği diğer alternatiflere nazaran daha kolay ve etkili bir metottur.[5]
Hoffer; “Geleceğe bağlı büyük umutlar, güçle desteklenmese bile en tehlikeli bir cüreti yaratabilir. Çünkü, umutla dolu olan kişi, en garip kudret kaynaklarından bile motive olabilir. Örneğin bir slogan, bir kelime, bir simge gibi…” demektedir.[6] Bu bağlamda, “Şehitlik, mutluluktur!” gibi bir slogan, Afrika’da ıssız yerleşim yerlerinde yaşayan çocuklar veya internette kaybolmuş gençler için, Barack Obama’nın başkanlık seçimlerinde kullandığı “Evet, başarabiliriz – (Yes, we can)” sloganı kadar çekici ve bulaşıcı olabilmektedir.[7] Bu açıdan bakıldığında, Karl Marx’ın “Din, halkın afyonudur” önermesinin, kötü niyetli veya cahil insanlar söz konusu olduğunda geçerli olduğu söylenebilir.
Dini referans alan terör örgütlerinin kabul ettikleri tek doğru, yanlış yorumladıkları dini inançlarıdır. Bütün aktif kitle hareketleri gibi dini referans alan terör hareketleri de, taraftarları ile dünya gerçekleri arasına gerçekleri örten bir perde koymaya uğraşırlar. Bunu, son gerçeğin mutlaka kendi ideolojileri içinde bulunduğunu ve bunun dışında başka bir gerçek ve kesinlik bulunmadığını telkin ederek yapmaya çalışırlar. Hoffer, bu durumu şöyle izah etmektedir;[8] “Kesin inançlı kişi, inançlarına dayanak olan gerçekleri, kendi deney ve gözlemlerinden değil, işte bu kutsal telkinden çıkarmalıdır. Luther demişti ki; “İncil’in dünyasına öyle sarılmalıyız ki, eğer Tanrı’nın bütün meleklerinin bana inancımdan farklı şeyler söylemek üzere geldiğini görsem, inancımın bir hecesinden bile şüphe etmeyi aklımdan geçirmeyeceğim gibi, gözlerimi kapar ve kulaklarımı tıkarım. Çünkü onlar, görülmeye ve duyulmaya layık değildir.” Duygularının ve aklının bulgularına dayanmak, ihanet ve kafirliktir. Bir inancı mümkün kılmak için, ne kadar inançsızlık gerektiğini görmek, dehşet vericidir. Körü körüne inanç diye bildiğimiz şey, pek çok sayıda inançsızlıklar ile ayakta tutulur. Bergson’un işaret ettiği gibi; “bir inancın gücü; dağları yerinden oynatmasından değil, yerinden oynatılacak dağları görmemesinden belli olur.”
Kendilerinin inandığı şekilde inanmayanlar, dini referans alan terör örgütlerince sapkın ve kötü olarak nitelendirilerek düşman tanımlamasına dâhil edilirler. Kendileri gibi inanmayanlar kötüdür ve onların inancına göre kötüye karşı topyekûn bir savaş vardır. Dini referans alan bu örgütlerin gerçekleştirdikleri her eyleme, mensuplarınca kutsal bir nitelik atfedilir ve gerçekleştirilen şiddet, dinsel bir ayin gibi algılanır.[9]
Bu şekilde kutsallık atfedilerek gerçekleştirilen eylemler sırasında olay yerinde bulunan masum insanların ölmesi, bu örgütler ve mensupları için meşru kabul edilir. Şiddeti, kutsal bir amaç için gerçekleştirdiklerine inandıkları için, bu örgütlerin mensupları eylemlerini bir cinayet olarak nitelememekte ve dolayısıyla da pişmanlık hissetmemektedirler.[10] Örneğin; İslami Cihat Örgütünün 1996 yılında Pakistan’ın başkenti İslamabad’ta Mısır Büyükelçiliğini bombalaması, bu saldırıda sivillerin ölmesi ve ölenlerin medyada “masum siviller” olarak tanımlanması üzerine, o zaman Mısır merkezli İslami Cihat Örgütünün lideri (şu an El-Kaide’nin lideri) olan Eymen El-Zevahiri, “İnananların Kalplerinin Şifası” başlıklı önemli bir makale yayınlamıştır. Zevahiri bu makalede; “ölenlerin masum siviller olarak tanımlanmasını reddederek, onların Mısır Hükümeti için çalıştıklarını ve dolayısıyla Mısır Hükümetinin suçlarına ortak olduklarını ve bu yüzden de meşru hedef olduklarını” savunmuştur.[11]
Masum insanların öldürülmesi, tabiatıyla toplumda bu örgütlere karşı bir nefret duygusu uyandırmakta, ancak dini yanlış yorumlayarak şiddet eylemlerinde bulunan bu örgütler, toplumun bu tepkilerini önemsememektedirler. Zira onların amacı toplumun değil, Allah’ın sevgi ve takdirini kazanmaktır ve dini, kendileriniAllah’ın sevgisine ve takdirine ulaştıracak en sert şiddet eylemlerini gerçekleştirmeye cevaz verecek şekilde yanlış yorumlarlar.[12]
Günümüzde din kaynaklı terör hareketlerine verilebilecek en iyi örnekler; El-Kaide ve yakın zamanda ortaya çıkan ve El Kaide’den daha radikal eylemlerde bulunan Irak Şam İslam Devleti (IŞİD)’dir. Çünkü El-Kaide ve IŞİD, dünya kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda ve yayınladıkları bildirilerde, gerçekleştirdikleri eylemleriİslam adına ve İslam düşmanlarını etkisiz hale getirmek amacıyla yaptıklarını ileri sürmektedirler.[13]
Ancak terör eylemlerine ve şiddete başvuranlar, sadece İslam Dinini referans alanlar arasından çıkmamakta; diğer dinleri referans alıp terör eylemlerinde bulunan hareket ve örgütler de hem tarih boyunca,hem de günümüzde görülmektedir. Zira her inanç sisteminde –bunun içinde Hristiyanlık, Musevilik, Müslümanlık, Hinduizm, Sihlik, Budizm ve Konfüçyüsçülük de yer alır- köktendinci gruplar vardır.[14]
Örneğin İsrail’in Filistinlilere karşı uyguladığı zulüm ve ikinci sınıf insan muamelesinin arka planında, Yahudilerin dini referanslarının olduğu bilinmektedir. Bulut’a göre; Tevrat’a sonradan sokuşturulan birçok insafsızlıklar, ahlaksızlıklar ve zulümler vardır. Tevrat’ın hükümlerinin değiştirilmesi ve ilaveler yapılması neticesinde Yahudiler, Tanrı’nın kulları olarak sadece kendilerini görmekte, kendilerinden olmayanlara karşı yapılan haksızlıklardan dolayı kendilerine bir sorumluluk atfetmemektedirler.[15] Nitekim bugün İslam’ı referans göstererek terör eylemleri gerçekleştiren El Kaide ve IŞİD gibi örgütleri oluşturan siyasal ortamın temelinde de, Yahudilerin Filistin’de Müslümanlara karşı uyguladıkları ikinci sınıf insan muamelesi ve zulümler bulunmaktadır.
1994 yılında Japonya’nın Matsumato şehrinde ve 1995 yılında Tokyo’da gerçekleştirilen saldırılarda, kitle imha silahlarını masum halk üzerinde kullanabilecek kadar şiddet yanlısı marjinal bir örgüt olan Aleph (2000 yılından önceki ismiyle Aum Shinrikyo), 1990’lı yıllara kadar dini bir organizasyon gibi faaliyet göstermiş ve bu süreçte arayış içinde olan eğitimli gençler tarafından ciddi bir sempati toplamıştır.[16] Temelde Budist felsefeyi benimsiyor gözükse de Hristiyanlık, Hinduizm, Şintoizm ve 16.yy.’da yaşamış Nostradamus’un kehanetleri etrafında şekillenen bir ideolojiye sahip olan Aum örgütü, insanları öldürerek onlara iyilik yaptıklarını savunmaktaydı. Çünkü Aum’a göre; kötülükten kurtulmanın en iyi yolu, onu yok etmek idi. Yine Aum’a göre dünya, şu ana kadar hiç olmadığı kadar kötülüklerle çepe çevre sarılmıştı ve bu yüzden dünyanın yok edilme zamanı gelmişti.[17]
22 Temmuz 2011 tarihinde Norveç’in başkenti Oslo’da ve Utoya adasında toplam 77 kişinin ölümüne ve 242 kişinin yaralanmasına neden olan iki terör saldırısını gerçekleştiren Anders Behring Breivik de, gerçekleştirdiği terör eylemlerini dine dayandırarak meşruiyet sağlamaya çalışmıştı. Breivik çıkarıldığı mahkemede;“İslam’a karşı savaşta nefsi müdafaa yapıyordum” diyerek kendini savunmuş ve gülümsemesi ve rahat tavırları ile kurban ailelerine aynı acıyı tekrar yaşatmıştı.[18] Breivik, “2083: Bir Avrupa Bağımsızlık Deklarasyonu” başlıklı manifestosunda; açıkça İslam dinine karşı olduğunu belirtmiş ve “Avrupa’da İslam’ı ve Müslümanlar istemiyoruz” ve “İslam dini, dünyanın ilerlemesinin açık bir düşmanıdır” gibi sözleriyle bu karşıtlığını ifade etmiştir. Breivik ayrıca, Avrupa’dan tüm Müslümanların kovulması gerektiğini savunmuş ve bu tezini Avrupa ve Hıristiyanların kurtuluşu için izlenmesi gereken bir yöntem olarak ileri sürmüştür.[19]
Yine 2013 yılı içerisinde Sri Lanka[20] ve Birmanya’da[21] Budist rahipler, halkı Müslümanlara karşı kışkırtan konuşmalar yapmışlar ve hatta onlarca kişinin öldürüldüğü olaylara şahsen katılmışlardı. Oxford Üniversitesi’nden Alan Strathern; “Budist rahiplere öğretilen ahlaki ilkeler arasında en önde gelenin ‘öldürmeme’ ilkesi olduğunu ve şiddetten kaçınmanın başlıca dinler arasında en merkezi yere Budizm’de sahip olduğunu” ifade etmekte ve İslami bir tehditle karşı karşıya olmayan bu iki ülkede Müslümanlara karşı Budistlerin bu tutumları ile ilgili şu sonuca varmaktadır: “Eğer kendi dünya görüşünüzün üstünlüğüne dair derin bir inancınız varsa, bunu korumak ve yaymak en önemli görev haline gelebilir. Haçlılar, İslamcı militanlar ve ‘hürriyet aşığı’ milletlerin liderleri, yüksek idealler uğruna şiddeti meşru gördüler. Budist liderler ve rahiplerin de onlardan bir farkı yok”.[22]
Yukarıda verilen örneklerden de anlaşıldığı üzere, terör evrensel bir olgudur ve dini, ırkı ve mezhebi yoktur. Zira her din, ırk ve mezhepten terörist mevcuttur. Bu nedenle de Batı literatüründe bolca yer alan İslami terörizm (Islamic terror) ifadesi, tutarlı bir ifade değildir. Zira İslam’a nispet edilen terör, İslam dininin temel kaynaklarıyla taban tabana zıtlık oluşturmaktadır.[23]
Daha önce de ifade edildiği gibi din, kitleler üzerindeki etkisi dolayısıyla pek çok zaman manipüle edilerek terör hareketlerini meşrulaştırmak için kullanılmış ve günümüzde halen kullanılmaya devam edilmektedir. İslam dinini referans göstererek terör estiren gruplar ve bireyler de, barış dini olan İslam’ı siyasi ve örgütsel çıkarları doğrultusunda bilinçli bir şekilde yanlış yorumlamakta, manipüle ve istismar etmektedirler. Ayrıca, bu manipülasyona engel olan din âlimlerini ve hukuk, tefsir, hadis ve kelam gibi ilimlerin usulünü yani metodolojisini hedef almaktadırlar. Yanlış yorum ve uygulamalarına karşı çıktıkları için yetişmiş din âlimlerini lekelemekte, sindirmekte, tekfir (kâfir olmakla itham) etmekte ve maalesef bazılarını da öldürmektedir.[24] Bu gibi örgütler, IŞİD örneğinde görüldüğü gibi, kendilerinden olmayan herkesi dinden çıkmış olarak kabul etmekte ve onları küfür ile itham etmekte; kendileri gibi düşünmeyen herkesle savaşmayı ve onları cezalandırmayı kendi bekaları ve hâkimiyetleri için vazgeçilmez bir hak olarak görmektedirler.[25]
Süleyman ERDEM – suleyman@sahipkiran.org
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
___________________________________
Dipnotlar:
[1] Baharçiçek, Abdülkadir, (2010), “Radikalleşmenin Önlenmesi ve Terörle Mücadele Üzerinde Demokratikleşmenin Rolü”, Sever, Murat, Cinoğlu Hüseyin ve Başıbüyük, Oğuzhan (Der.), Terörün Sosyal Psikolojisi, Ankara: Polis Akademisi Yayınları, ss.32-33.
[2] Yüce, Abdulhakim, (2010), “Din Maskeli Terörün Din Tahripçiliği”, Sever, Murat, Cinoğlu Hüseyin ve Başıbüyük, Oğuzhan (Der.), Terörün Sosyal Psikolojisi, Ankara: Polis Akademisi Yayınları, ss.124.
[3] Gürbüz, Beyhan, (2008), Dini Motifli ve Uluslararası Bir Terör Örgütü Olarak El-Kaide, Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara,, ss.69.
[4] Kirman, Mehmet Ali, (2004), Din Sosyolojisi Terimler Sözlüğü, İstanbul: Rağbet Yayınları, ss.320.
[5] Yelaldı, Emre, (2014), “Türkiye’de Terör, Terörizm ve Terör Örgütleri”, http://akademikperspektif.com/2014/05/18/turkiyede-teror-terorizm-ve-teror-orgutleri/, (Erişim Tarihi: 6.12.2014)
[6] Hoffer, Eric, (2005), Kesin İnançlılar (Çev. Erkıl Günur), İstanbul: İm Yayınları, ss.36.
[7] John Jay College of Criminal Justice, (2010), (http://www.jjay.cuny.edu/US_Senate_Hearing_on_Violent_Extremism.pdf, Erişim Tarihi: 20.03.2014)
[8] Hoffer, Eric, (2005), Kesin İnançlılar (Çev. Erkıl Günur), İstanbul: İm Yayınları, ss.121-122.
[9] Arıboğan, Deniz Ülke, (2003), Tarihin Sonundan Barışın Sonuna: Terörizmi Anlamak ve Anlamlandırmak, Ankara: Timaş Yayınları, ss.120-121.
[10] Gürbüz, (2008), ss.68-69.
[11] Whelan, Richard, (2005), El-Kaidecilik İslam’a Tehdit, Dünya’ya Tehdit (Çev. Prof.Dr.Hüseyin Bağcı, Bayram Sinkaya, Pınar Arıkan), Ankara: Platin Yayınları, ss.90.
[12] Arıboğan, (2003), ss.120-121.
[13] Gürbüz, (2008), ss.71.
[14] Volkan, Vamık D., (2005), Körü Körüne İnanç (Çev. Dr. Özgür Karaçam), İstanbul: Okuyanus Yayınları, ss.168.
[15] Bulut, Mehmet Ali, (2013), “Herşey yolunda mı gidiyor bize mi öyle geliyor?”, http://www.haber7.com/yazarlar/mehmet-ali-bulut/1007678-hersey-yolunda-mi-gidiyor-bize-mi-oyle-geliyor (Erişim Tarihi: 29 Mart 2013)
[16] Sözer, M. Alper ve Elmas, M. Salih, (2009), “Terörle Mücadelede Farklı Bir Yaklaşım: Japonya Örneği”, Bal, İhsan ve Özeren, Süleyman (Der.), Uzakdoğudan Yeni Kıtaya Terörle Mücadele, Ankara: USAK Yayınları, ss.18.
[17] A.g.e., ss.28-29.
[18] Milliyet.com.tr, (2012), (http://dunya.milliyet.com.tr/kurbanlari-tekrar-tekrar-olduruyor/dunya/dunyadetay/17.04.2012/1529056/default.htm, Erişim Tarihi: 1 Ekim 2013)
[19] UTSAM (Polis Akademisi Uluslararası Terörizm ve Sınıraşan Suçlar Araştırma Merkezi), (2012), Norveç’te Terör ve Breivik’in Manifestosu, Ankara: UTSAM Yayınları, ss.3-4.
[20] Yenisafak.com.tr, (2013), (http://yenisafak.com.tr/dunya-haber/sri-lankada-muslumanlara-budist-saldirisi-30.03.2013-505894 Erişim Tarihi: 12.08.2013)
[21] Bbc.com, (2013), (http://www.bbc.com/turkce/haberler/2013/08/130829_birmanya_rahip.shtml, Erişim Tarihi: 12.08.2013)
[22] Bbc.co.uk, (2013), (http://www.bbc.co.uk/turkce/ozeldosyalar/2013/05/130502_budist_musluman.shtml, Erişim Tarihi: 22.10.2013)
[23] Biçer, Ramazan ve Dalkılıç, Mehmet, (2010), “Dini Temalı Terör Hareketlerinin Ana Nedenleri”, Sever, Murat, Cinoğlu Hüseyin ve Başıbüyük, Oğuzhan (Der.), Terörün Sosyal Psikolojisi, Ankara: Polis Akademisi Yayınları, ss.124.
[24] Yüce, (2010), ss.137-138.
[25] Din İşleri Yüksek Kurulu, (2015), “DAİŞ’in Temel Felsefesi ve Dini Referansları Raporu”, ss.21.
Comments are closed