Bağış Sepeti

Yasal Uyarı: Kaynak gösterilmeden ve açık link verilmeden sitede yer alan yazılar kullanılamaz.

Etkinlikler

“OSMANLI TECRÜBESİ IŞIĞINDA MODERN TÜRKİYE’DE DEVLET-TARİKAT İLİŞKİLERİ NASIL OLMALI?” KONULU ÇALIŞTAY SONUÇ BİLDİRGESİ

Merkezimizce düzenlenen okuyucularımıza açık etkinliklerin 45.si, 15 Temmuz’da gerçekleşen hain darbe girişiminin ardından tartışılan tarikatlar ve cemaatler ile devlet ilişkilerinin nasıl olması gerektiğine dair politika önerilerinin geliştirildiği “Osmanlı Tecrübesi Işığında Modern Türkiye’de Devlet-Tarikat İlişkileri Nasıl Olmalı?” başlıklı bir çalıştay şeklinde gerçekleşti.

Çalıştay, SASAM Etnik ve Dini Yapılar Direktörü Rasim BOZBUĞA’nın Tarikatler ve Cemaatlere ilişkin kavramsal çerçeveyi anlattığı ve Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) hakkında bilgi verdiği bir sunum ile başladı. Sayın BOZBUĞA’nın sunumunun ardından FETÖ’den çıkarılan dersler ışığında tarikat ve cemaatler ile devlet ilişkisinin nasıl olması gerektiği üzerine tespit, görüş ve önerilerin dile getirildiği bölüme geçildi.

Çalıştayda aşağıdaki tespitlerde bulunuldu ve öneriler dile getirildi;

TESPİTLER

* Tarikatlar, Anadolu ve Balkanların Türkleşmesi ve İslamlaşmasında çok önemli bir fonksiyon üstlenmişlerdir. Özellikle Hoca Ahmet Yesevi’nin Orta Asya’da yetiştirip Anadolu ve Balkanlar’a yönlendirdiği Yesevi Dervişleri (Alperenler), Anadolu ve Balkanlar’ın Türkleşmesi ve İslamlaşmasında öncülük etmişlerdir. Şehy Edebali, Taptuk Emre, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlana Celaleddin-i Rumi, Hacı Bayram-ı Veli, Aziz Mahmut Hüdai ve benzeri birçok gönül sultanı, milletimizin bu topraklara mühür vurmasını sağlayan manevi önderlerdir.

* Anadolu ve Balkanların Türkleştirilmesinde ve İslamlaştırılmasında önemli fonksiyon üstlenen tarikatların ve bu geleneğin devamı niteliğindeki günümüz tarikat ve cemaatleri, günümüzde de önemli fonksiyonlar üstlenmektedirler.

* Temel amaçları “eline, diline ve beline hakim olan” dürüst, güzel ahlaklı ve topluma yararlı bireyler yetiştirmek olan tarikatlar ve dini cemaatler, Devletin yetersiz kaldığı (özellikle gençler için barınma ve din eğitimi gibi) alanlarda bir nevi sivil toplum hizmeti ifa etmektedirler. Tarikatlar, gençlerin dini doğru kaynaklardan öğrenerek İslam dinini istismar eden El Kaide ve IŞİD gibi radikal örgütlerin pençelerine düşmemeleri ve kötü alışkanlıklardan uzak kalmaları, bunun yanında fakir ve orta halli ailelerin çocuklarının ikametleri dışında eğitim alabilmeleri için barınak sağlayarak bu çocuklar için fırsat eşitliği sağlamaları açısından önemli fonksiyonlar üstlenmektedirler.

* FETÖ, geleneksel tarikatlar veya modern cemaatlerden farklı değerlendirilmelidir. Zira FETÖ, yarım asra yakın bir zamandır gizli bir gündemi olan, üyelerine terör örgütleri gibi kod isimleri veren, İslam’ın yasakladığı takiye (münafıklık), yalan, iftira, kul hakkını ihlal etme vb. hususları meşru gören, bir nevi istihbarat örgütü formatında örgütlenmiş ve son olarak da gizli gündemini gerçekleştirmek için millete ve milletin iradesine darbe girişiminde bulunmuş bir terör örgütüdür. FETÖ ile Anadolu ve Balkanların Türkleştirilmesinde ve İslamlaştırılmasında başat rol oynamış gönül erlerinin geleneğinden gelen günümüz tarikat ve cemaatleri, kesinlikle aynı kefede değerlendirilemez.

* Doğru ve köklü bir geleneğin devamı olan tarikat-cemaat mensupları da, bir terör örgütü olan FETÖ örneğinde görülenin aksine, iradelerini şeyhlerine/hocalarına teslim etmiş insanlar değildir. Bir tarikat veya cemaate intisap eden (bağlanan) bireyler; doğru kaynaklardan dini bilgiler almayı, gönül insanı olmayı, zararlı alışkanlıklardan uzak durmayı ve topluma faydalı birer fert olmayı hedeflemektedirler. Hiç kimse, iradesini başkalarına teslim etmek için bir tarikata veya cemaate bağlanmamaktadır.

* Ancak köklü bir geleneğe dayanmayan dini yapılar ve bunların lider kadroları, iyi niyetli müntesiplerini istismar edip onların iradelerini teslim almaya çalışıyor olabilirler. Bu tarz istismar amaçlı dini yapılar, hem din algısına hem de topluma zarar veren yapılardır ve bunların tespit edilip istismarcıların gerekli cezalara çarptırılması ve iyi niyetli vatandaşlarımızın bunların tuzağına düşmesinin engellenmesi, devletin başlıca görevlerinden olmalıdır.

* Ancak amaçları her ne kadar topluma hizmet etmek, topluma faydalı insan yetiştirmek ve talep edenlere doğru din eğitimini vermek olsa da, organize yapılar olması hasebiyle tarikat ve cemaat gibi dini yapıların zamanla iç ve dış şer odaklarınca istismar edilmeye çalışılacaklarını, amaçlarından sap(tırıl)abileceklerini, ya da güç zehirlenmesi yaşayabileceklerini ve iktidar yarışına girebileceklerini göz ardı etmemek gerekmektedir.

* Bu durumda Türk toplumunun sosyolojik bir gerçekliği olan bu köklü dini yapılar ile devlet ilişkisinin nasıl olması gerektiği üzerinde kafa yormak ve topluma hizmet gayesiyle yola çıkan bu yapıların zamanla bu amaçlarından sapmalarını ve böylece hem kendilerine ve bağlılarına, hem de devlete ve topluma zarar verecek sapmalara uğramalarını engellemek amacıyla politikalar geliştirmek gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

ÖNERİLER

Çalıştayda; “kontrol ve devlet denetimi”, “mali denetim”, “şeffaflık ve sivil denetim”, “denge ve denetleme (otokontrol)”, “liyakat ve ayrımcılıkla mücadele”, “gönüllülük” ve “dijital denetim” başlıklı öneriler dile getirilmiştir.

KONTROL VE DEVLET DENETİMİ

* Bu yapıların amaçlarından sapmadan topluma hizmet etmeye devam edebilmeleri için devletin kontrolü altında olmaları gerekmektedir.

* Devletin kontrolünde olabilmeleri için ise sisteme entegre edilmeleri, yani devlet tarafından varlıklarının kabul edilmesi gerekmektedir.

* Bu yapıların toplumsal gerçekliğine rağmen devlet tarafından varlıklarının kabul edilmemesi ve sistemden dışlanmaları, FETÖ gibi gizli ve kötü niyetli yapılanmalara mazeret teşkil etmiştir ve bundan sonra da mazeret teşkil edebilir. FETÖ’nün devlet kadrolarında gizli bir örgütlenmeye giderken ve bağlılarına ve sempatizanlarına İslam dışı bazı davranışları meşru gösterirken kullandığı mazeret; “Sistem bizi dışlıyor. Bu nedenle kendimizi gizlemez ve İslam’a uymayan bazı yöntemleri kullanmazsak, başta ordu ve yargı olmak üzere devlet sisteminin içinde yer alamayız ve daha iyi ve İslami bir toplum kuramayız” benzeri söylemler olmuştur.

* Gerçekte var olan ve her geçen gün sayıları artan ve büyüyen bu yapıların varlıklarının kabul edilmemesi, hiçbir fayda üretmediği gibi zarar üretmekte ve ayrıca bu yapıların kontrolünü zorlaştırmaktadır. Bu yapıların varlıklarının resmi olarak tanınması, laiklik ilkesine aykırılık da teşkil etmemektedir. Gerçekte var olan tarikat ve cemaatlerin resmi olarak varlıklarının kabul edilmesi, devletin bu yapılara iltimas sağlayacağı veya bunların mensuplarının kayırılacağı anlamına kesinlikle gelmez. Bilakis, onların kontrolü açısından kolaylık sağlar.

* Bu şekilde varlıkları resmen tanınan tarikat ve cemaatlerin; dernek, vakıf veya oluşturulabilecek yeni bir sivil toplum örgütü modeliyle örgütlenmeleri, bunların merkez ve yerel şubelerinin federasyon şeklinde tek çatı altında örgütlenerek tarikat/cemaat liderlerinin federasyon yöneticileri olarak konumlanmaları zorunlu hale getirilmelidir.

* Resmi hüviyete kavuşturulan bu dini yapıların müntesiplerinin de bu yapılara aidiyetlerinin resmi hale gelmesi için düzenlemeler yapılmalıdır. Bu bağlamda resmi üye olmayan kişilerin tarikat/cemaat faaliyetlerine uzun süreli görevli katılımlarını önleyici tedbirler geliştirilebilir. Yine tarikat ve cemaatlerin bağlılarını resmi üye yapmaları çeşitli enstrümanlar ile teşvik edilebilir.

MALİ DENETİM

* Dini yapıların toplumsal gerçekliklerine rağmen resmen tanınmamaları ve adeta kayıt dışı faaliyete mecbur bırakılması, bu yapıların finansmanlarının da büyük ölçüde kayıt dışı olmasına neden olmaktadır. Oysa gelişmiş ülkeler, organize yapıları para trafiği üzerinden kontrol etmektedirler. Yukarıda önerildiği gibi tarikat ve cemaat gibi dini yapıların resmi hüviyete kavuşturularak sisteme entegre edilmeleri, bu yapıların mali yapılarını ve finansman kaynaklarını denetim altında tutma açısından da çok faydalı olacaktır. Aksi durumda bu yapıların yardım, bağış, kendilerine ait şirketler vb. yöntemlerle finansmanı, bugün olduğu gibi mecburen büyük ölçüde kayıt dışı olacak, denetim ve takibi mümkün olmayabilecektir.

ŞEFFAFLIK VE SİVİL DENETİM

* Demokrasilerde devletin denetimi kadar sivil denetimin de önemi büyüktür. Zira siyasi iradenin bir kesimi bilinçli veya bilinçsiz kollaması durumunda, devlet denetimi ya yapılamamakta, ya da yapılan denetim işlevsiz hale gelmektedir.

* Örneğin 2010 yılında yapılan KPSS skandalı, ÖSYM’nin web sayfasını inceleyen vatandaşların tam net yapan çok sayıda kişi olduğunu görmesi ve geçmiş yıllarda hiç görülmeyen böyle bir durumun anormallik içerdiğini sosyal medyada paylaşması üzerine ortaya çıkmış ve sonrasında basının bu skandalın üzerine gitmesi sayesinde bir kamuoyu oluşturulabilmiştir. Siyasi iradenin ilk etapta sınav güvenilirliğine dair iddiaları reddetmesine rağmen, sivil denetimle ortaya çıkan skandala dair oluşan kamuoyu, en azından eğitim bilimleri sınavının iptalini sağlamıştır.

* Bu nedenle dini tarikat ve cemaatlerle birlikte devlette hemşericilik, mezhepçilik, etnik milliyetçilik, (masonluk gibi) organize çıkar birlikteliği ve benzeri kaynaklı kadrolaşmaya giden tüm yapı ve kesimlerin de devlet denetimi yanında sivil denetimle gözetim altında tutulması faydalı olacaktır.

* Bu maksatla tüm vatandaşlarımızın üye/bağlı olduğu ve yardım yaptığı tarikat, cemaat, dernek, vakıf ve benzeri dini ve sivil toplum kuruluşları ile okuduğu okulların, gittiği dershane/etüd merkezlerinin, kaldığı yurt veya cemaat evlerinin düzenli olarak kayıt altında tutulması ve bu bilgilerin şeffaf bir şekilde dileyen herkesin ulaşabileceği bir ortamda paylaşılması yerinde olacaktır. Böylece kadrolaşma, kayırmacılık ve benzeri usulsüzlükler, herkesin aidiyetinin şeffaf bir şekilde ulaşılabildiği bir ortamda vatandaşların ve medyanın sivil denetimine açılmış olacaktır.

* Söz konusu şeffaflık, ABD’de lobicilik faaliyetlerini takibi ve kamusal/sivil denetimin sağlanması için kullanılmaktadır. ABD’de herhangi bir kişinin, STK’nın veya şirketin siyasetçiler için yaptıkları bağışların miktarına ve zamanına, tüm vatandaşların istedikleri zaman erişebildikleri ve böylece ABD siyasi sisteminin önemli bir parçası olan lobiciliğin istismar edilmesinin önüne büyük ölçüde geçildiği bilinmektedir. Benzeri bir şeffaflık, ülkemizde dini ve diğer aidiyetler için uygulanabilir.

DENGE-DENETLEME (OTOKONTROL)

* Yukarıda önerilen adımların devamı olarak, hiçbir kamu kurumunda herhangi bir dini tarikat ve cemaatin, bir mezhebin, bir alt etnik unsurun, bir hemşeri grubunun veya çıkar birlikteliği olan organize bir grubun belirli bir oran üzerinde ağırlığının olmaması için düzenlemeler yapılmalıdır. Yine her kurumun kritik kadrolarında (daire başkanı ve üzeri kadrolar ile denetim kadroları) farklı kesimlerden personelin olması için düzenlemeler yapılmalı ve böylece farklı kesimlerden gelen personelin birbirlerini dengelemeleri ve denetlemelerinin önü açılarak, kurumsal oto-kontrol sağlanmalıdır.

LİYAKAT VE AYRIMCILIKLA MÜCADELE

* Dini tarikat ve cemaatlerle birlikte devlette hemşericilik, mezhepçilik, etnik milliyetçilik, (masonluk gibi) organize çıkar birlikteliği ve benzeri kaynaklı kadrolaşmaların önüne geçmek için personel rejimini ehliyet (liyakat) temelli hale getirmek gerekmektedir. Kamu kurumlarındaki atama ve görevde yükselme şartları, liyakat esasına göre objektif temellere dayandırılmalı ve kayırmacılık ile ayrımcılık yapan kamu personeli için caydırıcı cezalar getirilmelidir.

* Şeffaflık için yukarıda önerilen adımlar atıldığında, kayırmacılık veya ayrımcılık yapan kamu görevlileri de çok rahat tespit edilebilecek, ayrımcılığa maruz kalan bireyler, bu mağduriyetlerini rahatlıkla ispat edebilecektir.

* Örneğin herhangi bir dini tarikat veya cemaate mensup olmayan bir kişi, tüm şartları taşıdığı, ilgili sınav puanları yüksek olduğu ve mülakat sorularını cevaplandırdığı halde bir kamu kurumu mülakatında elendiğinde, mülakat komisyonundaki görevlilerin ve mülakat sınavını kazanan adayların (varsa) mensup oldukları dini tarikat veya cemaatleri kolayca öğrenebilecek ve bir kayırmacılık yapılıp yapılmadığını tespit edip, eğer yapılmış ise bunu ilgili makamlara kolaylıkla ispat edebilecektir.

* Şeffaflığın yüksek olduğu, sivil denetimin kolaylaştığı ve kayırmacılık ile ayrımcılığın caydırıcı şekilde cezalandırıldığı bir ortamda, kamu görevlileri de kayırmacılık ve ayrımcılık yapamayacak ve mecburen liyakat temelli kararlar vermek zorunda kalacaklardır. Bu şekilde herhangi bir organize yapının devlette kadrolaşması da mümkün olamayacaktır.

GÖNÜLLÜLÜK

* Devlet, vatandaşlarının tarikatlar ve cemaatler gibi dini yapılar ile farklı amaçlarla kurulmuş organize yapılara mecbur kalmadan sadece gönüllü olarak katılmaları için gerekli tedbirleri almalıdır. Bu anlamda uzun bir zamandır ağırlıklı olarak dini yapıların kapattığı öğrenciler için uygun fiyatla barınma ihtiyacını karşılayacak kadar yurt inşa edilmelidir. Hiçbir öğrenci, kendisine yurt çıkmadığı için mecburen bir dini yapının veya farklı amaçlı bir yapının yurduna veya evine gitmek zorunda kalmamalıdır. İsteyen her öğrenci için uygun fiyatlı barınma imkanı sağladıktan sonra, aileleri diledikleri yasal yapının yurduna gönüllü olarak çocuklarını gönderebilmelidir.

DİJİTAL DENETİM

Facebook başta olmak üzere sosyal medya araçlarının (genellikle reklam için) kişisel profiller ve bilgiler üzerinden oluşturdukları analiz metotları, ilgili devlet kurumları tarafından daha da geliştirilerek hem bireysel hem de topluluk/cemaat analizleri için kullanılmalıdır.

ÇALIŞTAYDAN KARELER:

SASAM_calistay_1 SASAM_Calistay_2SASAM_Calistay_6SASAM_Calistay_3 SASAM_Calistay_7 SASAM_Calistay_10 SASAM_Calistay_9IMG-20160823-WA0025

img

Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SASAM); 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bağımsız bir düşünce kuruluşudur. Sahipkıran; Müşteri (Jupiter) ve Zühre’nin (Venüs) aynı hizada (bir burçta) oldukları zamanda doğan kişilere atfedilen bir sıfattır. Bu kişilerin cihangir olacaklarına inanılır. Cengiz ve Timur Hanların Sahipkıran oldukları bilinmektedir. Türk Dil Kurumunun yayınladığı güncel sözlükte, Sahipkıran için; “güçlü ve üstün hükümdar” tanımı yapılmaktadır.

Comments are closed

Benzer Gönderiler