Bağış Sepeti

Yasal Uyarı: Kaynak gösterilmeden ve açık link verilmeden sitede yer alan yazılar kullanılamaz.

Gençlik ve Spor

BİYOTERÖR SİLAHI OLARAK BAĞIMLILIK VE GENÇLİK

Uzm. Dr. Ümit ATMAN / SASAM Ege Bölge Koordinatörü

Milletlerin ve milli kültürlerin geleceğe taşıyıcısı olan gençlerin beden ve ruh sağlığının korunması, eksikliklerin giderilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle gençlerin sağlıklı yetiştirilmesi, geleceğe dair umudu ve kaygısı olan her devletin temel meselelerinden biri olmalıdır. Toplumların ileriye bakan bireyleri olan gençlerin sağlıklı bir şekilde geleceğe taşınması, devletlerin sağlıklı bir toplumsal yapıya ve uzun bir ömre sahip olması anlamına gelmektedir. Toplumların sağlıklı ve sağlam bir yapıya sahip olup olmadığı; siyasi, sosyal, ekonomik, sağlık, eğitim gibi alanlardaki refah standartlarının yüksek ya da düşük olmasından anlaşılabilir. Eğitim seviyesinin düşük olması, ekonomik imkânsızlıklar, ahlaki çöküntüler, sağlık sorunları, sarhoş edici, uyarıcı ve uyuşturucu madde kullanımı gibi sorunlar bireysel ve toplumsal yaşamı tehdit eden faktörlerdir. Ahlaki gerileme ve gençlikten kaynaklanan sorunlar dünyanın her ülkesinde bir ölçüde görülmektedir. Söz konusu sorunlar arasında özellikle genç nesli ilgilendiren madde kullanımı ve bağımlılığı konusunda artan veriler dikkat çekiyor.

İnsanlık tarihi boyunca bireyler veya toplumlar birbirlerine üstünlük sağlamak için günün tüm imkânlarını ve teknolojilerini kullanmışlardır. Dünya, eski çağlardan beri çeşitli savaşlara ve zorluklara sahne olmuştur. Japonya’ya atılan atom bombası ya da ABD’deki ikiz kulelere saldırılar gibi son dönemde yaşanan unutulmaz olaylar ve ardından ülkelerin teröre karşı uluslararası işbirliği göz önüne alındığında, terörün ve terörün her türlü türünün oluşturduğu tehdidin boyutu daha iyi anlaşılacaktır. . Bu nedenle günümüz dünyasında ulusal ve uluslararası, siyasi, ideolojik ve ekonomik alanlardaki olası terör faaliyetleri dünyanın tüm ülkelerinde gündemdedir. Biyolojik silahların avantajları; kolay ve ucuz üretilebilmesi, kolay ve ucuz bir şekilde taşınabilmesi, geniş alanlara hızla yayılabilmesi, iz bırakmaması, sinsice yayılması ve dış etkenlere karşı dayanıklı olmasıdır. Bu özellikleriyle biyolojik silahlar; Terör gruplarının ve çevrelerinin odak noktası haline geldi.

ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (Centers for Disease Control and Prevention), biyolojik saldırılarda kullanılabilecek biyolojik ajanları, yayılma kolaylıklarına ve neden oldukları hastalığın ciddiyetine göre üç kategoriye ayırmıştır. (Kategori A, B, C). A Kategorisindeki ajanlar en yüksek riski oluşturan ajanlar olarak değerlendirilirken, C Kategorisindeki ajanların gelecekte biyolojik silah olarak kullanılabilecek yeni tehditler olduğu değerlendirilmektedir.

Kategori A’daki ajanlar, halk sağlığı ve ulusal güvenlik açısından en yüksek riski oluşturan organizmalar veya toksinlerdir. Çünkü;

• Kolayca yayılabilir veya kişiden kişiye bulaşabilir.

• Yüksek oranda ölüme neden olurlar ve halk sağlığı üzerinde büyük etki yaratma potansiyeline sahiptirler.

• Halkta paniğe ve toplumsal çöküşe neden olabilirler.

• Kamu sağlığı güvenliği için özel eylem planları gerektirirler.

Bu bilgiler ışığında baktığımızda bağımlılık yapıcı ilaç ve uyarıcıları “Biyoterörizm” maddeleri olarak değerlendirmemiz ve bu yönde önlem almamız gerektiği açıktır.

Bağımlılık günümüz toplumlarının en önemli ve önde gelen sorunlarından biri haline gelmiştir. Bağımlılıkların boyutları, özellikle davranışsal bağımlılıklar ve zararlı alışkanlıklar, gelişen teknolojik buluşlar ve yeniliklerle birlikte içinden çıkılamaz hale gelmiştir. Bu alandaki gelişmeler (ilaç çeşitliliğinin artması) hem madde kullanımını artırmış hem de davranışsal bağımlılık türlerinin artmasına neden olmuştur. Dolayısıyla günümüz toplumlarının çoğunun kent toplumu olması da bu bağımlılık türlerinin çeşitlenmesine yardımcı olan bir diğer faktör olmuştur. Kent yaşamı insanların mesleklerini yani çalışma saatlerini arttırmış, keyif ve refah anlayışlarını değiştirmiştir. Tüm bunlara paralel olarak insanların memnuniyetsizlikleri de arttı. Gençlerin tatmin arayışı arttı ve dış uyaranlarla güçleniyor. Bu nedenle uygulanan hiçbir önlem ve politika başarılı olamıyor. Öncelikle toplumu ve dolayısıyla insanı anlamak gerekiyor.

Çeşitli gazetelerde ve zaman zaman başlangıç döneminin çok daha genç olduğuna dair haber ve yorumlar yer alsa da madde bağımlılığı ve uyuşturucu kullanımının başlangıç yaşı olarak çocukluk çağının son dönemi yani ergenlik dönemi en riskli dönemdir. Bu dönemde kişi önemli fiziksel ve duygusal değişiklikler yaşar, ailenin ve diğer yetişkinlerin etkisi azalır, arkadaş gruplarının ve çevrenin etkisi artar. Merak, arkadaş grupları ve sosyal çevre tarafından kabul edilme isteği gibi faktörler çocukları madde kullanımına ve bağımlılığa karşı savunmasız hale getirebilmektedir. Bir diğer önemli dönem ise gençlik dönemidir. Ergenlik döneminde devam eden fizyolojik, biyolojik, psikolojik ve sosyolojik değişimler kişilerin alışkanlıklarını da etkilemekte, bu dönemde arkadaşlar ve çevre daha etkili hale gelmektedir. Veriler de bu bilgiyi doğruluyor. Uyuşturucu kullanıcılarının çoğunluğunun gençlerden oluşması bunun en somut örneği olarak öne çıkıyor.

Bağımlılık yapıcı maddeler olarak; Kafein, tütün, alkol, morfin ve türevleri, benzodiazepinler, barbitüratlar, amfetaminler, esrar, eroin, kokain, KHAT, uçucu solventler ve bonzai’yi sayabiliriz. Bazıları santral sinir sisteminde (SSS) uyutucu ve uyuşturucu özelliklere sahipken, bazıları uyarıcı özelliklere sahiptir. Uçucu solvent dediğimiz maddeler hem kolay ulaşımı hem de psikolojik ve fizyolojik zararları açısından en tehlikeli maddelerden biridir. Son yıllarda özellikle SSS’de uyarıcı madde kullanımı ve istismarı artmış olup, günümüzde gençlerin yaşadığı ortamlarda bunların yaygınlaştırılmasına yönelik çabalar dikkat çekicidir. Çünkü gençlik bireyin birçok arayış, deneme ve yanılma yaşadığı bir dönemdir. Bu arayışlar sırasında kişi yanlış, istenmeyen ortamlara girebilir, yanlış ilişkiler kurabilir.

Burada önemli olan bireyin toplumsallaşma sürecinde değer eğitiminin kesintisiz olarak sürdürülmesidir. Çocuğun gelişim sürecinde değerler eğitiminin önemini kavramak ve tüm kurumlarımızı, kurumsal organizasyonlarımızı bu doğrultuda gözden geçirip yeniden düzenlemek gerekmektedir. Bu süreçte eğitim politikalarımızın, özellikle aile yapımızdaki sorunların, kültürün aktarılması sürecinde medyanın rolünün, yasal düzenlemelerin ve siyasi politikaların tek tek gözden geçirilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde çocuklarımızı ve gençlerimizi bu tür tehlikelerden kısmi tedbirlerle koruyamayız.

Araştırma sonuçları gençlerimize sağlam bir dünya görüşü, değer sistemi ve kimlik kazandırmamız gerektiğini ortaya koyuyor. Nesil meselesi bir kültür ve medeniyet davasıdır. Nesil bir ülkenin, bir milletin, bir devletin geleceğidir. Nesil kaybı; Vatanın, milletin, devletin kaybı demektir. Bu nedenle nesil meselesi sadece aile meselesi değil aynı zamanda millet, siyaset ve devlet meselesidir.

Unutulmaması gereken bir diğer önemli nokta ise uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanımının dış istihbarat ve uyuşturucu-uyarıcı mafyası tarafından özellikle dış faktörler tarafından teşvik edilip organize edildiğidir. Yabancı istihbaratın Türkiye’deki gençlere karşı “biyolojik savaş” kullandığını ve bunun Biyoterörizm olduğunu söylemek abartı sayılmamalıdır. Onlara karşı savaşın kazanılması için topyekûn seferberlik ilan edilmesi gerekiyor.

img

Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SASAM); 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bağımsız bir düşünce kuruluşudur. Sahipkıran; Müşteri (Jupiter) ve Zühre’nin (Venüs) aynı hizada (bir burçta) oldukları zamanda doğan kişilere atfedilen bir sıfattır. Bu kişilerin cihangir olacaklarına inanılır. Cengiz ve Timur Hanların Sahipkıran oldukları bilinmektedir. Türk Dil Kurumunun yayınladığı güncel sözlükte, Sahipkıran için; “güçlü ve üstün hükümdar” tanımı yapılmaktadır.

Comments are closed

Benzer Gönderiler