Türkiye’de bulunan başta Suriyeli olmak üzere, Irak, Afganistan ve Afrikalı yaklaşık 2.500.000 sığınmacı, son zamanlarda daha iyi bir gelecek umuduyla Avrupa’ya akın etmeye başladı. Böylesi büyük bir göç dalgası ile yakın zamanda karşılaşmayan Avrupa ülkeleri, özellikle de Doğu Avrupa ülkeleri büyük bir şok yaşadılar. Geçtiğimiz günlerde on binlerce sığınmacı, “Balkan Rotası” olarak tabir edilen güzergâhı izleyerek Macaristan üzerinden Avusturya’ya ulaştı. Sığınmacıların hedefinde ise genelde Almanya var. 2015 yılı sonuna kadar 1.000.000 sığınmacı bekleyen Almanya, bu göçlerin hedef ülkesi konumunda bulunuyor. Alman hükümetinin bu şekildeki tahminini bir “davet” olarak algılayan sığınmacılar, yoğun bir şekilde Almanya’ya ulaşmak üzere yollara düştüler. Ancak, Almanya bu kadar büyük bir göç dalgası ile baş edecek durumda değil. Bu yüzden, sıkı sınır denetimleri uygulamaya başladı.
Sıkı sınır denetimlerini sadece Almanya değil, yol üzerindeki diğer ülkeler de uygulamaya başladılar. Çaresiz binlerce sığınmacı, “Balkan Rotası”nda takılıp kalmış durumda. Macaristan, 175 kilometre uzunluğundaki Sırbistan sınırını kapattıktan sonra Romanya sınırını da tel örgülerle kapatacağını açıkladı. Sınırlar bir bir kapanırken, Türkiye’de de on binlerce sığınmacı Yunanistan sınırında beklemeye başladı. Sığınmacılar, Akdeniz üzerinden tehlikeli yolculuğa çıkmalarına gerek kalmaması için Avrupa’nın sınır kapılarını açmasını talep ediyorlar.
Türkiye’deki sığınmacılar, son zamanlarda botlarla Ege üzerinden Yunanistan’a geçmek yerine kara yoluyla Bulgaristan veya Yunanistan üzerinden Avusturya, Almanya ve İsveç’e gitmek istiyorlar. Bu sığınmacılar, 2015 yılı başlarında Türkiye’nin güneyinden yola çıkan eski yük gemilerini kullanıyorlardı. Son aylarda ise on binlerce insan şişme botlarla Ege üzerinden yakındaki Yunan adalarından birine kaçmayı denemekteydiler. Şimdilerde ise yeni bir eğilimle Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya üzerinden karayolu ile Batı Avrupa’ya gitmeye çalışmaktalar.
TÜRKİYE’DEKİ SIĞINMACILARIN DURUMU
Türkiye’de Suriyeli sığınmacıların %15’inin kaydı tutulmakta ve bunlar da ihtiyaçlarının karşılandığı 20’yi aşkın kampta yaşamaktadır. Sığınmacılardan bazılarının bir daire kiralayacak kadar maddi durumu iyi, ancak çoğu akrabalarının yanında veya sokaklarda yaşıyor. Türkiye’de tahminen birkaç yüz bin Suriyeli çocuk, temel bir okul eğitimi almadan büyüyor.
Türkiye’ye gelen Suriyeli ve Iraklılara genel olarak yasal sığınmacı statüsü tanınmadığı için yasal olarak çalışmalarına da izin verilmiyor. Birçoğu kaçak işçi olarak bina inşaatlarında veya ziraat sahalarında karın tokluğuna çalışırken, büyük bir bölümü de sokaklarda dileniyor.
Türk devleti ve Türk milleti, sığınmacılar konusunda yapabileceklerini en üst seviyede yapmaktadır. Bu nedenle de son zamanlarda görülen binlerce Suriyeli sığınmacının Batı Avrupa’ya ulaşmak için kendi hayatlarıyla çocuklarının hayatlarını tehlikeye atmasının ardında çok ciddi gerekçeler olması gerekmektedir. Bu insanların kendi öz vatanlarında ölümüne savaşmak yerine, Müslüman olmayan Batı Avrupa ülkelerine ölümüne göçmeye çalışması, oldukça dikkat çekicidir. Sığınmacıların yaşadıkları ve yaptıkları sadece bir savaştan ya da ölümden kaçmaktan ibaret değildir. Sığınmacıların Batı Avrupa tasavvurları, “cennet toprakları” şeklinde olmalıdır ki bu kadar büyük risk ve tehlikeleri göze alabilsinler. Fırtınalı denizlerde çocukların canlarını tehlikeye atarak Batı Avrupa’ya göçme çabası, anlaşılamaz ve gerekçelendirilemez bir olgu konumundadır. Kimi şeriatla yönetilen o kadar Müslüman ülke varken, gayrimüslim ülkelere olan bu yoğun ve güçlü talep, tüm Müslümanların da ayrıca düşünmesi gereken bir olgudur.
Türkiye’ye sığınan herkes, güvenli ve tehlikeden uzak bir şekilde, devletin ve yardım kuruluşlarının sağladığı imkânlardan yararlanırken birden bire Batı Avrupa’ya yapılan bu yoğun göç talebinin, savaş cehenneminden kaçmak dışında başka bir amacı olmalıdır.
SURİYE’DE GÜVENLİ BÖLGE SIĞINMACI SORUNUNA ÇÖZÜM OLABİLİR Mİ?
Suriyeli sığınmacılar sorunu, ABD’nin başını çektiği Esed’i devirmeyi amaçlayan koalisyonun “insani müdahalesi” için mükemmel bir gerekçe olarak kullanılabilecek durumda iken, Rusya’nın Suriye’ye fiilen girişi, batılı bir olası “insani müdahale”yi engellemiş görünüyor.
ABD’nin Suriye’deki rejimin değişmesine odaklanmış olduğu, Washington ile Ankara’nın Türkiye-Suriye sınırı boyunca uçuşa kapalı bölge oluşturulması ve koalisyonun havadan kara hedeflerini vurması için Türk üslerinin Amerikan uçakları tarafından kullanılması hakkındaki anlaşma ile doğrulanıyor. Bunun dışında ABD Başkanı Barack Obama, Washington’un desteklediği askerî birliklerin korunması amaçlı hava saldırılarının düzenlenmesine ilişkin Kongreden onay aldı. Bu taktik, Moskova’nın Suriye’nin içindeki çeşitli güçler arasındaki barış sürecinin gelişmesine ilişkin çabalarını etkisiz hâle getiriyor.
ABD’nin soğuk savaş yıllarında etkin bir şekilde uyguladığı radikal İslamcı militanları Rusya’ya karşı kullanma politikası, hâlihazırda Suriye iç savaşı sebebiyle yeniden gündeme geldi. IŞİD militanlarının bir kısmının Rusya vatandaşı Müslümanlar arasından çıkması ve ABD’nin bunları Rusya’ya karşı kullanması ihtimali ve Rusya’nın bu tehdidi algılaması, Rusya’nın fiilen Suriye içine girmesine yol açtı. Ancak ABD’nin Rusya’yı durdurmaya yönelik stratejisine en ağır darbe, Avrupa’dan geliyor. Avrupa’nın Suriye’den gelen sığınmacılar konusunda yaşadığı sorunlar, koalisyon güçlerinin birliğini baltalıyor. Avrupalılar, ABD’nin Beşar Esed’in devrilmesine çabalayarak Suriye’deki iç savaşın büyümesine ivme kazandırması, askerî eylemlerin sonuçlarıyla baş edilmesi gerektiğinde de Avrupa’yı yalnız bırakmasından rahatsız durumdalar.
90’lı yıllarda Kuzey Irak’ta tesis edilen güvenli bölgenin Kürt özerkliğini desteklediğini, bu bölgeyi kuranlar ve korunanlar tarafından biliniyordu. Söz konusu özerk bölgenin, Irak’ın dağılması durumunda Türkiye, Suriye ve İran’da yaşayan Kürtler açısından öncü bir Kürt devlet modeli niteliğinde olacağı da önceden öngörülmüştü. ABD, bölgedeki askerî varlığıyla geniş alan hâkimiyetine sahip olabiliyor. Ayrıca ABD’nin bölgedeki hava sahası egemenliği, Kürtlere yönelik olası tehditler bahanesiyle meşrulaştırılıyordu ve moral açısından da önemli bir husus mevcuttu. Hiç kimse Kürtlerin özerklik hakkını ABD ordusu kadar desteklemiyordu. Bir yıl önce IŞİD, hilafet ideolojisi için ihtiyaç duyduğu toprakları ele geçirmeye başladığında da temel kurgu, haklılığını âdeta ispatlıyordu. Benzer bir durum, Suriye’de de ortaya çıkınca Irak’takine benzer bir güvenli bölge oluşturulması gündeme geldi. Ancak bu kez bir Kürt özerk bölgesi değil, Türkiye’nin diretmesi ile Türkmen özerk bölgesi yönünde güvenli bölge oluşturulması söz konusu oldu.
ABD’nin desteği ve Türkiye’nin önderliğinde kurulacak güvenli bir bölgeye çatışmalardan kaçan insanların yerleştirilmesi, hatta Türkiye’de bulunan iki milyon sığınmacının bu bölgeye yerleştirilerek burada tutulması, Avrupa’ya olan sığınmacı göçünü engelleyecektir. Irak’taki Kürdistan olgusuna benzer şekilde, Suriye Türkmeneli özerk yönetiminin de bulunduğu yerde istikrar ve güvenlik üretmesi mümkün olacaktır.
AVRUPA İÇİN SIĞINMACILIK SORUNU, SONUÇLARI VE OLASI ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Bundan üç yıl önce uluslararası arenada sığınmacılar için Suriye sınırları içinde güvenli bölge oluşturulması talepleri dile getirildiğinde, dönemin Federal Almanya Savunma Bakanı Thomas de Maiziere, bu talepleri kahvehanede oturan insanların saçmalıkları olarak nitelemişti. De Maiziere şimdilerde, dünya politikasının dışında kalınacağını düşünen Alman kamuoyunu, Yakın Doğu’nun infilak hâlindeki kriz bölgelerinde Alman ordusunun da katılımının kaçınılmaz olan müdahalelere hazırlamaya çalışıyor. Suriye’deki iç savaş, bu coğrafyanın geniş kesimlerine yayılarak Suriye ve Irak’ın devlet bütünlüğü telafisi imkânsız bir şekilde tahrip etti. Ürdün, Lübnan hatta Türkiye’de de iç hesaplaşma ve çatışma tehdidi had safhada olduğu için Avrupa için sığınmacı ordusunun daha da büyüyeceği göz önünde tutulması gerekmektedir.
Batılı güçlerin Suriye’de oluşmasına yol açtığı boşluğun, sığınmacı sorununun uluslararası arenada tartışılmaya başlandığı şu günlerde İran ve Rusya gibi Esed yanlısı güçler tarafından doldurulmaya başlandığı görülüyor. Eğer Avrupa, stratejik inisiyatifi yeniden ele almaz ve bu güçlere baskı uygulayamazsa, koşulların ve sonuçlarının belirlenmesini onların eline bırakmış olacaktır. Bu sonuçlardan birisi de, Avrupa’nın istikrarını temelden sarsacak yeni sığınmacı dalgaları üretilmesi olacaktır.
Yoğun sığınmacı baskısıyla Schengen bölgesinde sınır kontrollerinin yeniden başlaması, açık ve özgür bir Avrupa fikrinin korunmasının mümkün olmadığını gösteriyor. Avrupa’ya hücum eden çaresizlik içindeki sığınmacı kitlelerle en gelişmiş AB kotasının bile başa çıkması beklenemez ancak kapıları tamamen kapatmak da sadece otoriterliğe değil aynı zamanda çağdaşlık öncesi döneme kesin bir geri dönüş anlamına gelecektir.
Avrupa, en başta kendi çıkarlarından dolayı sığınmacılara yardımı sınırlarının dışına ve sığınmacıların geldikleri coğrafyaya kaydırmak, bu çerçevede Suriye, Irak, Libya ve Tunus’ta istikrarı tesis ederek onların toprakları üzerinde uluslararası standartlar ve denetimlerin sağlandığı sığınmacı kabul merkezleri oluşturmak zorundadır. Daha doğrusu, Avrupa, kendi çıkarları için başka ülkelerin içişlerine ve yönetimlerini değiştirme gibi sonuçları pek kanlı olacak girişimlere tevessül ve teşebbüs etmemesi gerekir.
Ürdün ve Lübnan gibi çökme tehdidi altındaki devletlerin orduları silahlandırılarak terörün imha edici silindirine karşı dayanıklı hâle getirilmelidir. Bölgedeki etnik ve mezhepsel farklılıklar kaşınarak ulusal bütünlükten koparılması için ayrılıkçı ve bölücü örgütler kesinlikle desteklenmemelidir.
Sığınmacı sorununu çözmek için Ortadoğu’da IŞİD’in canavarca eylemlerine karşı verilen mücadele, Avrupa’nın daha etkin katkısıyla güçlendirilmek zorundadır. Sığınmacılar için Suriye içinde güvenli bölgeler oluşturulması, ancak savaşın tüm taraflarına karşı sağlanacak askerî bir korumayla düşünülebilir. Batılı devletlerin Moskova ve Tahran’a, son dönemdeki Esed yanlısı tehditkâr askerî duruşlarından korkmadığını net bir şekilde göstermesi gerekmektedir. Eğer İran’ın bölgedeki tahripkâr egemenlik elde etme çabalarına engel olunamazsa, İran ile diğer Arap güçleri arasında büyük bir savaş olasılığı daha Avrupa için yıkıcı bir sığınmacı sorunu doğuracaktır.
Avrupa için sığınmacı sorununun köklü bir şekilde çözülmesi için öncelikle sığınmacıların adil olarak AB ülkelerine dağıtımı, Avrupa’ya sığınmacı gönderen ülkelerde sığınmacı başvuruları için “Kabul Noktaları” oluşturulması önem arz etmektedir. Ayrıca çok sayıda mülteci kabul eden Ürdün, Türkiye ve Lübnan gibi ülkelerin maddi olarak desteklenmesi şarttır.
.
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
___________________
KAYNAKÇA
1-Burada Neden Mutlu Değiller? Thomas Seibert Der Tagesspiegel Almanya 17 Eylül 2015
2- Müslümanlar Mültecilere Yardım Ediyor… Cami Olmasaydı Hepimiz Yok Olurduk, Yuriko Wahl-Immel, Almanya,17 Eylül 2015
3- Richard Herzinger, Görmezden Gelmenin Bedeli, Die Welt,Almanya, 16 Eylül 2015
4- Hans Jungbluth, Mülteciler Burada Neden Mutlu Değiller?, Kurier, Avusturya,16 Eylül 2015
5- İsmail Cemal, Türkiye’den Avrupa’ya Göç Ölümden Kaçmak İçin Değil Cennet Arayışı İçin, El Kuds El Arabi, İngiltere, 16 Eylül 2015
Comments are closed