Eğitim de, eğitimsizlik de ailede başlar, okulda ve çevrede devam eder. Anne hamile iken bile çocuk annenin hal ve hareketlerinden etkilenir. Doğan çocuk, ilk olarak yanında annesini görür. Onun ilk öğretmeni annesidir. Anne çocuğuna ne verirse, belli zamandan sonra daha etkili olmak üzere çocukta o kalıcı olacaktır.
Ailenin (anne, baba, kardeşler ve diğer büyükler) çocuğa vereceği olumsuz ve kötü alışkanlıklar, çocukta zamanla normal olarak algılanacak ve çocuk da aynı hareketleri yapmaya başlayacaktır.
Kız çocuğu, ilk makyajını annesinden öğrenir. Annesinin rujunu, ojesini vb. kullanır. Erkek çocuğu babası tıraş olurken tıraş olmaya özenir. Ancak bunun yanında anne baba; sigara, alkol, kumar ve gece hayatı gibi kötü alışkanlıklara sahipse, o annenin ve babanın çocukları da haliyle bu alışkanlıklara meyledecektirler. Bu kötü alışkanlıklara bir de çevreden çok değişik argo sözler ve ufak çaptaki hırsızlık gibi alışkanlıklar eklenebilir. Böylece problemler, önce ailede başlar.
Okula giden çocuğumuzu emanet ettiğimiz öğretmenlerimizden, bizim ailede depoladığımız kötü alışkanlıkları ortadan kaldırması için medet umarız. Aile ve çevrenin oluşturduğu kötü alışkanlıkları giderebilmek için öğretmenlerimiz gerçekten çok büyük gayret sarf etmektedirler. Ancak velilerden yine de laf işiten öğretmenler olmaktadır. Sabırla, veliyi güzel sözlerle ikna etmek için uğraşan öğretmenler, hallerinden kimseye şikâyet etmezler. Yine sınıfına döner, anne babanın ve diğer aile fertlerinin birçok olumsuz ve kötü alışkanlıklarla donattığı çocuğa güzellikleri öğretmeye çalışırlar.
Veliler genelde her zaman kendilerini haklı görürler. Hiçbir zaman hata kabul etmezler. Hele özel okullarımızda velilerimiz el üstünde tutulur. İzzet ikram ve hoşgörü, had safhadadır. Bu nedenle de velilerimiz okulların gerçek sahipleri olduğunu iddia bile ederler.
Nedense hiçbir zaman iğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batırmayı düşünmeyiz. Hep hatayı başkasında ararız. Çok zeki olan çocuklarımıza, bu kötü alışkanlıklar yüzünden kapasitelerinin çok altında eğitim ve öğretim verebilmekteyiz.
Çocukluk çağımızda ilkokulda okutulan Türkçe kitaplarında bir parça vardı: “EZOP ve DİL”. Bilmem hatırlayanınız var mı? Ezop, küçükken yumurta çalarmış. Annesi “aferin” dermiş, “nereden buldun?” demezmiş. Daha sonra tavuk çalmış, sonra koyun çalmış ve zamanla hırsızlığı büyütmüş. Her seferinde annesi nereden buldun diye sormaz ve aferinle mükâfatlandırırmış yaptıklarını. En son yaptığı hırsızlık, bir soygunmuş. Ezop bu soygunda birini öldürmüş ve yakalanmış. Sonunda idam cezası verilmiş Ezop’a. İdama götürülürken son olarak bir arzusu olup olmadığı sorulmuş. Ezop annesini görmek istemiş. Annesini getirmişler. Annesinden dilini öpmek istediğini söylemiş. Annesi dilini çıkarmış ve Ezop annesinin dilinin öperken ısırıp koparmış, atmış. Annesine; “Sen bana yaptıklarım için aferin deyip beni özendirmeseydin, ben şimdi idama gitmeyecektim. Ben idama gidiyorsam senin dilin yüzünden” demiş.
Evet, çocuklarımız ne çekiyorsa bizim hatalarımız yüzünden çekiyordur genelde. Hiçbirimiz; içki içerek, kumar oynayarak, sigara içerek veya çocuğumuzun kazanmasını istemediğimiz diğer kötü davranışları uygulayarak çocuğumuza “kötü alışkanlık sahibi olma” diyemeyiz. Çocuklarımızdan önce kendimize çeki düzen vermemiz gerekmekte ki çocuklarımız bizim kötü alışkanlıklarımızın kurbanı olmasınlar.
Öğretmenler olarak bizler çoğu kez “Aileye Rağmen Eğitim’e devam ediyoruz. Okullarımızda öğretmenlerimiz her ne kadar fedakârca çalışırlarsa çalışsınlar, eve giden çocuk evde annesini babasını görecek, çevrede kötü alışkanlığa beraber başladığı arkadaşlarını kendine örnek alacaktır. Hayatı onlarla devam ettirecektir. Umarım velilerimiz bu durumun bilincinde hareket ederler ve çocuklarına güzel örnek olarak onların yetişmelerini sağlarlar. Böylece öğretmenlerin de işlerini kolaylaştırırlar.
.
Yaşar KOCA
SASAM İstanbul Şubesi Danışma Kurulu Üyesi
Comments are closed