Bağış Sepeti

Yasal Uyarı: Kaynak gösterilmeden ve açık link verilmeden sitede yer alan yazılar kullanılamaz.

Raporlar

ABD TİPİ BAŞKANLIK SİSTEMİ VE TÜRKİYE’DE TARTIŞMA ZEMİNİ

24 Nisan 2016- 4 Mayıs 2016 tarihleri arasında 12 kişilik ekiple Amerika Birleşik Devletlerine Başkanlık Sistemi uygulamalarına ilişkin çalışma ziyareti düzenledik. Ziyaret kapsamında 8 eyalet, ABD’nin en iyi 4 Üniversitesi, Kamu Kurumları, bazı Türk STK’ları ve öğrenim gören ve yerleşik hayata geçmiş olan vatandaşlarımızla temaslarda bulunduk. ABD içerisinde Başkanımız Süleyman ERDEM, Güvenlik Masası Uzmanı Bünyamin Cihangir AKSAKAL ve Yazar Selman KAYABAŞI mentörlüğünde 8000 km yol kat ederek keyifli bir çalışma gezisini sona erdirdik. Öncelikle böyle bir çalışma ziyareti tertipleyen SASAM Başkanı Süleyman ERDEM, Güvenlik Masası Uzmanı Bünyamin Cihangir AKSAKAL ve gezi boyunca kültürel ve tarihi anlamda bizimle bilgilerini paylaşan Selman KAYABAŞI’na maddi ve manevi desteklerinden ötürü teşekkür ederim.

Bu çalışmamda ABD Anayasasının hazırlanış süreci, anayasa başkan, kongre, senato ve yetkileri hakkında bilgiler, parlamenter sistem- başkanlık sistemi ve yarı başkanlık sistemlerine ilişkin karşılaştırma, Türkiye’de Başkanlık sisteminin ne zaman konuşulmaya başlandığı konusunda kronolojik bir hatırlatma yapıp kalemim döndüğünce sistemi anlatmaya çalışacağım.

ABD TARİHÇESİ:

1492 yılında Christopher Columbus’un ‘’yeni dünyayı keşfi ile’’ hikaye başlıyor aslında. Sonraki yüzyıllarda İspanyol ve Fransız göçmenler gelip yerleşiyor kıtaya. İngilizlerin gelmesi ise Kıtanın tarih sahnesindeki konumunu belirlemek açısından şüphesiz mühimdir. Mayflower gemisi ile Amerika’ya göç edecek Prütan hacıların daha Amerika’ya varmadan imzaladıkları Mayflower Anlaşması (1620) bu iki ülke arasındaki ilişkilerde daha belirleyici olmuştur. İngiliz düşünür John Locke’ın tabiriyle bir toplum sözleşmesi niteliği taşıyan ve daha sonra sömürgeciler için model oluşturan bir anlaşma. Anlaşmada yer alan hükümler yöneten ve yönetilenlerin bir tür sivil örgüt çatısı altında bir araya gelmeleri ile adil ve eşit bir hukuksal yapı oluşturma amaçlarını göstermekte. 1624-1732 yılları arasında İngiltere ve Amerika’daki yeni İngiliz yerleşimciler arasında sömürge Kontratları imzalanmış, yönetenler ve yönetilenler arasındaki siyasal gelenek oluşturulmaya başlanmıştır.

Başlangıçta İngiltere’ye bağlılık hisseden Amerika’daki İngiliz göçmenler zamanla ortaya çıkan sorunların neticesinde bağımsızlıklarını ilan edeceklerdi. Almanlar, İskoçlar, Protestan Fransızlar ve diğer göçmenler zamanla Amerika’daki ilk zamanlara göre karmaşık sosyal yapının temelini oluşturmuşlar ve kendilerini Amerikalı olarak tanımlamışlardır.

1763 yılında İngiltere, Fransa ve İspanyayı yenerek kıta üzerindeki egemenliğini artırmış, savaş giderlerini de yeni bir vergi politikası ile telafi etmeyi amaçlamıştır. İngiltere Hazine Bakanı George Grenville tarafından halka sorulmadan çıkarılan yeni kanun ile sömürgelerden alınan ağır vergiler bağımsızlık mücadelesinin fitilini ateşlemiştir. İngiltere’nin Şeker Yasası, Pul Yasası, Townshend Gelir Yasası birbirini izlemiş ve sömürge halkları tarafından bu yasalar İngiltere’nin tek taraflı dayatmaları olarak algılanmış ve Boston Çay Partisi olayında protesto edilmiştir. New England tüccarları, güneyli büyük çiftlik sahipleri, kralcılar olarak bilinen toprak sahipleri, küçük çiftçiler, esnaf, zanaatçılar ve endüstri işçileri İngiliz yönetimine karşı birlik oluşturmuş ve Amerikan Devrimi başarıya ulaşmıştır.

Boston Çay Partisi eylemi karşısında sert bir tutum takınan İngiltere, Boston Limanını kapatmış, Massachusetts’e geniş yetkilerle donatılmış askeri bir vali atamış ve zorlayıcı yasalar ile bir dizi önlemlere başvurmuştur. Sömürgeler ise İngiltere’ye karşı ortak bir tutum belirleyerek Birinci Kıtasal Kongre’yi toplamış ‘’Amerikan Haklar Bildirgesi’’ yayımlanmıştır. İngiliz Hükümetinin Bildirgede belirtilen sömürge isteklerine duyarsız kalması üzerine İkinci Kıtasal Kongre toplanmış ve İngiltere’ye karşı Bağımsızlık savaşı verilip verilmeyeceği tartışılmıştır. Thomas Paine tarafından kaleme alınan Sağduyu (Commen Sense) isimli cumhuriyet kurulmasını savunan kitap sömürgelere yayılmış ve bağımsızlık savaşına ivme kazandırmıştır. Bu savaş 4Temmuz 1776 da Bağımsızlık Bildirgesinin yazılması ile son bulmuştur. [1]

Savaştan sonra ülke ekonomik ve siyasal istikrarsız bir döneme girmiştir. Komşu eyaletler birbirlerinden ithal ettikleri mallardan vergi almaya başlamış, her eyalet birbirinden ayrı ve düzensiz para kullanmışlardır. Büyük Britanya ise kolonilerin refahı için ticaret kanallarını yeniden açmayı reddetmiştir. Eyaletler borçlularını, taahhütlerini yerine getirmekten kurtaran yasalar çıkarmıştır. 1786 da Massachusetts’te, Yüzbaşı Daniel Shays komutasında binlerce çiftçi Boston’da eyalet hükümetlerine karşı ayaklanmıştır. Eyalet askerleri Says ayaklanmasını bastırmış ve beş eyaletten gelen temsilciler 1786’da Maryland’in Annapolis şehrinde toplanarak konfederasyon maddelerini gözden geçirmişler ve Philadelphia’da toplanacak komisyonun oluşturulmasını ve eyaletlerin komisyon atamalarını önermişlerdir.[2]

1787 yılında Philadephia’da Konfederasyon Kongresi toplanmıştır. Kongrede;

  • Üye devletlerin kongrede temsili,

[New Jersey Planı (William Patterson tarafından hazırlandı, her eyaletin kongrede eşit sayıda temsilcisinin olmasını savunmaktadır.) ve Virginia Planı (James Madison tarafından hazırlandı eyaletlerin kongrede nüfusları oranında temsilini savunmaktadır.) olmak üzere iki ayrı fikir gündeme gelmiştir. Connecticut Delegeleri Senatoda eşit temsil, Temsilciler Meclisinde nüfus oranına göre temsil yolunda bir uzlaşma önermiş ve kabul görmüştür. Bu uzlaşma tarih kayıtlarına Büyük Uzlaşma veya Connecticut Uzlaşması olarak girmiştir. [3]]

  • Yürütme erkinin yapısı
  • Kölelikle ilgili düzenlemeler (beşte üç uzlaşması)[4]
  • Üye devletlerin merkezi hükümetle olan ilişkileri konuları görüşülmüştür.

30 Nisan 1787’de George Washington’ın ABD ‘nin ilk Başkanı ilan edilmesi ile birlikte konfederal yapı terkedilmiş, yerine anayasanın öngördüğü federal bir devlet kurulmuştur.[5]

BAŞKANLIK SİSTEMİ

Kurucu atalar: yazılı bir anayasa, halk egemenliği ve sınırlandırılmış hükümet. Sistem bu üç sac ayağı üzerine kurulmuştur. Yasama, yürütme ve yargı erkleri sert ayrılık ilkesi ile işlemektedir.

abd kongresiKongre; federal yasaları yapmak, ulusal güvenlik ile ilgili düzenlemeleri yapmak, vergi koymak, dış borçları düzenlemek, para basmak, uluslararası ve eyaletler arası ticareti düzenlemek, savaş ilan etmek ve silahlı kuvvetlerle ilgili düzenlemeleri yapmak, uluslararası anlaşmaları onaylamak, posta hizmeti sunmak ve bazı alt düzey federal mahkemeler oluşturmak gibi yetkileri vardır.

Başkan

Sistemin en belirgin özelliği başkanın yasama organına karşı sorumlu olmaması ve halk oyuyla görev başına gelmesidir.

Seçim usulü: Her eyalet, kendi eyalet yasama meclisinin tayin edeceği şekilde, o eyaletin Kongre’ye gönderme hakkına sahip olduğu Senato ve Temsilciler Meclisi üyesi toplam sayısına eşit sayıda seçici (elector) tayin edecektir. Seçiciler en az biri kendileri ile aynı eyalette ikamet etmeyen iki kişiyi gizli oyla seçeceklerdir. En çok oy alan aday Başkan olacaktır.

Ancak; ABD başkanlık seçimine ilişkin 2000 seçimlerinde halkın çoğunluğu Demokrat aday Gore‘u desteklerken oy verdiği halde, ikincil seçmen oylarından daha fazlasını alan Cumhuriyetçi aday Bush , Yüce Mahkemenin de (Supreme Court) müdahalesi ve Kongrenin de oylaması sonucunda seçimi kazanabilmektedir.[6]

Yürütme organı içindeki tek yetkili kişi Başkandır. Neticede Başkan tarafından atanan sekreterlerin Başkana karşı karar almaları söz konusu değildir. ‘’Lincoln: Yedi hayır bir evet, evetler kazandı.’’ sözü durumu destekler niteliktedir. [7]

 Görevleri:

  • Bir kongre üyesi vasıtası ile Kongreye yasa önerebilir.
  • Kongreyi toplantıya çağırabilir.
  • Yürütmeden sorumlu diğer yetkilileri toplantıya çağırabilir.
  • Federal yargıçları ve diplomatları vs. önerecek, Senatonun tavsiye ve rızası dahilinde atamaları yapabilecektir.
  • Uluslararası anlaşmaları yapma yetkisine sahiptir. (2/3 Senato onayı ile)
  • Senato tatilde bulunduğu sürede, boşalacak bütün görevlere, Senatonun izleyen dönemi bitimi sona ermek üzere, atama yetkisine sahiptir.
  • Ordu ve donanmanın başıdır.[8]

Yargı

Yüksek Mahkeme (Supreme Court )

Hem federal düzeydeki hem de eyalet düzeyindeki tüm mahkemelerin üzerindedir. Kararları tüm ülkede bağlayıcıdır ve son temyiz makamıdır. [9]

Yüksek Mahkeme ve alt mahkeme yargıçları iyi halleri sürdüğü sürece görevde kalırlar.[10]

Fren ve Denge Mekanizmaları

Yasamanın, yürütme ve yargı; yargının, yürütme ve yasama; yürütmenin de yasama ve yargı üzerinde kullanabileceği belirli fren ve denge mekanizmaları vardır. Yasamanın yürütme üzerindeki temel güçleri başkanın atamalarını reddetmek, başkanın azledilmesi için yasal süreci başlatmak, başkanın veto ettiği yasaları yeniden çıkarmak, başkanın onayladığı uluslararası anlaşmaları reddetmek.

Yasamanın yargı üzerindeki temel güçleri alt düzey federal mahkemeleri oluşturup oluşturmamaya karar vermek, bu mahkemeleri feshetmek, federal mahkeme yargıçlarının görevden alınması sürecini başlatmak ve başkan tarafından atanan yargıçları onaylamaktır. Kongrenin Yüce Mahkeme’de görev yapacak yargıçları belirleme yetkisi de vardır.

Yürütmenin yasama üzerindeki güçleri: başkan kongrenin çıkardığı yasaları veto edebilir, kongreye kendi partisinden üyeler aracılığıyla yasa önerisi getirebilir. Yürütmenin yargı üzerindeki en önemli gücü ise federal yargıçları atamak ve bazı suçluları affetmektir.

Yargının yasama üzerindeki en temel gücü, kongreden geçen yasaları yorumlamak ve anayasaya aykırılıkları durumunda geçersiz ilan etmektir. Benzer şekilde başkanın eylem ve kararlarını da anayasaya aykırı bularak geçersiz sayma gücüne sahiptir. [11]

TÜRKİYE’DE BAŞKANLIK NE ZAMAN KONUŞULMAYA BAŞLANDI ?

Türkiyede sistem tartışmalarının gündeme ne zaman geldiği konusuna başlamadan önce sizlerle bu metni paylaşmak istedim. ‘‘Taşra Tanzimat’tan beri seçim yapıyordu… taşradan gelenler çok açık bir şekilde diyorlardı ki ‘Bu İstanbullular ilk defa seçim gördüler, bizler ise ibtida-i Tanzimat’tan yani Tanzimat devri başından beri seçim usulüne alışmışız ve tatbik ediyoruz. Yani daha fazla sandık tecrübemiz var.’ Bu doğrudur. İstanbul’a göre daha fazla tecrübeliler, çünkü bütün vilayetlerde sırf bu meclis-i idareler değil, Maarif Komisyonu, Nafia Komisyonu gibi ihtisas kurulları var. Üyeler seçiliyor ve ‘Meclis-i beledi’ler mevcut. II. Abdülhamit döneminde birtakım muteberan listeleri hazırlanıyor. Kurullara üyelik ve muteberlik           belirli şartları öngörüyor; vergi miktarı, emlak miktarı, davranış ve yaşayışlarındaki iffet esasına göre seçimler yapılıyor.

Burada esas olan çift dereceli seçimdir. Biz ancak müntehib-i evvelleri seçiyor, müntehib-i sani oluyoruz. Müntehib-i evvel, müntehib-i saniyi, yani ikinci seçmenleri seçiyor, onlarda hükümete rey veriyor. Bu Amerika’da tatbik edilen bir sistem ama ikinci seçmenler birincinin reyine o kadar bağlı ki ona göre hareket ediyorlar, sistem böyle işliyor.’’[12]

Türkiye de hükümet sisteminin değiştirilmesi, başkanlık veya yarı-başkanlık sistemine geçilmesi ilk kez mart 1980’de Tercüman Gazetesi’nin düzenlediği, Anayasa Semineri’nde ve Yeni Form Dergisi’nin önerdiği, Anayasa projesinde tartışılmıştır. Aynı öneriler 1982 Anayasası’nın yapımı sürecinde tekrarlanmış, başkanlık ve yarı-başkanlık sistemine geçiş uzun ve hararetli tartışmalara konu olmuştur. 1982 anayasası neticede parlamenter sistemi benimsemiş, ancak Cumhurbaşkanına geniş yetkiler tanımıştır.[13]1980’lerden sonra Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile başlamıştır.[14] Ancak Başkanlık tartışmaları akademik ve siyasi çevrelerden destek alamamıştır.[15] Aynı öneri on yıllık bir aradan sonra Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in görevini tamamlamasına yakın dile getirilmiş ancak kamuoyunda yeterince destek alamamıştır. Demirel sistem değişikliğinde başkanlık ya da yarı-başkanlık sistemine geçişin sebebini istikrar ile açıklıyordu. Vakıf 2000 toplantısında yaptığı konuşma metni Radikal Gazetesinde yayımlanıyor:

‘‘Parlamenter demokrasi istikrar çıkarmıyorsa, ülke idaresini kendi başına bırakamazsınız. başkanlık ve yarı-başkanlık sistemi, istikrarsızlığın çareleri arasında düşünülmeli. (…)’’

‘‘Cumhurbaşkanı’nı iki turlu seçimle halk seçmeli. Parlamentoyu fesih müessesi işler hale getirilerek anayasal geleneğimize uygun bir şekilde bu yetki Cumhurbaşkanı’na verilmeli.’’

‘‘Seçmenlerin öneli konularda doğrudan görüşlerini ortaya koymalarına imkan tanıyacak şekilde referandum müessesine işlerlik kazandırılmalı. Halkın seçtiği Cumhurbaşkanı’na bu yetki şartsız tanınmalı. Olağanüstü hallerde bunalımdan çıkış için Anayasaya demokratik mekanizmalar dahil edilmeli.’’ cümleleri Amerikan Anayasasına dikkat çekmektedir. [16]

2003 yılından bu yana ise Ak Parti kaynaklı başkanlık önerileri göze çarpmaktadır. Dönemin Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu başkanlık rejimini gündeme taşıdı.

Burhan Kuzu’nun Cumhuriyet Gazetesinde 02.01.2003 tarihli ‘‘Bu çok köklü bir değişim. Yıllardan beri proje üzerinde çalışıyorum. Türkiye yarın çok parçalı bir yönetime geçtiği zaman tıkanıp kalacak. Başkanlık sistemi, parlamentoyu kuvvetlendiren bir sistem.’’ ve 02.04.2003 tarihli ‘‘Başkanlık mı, yarı-başkanlık mı?’’ sorusuna cevaben ‘‘her ikisinde de aynı şeyi düşünüyorum. Benim için ideal olan Amerikan modelidir’’ ifadelerine yer veriliyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuya ilişkin fikrini kaleme alan 24.01.2003 tarihli Halka ve Olaylara Tercüman gazetesinde ise ‘‘Biz hala bürokratik oligarşiyi halledemedik.(…) Ben, işte başkanlık sistemini bundan istiyorum’’ cümlelerine yer veriliyor.[17]

31.07.2007 tarihli ve 5628 sayılı Kanun’la 1982 Anayasası’nın 101. ve 102. maddelerinde yapılan değişiklikle cumhurbaşkanının seçilme usulü değişmiştir. Artık cumhurbaşkanı TBMM tarafından değil doğrudan halk tarafından seçilecektir. Nitekim 28.08.2014 tarihinde Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti’nin doğrudan doğruya halk tarafından seçilen ilk Cumhurbaşkanı olmuştur.

YERLEŞİK DEMOKRASİLERDE PARLAMENTER VE BAŞKANLIK REJİMİ KARŞILAŞTIRMALARI[18]

rejim_tipleri_karsilastirmasi

SONUÇ

Sistemin Amerika’da kurgulanışı ve uygulanışı fren ve denge mekanizmasının getirdiği uzlaşı kültürü ile birlikte güzel bir çark ihtiva etmektedir. Upenn’in Fels Kamu Yönetim Enstitüsü Müdürü Dr. Neslon Lim sistemde meydana gelebilecek olası kilitlenmelerle ilgili ‘istikrarsızlığın istikrarı’ tanımını kullanmıştır. Büyük devletlerin hızlı karar almasının sonuçlarının telafi edilemeyecek düzeyde zarara yol açabileceğinden sistemin kendini dengeleyecek bu unsurlara ihtiyacı vardır.  Yine Dr. Lim’in kendi yaşamından örnek vererek, ABD’ye Myanmar’dan geldiğinde İngilizce konuşmayı bilmediğini ve farklı işlerde çalıştığını ancak kendisini yetiştirdiğinde Upenn’in Fels Kamu Yönetim Enstitüsü Müdürü olabildiğini ifade etmiş, sistemin insanların başarı ve becerilerine sahip çıktığını, bilime önem verdiği müddetçe de ABD’nin lider devlet olmaya devam edeceğini vurgulamıştır.

1980 yılı ile başlayan tartışmalar günümüze kadar kuvvetlenerek gelmiş neticede sistemin uygulanmasına ilişkin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimle gelmesi ile somut bir adım atılmıştır.

Yukarıda belirttiğim üzere Osmanlı Döneminden beridir ABD seçim sistemine aşina olduğumuz açıktır. Ancak mevcut parti sistemimizde ABD tipi başkanlık sisteminin uygulanması zordur. Nitekim 7 Haziran 2015 seçimleri bunun bir göstergesidir. Uzlaşı kültürünün siyasi kitle ve aktörlerce sindirilmesi neticesinde sistemin Türkiye’de uygulanabileceği kanısındayım.

.

Zehra ÇİÇEK – 02.06.2016

______________

DİPNOTLAR

[1] PınarAkçalı,  (Yarı)başkanlık Sistemi ve Türkiye

[2] ABD Anayasası

[3] ABD Anayasası

[4] Bknz: (Yarı)başkanlık Sistemi ve Türkiye veya ABD Anayasası

[5] (Yarı)başkanlık Sistemi ve Türkiye

[6] Ersin Kalaycıoğlu, syf:15,Başkanlık Sistemi, Tbby,

[7] Hasan Tunç/Bülent Yavuz, Avantaj ve Dezavantajlarıyla Başkanlık Sistemi

[8] ABD Anayasası

[9] PınarAkçalı, (Yarı)başkanlık Sistemi ve Türkiye

[10] ABD Anayasası (Derya TAŞKIN: eyalet düzeyinde savcılar seçimle gelir. Peterson Belediye Başkan Yardımcısı/New Jersey.02.05.2016)

[11] PınarAkçalı, (Yarı)başkanlık Sistemi ve Türkiye

[12] İlber Ortaylı, Yakın Tarihin Gerçekleri

[13] Prof. Dr. Serap Yazıcı, Başkanlık Sistemi, Tbby,

[14] Ersin Kalaycıoğlu, Başkanlık Sistemi, Tbby,

[15] Prof. Dr. Serap Yazıcı, Başkanlık Sistemi, Tbby,

[16] Bertil Emrah Oder, Başkanlık Sistemi, Tbby,

[17]Bertil Emrah Oder, Başkanlık Sistemi, Tbby,

[18] Yerleşik Demokrasilerde Parlamenter ve Başkanlık Rejimi Karşılaştırmaları tablosu Kaynağı: Ersin KALAYCIOĞLU, Başkanlık Sistemine , Tbby-2005 [Linz, (1990a ve 1990b:passim), Rigss (1992:2016-222), Powell, (1982:Bölüm4,7,8 ve 9), Lijphart,(1984:Bölüm:5) Mainwaring(1993:passim), Prezeworski, et.al.(1996:46)]

KAYNAKÇA:

-Başkanlık Sistemi (Tbby)

-ABD Anayasası

-Dünyada Başkanlık Sistemi Uygulamaları (SETA)

-Dünyada Başkanlık Sistemi Tartışmaları (SETA)

-Avantaj ve Dezavantajlarıyla Başkanlık Sistemi (TBB Dergisi)

 

img

Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SASAM); 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bağımsız bir düşünce kuruluşudur. Sahipkıran; Müşteri (Jupiter) ve Zühre’nin (Venüs) aynı hizada (bir burçta) oldukları zamanda doğan kişilere atfedilen bir sıfattır. Bu kişilerin cihangir olacaklarına inanılır. Cengiz ve Timur Hanların Sahipkıran oldukları bilinmektedir. Türk Dil Kurumunun yayınladığı güncel sözlükte, Sahipkıran için; “güçlü ve üstün hükümdar” tanımı yapılmaktadır.

Comments are closed

Benzer Gönderiler