Bağış Sepeti

Yasal Uyarı: Kaynak gösterilmeden ve açık link verilmeden sitede yer alan yazılar kullanılamaz.

Etkinlikler

15 TEMMUZ DESTANINI ANMA VE DEĞERLENDİRME PROGRAMIMIZ GERÇEKLEŞTİ

Merkezimizce düzenlenen okuyucularımıza açık etkinliklerin 67’ncisi, 15 Temmuz Şehitlerinin ve milletimizin darbe girişiminde bulunan FETÖ ile arkasındaki güçlere karşı dik duruşunun anıldığı ve hain darbe girişiminden bugüne kadarki sürecin değerlendirildiği bir program şeklinde gerçekleşti.

Şehitlerimize rahmet dileği ve Fatiha okunarak toplantıya başlandı. Genel Sekreter Mesut Emre KARAKÖSE’nin moderatörlüğünde gerçekleşen programa katılan SASAM mensupları ve araştırmacıları, önemli tespit ve değerlendirmeleriyle katkı sağladılar. Toplantıdan bazı notları, aşağıda okuyucularımızın istifadesine sunuyoruz.

– SASAM kadroları olarak, darbe girişiminin arkasındaki mel’un yapıya başından itibaren karşıt duruş sergiledik, yine karşıyız ve karşı olmaya devam edeceğiz. 15 Temmuz öncesinde olduğu gibi sonrasında da devletimizin ve milletimizin yanında yer almaya devam edeceğiz.

– 15 Temmuz darbesi öncelikle Türk Devletine ve Türk Milletine, ardından İslam’a karşı yapılmak istenmiştir. Millet, siyasetin de çağrısından önce darbeye boyun eğmeyeceğini ortaya koymuştur. Keza Devlet, aradan geçen süre zarfında darbenin arkasındaki yapıyla ciddi bir mücadeleye girişmiştir. Yapılan bazı hatalar, işin doğası gereğidir. Siyaset darbeyi sadece kendisine karşı yapılmak istenmiş gibi algılar ve lanse ederse mücadeleyi milli bir mesele olmaktan çıkarabilir. Devletin FETÖ ile mücadelesi (kamu görevlilerinin ihracı gibi) seri bir şekilde gerçekleşmektedir. Siyaset ise bu mücadelede (kadroların ayıklanması gibi) nispeten yavaş kalmaktadır.

Darbe Girişimi İhanetinin Arkasındaki Saikler

– 15 Temmuz 2016’da sadece bir darbe girişimi yaşanmamıştır. Hain ve alçak bir kalkışma ile iç savaş ve işgale zemin hazırlanmak istenmiştir. Bu ihanetin karşısında duran aziz milletimiz, ülkemizin kaosa sürüklenmesine izin vermemiştir. Sergilenen milli direniş ile insanlarımız tek yumruk olmuş ve ihanetin tepesine inmiştir. Türk Milleti demokrasinin bedelini 250 şehidin canıyla ödemiş, demokrasiye canı pahasına sahip çıkacağını ve milletin oyuyla gelenin milletin oyuyla gideceğini ortaya koymuştur.

– 15 Temmuzda yaşanan darbe girişimi bir çok yönüyle yakın tarihteki benzerlerinden ayrışmaktadır. Dini referanslı bir yapılanmanın bu teşebbüste bulunması başlıca farkı teşkil etmektedir. Dini değerleri istismar eden örgüt, 40 yılı aşkın bir sistematik yürüyüş ile silahlı kuvvetlere, yargıya ve Devletin diğer kurumlarına sızarak demokratik olmayan usullerle kamu gücünü ele geçirmeyi amaçlamıştır. Bu sızma harekatı, örgütün başlıca fikri yayın organı “Sızıntı”nın adının tesadüfen belirlemediğini göstermektedir.

– Hain kalkışmanın yakın tarihteki benzerlerinden önemli bir diğer farkı ise darbecilerin gasp ettikleri silahlarla halka ateş etmeleridir. Parlamento binası tarihinde ilk kez bombalanmış öte yandan geniş halk kitlelerinin üzerine ağır silahlarla yaylım ateşi açılmıştır.

– Ordu içinde yuvalanan Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) dışı bazı dayatmacı ve vesayetçi zihniyetlerin de, darbenin başarılı olması halinde ikbal beklentisi, iktidar partisine ve onun yönetici kadrolarına karşı olan düşmanlıkları gibi sebeplerle darbe girişimine katılmış olmaları muhtemeldir.

İhanetin Bastırılması

– Hain darbe girişiminin bastırılmasında demokrasiye sahip çıkan halkın cesaret ve feraseti kadar, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde yer alan milli unsurların rolü de yadsınamaz. Şehit Ömer Halisdemir başta olmak üzere, bir çok ordu mensubu darbenin karşısında yer almış ve başarısız olmasında önemli rol oynamıştır. Şehit Albay Sait Ertürk arkadaşları zırhlı birliklerin Trakya’dan İstanbul’a intikalini canı pahasına engellemiştir. FETÖ adı verilen mel’un yapının emrine veya kontrolüne girmeyi reddeden TSK mensupları helikopterleri bozmuş, uçakları kaldırmamış, yakıt vanalarını kapatmış, pistleri devre dışı bırakmış, darbecileri derdest etmiş ve bu ihanetin karşısında yer almıştır.

– Özel Harekat başta olmak üzere Emniyet kuvvetlerinin de darbe teşebbüsü ihaneti karşısındaki tutumları önemlidir. Darbeden sonraki süreçte görevinden ihraç edilen birçok FETÖ mensubunu o dönem bünyesinde barındırmasına rağmen, Emniyet teşkilatı kurumsal olarak ilk andan itibaren darbe karşıtı konum almıştır. Verdiği ağır kayba rağmen Özel Harekat polisleri, bir çok kritik merkezin hain ve alçak darbecilerden arındırılmasını sağlamışlardır.

Uluslararası Boyut

– FETÖ, dünyanın neredeyse bütün ülkelerinde örgütlenen beynelminel bir yapılanmadır. Başta ABD olmak üzere güçlü ülkeler FETÖ’yü kullanmakta, FETÖ ise zayıf ülkeleri kullanmaktadır. Örgüt; Balkan ülkeleri, eski Doğu Bloku ülkeleri, uzak doğu ve Asya-Pasifik ülkeleri, Afrika ülkeleri başta olmak üzere dünyanın bir çok coğrafyasında hala faaldir. Yurt dışı finans kaynakları kesilmemiştir. Kuruluşundan itibaren CIA başta olmak üzere yabancı istihbarat servisleriyle karanlık ilişkiler içindedir. ABD’nin gönüllü taşeronluğunu yapmaktadır ve Haçlı zihniyeti için kullanışlı bir araçtır. Örgüt elebaşısı mel’unun “Haçlıların ülkenizi işgal etmesi çok tehlikeli değildir, Haçlılar sizin kadınınıza, kızınıza ilişmezler” şeklindeki aşağılık beyanları, bu taşeronluğun açık bir ifadesidir.

– Başta Avrupa Birliği üyeleri olmak üzere Batılı ülkelerin bir çoğunda siyasetçiler ve medya Türk halkının ve devletinin yanında yer almamıştır. Hatta bazıları aşağılık darbe girişiminin başarısız olmasına üzülmüşlerdir. Yaşanan hadisenin bir kurgu olduğu şeklindeki ipe sapa gelmez FETÖ propagandalarının tesirinde kalmış ve dümen suyuna girmiştir.

– Osmanlı mirası gönül coğrafyamız başta olmak üzere, mazlum milletlerin çoğu ve özellikle İslam ülkelerinin halkları 15 Temmuz gecesi Türkiye için “Allah’ım İslam’ın son kalesini düşürme” diye dualar etmiş, ihanetin bastırılmasından sonra günlerce sevinç gösterileri ve kutlamalar yapmışlardır.

Askeri Boyut

– Tarihin eski devirlerinden başlayarak Selçuklu ve Osmanlı dönemleri dahil tarihimiz saray darbelerinin, ayaklanmaların, suikastların, ihtilallerin örnekleriyle doludur. Padişahı korumakla görevli kapı kulu askerleri dahi sıksık kazan kaldırmış ve padişahları dahi öldürebilmiştir. Yaklaşık yüzyıllık Cumhuriyet tarihinde bile neredeyse her on yılda bir askeri müdahale yaşanmıştır. Her cumhurbaşkanı seçimine askeri makamlar vesayet odağı olarak müdahale etmek istemiştir. Her darbe ve darbe teşebbüsünden sonra darbe devrinin artık kapandığı ifade edilmiştir. 28 Şubattan sonra 27 Nisan e-muhtırası yaşanmıştır. 27 Nisan hadisesinden sonra geniş kesimler darbe ihtimali görmemiştir. 15 Temmuzdan bir ay önce bir anket yapılsa ezici bir çoğunluğun, askeri darbeye asla ihtimal vermeyeceği göz önüne alındığında halen darbe ihtimali sıfırlanmış değildir. TSK kadrolarının bir bölümünde yapısal olarak var olan darbecilik eğilimi göz önünde tutulmalıdır.

– TSK’nın NATO bünyesinde bir ordu olması nedeniyle darbe girişiminin NATO makamları tarafından önceden bilinmesi, rıza gösterilmesi ve zımnen de olsa onaylanması kuvvetle muhtemeldir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin özellikle kurmay kadrosunun NATO tedrisatından geçmesi ve NATO karargahlarında yetişmesi milli güvenliğimiz açısından bir risk faktörüdür. Silahlı kuvvetler hiçbir yabancı ülkenin eksenine girmeyecek şekilde ve milli bir zihniyet zemininde yeniden yapılandırılmalıdır.

– Hain darbe girişiminden kısa bir süre sonra Suriye sahasında Fırat Kalkanı Harekatının başarıyla icrası, silahlı kuvvetlerin hala zinde ve ayakta olduğunu göstermesi bakımından orduya bir moral kaynağı olmuştur. Askeri bürokrasi içinde karşılıklı güven yeniden tesis edilmelidir. Terörle mücadele eden ve yurt dışında bir çok cephede ya da noktada varlık gösteren bir ordunun yıpratılması memleket lehine sonuçlar doğurmayacaktır.

– Alçak darbe girişiminden sonra FETÖ’nün aldığı yenilgi, terörle mücadeleye olumlu anlamda yansımıştır. 30 yıldır girilmeyen in ve mağaralara girilmiş, bölücü terör kampları tahrip edilmiştir. PKK ağır zayiatlar vermiş ve adeta beli kırılmıştır. Keza süreçte DEAŞ ve DHKPC gibi terör örgütleriyle de amansız bir mücadele verilmiştir.

– Darbeye karşı tavır alan, darbe girişimine katılmayan ordu mensupları rencide edilmemeli ve hedef haline getirilmemelidir. Darbe karşıtı önlemler alınırken seri olunması gereği doğaldır anca acele ederek yüz yıllara dayanan askeri yapı, kurumlar, gelenekler, sistematik tahrip edilmemelidir. Emir komuta zincirinin bozulması darbe ihtimalini ortadan kaldırmayacağı gibi kontrolü zorlaştıracağından yeni bir darbe girişimi riskini de artırabilir.

Siyasi Boyut

– Hayatın her alanına nüfuz etmeye çalışan bir yapılanmanın siyasi alana sirayet etmemesi düşünülemez. Hiçbir siyasi parti ya da hareket, bütünüyle ve kurumsal olarak FETÖ’cü şeklinde suçlanamaz ancak bütün siyasi parti ve hareketler kendi kadrolarında gereken temizliği samimiyetle yapmalıdır. Yapılacak temizlik FETÖ ile mücadeleyi önemli anlamda güçlendirecektir. FETÖ’nün bu kadar güçlenmesinde ihmali ya da kusuru olanlar, bu faktörü göz ardı ederler veya yok sayarlarsa siyaseten bedel ödemek durumunda kalabilirler.

– 15 Temmuz siyasi tarihimiz açısından büyük bir kırılma noktası olmuştur. Türkiye’de bundan sonraki süreçte 15 Temmuza ilişkin referans vermeden, tavır koymadan siyaset yapılamaz, strateji belirlenemez ve yol haritası çizilemez. Bütün taraflarıyla tıkanma noktasına gelen siyaset, güven tazelemek zorundadır ve yeniden şekillenecektir. Siyaset uzunca bir süredir gerilimden beslenmektedir. Bu durum sona ermeli ve siyasetin dili yumuşamalıdır.

– İktidar partisinin merkez ve taşra kadrolarının, vatandaşların doğrudan bildiği ve bildirdiği FETÖ mensuplarından arındırılmaması halktaki memnuniyetsizliği artırmakta ve “sadece FETÖ’nün tabanındaki ya da ortasındaki insanlara karşı mücadele yürütülüyor, üst düzeye dokunulmuyor” şeklindeki algıyı güçlendirmektedir. Temsil pozisyonundaki mercilerden ifade edilen “metal yorgunluğu var, kadrolar yenilenecek” söylemi, parti teşkilatlarında, belediyelerde hatta meclis grubunda yenilik beklentisini artırmıştır. Bu hususta (reel siyasetin dengeleri ve takvimi göz önünde bulundurularak) ivedi hareket edilmesinde fayda görülmektedir.

– Ana muhalefet partisinin Yeni Kapı sürecine dahil olması, milletin genelinde memnuniyet oluşturmuş ve FETÖ karşısında milli mutabakat sağlanmasına yol açmıştır. Ancak aradan geçen bir yıl zarfında FETÖ söylemlerinin benimsenmesi, “kontrollü darbe ve 20 Temmuz Siyasi Darbesi” tabirlerinin kullanılması, Adalet Yürüyüşü adı verilen eyleme HDP ve FETÖ elebaşısının desteği gibi durumlar Yeni Kapıda oluşan Mili Birlik Ruhuna aykırı sonuçlar doğurmuştur. Ana muhalefet lideri, partisi içindeki pozisyonunu tahkim etse de, parti tabanında bu konuda büyük rahatsızlıklar baş göstermiştir. “Kontrollü darbe” söylemi FETÖ tezlerine hizmet eder, vazgeçilmesi ve çürütülmesi elzemdir.

– MHP yönetimi ve tabanı ilk andan itibaren darbe karşıtı tutum takınmış ve tavır koymuştur. Aradan geçen süre zarfında da konuyu milli bir mesele olarak değerlendirmiş ve konuya devletin yanında bir tavır benimseyerek yaklaşmıştır.Ancak parti içinde 1 Kasım 2015 seçimlerinden bu yana devam eden huzursuzluk, parti içi muhalefetin FETÖ tarafından desteklendiği iddiasıyla iyice artmış, muhalif liderler partiden ihraç edilmiştir. Meral Akşener tarafından kurulacağı açıklanan yeni partinin FETÖ’nün dümen suyuna girmemesine baştan itibaren azami dikkat sarf edilmeli, kadrolar oluşturulurken zerre kadar FETÖ’cü şüphesi taşıyan insanlara bile yer verilmemelidir. Meral Akşener’in üzerindeki şüpheyi dağıtması için darbeyi lanetlediği gibi, FETÖ’yü de lanetlemesi ve bu hain şebekesi karşısında açık ve net bir tavır koyması gerekmektedir.

– Büyük Birlik Partisi (özellikle Genel Başkan Destici düzeyinde) belki konjonktürel ve siyaset gereği benimsediği söylemi 15 Temmuzdan sonra terk etmiştir. Ancak parti teşkilatında Genel Merkez düzeyinde FETÖ karşıtı açık tavır gösterilmesi konusunda talepler yoğunlaşmış ve sıkıntılar baş göstermiştir. Saadet Partisinde FETÖ karşıtı tavır noktasında Mustafa Kamalak döneminde gösterilen zaafiyetin, Temel Karamollaoğlu döneminde büyük ölçüde telafi edildiği gözlemlenmektedir. Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ve kadrosundan bir çok isim Ergenekon davaları sürecinden bu yana FETÖ ile amansız bir mücadele vermektedir. Ancak parti içinde güçlü konumda bulunan ulusalcı zihniyetin FETÖ ile mücadeleyi bütün muhafazakar kesimler ve gruplar aleyhinde bir gerilime dönüştürme ihtimaline karşı tedbir alınmalıdır.

– HDP-PKK-FETÖ ilişkisi dalgalı seyretmiştir ve etmektedir. Türk devletine ve milletine karşı pozisyonları nedeniyle zaman zaman aynı zeminde buluşabilmişlerdir. FETÖ kadroları tarafından domine edilen KCK davaları ile daha sonraki benzeri operasyonların provası yapılırken düşman olabilmiş gruplar 7 Haziran seçim sürecinde yan yana gelebilmiştir.

Ekonomik ve Mali Boyut

– FETÖ, 15 Temmuza kadar geçen ve yıllara dayanan zaman içerisinde ekonomik bir imparatorluğa dönüşmüştür. Milyar dolarları kontrol eden bir yapı halini almıştır. Çok çeşitli finans kaynakları bulmuştur. Dini değerleri istismar ederek himmet, zekat, sadaka, kurban gibi adlar altında bağışlar toplamıştır. Kendi kuruluşlarında istihdam ettiği insanları düşük ücretlerle çalıştırmış, kamu görevlisi mensuplarının maaşlarından kesintiler yapmıştır. Bir haraç çetesi gibi baskı, korkutma, tehdit ve şantajla para toplamaktan bile geri durmamıştır. Kamu kurumlarında çöreklenen mensupları vasıtasıyla haksız vergi ve sosyal güvenlik incelemesi tehdidi gibi yollarla iş adamlarını mali kaynak vermeye zorlamıştır. FETÖ’nün ulaştığı mali güçten çıkar beklentisiyle bu yapıya eklemlenen iş adamları da olmuştur.

– Örgütün kontrolündeyken el konulan gayrimenkul, şirket, nakit para gibi mal varlıklarından hazineye milyarlarca dolarlık kaynak aktarılmıştır.

– Bunca büyük şirkete el konulmasına ya da kayyum atanmasına rağmen Türk ekonomisi süreci başarıyla atlatmış ve 2016 yılında beklentilerin üzerinde %3, 2017’nin ilk çeyreğinde % 5 büyümüştür. Net istihdam seviyesinde artış yaşanmış, 1 milyondan fazla kişiye yeni istihdam sağlanmıştır. Süreçteki başarıda ekonomi yönetimi, ilgili kamu kurumları, boyunduruktan kurtulan piyasalar ve özel sektör pay sahibidir.

Sosyal Boyut

– Aradan geçen bir yıllık süre zarfında yaklaşık 150 bin kamu görevlisi ihraç edilmiş ya da açığa alınmıştır. 50 bin kişi tutuklanmıştır, tutuklanmayan on binlerce kişi hakkında adli tahkikat başlatılmıştır. Dolayısıyla sadece birinci derecedeki yakınlarıyla birlikte bir milyonu aşkın bir kitle süreçten etkilenmiştir. Süreç ve sorun adaletle yönetilmelidir. Mağduriyet iddiaları hassasiyetle incelenmeli, varsa haksız mağduriyetlerin önüne geçilmelidir.

– 40 yılı aşkın bir süredir en zeki çocukların devşirilmesine yönelen FETÖ yapılanması bir çok nesli tahrip etmiştir. İlerde farklı yöntemlere başvuracak ve teröre zemin teşkil edecek bir kitlenin oluşmasının önüne geçilmelidir. Zekanın kalıtsallığı da göz önüne alınarak, ailelerin ve özellikle çocukların geri kazanılmasının yolları aranmalıdır.

– Dini duyguların istismarı suretiyle örgüt içi kurumsallaşma oluşturulmuş ve pekiştirilmiştir. Dini terim ve kavramlar dahi (imam, cemaat, himmet…) istismar edilmiş ve ağır şekilde yıpranmıştır. Diğer dini grup ve yapılanmalar bu süreçten olumlu veya olumsuz olarak etkileneceklerdir. Geniş halk kitleleri, kendisine gelen bütün gruplara temkinli yaklaşacak ve mesafeli davranacaktır. Ancak FETÖ’den boşalan alanları doldurma ihtimali de diğer yapıları kuvvetlendirebilir.

– FETÖ ihaneti bir çok değeri olduğu gibi, dini değerlere güveni de sarsmıştır. Din dairesine mesafeli kesimleri, dinden daha da uzaklaştırmıştır.

– FETÖ mensupları çözülmekten ve dağılmaktan ziyade, kabuklarına çekilmektedir. Sosyal hayatta mümkün olduğunca görünmez olmayı tercih etmektedirler. Ancak kendi aralarındaki iletişimleri kuvvetle muhtemel devam etmektedir. Bir çok konuda belli merkezlerden belirlenen strateji dahilinde hareket ettikleri gözlemlenmektedir. FETÖ cephesinde umudu diri tutma çabaları sürmekte, rüyalar, rivayetler yoluyla ve tarihler vererek beklenti oluşturulmakta, çözülme engellenmeye çalışılmaktadır.

İdari ve Yargısal Boyut

– Karar alma mekanizmalarının merkezileşmesi bir çok kamu kurumunda devam eden süreçleri tıkanma noktasına getirmiştir. Ara kademeler artmıştır. Rutin faaliyetler haricinde bürokrasi iş üretemez hale gelmiştir. Halka karşı her konuda kötülenmesi ve vesayet odağı olarak tanımlanması, kendini ifade etme şansı olmayan bürokrasiyi iyice zor duruma düşürmüştür. Siyaset bütün konularda karar vermek istemektedir. En basit meselelerde bile üç aydan önce karar alınamamaktadır.

– Devlet teşkilatının genelinde ve yargı camiasında olduğu gibi sivil ve askeri bürokraside de güven yeniden tesis edilmelidir.

– Asılsız ve mesnetsiz itham ve iddialarla, kişisel ya da siyasal garezle kimsenin aleyhinde işlem yapılmamalıdır. Toplumda oluşan bu yöndeki algının önüne geçebilmek için hassasiyetle hareket edilmesinde fayda görülmektedir.

– Yargı mercileri kendilerini güven içinde hissetmelidir. FETÖ’cü iddiası varsa, asılsız veya mesnetsiz bile olsa kendilerini işlem yapmak zorunda hissetmektedirler.

FETÖ ile ve Darbecilikle Mücadelede Yapılması Gerekenler

– FETÖ, önde gelen bir milli güvenlik tehdididir. İlgili bütün kurumların dahil olacağı kapsamlı bir mücadele stratejisi hazırlanmalıdır. Akılcı hamlelerle nihai vuruşlar yapılmalıdır. Bu konuda FETÖ’yü dışarıdan besleyen “üst akıl”a karşı, yerli ve milli vicdana dayanan “ortak akıl”la hareket edilmelidir.

– 15 Temmuz hain darbe girişimi, Türk siyasi tarihinde benzeri görülmemiş bir travmaya yol açmıştır. Travmaya ani tepki verilmesi normaldir ancak akut dönemden tedavi ve rehabilitasyon dönemine geçilmesi gerekmektedir. FETÖ ile alakası olmadığı halde mağdur olduğunu iddia eden insanlar varsa incelenmeli ve haklı iseler mağduriyetleri giderilerek geri kazanmanın yolları aranmalıdır.

– Süreç adaletle sürdürülmelidir. Neyin kamu görevinden ihraç sebebi olacağı gibi kriterler belirlenmeli ve herkese eşit uygulanmalıdır. Kurumlar arası hatta aynı kurumun birimleri ve taşra teşkilatları arasındaki uygulama farklılıkları asgariye indirilmelidir.

– FETÖ davaları, Ergenekon davaları sürecine dönüştürülmemelidir. Anılan süreçte ilgili ilgisiz birçok kişi aynı torbaya doldurulmuş ve beş yılın sonunda dava tamamen iflas etmiştir. Dün Ergenekon davaları sürecinde “hain” yaftası yiyenler, bugün “kahraman” payesi almıştır. Kamuoyu orta vadede medya gibi araçlarla dönüştürülebileceğinden bugünün hainlerinin yarın tekrar güçlenmesi ve “kahraman” payesi alması onulmaz yaralara yol açacağından, bu ihtimale karşı tedbirler alınmalıdır.

– FETÖ’ye uluslararası alanda devam eden güçlü desteğin önüne geçilmelidir. Diplomatik kanallardan gerekli girişimler başlatılmalı ve titizlikle takip edilmelidir. Adeta bir diplomatik seferberlik ilan edilmeli ve uluslararası zeminde atağa kalkılmalıdır. Bunun için Dışişleri Bakanlığı mensupları başta olmak üzere ilgili kadrolar hassasiyetle yeniden gözden geçirilmeli ve gerekli tedbirler alınmalıdır.

– Silahlı kuvvetler içindeki darbeci gelenek tasfiye edilmelidir. Silahlı kuvvetler sivil siyasetin kontrolünden dışarı çıkamamalı ve askerlik mesleği ile meşgul olmalıdır. TSK içindeki laikçi, ideolojik ve geleneksel değerlere mesafeli unsurlar ayak bağı olarak gördükleri FETÖ’cülerden kurtulduklarını düşünerek krizi fırsata dönüştürmek  isteyebilir ve yeni bir hareketlenmeye cür’et edebilirler. TSK, yargı, emniyet ve hiçbir kurum hiç bir gruba, tarikata, cemaate, ideolojiye terk edilmemeli, bu yapıların kurumların bünyesinde fazla güçlenmelerine ve kadrolaşmalarına izin verilmemelidir. Liyakat sistemi esas alınmalıdır.

– Darbeler tarihin her devrinde ve dünyanın her yerinde baş gösterebilmiştir ve gösterebilir. Muhtemel darbe teşebbüslerinin önüne geçmenin temel yolu, memnuniyetsiz kitleleri memnun edebilmektir. Gücü ve iktidarı paylaşmak riski azaltacaktır. Cumhurbaşkanlığı sistemi doğru işletilebilirse darbe riskini azaltacaktır. Çünkü seçilmek için zımni koalisyon zorunludur ve değişik toplum kesimleri faydalanabilecektir.

– FETÖ’nün yeniden güçlenme ve gücü ele geçirme ihtimali, halkın haklı nefreti sebebiyle zayıf olsa da Türkiye’yi karıştırma ihtimali mevcuttur. Bu riske karşı teyakkuz halinde olunmalıdır. “Millet dairesi” ve “din dairesi” genişletilmeli, toplumsal gerilim azaltılmalı, normalleşme sağlanmalıdır.

PROGRAMDAN KARELER:

img

Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SASAM); 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bağımsız bir düşünce kuruluşudur. Sahipkıran; Müşteri (Jupiter) ve Zühre’nin (Venüs) aynı hizada (bir burçta) oldukları zamanda doğan kişilere atfedilen bir sıfattır. Bu kişilerin cihangir olacaklarına inanılır. Cengiz ve Timur Hanların Sahipkıran oldukları bilinmektedir. Türk Dil Kurumunun yayınladığı güncel sözlükte, Sahipkıran için; “güçlü ve üstün hükümdar” tanımı yapılmaktadır.

Comments are closed

Benzer Gönderiler