Son dönemlerde “Dinin tek kaynağı Kuran’dır” iddiasında bulunup, geri kalan üç şer’i delili yok sayan, mezhepleri inkâr eden ve Müslümanların inançlarını bozmaya çalışan bazı şer (kötü) odaklar türedi.
İslam Dininin dört temel kaynağı bulunmaktadır. Edille-i Şer’iyye (Şer’i Deliller ya da Dini Deliller) olarak adlandırılan bu kaynaklar şöyledir; 1- Kitap (Kuran-ı Kerim), 2- Sünnet (Peygamberimizin sözü, işi ve başkası yaptığında hoş gördüğü şeyler), 3- İcma-ı Ümmet (Ümmetin bir konuda ittifak etmesi) ve 4- Kıyas-ı Fukaha (Fıkıh Âlimlerinin, hakkında delil olmayan hususlarda delil olan hususlara kıyasla hüküm vermeleri).
Allah-u Teala’nın bizzat Kuran-ı Kerimde bildirdiği üzere; Hz. Peygamber ve onun sünneti, müminler için her alanda bağlayıcıdır:
“Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik.” (Nisâ, Ayet 80)
“(Rasülüm) De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Al-i İmran, Ayet 31)
Bizzat Kuran-ı Kerim’de yer alan bu apaçık ayetlere rağmen, hala “sünnet”in bile dinin kaynağı olmadığını iddia edenler, apaçık kötü niyetlilerdir ve Müslümanların kafalarını karıştırarak aralarına fitne sokmaya çalışmaktadırlar.
Bir tarafta sadece Kuran ve Sünneti öne çıkaran ve bu kaynakları yanlış yorumlayarak aşırılık güden IŞİD, El Kaide vb. terör örgütleri, bir tarafta da Kuran’dan başka kaynak tanımayacaklarını iddia eden aşırılar arasında kalan Müslümanlar, büyük bir kafa karışıklığı yaşamakta ve Peygamberimizin yolu olan Ehl-i Sünnet çizgisinden sapabilmekteler.
Mezhep; kişinin ilmi yetersizliğinden dolayı, ilmi yeterliliği olan, ayet ve hadislerden hüküm ve fetvalar çıkarmaya yetkili olan, ümmetin kabul ettiği bir âlimin (müctehidin) ilmine kendisini teslim etmesidir. Mezhebe (bir müctehidin ekolüne) tabi olmak, işi ehline vermektir.[1] Mezhep imamı olan müctehitler, bu ehliyeti/yeterliliği sahip oldukları ilimler ile elde etmişlerdir. (Müctehid olabilmek için sahip olunması gereken ilimler için tıklayınız)
Sahip oldukları ilimleri (bilgileri) ile ictihad etme (dört şer’i delile dayalı olarak hüküm verme) yeterliliğine sahip müctehitleri ve onların oluşturdukları mezhepleri (ekolleri) inkar ederek, yeterli dini ilme sahip olmadıkları halde dini kendilerine göre yorumlayıp Müslümanları doğru yoldan saptırmaya çalışan mezhepsizlerin anlatıldığı ““Din Maskeli Terörün Din Tahripçiliği” başlıklı makalede yer alan aşağıdaki bölüm, dini yozlaştırmaya ve Müslümanlar arasına fitne sokmaya çalışanların anlaşılması için okunması gereken bilgiler içermektedir.
Bu durumu iyi tesbit eden din reformcuları, oryantalistler ve tabii ki terör örgütleri, mezhepleri ve alimlerini sürekli hedef tahtasına koydular. Çoğu zaman demagoji yaparak özetle, “İmam Azam ve İmam Şafi de bizim gibi birer insan idiler, asırlar sonra onların görüşleri niye takip edilsin veya tenkit edilmesin” gibi sözlerle mezhep alimlerini halkın gözünde lekelemeye çalıştılar. Ancak asıl hedef, amaçlarına uygun, herhangi bir metodolojiye uymadan dini yorumlamak, toplumun birliğini bozmak, böylece daha kolay bir şekilde terör estirmektir.
Şu anda dört mezhep var ama söz konusu kişilere uyulursa, mezhepleri tenkit edenler sayısınca mezhep ortaya çıkmış olur ki, artık dinden söz etmek pek kolay olmaz. Ülkemizde meşhur olan birkaç medyatik ilahiyat profesörünün de zaman zaman mezheplere saldırması düşündürücüdür.
Elbette mezhep imamlarının ve onları takip eden geçmiş alimlerin bazı görüşleri çağa uygun şekilde yeniden yorumlanabilir veya bazı görüşleri terk edilebilir, ancak tenkit edenlerin yaptığı gibi ve onların seviyesindeki insanlar tarafından asla olmamalıdır.
Konumuz olan terör örgütlerinde, mezhep konusunda ciddi bir dejenerasyon bulunmaktadır. Kimisi mezhep tanımamakta, kimisi de daha sinsi davranarak daha fazla mezhep olması gerektiğini söylemektedir. Asıl hedef, başta Ehl-i Sünnet çizgisi olmak üzere sahih kaynaklara dayalı düşünce ve yorumları lekelemek ve aşındırmaktır. Bu durum, onların hedefidir. Zira sünnete dayalı yorumlar, gelişmeye açık, devlet otoritesini ve devlete bağlılığı öne çıkaran, anarşi ve aşırılıktan uzak, orta yolu tercih eden, ilmi ve dini yorumları öngören ana İslam yorumudurlar.
Söz konusu örgütlerin ana hedeflerinden biri, din alimleri; diğeri de hukuk, tefsir, hadis ve kelam gibi ilimlerin usulü yani metodolojisidir. Yanlış yorum ve uygulamalarına karşı çıktıkları için yetişmiş din alimlerini lekelemekte, sindirmekte, tekfir etmekte ve maalesef bazılarını da öldürmüş bulunmaktadırlar.
Diğer taraftan, yanlış yorumlarının anlaşılmasına yardımcı olacak usul ilmini tanımamakta, böylece kolaylıkla zahiri, keyfi ve parçacı yorumlar yapmaktadırlar. Bu iki hederlerini kolaylıkla gerçekleştirmek için de seviyeli bir din eğitiminin verilmesini engellemektedirler. Teröre karşı olmakla birlikte, hangi akla hizmet ettikleri tam kestirilemeyen bazı yazar, aydın ve idareciler de din eğitiminin verilmesine karşı çıkarak bu örgütlerin ekmeğine adeta yağ sürmektedirler.
Kaynak: Yüce, Abdulhakim, (2010), “Din Maskeli Terörün Din Tahripçiliği”, Sever, Murat, Cinoğlu Hüseyin ve Başıbüyük, Oğuzhan (Der.), Terörün Sosyal Psikolojisi, Ankara, Polis Akademisi Yayınları, ss.137-138.
Comments are closed