KKTC kazandığından çok para harcıyor. KKTC’de üretim ile kişi başına düşen gelirler orantılı değil. Üretim düşük, gelir yüksektir.
Kıbrıslı Türkler evlerine ürettikleri değer kadar para götürselerdi bu kadar rahat bir hayat yaşayamazlardı.
– KKTC’de bugün adam başına düşen gelir 15,000 dolardır. (Türkiye’de 10,000 dolar, Rum tarafında 22,000 dolar)
– Bu gelirin ana kaynağı üretim değildir. Rumlardan Türkiye eli ile Kıbrıslı Türklere geçen milyarlarca dolar değerindeki Rum emlakının getirileri ve 40 yıldır Ankara’nın akıttığı milyarlarca dolarlık yardımdır. (Not: Burada yazar, Kıbrıs’ın güneyinde Rumlara terk edilen Türk mülklerini gözardı etmektedir)
– KKTC kişi başına düşen gelir açısından orta gelirli devletler arasında yer almaktadır. Ama iş yapma ortamı, eğitim, şeffaflık ve hesap verebilirlik, devlet kurumlarının kalitesi gibi konularda üçüncü dünya devletleri arasında yer alıyor. Bazı alanlarda Bangladeş’ten bile geridir.
– Bu iki sonuç arasındaki bariz fark ekonominin yapısal sorunları olduğunu ve hükümetler tarafından gerekli reformlar yapılmadığı için KKTC’nin potansiyelini yeterince kullanamadığını gösteriyor.
Özetle:
Gelirin yüksek olmasının temel nedeni Türkiye’nin bonkörlüğüdür.
Türkiye, Kıbrıslı Türkler sefil bir hayat sürmesinler diye en muhtaç zamanlarında bile adaya cömertçe para yolladı. Bütçe açıklarını kapattı. Yatırım harcamalarının tamamını üstlendi. Savunma bütçesini ödedi. Burada ameliyat olamayacakların yurt dışında tedavisini bile karşıladı.
Türkiye’nin Kıbrıs Türkünün refahında oynadığı rolü görmemek nankörlüğün dik alası olmak dışında saflıktır.
Sayıları az olmayan Türkiye düşmanları “TC parasını da, askerini de alıp gitsin,” diyor. Bu “Güneş kaybolsun, biz kendi imkânlarımızla ısınırız,” demek kadar mantıksızdır.
Resmi istatistiklere göre, Türkiye’nin geçen on yılda KKTC’ye yaptığı yardım beş milyar dolar civarındadır. Aynı dönemde KKTC’nin toplam ihracat geliri 890 milyon dolar idi. Sadece bu iki rakam TC yardımlarının Kıbrıslı Türklerin refahında ne kadar yaşamsal olduğunu kanıtlamaya yeter.
Ama siyasiler ve sendikacılar arasında bunu görmek isteyen azdır.
KKTC’de 1974’ten bu yana yoğun bir Türkiye aleyhtarı propaganda yürütmektedirler. Bu propagandanın gerçek amacı, partilerin refahı artırmak için hiçbir şey yapmadıklarını gizlemektir.
Kıbrıs’taki siyasi düzenin ana amacı rant hortumlamak ve dağıtmaktır.
KKTC’yi idare edenler, Türkiye’de hazır tutulan kaynakları alıp kullanmak için proje yapmaktan bile acizdirler.
O kadar ki geçen yıl bazı reformlar yapılsaydı Türkiye’den alınabilecek 446 milyon lira alınamadı. Bu miktar küçük görülebilir ama geçen yıl Türkiye’nin KKTC’ye ayırdığı toplam tahsisatın üçte biriydi.
Kıbrıs Elektrik Kurumu’nun Girne’ye zehir saçan santralına filtre takılamamasının nedeni, yetkililerin yıllardır proje hazırlayıp Türkiye Cumhuriyeti yardım heyetine sunamamasıdır.
Ama Türkiye de suçludur. KKTC’deki rezil oyun, Ankara’nın sağladığı paraların kurduğu sahnede oynanıyor.
Türkiye’nin suçu parayı verip nasıl harcandığını kontrol etmemesi, Kıbrıslıları rasyonel çalışan bir siyasi ve ekonomik düzen kurmaya özendirmemesidir.
Kıbrıslıların içinde yaşadıkları kokuşmuş düzeni kendiliklerinden değiştirmeyecekleri açıktır. Değiştirme niyetleri olsaydı, geçtiğimiz 40 yılda değiştirirlerdi. Ama değiştirmediler ve hiçbir siyasi partide reform isteği yok.
Türkiye baba para yağdırmaya devam ettikçe de olmayacak.
KKTC’nin geri kalmışlığının nedenleri
Dünyadaki bütün Türk toplumları arasında en demokrat, hoşgörülü, laik, liberal ve mizah duygusu güçlü toplum Kıbrıs’taki küçük Türk toplumudur. Belki de ortalama eğitim düzeyi en yüksek olandır da.
Ama bu meziyetler onu Rumların arkasında nal toplamaktan kurtaramadı.
Türkler hemen hemen her sahada aynı adayı paylaştıkları Rumlardan çok geri kaldılar. Arayı kapatma şansları yok denecek kadar az.
Ve adanın birleşmesi halinde Rumların hakimiyetine geçmeleri kaçınılmaz.
“Bir günden diğerine, işçisi olduğumuz fabrikaların, komisi olduğumuz otellerin sahibi olduk,” diyor arkadaşım Erdal Andız.
Ancak, toplum, sermayedar değil mirasyedi gibi davrandı ve ele geçen fırsatı değerlendirilemedi. İleriye gidileceğine, birçok konuda geriye gidildi.
Bugün, kamunun sunduğu eğitim, sağlık, posta ve telefon gibi hizmetlerin hepsi 1974’ün gerisindedir.
Ekonomi ve siyaset içinden çıkılmaz bir kriz içindedir.
Bence Kıbrıslı Türklerin geri kalmışlığının iki büyük nedeni var:
· KKTC’nin ganimet ve talan üzerine kurulması, yani sağlam bir temelden yoksun bulunması ve
· Liderlik ve vizyon eksikliği.
Kıbrıs’ın kuzeyinde son 40 yılda 38 hükümet kuruldu. Rauf Denktaş’tan başlayarak 10 başbakan, 300’e yakın bakan, sayısız müsteşar ve genel müdür görüldü. Ama bir tek reform görülmedi.
Ne zaman finansmana ihtiyaç duyulsa Ankara para kesesiyle koştuğu için hükümetler ekonomiyi geliştirmek için gayret göstermedi. Özel sektörü dışlayan, kamu ağırlıklı, rüşvet ve yolsuzluğun başını alıp gittiği bir kamu düzeni kuruldu.
Ekonomiye devlet ve devlet şirketleri hakim oldu. Aynen 1980’lere kadar Türkiye’de olduğu gibi özel sektör dışlandı ve güdük kaldı.
Siyasi istikrarsızlık, popülist ekonomik politikalar, devletçi ekonomi yönetimi, özel girişim düşmanlığı, 1960’lar kafasıyla hareket eden sendikacılık KKTC’nin belirleyici özellikleri haline geldi.
Kalkınmak bir yana KKTC kurulan devlet çarkını yürütecek, sağlık, eğitim, ulaşım gibi temel hizmetleri yürütecek gelir kaynaklarını yaratamadı. Açığı kapatmak Türkiye’ye düştü. Ne yazık ki Türkiye’den gelen para kalkınmayı körükleyeceğine kokuşmuş siyasi sistemin payandası oldu.
2011’de ekonomi iflasın eşiğine gelince Türkiye, KKTC için IMF stand-by anlaşması benzeri bir istikrar programı hazırladı. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı Halil İbrahim Akça programı yürütmek üzere Lefkoşa’ya büyükelçi tayin edildi.
Türkiye’nin IMF ile olan ilişkilerinde önder rol oynayan Akça işi biliyordu. Ama program halka iyi anlatılamadığı için kamuoyu desteği bulamadı. Politikacılar ve sendikalar ise şeytan görmüş gibi kaçtılar.
Her şey zorlama ile oldu.
Akça adadan ayrılırken “Reform nitelikli tedbirlerin hayata geçirilmesi konusunda yeterli ilerleme sağlanamamıştır” itirafında bulunmak zorunda kaldı.
Avrupa’nın birçok ülkesinde ana akım partilerin dışında siyasi oluşumlar meydana geliyor ve bunlar, Yunanistan’da olduğu gibi, seçimlerde beklenmedik oylar alıyorlar.
KKTC için çıkış yolu da budur. Kırk yıldır döne döne KKTC’yi idare eden müflis siyasi partilerin Kıbrıslı Türkleri içinde bulundukları çıkmazdan kurtarmaları imkânsızdır.
Yol ayrımı için yeni bir oluşumun meydana gelmesi şarttır.
Mustafa Akıncı’nın cumhurbaşkanı seçildiği seçimde, seçmenin ana akım partilerden kaçışı böyle bir oluşum için halk desteğinin oluşmakta olduğunu göstermektedir.
Şimdilik “Ben varım,” diye ortaya çıkan biri yok. Ama…
.
Metin MÜNİR – T24
Yazıların orijinalleri için tıklayınız: 1- Türkiye’nin KKTC’de yaptığı en büyük hata 2- KKTC’nin geri kalmışlığının nedenleri
Comments are closed