Kıbrıs meselesinin kavranması için konunun kökenine inmekte fayda olduğu ve bu kökeni ile alakalı birkaç anekdotla konuya başlamak daha verimli olacağı için burada öncellikle Yunanistan’dan bahsetmek durumunda olduğumuzu düşünmekteyim.
Yunanistan’ın benimsediği “Megali İdea” hedefleri ile bunu gerçekleştirecek ülke kaynakları arasındaki zıtlık her zaman en bariz şekilde kendini açık etmektedir.(1) Zira Yunanistan, arazisi dağlık, toprakları verimsiz, ağır endüstriden yoksun üç bine yakın irili ufaklı Ege Denizi’ne dağılmış adacıklar ülkesidir. Ayrıca kendisi de sürekli nüfus ihraç etmektedir. Göçe zorlama nedenleri olan ülkenin içinde bulunduğu fiziki ve ekonomik şartlar dâhilinde Yunanlılar dünyanın dört bir yanına dağılmışlar ve buralardan ülkelerinin lehine, Türkiye aleyhine propaganda yapacak kamuoyu oluşturmayı başarmışlardır. Böylece büyük devletler, Yunanlıların propagandalarına kandıkları mı yoksa bilerek göz yumdukları mı konusu üzerinde herkesi düşündürmektedirler ama bu propagandalar sonucu Yunanlıların sürekli arkalarında olmuşlardır.
Tarih kayıtlarına bakıldığı zaman, Yunan propagandalarına verilebilecek bir sürü örnek bulunmakla beraber şu örnek, olayı çok güzel özetlemektedir: Yunanlılar zamanında Sisam Adası’nda isyan başlatmışlar ve isyanı bastırmak üzere harekete geçen Osmanlı ordusu hakkında her türlü zulüm ve eziyet yaptıkları yalanını tüm Avrupa’ya sistemli bir şekilde yaymışlardır.
Bunun gerçek dışı olduğuna temel teşkil eden delili, bu olayı duyan bir İngiliz generalin kendi ağzından öğrenmekteyiz. İngiliz General şöyle demektedir: ‘’Sisam Adası olayları, gerek Yunanlılarca gerekse Rumlarca Avrupa’ya pek uydurma hikâyelerle anlatıldı. Türklerin ise ya bunlardan haberleri yoktu ya da söylemlere kıymet vermediklerinden sustular. Kendi savunmalarını yapmayan Türkler, kolayca ‘barbar’ damgası yediler. Şükredelim ki Türkler, asılsız yakıştırmalara ve isnatlara cevap verecek yayın organlarından mahrumdular ve böylece Hıristiyanlık âleminin namus ve şerefi lekelenmekten kurtuldu.’’
Yunanistan için ortaya konan bu durum da göz önünde bulundurularak Kıbrıs konusunda, Yunanistan’ın politikalarının üç temeli olduğundan bahsetmek mümkündür. Bunlar:
- Megali idea,
- Türk düşmanlığı,
- Sorunların halledilmesinde büyük devletlerin himayesini temin etme.
Girit ve oniki ada konusunda Türklerin başına gelen türlü zulum ve entrikalara göz yuman batılı devletler, Yunanlıları desteklemeyi de ihmal etmemişlerdir. Aynı şeyler Kıbrıs konusunda da yapılmaya çalışılmaktadır.
Lozan sonrası Kıbrıs sorununa bakacak olursak; Lozan Barış Anlaşmasıyla Türkiye, ada üzerindeki hükümranlık hakkında vazgeçmek zorunda bırakılmış ve ada, 1924 yılından sonra İngiltere’nin kolonisi olmuştur. Nisan 1955 yılına gelindiğinde Yunanistan ‘megali idea’ dolayısıyla adada EOKA örgütünü kurmuş, terör ve şiddet eylemlerini başlatmıştır.(2)
1959 yılına gelindiğinde İngiltere önce, Kıbrıs üzerindeki egemenlik haklarını Rum ve Türk vatandaşlara eşit şekilde devretmiş, daha sonra bu eşitliğe dayanan üç devletin garantörlüğünde bağımsız bir Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuştur. Böylece Kıbrıs’ta İngiliz kolonisi hakimiyeti son bulmuştur (1960).
1960 yılında kurulan ortak devleti Rumlar, 21 Aralık 1963 tarihinde hukuk dışı olarak ihtilale benzer bir hükümet darbesi ile yıkmışlar, daha sonra da Türkleri dışlayarak silah zoru ile devlet makamlarına oturmuşlardır. Böylece artık Kıbrıs Hükümeti artık sadece Rum ahalisine hizmet eder hale gelmişti ve artık ada, Rum toprağı olma yolunda ilerliyordu.
Kıbrıs-Türk halkı da Rum-Yunan ikilisine boyun eğmeyerek ve uluslararası hukuktan gücünü alarak ve self determinasyon hakkını kullanarak kendi ayrı devletini kurmuştur. (3)
Rum-Yunan ikilisi Kıbrıs’ta 15 Temmuz 1974 tarihinde Makarios’a karşı bir hükümet darbesi düzenlemesi üzerine Türkiye hukuka dayalı hakkı olarak 20 Temmuz 1974 yılında Kıbrıs’a asker çıkararak adaya barış ve huzur getirmiş ve adanın Yunanistan’a ilhakını önlemiştir.(4)
Rum ve Yunanlılar 15 Temmuz 1974 yılında Makarios’u devirerek Helen Cumhuriyeti’ni ilan etmekle adada Türk varlığını sona erdirme planı olan Akritas planını uygulamaya koymakla Türk ve Rumların üniter devlet çatısı altında yaşama imkânını ortadan kaldırmıştır. (Akritas planı: 1963 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetinde çoğunluğa sahip Kıbrıs Rumlarının, Kıbrıs Türklerini yönetimde zayıflatarak daha sonra Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Yunanistan ile birleştirmeyi amaçlayan plan).
Akritas planının uygulanmaya başlanması ile Kıbrıs meselesi yeni bir boyut kazanmıştır.Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ikiye bölünmesinden ortaya iki ayrı otonom devlet çıktı: KKTC ve GKRY. İki devletten hiçbiri Kıbrıs’ın tamamının üzerinde hükümranlık hakkına sahip değildir. İki devlet 1960 tarihli Londra–Zürih Antlaşmaları ile eşit konumdadırlar ve kendi toprakları üzerinde egemendirler. Devletlerden biri diğerini temsil edemez ve biri olmadan diğeri Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamı veya Kıbrıs Cumhuriyeti olduğunu iddia edemez.
Bundan dolayı GKRY ‘nin Kıbrıs’ın tamamı üzerinde egemenlik hakkının olduğunu ve Kıbrıs’ın tamamının temsil etme hakkının bulunduğunu iddia etmesi tamamen hukuk dışı bir tutumdur.
Kıbrıs meselesinin çözümünün önündeki engel; Rum ve Yunanlıların “Enosis” hayallerinden vazgeçmemeleridir. (5)
Kıbrıs’taki yeni gelişmeler doğrultusunda BM’de çözüm aranmaya başlanmış ve BM’nin 1975 yılında aldığı bir kararla, BM, genel sekreterine Kıbrıs meselesinde adil kalıcı ve tarafları tatmin edici bir çözüm bulmak üzere görevlendirmiştir. Genel sekreterin çabalarına rağmen soruna halen kalıcı bir çözüm bulunamamıştır, çünkü Yunanistan “Enosis” hayalleri peşindedir.
Rum- Yunan ikilisi orada Türkleri yabancı kabul etmektedirler. Buna en güzel örnek Kıbrıs Başpiskoposluğu’na seçilen Makarios’un 22 Ekim 1950 tarihinde Ortodoks kilisesinde verdiği yemindir. Bu yeminde “Kıbrıs’ın, ana vatanı Yunanistan’a ilhak edilmesine ilişkin politikamızdan asla vazgeçmeyeceğimize kutsal kitap üzerine yemin ederim” şeklinde ifadeleri yer almıştır. Bir de 26 Haziran 1967 tarihinde Rum Temsilciler Meclis’inde Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak konusunda aldığı karadır. Bu kararın aksi yönünde bir karar şimdiye kadar alınmadığından Rum Temsilciler Meclisi’nin kararı halen yürürlüktedir.
Rum – Yunan ikilisi Kıbrıs Cumhuriyeti’ne hiçbir zaman amaç gözüyle bakmamış, onu sadece bir aşamalı “Enosis” olarak görmüşlerdir.
Rum Yunan ikilisi Kıbrıs’ta Rum ve Türklerin beraberce egemen bir devlet kuması yolunu, İngilizlerin koloni idaresinden kurtulma yolu olarak görmüşlerdir. Bu şekilde Yunan siyasi liderleri ile Makarios’un şeytani düşünceleri ve siyasi beceriksizlikleri, kısır ve dar görüşlülükleri Kıbrıs’ı bir sorun haline getirmiştir. Bu gerçeğe rağmen batılı devletlerin Rumlara Kıbrıs Cumhuriyeti gözüyle bakmaları tamamen hukuk dışıdır ayrıca bu iş o kadar kötü bir hal almıştır ki GKRY, AB üyesi iken; KKTC, AB üyesi değildir.
İşte tam da bu gerçekler, batılı devletlerin Rumlara gösterdikleri bu ayrıcalık adada tam bir ikilem meydana getirmekte ve sorunların çözümleri bir yana sorunlar içinden çıkılamaz bir hal almaktadır. Ayrıca KKTC’ ye uygulanan çifte standart, Kıbrıs Türklerine haksızlıktan ileri bir hakaret ve yok saymadır.
Kıbrıs meselesinin çözülememesi sorunu da bu noktada belirginleşmektedir. Büyük devletlerin Yunan yanlısı adaletsiz davranmalarıdır. Uluslararası kurum ve kuruluşlar da bu adaletsizliğe ortak olmaktadırlar.
G8 grubunun Kıbrıs üzerinde yapmak istediği batı etkinliğini esas alan bir yönetimin kurulmasıdır.
Kalıcı çözümler bulabilmek için, adada iki otonom devlette kabul edilmelidir. Toplumsal müzakereler bu temele oturtulmadığı sürece çözüm olmayacaktır.
BM çatısı altında tatmin edici çözümler aranmaktadır. Bu da Kıbrıs’ta iki toplumlu iki bölgeli ve Türkiye’nin fiili garantisini içeren federal bir devletin kurulması için zemin hazırladığını gören Rum-Yunan ikilisi, nihai hedefleri olan “Enosis” den uzaklaşıldığının farkına varınca Kıbrıs meselesini BM inisiyatifinden çıkararak destek bulacağı büyük devletlerin kontrolüne sokma gayreti göstermiştir.
Yunanistan ve GKRY’ yi uluslararası platformlara taşıyarak kendi lehlerine çözme amacıyla 1990 da AB’ye üye olmak suretiyle de oraya taşımışlardır. KKTC bunun üzerine Kıbrıs’ın tamamı adına Rum kesiminin tam üyelik müracaatına itiraz etmiştir. AB, KKTC’yi dışlamış ve görüşmelere başlamıştır.G8 grubu 1999 yılında devlet başkanları ve başbakanlar seviyesinde yaptıkları zirve toplantısında adadaki tarafların ön koşulsuz olarak müzakere masasına oturmaya ve kapsamlı bir görüşme yapmaya davet için karar almıştır ve karar sonucu BM nezdinde girişimlerde bulunmuşlardır.
AB uzun zamandır Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhak edilmesi için Türkiye’ye baskı yapması ve G8 grubunun hiçbir ilgisi olmadığı halde Kıbrıs meselesine karışmak istemesi ve bunların Yunan yanlısı tavır takınmaları aslında bu günün konusu değil, 1821 Yunan isyanı ile başlayan ve tarih içerisinde büyük devletlerce desteklenen Yunan yayılmacı politikasının günümüze dek gelen bir uzantısı şeklinde yorumlanmaktadır.
AB ve büyük devletlerin GKRY’ye teknolojik silah satmaları aslında adada barıştan değil, savaştan yana oldukları açıkça görülmektedir. Türkiye ve Kıbrıs Türk halkının en başta gelen amacı ”Enosis” ten tamamen arındırılmış bir çözüm bulmak çabası olmalıdır.
Kıbrıs konusu Türkiye’nin uluslararası ilişkilerinde önemli yer tutar ve Kıbrıs, Türkiye’nin uluslararası ilişkilerinde bir dönüm noktasıdır. 1974 yılına kadar hep söyleneni yapan Türkiye, Kıbrıs meselesinde kendi inisiyatifini kullanarak hareket etmiş ve gelişmekte olan ülkelere uluslararası ilişkilerde bağlılık zincirlerinin kırılabileceğinin sinyalini vermiştir.
.
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
Sahipkıran ÜNİ kategorisinde yayınlanan diğer yazılar için tıklayınız.
__________________________________________________________
DİPNOTLAR
1) Megali idea: Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u alarak, Bizans İmparatorluğu’na son verdiği günden beri yürürlükte olan bir Yunan ülküsüdür. Bizans İmparatorluğu’nu bir Helen İmparatorluğu olarak kabul eden Yunan milliyetçileri, Megali İdea adını verdikleri büyük ülküleri ile eskiden Bizans’a ait olan tüm toprakları yeniden elde ederek, Konstantinopolis (İstanbul) başkent olmak üzere, büyük Helen İmparatorluğu’nu yeniden kurmayı hayal etmektedirler.
2) EOKA: Yunanistan’ın Kıbrıs’ta kurduğu bir silahlı örgüttür. EOKA Kıbrıs Rumlarının Enosis amacını gerçekleştirmeyi hızlandırmak için Birleşik Krallık idaresine karşı kurulmuştur.
3) Self determinasyon hakkı: Kendi geleceğini tayin hakkı.
4) Makarios: Kıbrıs Ortodoks Kilisesi başpiskoposu ve bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanıdır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleşmesi amacıyla başlatılan Enosis hareketinin önderleri arasında yer almıştır.
5) Enosis: 1930’lu senelerde Birleşik Krallık idaresinde bulunan Kıbrıs adasının “Yunanistan’a bağlanması” anlamında kullanılmıştır. Genel anlamda ise “bir ülkenin sınırlarına dâhil olma ya da birleşme” anlamındadır.
KAYNAKLAR
1) İsmail, Sabahattin, Kıbrıs Üzerine Bildiriler, Ankara-2005
2)Aydoğdu, Ahmet, Kıbrıs Sorunu Çözüm Arayışları, Lefkoşa-1998
Comments are closed