Bağış Sepeti

Yasal Uyarı: Kaynak gösterilmeden ve açık link verilmeden sitede yer alan yazılar kullanılamaz.

Ülke Masaları

İSRAİL’İN FAYDALI DÜŞMANI(!) İRAN

İran ve İsrail arasında bir işbirliğinden bahsetsem ne düşünürsünüz? Fazla mı komplo teorisi gibi geliyor sizlere? Aslında İran veya bölge tarihini biraz bilenler için en azından 30 yıl öncesine kadar bu hiç de komplo teorisi değildi. Hatta gizli bir bilgi de değildi. Birazdan vereceğim üç örnekte de bu durum açıkça görülecektir. Ancak elbette ki bu durumu şu anda iddia etmek pek doğru olmayacaktır. Yine de ABD’nin İran’daki rejimi gerçekten yıkmak isteyip istemediğiyle ilgili bir tartışma başlatılabilir. Çünkü ABD’nin yaptırımları ağırlaştırması her ne kadar İran’ı zor durumda bıraksa da muhalefetin bütünlükten uzak oluşu, fikri bir birliktelik içermemesi, İran’ın karnını doyuracak gerekli tarımsal üretime sahip olması ve bunu arttırması; İran’ın Çin-Hindistan-Rusya ile bağlarını sıkılaştırması ve teknolojik üretime yönelmesi gibi faktörlerden ötürü rejim değişikliği yakın zamanda olacak gibi gözükmemektedir.

Diğer yandan İsrail’in benimsediği görünen “The Reverse Periphery” doktrini (İsrail’in Çevre Doktrini)  için ihtiyaç olan birleştirici unsur İran sayılabilir. Bu hususta Foreign Policy Ortadoğu Uzmanı Natan Sachs’ın yazdığı “Irans revolution, 40 years on: Israel’s Reverse Periphery Doctrine” başlıklı makalede İran’ın İsrail için faydalı bir düşman olduğu ve Arapların Arap olmayan ve Şii olan bu tehdit için İsrail ile yakınlaşabildiği, ikiyüzlü politika gözettiği ve bunun ortaya konarak bir fayda daha elde edildiği, ifade edilmektedir. (1)

İşte burada akıllara şu soru gelebilir: ABD’nin istediği acaba Yemen ve Suriye’de İran faktörünü dizginleyip, İran’ın nükleer silaha sahip olmasını önleyip yani kısacası sınırlandırılmış ve el altından işbirliğine hazır bir İran inşa edilip yola devam edilmesi midir? Çünkü ABD için İran’dan ziyade asıl korku Çin’dir.  Gelecekte ABD’ye karşı popülist söylemlerine devam eden ancak Çin’e de büyük şeytan deyip gerçek anlamda düşmanlık eden bir İran görülebilir mi? Ya da İsrail açısından bakarsak seküler, demokratik, zengin bir İran mı Ortadoğu’da militarizmden beslenen İsrail için daha iyidir yoksa İslam dünyasını bölen, radikallikleri güçlendiren, İsrail’e müdahale alanı açan bir İran mı? Soruyorum, sadece soruyorum, bunu da düşünelim bu da masamızda olsun diyorum.

Devrim öncesinde zaten adeta ileri karakol sayılan İran’da SAVAK’ı kuran, Mussadık’a darbe düzenleyen, Sovyetlerin elinden İran’ı çekip alan hep ABD’ydi. Devrim sonrası İran-ABD ve İsrail arasındaki dostluğa da bir bakacak olursak eğer İzak Rabin’in sözleriyle başlayalım istiyorum:

“İzak Rabin Ekim 1987’de yaptığı basın açıklamasında İran’ın İsrail’in en iyi dostu olduğunu vurguluyordu. Humeyni’nin 1989’da ölümünden sonra dönemde Arapların ortak tehdit olarak gördüğü İsrail İran ile ittifakını devam ettirdi. Trita Parsi, Unveiling Iran: “Teheran and Jerusalem Are Not Natural Enemies, Gruppo Editoriale LEspresso, Cassan Press, 4 / 2005, p. 46 – 51.”(2)

İran ve ABD arasında Irangate adı verilen skandalla ortaya çıkan gerçek İran ile ABD arasında silah ticaretine dayanan bir işbirliği olduğunu göstermişti. ABD’deki CIA görevlisi bir Yarbay İran’a silah ticaretini sağlamıştı.(3) Bu silah ticareti İran ve Irak arasındaki savaşın olduğu sıradaydı. Sahi bu savaşın sonuçlarının neler olduğuna konumuz bağlamında baktığımızda:

  • Zayıflamış bir İran
  • Zayıflamış ve yorgun düşmüş bir Irak
  • Arap dünyasında itibari sarsılmış bir Irak yönetimi
  • Şii etkisinin savaşın da yoğunlaştırmasıyla bölünmüş bir Arap dünyası gibi sonuçlarla karşılaşırız.

Mesela bu savaştan önce 4 kez birleşip İsrail’e savaş açan bir Arap Dünyası vardı. Ancak bu savaştan sonra bir kez bile İsrail’e karşı birleşebilmiş bir Arap dünyası olmadı.

Diğer bir işbirliği ise İsrail’in İran’a Irak savaşında silah satması karşılığında Humeyni’nin de İsrail’e Irak ile ilgili istihbarat vermesidir.(4) Öte yandan Humeyni’nin CIA ile işbirliği yapmaktan tutuklanan sağ kolu ve sözcüsü Entezam ise savunmasında bunu Humeyni’nin istediğini söylemişti.(5)

Bu üç husus açığa çıkmış olan hususlardır. Elbette gizli tutulan ve başarılan diğer pek çok husus vardır. İsrail ve ABD SAVAK’ı kurup İran’ı bölgedeki karakolları haline getirdiklerinden beri İran’dan vazgeçmemişlerdir. Son yıllarda gerginlik artsa da bugün İsrail ve İran’daki muktedirler bu düşmanlıktan fazlasıyla beslenmektedir. İran’ın önceki Cumhurbaşkanı ve popülist söylemleriyle dikkat çeken, atalarının Meşhedli Yahudi olduğu bilinen Ahmedinejad da bu gerginliği iyi kullanıp halk nazarında değerini arttırmıştı. Benzer şekilde Netanyahu da bunu sürdürmektedir.

Öte yandan bu mücadele taraflara belli alanlarda İsrail’e ve ABD’ye fırsatlar da doğurmaktadır: Suriye, Pakistan, Irak gibi.

İran ve İsrail ile ilgili Şalom gazetesi yazarı Yakup Borokas şu ifadeleri kullanmıştır:

“Ortadoğu’daki gelişmelerin kavranabilmesi için bu yönde daha derinlikli bir analizin yapılmasında, fikir üretilmesinde yarar var sanırım. “İran ve İsrail arasındaki tüm düşmanca söylemlere karşın yakın bir işbirliğinin ve hatta dostça bir tarihin varlığını kabul etmeliyiz.” Bu sözler Ben Gurion zamanında veya Şah döneminden önce Golda Meir tarafından söylenmiş değil. Ayetullah Humeyni’nin hayatta olduğu 1987 senesinde Yitzhak Rabin tarafından dile getirilmiş ve İran’ın jeostratejik bir dost olduğu vurgulanmıştır.”(6)

Görüldüğü gibi Yahudilerin bir kısmında İran’a Perslerden gelen bir sempati vardır ve yeni bir dostluğun geliştirilmesi tartışılmaktadır. Bütün bunlar elbette konjonktürel değerlendirilmesi gereken ve bu açıdan bakıldığında komplo teorisi şeklinde ortaya çıkan olaylardır. Ancak strateji üretirken bu tip zihinsel oyunlara yer verilmesinde zarar olmaz. Stratejiler sadece ortaya çıkan düşmanlar üzerinden kurgulanmaz. Bazen düşmanı yaratmak gerekebilir. İran hem Ortadoğu hem de Asya için oldukça kritik konumdadır.  Masada bu ihtimalin durması ve tartışılması pek tabii doğru değerlendirildiğinde faydalı olabilir. Her şeyden öte bizim için İran Türklerin perspektifiyle incelenmesi gereken bir ülke olmalı ve dış politikamızda bu çerçeve ile yer almalıdır.

 

Behnaz AKINCI & Alptuğ YAVUZ

__________________________________________________

Dipnotlar:

1)www.brookings.edu/blog/order-from-chaos/2019/01/24/irans-revolution-40-years-on-israels-reverse-periphery-doctrine/

2) https://odatv.com/iste-belgelerle-israil-iran-gizli-iliskileri-ve-gizli-ittifaki–3004121200.html

3) www.tarihkomplo.com/2015/04/irangate-skandal.html

4) www.dw.com/tr/her-zaman-düşman-değillerdi/a-17439384

5) www.odatv.com/iste-belgelerle-israil-iran-gizli-iliskileri-ve-gizli-ittifaki–3004121200.html

6) Yakup BAROKAS, Tarihi İran-Yahudi Dostluğu, www.salom.com.tr/arsiv/haber-90974-tarihi__Iranyahudi_dostlugu_.html,

 

img

Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SASAM); 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bağımsız bir düşünce kuruluşudur. Sahipkıran; Müşteri (Jupiter) ve Zühre’nin (Venüs) aynı hizada (bir burçta) oldukları zamanda doğan kişilere atfedilen bir sıfattır. Bu kişilerin cihangir olacaklarına inanılır. Cengiz ve Timur Hanların Sahipkıran oldukları bilinmektedir. Türk Dil Kurumunun yayınladığı güncel sözlükte, Sahipkıran için; “güçlü ve üstün hükümdar” tanımı yapılmaktadır.

Comments are closed

Benzer Gönderiler